Dumanlı: Medya dinle barışmalı
Abone olTürk medyasının dinle olan ilişkisi sadece Ramazan ayı ile mi sınırlı? Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, medyanın dinle barışması gerektiğini yazdı.
Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, "Papa,
medya ve sosyal gerçeklik" adlı yazısında Türk medyasının
dinle olan ilişkisini sorguladı:
Yazı: Ekrem Dumanlı
Kaynak: www.zaman.com.tr
- Pozitivizmin yaygın bir itikada dönüştüğü yıllarda genel kanaat,
insanların her geçen gün metafizik kavramlardan daha da kopacağı
kehanetine dayanıyordu. Laboratuvar testinden geçirilemeyen hiçbir
şeyin varlığına inanılmıyordu. Bilim “niçin” sorusunu bir kenara
bırakmış, “nasıl” sualinin cevabını arıyordu. Bu arayışın ilmî
mahfillerden sosyal hayata taşacağı, felsefe meraklısı ya da
metafizik heveslisi küçük bir zümrenin maneviyata yönelmesi söz
konusu olsa bile, insanlığın daha materyal bir yörüngeye gireceği
varsayılıyordu.
Pozitivist kehanet tutmadı. İlim ve teknolojide büyük mesafeler
alan, aldığı mesafenin heybeti ölçüsünde maddî imkânlar elde eden
insanoğlu, yeni arayışlara girdi. Materyalizmin zakkum çiçekleri
ideolojilerin resmettiği idealizm de zamanla başka bir hayal
kırıklığına sebep oldu. “Aydınların afyonu” yaftasını alnına yiyen
ideolojiler, dine “afyon” demenin cezasını da ağır bir şekilde
ödemiş oldu.
Kalabalıklar içinde yapayalnız kalmış birey gerçeği, iletişimsizlik
sendromuna dönüştü. Refah arttıkça mutluluğun artacağı
öngörülüyordu. Teknoloji ilerledikçe insan saadetinin rüya olmaktan
çıkıp, gerçeğin ta kendisi olması tasavvur ediliyordu. Oysa her
geçen gün insanoğlu, manevî değerlere yöneldi. Aşırı yönelişlerin
doğurduğu global endişe, radikalizm gibi bir kâbusu da yanında
getirdi.
Cenaze töreninin verdiği ders!
Başta din olmak üzere manevi alanları hayatın içinden söküp atmak
isteyen bir zihniyetle, dinî konularda aşırı yorumlarla “öteki”ne
karşı baskı unsuru oluşturmaya çalışan düşünce arasında beşeriyet,
orta bir yol bulmanın çabasına girdi...
Neticede şu gerçeği unutmamak gerekiyor: Din, modern hayatın da en
güçlü dinamiklerinden biri olarak sosyal hayatta etkin bir rol
oynuyor. Bu rol, modernitenin onca dayatmasına rağmen, insan
ruhunun, toplum şuurunun tabii bir yansımasıdır.
Papa John Paul’ün ölümü modern toplumun bütün açılımlarıyla ele
alınmalı. Dünya medyasının ölüm haberine gösterdiği ilgi toplumsal
bir gerçeklikten alıyordu gücünü. Aynı gün dünya siyasetinin
zirvelerini de harekete geçiren cenaze töreni uluslararası bir
platforma dönüştü. Bu platformda İslam ülkelerinin de yerini alması
ilginç bir ayrım. Bir cenaze törenine bu kadar yakın ilgi
gösterilmesi, modern toplum üzerine birkaç asırdır yürütülen
öngörülerin boşa çıktığını da ortaya koyuyordu. Vatikan’ın dolup
taşması, sınırlı bir ilgi olarak görülebilir ve göz ardı
edilebilirdi. Ancak dünya kamuoyunun merakı, hadiseyi olabildiğince
ilginç bir haber kaynağına dönüştürmüştü. Benzer bir medyatik ilgi,
İran’ın dinî lideri Ayetullah Humeyni’nin cenazesinde de
görülmüştü...
Günlerce Papa John Paul’ün vefatıyla meşgul olan dünya medyası (bu
arada Türk medyası), yeni papanın seçilmesine de aynı ilgiyi
gösterdi. Kardinallerin tercihi, seçim geleneği, adayların durumu,
seçim sonuçlarının yansıması... Papalığı ilgilendiren her konuda
yazılar kaleme alındı, yorumlar yapıldı, analizlere başvuruldu.
Joseph Ratzinger, Vatikan’ın yeni dinî lideri. Dünya medyası, yeni
papanın izleyeceği politikaları tartışıyor. Çünkü onun takip
edeceği yol, sadece sosyal hayatın manevî dinamiklerini hayata
geçirmeyecek; aynı zamanda uluslararası ilişkilerde de belli bir
ölçüde etkin olacak. Daha şimdiden Türk medyası yeni Papa’nın yol
haritası üzerine kafa yormaya başladı. Papa’nın Türk karşıtı
olduğu, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıktığı
söylendi. Böyle bir durum, kilise ile siyaseti birbirinden uzun
yıllar önce ayıran Avrupa’yı ne kadar etkiler? Avrupa siyaset
tarihine düz bir şekilde bakanlar, laisizmin köklü bir geleneğe
sahip olduğunu, dolayısıyla Avrupa Birliği üyesi ülkeleri
etkilemeyeceğini söyleyebilir. Ancak, Avrupa siyaseti ile din
ilişkisini derinden okuyanlar, mevzuun hiç de sanıldığı kadar basit
olmadığını görecektir. Bunun pek çok sebebinden söz edilebilse de
en önemlisi, sosyal hayatın her tabakasında dinin (hatta diğer
metafizik gerçekliğin) izlerine rastlanması.
Medya, sosyal gerçekliği göz ardı edemez. Sosyal gerçeklik ise
toplum mühendisliğinin dayatmalarına (sessizce de olsa) boyun
eğmiyor. O yüzden medyanın din ile barışık hale gelmesi, en azından
dini ve dindarı anlamaya çalışması, ona göre haber ve yorum yapması
gerekmez mi?
Amerikan basınının verdiği bilgiye göre Papa’nın öldüğü gün 3.500
haber yer almış yazılı basında. Bush ikinci kez başkan seçildiğinde
ise 350 haber yapılmış.
Dünya basınının bu kadar yoğun ilgi duyduğu bir konuya Türk
medyasının kayıtsız kalması düşünülemez. Ancak bu ülkenin Müslüman
kimliği çok önemli; Türk basını bu duruma kayıtsız kalamaz.
Müslümanlık bu ülkenin sadece tarihi, kültürü değil; aynı zamanda
hayat tarzıdır... Bu kadar büyük bir sosyal gerçeklik, gücünü
halktan almak zorunda olan basın için büyük bir önem arz
ediyor...
Kutlu Doğum Haftası ve medya
Geçen hafta Mevlid Kandili kutlandı. Sevgili Peygamberimiz’in (sas)
doğumunu vesile yapan milletimiz, yüzlerce yıldır Mevlid gecesini
ihya ediyor. Mevlitler okunuyor, Kur’an tilavet ediliyor, ibadetler
yapılıyor...
1989’dan beri Mevlid-i Nebevî, “Kutlu Doğum Haftası”na dönüştü. Bir
hafta boyunca Hazreti Muhammed’in doğumu, hayatı, eserleri gündeme
getiriliyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın öncülük ettiği Kutlu
Doğum Haftası, milletimizin coşkun yaklaşımıyla inanılması güç bir
sevgi şöleni haline geldi. Yüzyıllar boyunca devam eden ve hâlâ
insan ruhlarında dipdiri bir canlılık taşıyan Hazreti Muhammed
sevgisi, medyanın da dikkatinden kaçmamalı. Kendini dinî konulara
uzak gören basın bile, bu muhteşem sevgiyi anlamaya çalışmalı.
Çünkü bu sevgiyi anlamamak, Türk milletini anlamamak demektir.
Türk medyası, genellikle Ramazan’dan Ramazan’a dinî heyecanı
okuruyla paylaşıyor. Oysa toplum ruhunda derin izler bırakan başka
hadiseler de var. Kutlu Doğum Haftası böyle bir dönem. Keşke medya,
toplumu sımsıcak saran bu haftayı daha yakından hissedebilse...