Dorukhan Toköz: Bu forma için ölsen, sana şehit derler
Abone olBeşiktaş’ın milli futbolcusu Dorukhan Toköz, önemli açıklamalar yaptı. A Milli Takım forması giydiği için çok mutlu olduğunu söyleyen Toköz, “Bu forma için sahada canını versen, arkandan şehit derler, öyle güzel bir makam” ifadelerini kullandı. Genç futbolcu, Beşiktaş taraftarına da aşık olduğunu sözlerine ekledi.
Beşiktaş’ın genç yıldızı Dorukhan Toköz, Türkiye Futbol
Federasyonu’nun dergisi TamSaha’ya geniş bir röportaj verdi. Milli
Takım formasını giydiği için çok mutlu olduğunu söyleyen Dorukhan,
ay-yıldızlı forma için, “Bu forma için sahada canını versen,
arkandan şehit derler. Öyle güzel bir makam. Hepsi geçer de bu
formayı giymek bir ömür boyu kalır" görüşünde bulundu.
İşte tam sahadaki röportaj:
Yakından ilgilenenler için bilinen bir oyuncusun ama Türk
futbolseverlerin çoğunun hayatına bu sezon aniden girdin. Beşiktaş
seni transfer ettiğinde gelecek için yatırım gibi görülürken, bir
anda takımın banko isimlerinden birine dönüşüverdin. Seni daha
yakından tanımak adına, en başa dönenerek ne zaman, nerede dünyaya
geldiğin ve futbol topuyla ne zaman tanıştığınla
başlayalım.
21 Mayıs 1996 Eskişehir doğumluyum. Ailem Eskişehirli. 1993 doğumlu
bir abim var. Babam önceleri İstanbul'da bir firmanın pazarlama
müdürlüğünü yapıyordu ama daha sonra Eskişehir'e döndü. Osmangazi
Üniversitesi'nin karşısında güzel bir büfemiz var. Annem ve babam
birlikte çalışıyor. Abim üniversitede İstatistik Bölümü'nde okuyor.
Okuldan çıktıktan sonra büfede anneme, babama yardımcı oluyor.
Benim futbolla tanışmama gelince; küçükken futbola çok meraklıydım.
Babam ve dedem benim iyi bir futbolcu olabileceğimi düşünüp ESKİ
Spor'a vermişti. Eskişehirspor da beni ESKİ'de antrenman yaptığım
dönemde görüp beğendi ve çok küçük yaşta altyapısına aldı. O zaman
9 yaşındaydım. Eskişehirspor'da bütün yaş kategorilerinde
oynadım.
Futbolcu olabilme süreci fedakarlık isteyen bir süreç.
Birçok zorluğa göğüs germek gerekiyor. Sen bu süreçte nasıl
zorluklar yaşadın?
Ben yaşadığım zorlukları çok fazla anlatmak taraftarı değilim. Her
insan gibi benim de hayatımda yaşadığım zorluklar oldu elbette.
Daha çok küçüksünüz ve sabahın altısında kalkıp yürüyerek okula
gidiyorsunuz. Oradan çıkıp yürüyerek antrenmana gidiyorsunuz. Arada
yokluklar oluyor. O süreçte siz de aileniz de fedakarlıklar
yapıyorsunuz. Zaten o günleri hep aklınızın bir köşesinde
tuttuğunuz için bugünlerin kıymetini daha iyi anlıyorsunuz. O
günlerden itibaren hep daha iyi yerlere gelmeyi
hedefliyorsunuz.
Futbolculuğu bir meslek olarak seçmeye ilk olarak ne zaman karar
verdin?
13-14 yaşlarındaydım. Babamın işleri bozulmuş ve İstanbul'dan
dönmüştü. İki çocuk büyütüp aileyi geçindirmek kolay iş değildi.
Bunun okulu ayrı masraf, antrenmanı ayrı masraf. Çocuklar bir şey
gördüklerinde istiyor. Ben de meselenin farkına o yaşlarda varmış,
futbolcu olmam gerektiğini anlamıştım. Kendi kendime, "Ailem benim
için bunca fedakarlık yapıyor, benim de onlara destek olmam
gerekiyor" demiştim. Küçücük yaşta bunları düşünmeye başlayınca
çocukluk dönemim çok hızlı geçti. O yaşlarda "İnşallah futbolcu
olurum" niyetiyle çok fazla çalıştım.
Profesyonel futbolcu olunca hayatınızda neler
değişti?
Yaşadığımız hayat aynı aslında. Dört sene önce de büfemiz vardı,
hala var. Dört sene önce abim oradaydı, hala orada. Hayatımdaki tek
fark, benim Eskişehir'de değil de İstanbul'da yaşıyor olmam. Zaten
Eskişehir'deyken de bir süre tesislerde kalmış son senemde ise ayrı
eve çıkmıştım.
Peki, eğitimini nereye kadar
sürdürebildin?
Anadolu Lisesi'nden mezun oldum. İngilizcem fena değil.
Üniversiteye açıktan kaydoldum çünkü devam edemeyeceğimi
biliyordum. Rahat olduğum bir dönemde sınava girip, üniversiteye de
devam edeceğim.
Türk futbolunun kilometre taşlarından birisi olan
Eskişehirspor'un senin için ne anlam ifade ettiğini anlatır
mısın?
Eskişehirspor tarihi, başarıları ve örnek taraftarıyla bence
Anadolu'nun en büyük kulübü. Ben de o taraftarın arasından geldim.
Babam tribünlerde yer almış, Eskişehirspor camiasında çok sevilen
birisidir. Bazen onunla, bazen de onun beni emanet ettiği abilerle
birlikte deplasmanlara giderdim. Deplasmanlarda çok fotoğrafım
vardır. Eskişehirspor'un bendeki yeri çok ayrıdır. Buralara
geldiysem de 9 yaşından bu sezonun başına kadar formasını giydiğim
Eskişehirspor sayesindedir.
Üzerinde emeği olan teknik adamlara
gelirsek
Serkan Topkaya, Emre Özbayer, Berkant Ongan Hocalarımızın
üzerimdeki emeği çoktur. Yaş kategorilerinde sürekli takım
kaptanlığı yaptığım için kendileriyle çok yakın diyaloglarım
olurdu. Hala da görüşmeye devam ediyoruz. Benimle ilgilenmeyi
sürdürüyorlar. Altyapıdan A takımlara çıkmak gerçekten çok zor bir
iştir ama sağ olsunlar o süreçte ellerini omuzumuzdan hiç eksik
etmediler. Ben de onları mahcup etmediğimi düşünüyorum.
Altyapıdan çıkmak zor dedin. Gerçekten de öyle Futbola
birlikte başladığın pek çok oyuncu bugün futbol sahnesinden
çekilmiş durumda ama sen hem Beşiktaş'ta hem de Milli
Takımlarımızda forma giyiyorsun. Seni diğerlerinden ayıran ve
bugüne taşıyan farklar nelerdi?
Bence futbolcu olabilmenin yüzde 90'ı çalışmak Çalışırken asla pes
etmemek, hayatından fedakarlıklar yapmak, mesela arkadaşların gezip
tozarken bile işine odaklanmak veya dinlenmek Ben böyle bir
çocuktum.
O yaşta bunu nasıl idrak
edebiliyordun?
Futbolcu olmam gerektiğini düşünüyordum ve küçük yaşlarda A takımla
idmanlara çıkmaya başlamıştım. Abilerimiz bize öğütler veriyordu.
Onların hayatlarını takip ediyordum. Okuduğum kitaplardan,
izlediğim televizyon programlarından da nasıl yaşamam gerektiğini
biliyordum. Sağ olsun babam da bu konularda bilgilidir. Bana her
zaman çalışmanın, beslenmenin ve dinlenmenin ne kadar önemli
olduğunu anlatırdı. Evet, çocuksunuz ve arkadaşlarınız gezerken
veya oynarken siz de onlarla birlikte olmak istiyorsunuz ama diğer
yandan da meslek olarak seçtiğiniz futbolun gereklerini yerine
getirmek zorundasınız. Ama altyapıdan çıkmanın asıl zorluğu başka.
Hak edenden çok hak etmeyenlerin değer gördüğü zamanlara çok şahit
oldum. Sen ne kadar iyi olursan ol, bir başkası önüne geçebiliyor.
Dışarıdan para ödenerek getirilen oyuncu ne yazık ki altyapıdan
yetişen bir oyuncuya tercih ediliyor. Bunu neredeyse bütün
kulüplerde görüyoruz. Mesela ben 16-17 yaşlarında A2'de oynuyor, A
takımla idmanlara çıkıyordum. O dönemde A takımda oynayabilecekken,
bahsettiğim bu mesele nedeniyle forma giymem bir sezon ileriye
atmıştır.
Eskişehirspor'la çıktığın ilk Süper Lig maçını
hatırlıyor musun? O maç öncesinde neler hissetmiş, nasıl
hazırlanmış ve maç içinde neler yaşamıştın?
Başakşehir maçıydı Samet Aybaba Hocamız zaten öncesinde kupa
maçlarında beni oynatmıştı. İlk geldiği günden beri bana,
"Çalışmana dikkat et, kendine iyi bak, her an oynayabilirsin"
demişti. Başakşehir maçında böyle bir fırsat geldi. Maç benim için
çok iyi geçmişti. O gün oyuna ikinci yarıda giren Emre abiye
(Belözoğlu) karşı oynamıştım. İlk yarıyı 1-0 önde kapatmıştık ama
Emre abi oyuna girdikten sonra bir asist yapıp penaltıdan bir gol
atınca 2-1 yenilmiştik. Maçtan sonra Emre abinin formasını
almıştım. Zaten bir tek onun forması vardır bende.
Söz Samet Aybaba'dan açılmışken soralım Teknik
adamlıktaki alameti farikası genç oyuncuları vitrine çıkarmak olan
Samet Hoca senin için ne anlam ifade ediyor?
Benim için çok ayrı bir anlamı var. Sadece Samet Hoca da değil,
ekip olarak Selçuk Hoca, Yılmaz Hoca, Ersin Hoca benim futbol
hayatımda çok önemli. Benim gelişimime özel çalışmalarla büyük
katkı sağladılar. Daha önce birçok teknik adam bana "Seni
oynatacağım" demişti ama Samet Hoca "Oynatacağım" dedikten hemen
sonra oynattı. Üstelik de takım çok kritik bir dönemden geçiyordu
ama buna rağmen bana güvenip şans verdi. Buradan kendisine bir kez
daha teşekkür ediyorum.
Seni bir joker gibi görüyoruz. Göztepe ile oynanan son
Süper Lig maçının ikinci yarısında stoper olarak görev yaptın.
Futbola başladığında hangi mevkide oynuyordun? Sonrasında nerede
görev yapacağın konusu nasıl şekillendi?
Futbola santrfor olarak başladım. Zaten genelde böyledir. ESKİ
Spor'dayken gol kralı olmuştum. Eskişehirspor'a da santrfor olarak
geldim. Sonra orta sahaya çekildim ve ilk maçımda bir gol bir asist
yapınca 8 numara pozisyonunda kaldım. Ertesi sezon 6 numaraya
çekildim ve orada oynamaya başladım. Samet Hoca döneminde A takımda
da 6 numara pozisyonunda oynamayı sürdürdüm. Ertesi sezon Alpay
Özalan Hoca döneminde ise Kamil Ahmet abi orta sahada, ben sağ
bekte oynadım. İkimiz de yeni mevkilerimizde iyi performans
göstermiştik. Sonra Mustafa Denizli Hoca geldi ve beni yeniden orta
sahaya aldı. Geçtiğimiz sezon ise ağırlıklı olarak sağ bekte görev
aldım. Takımın transfer yasağı olduğu için beni sağ bekte
değerlendirdiler. İyi de bir sezon geçirdim. Birkaç gol attım, çok
sayıda asist yaptım. Eskişehirspor'da stoper oynadığım maçlar da
oldu.
Bir yerin oyuncusu olmak mı daha iyi yoksa her yerde
görev yapabilmek mi?
Bu konuyu hocalarımız daha iyi bilir. Ben en iyi oynadığım
mevkilerin 6 ve 8 olduğunu düşünüyorum ama sağ bek de stoper de
oynayabiliyorum. Beşiktaş'ta da Şenol Hocamız bazen 10 numaraya ya
da Burak abiye yardım etmem için beni biraz daha ileriye atıyor.
Nerede görev alırsam alayım yüzde 100'ümü verip görevimi yerine
getirmeye çalışıyorum.
Her oyuncuya da "Bugün stoper oyna, yarın orta sahada,
öbür gün sağ bekte oynarsın" demiyorlar. Beşiktaş'ta bu tip
oyuncular olarak seninle birlikte Medel, Necip ve Adriano var.
Jokerlik için nasıl özelliklere sahip olmak
gerekiyor?
Sanırım koşu mesafesi yüksek, ikili mücadeleden kaçmayan, iki
yönlü, dinamik oyuncular farklı görevler için tercih
edilebiliyor.
6 ve 8 pozisyonlarında görev yapan oyuncularını rakip
ceza sahasına daha fazla yaklaştırabilen takımlar avantaj sağlıyor.
Şenol Hocanın takımları genellikle böyledir. Üst üste üç maçta gol
atan bir oyuncu olarak bu konuda neler
söylersin?
Taktik çalışmalarda ilk topları Atiba alıyor ve Şenol Hocamız benim
daha ileride bekleyip rakip ceza sahası içine koşular yapmamı
istiyor. Bu koşularda topla buluştuğum zaman gol olabiliyor. Ama
tabii bir o kadar da aynı tempoyla geriye koşmak
gerekiyor.
Bu tempoyu koruyabilmek için neler
yapıyorsun?
Beslenmeme ve uykuma dikkat ederim ama asıl ekstra yaptığı şey
çalışmak. Akşam antrenman varsa sabah, sabah antrenman varsa akşam
mutlaka kendim idman yaparım. Core antrenmanları, güç
antrenmanları, idman sonrasında şutlar, saha içinde yüzde 100'ümü
vereceğim koşular gibi Sahaya çıktığınızda yüksek tempoya hazır
olmanız için bunları yapmak zorundasınız ve ben çoğu futbolcunun da
bu özel antrenmanları yaptığını düşünüyorum. Beslenmeme dikkat
ettiğimi söylemiştim. Zaten iki öğünü kulüpte yiyorum. Düzenli
yaşıyorum. Öyle çok dışarı çıkma meraklısı birisi değilim. İzin
günlerimde takım arkadaşlarımla ya da İstanbul'da okuyan
Eskişehir'den arkadaşlarımla buluşup bir şeyler yapıyorum. Diğer
zamanlarım dinlenerek geçiyor.
İstanbul'a gelip Beşiktaşlı Dorukhan olduktan sonra
Eskişehir'den eski arkadaşlarınla irtibatı koparmaman
güzel
Bu dünyada şan-şöhret, mevki-makam geçici... İstediğiniz kadar
güzel yerlere gelin, isteğiniz kadar yükseklere çıkın, bir gün
gelir tepetaklak oluverirsiniz. Çok para kazanırsınız, kariyerinizi
çok iyi noktalara taşırsınız ama hepsi geçici. İnsanlar sizi
bunlarla değil kişiliğinizle, karakterinizle hatırlayacak. Nereden
geldiğimi hiç unutmadan, çocukluk arkadaşlarımla dostluğumu
sürdürmem de çok normal.
İdollerin kimler?
Xabi Alonso'yu çok beğenirdim. Yine aynı tarzdaki Gerrard'ı çok
beğenerek izliyordum. Futbolda hem defans hem ofansı bir arada
yapmak gerçekten zor ama bunu yapabilirseniz ortaya güzel şeyler
çıkıyor. Xabi Alonso ve Gerrard bence oyunun iki yönünü de çok
başarıyla oynayabilen oyunculardı.
Eskişehirspor'da oynarken Ümit Milli Takım'dan davet
aldın ve arka arkaya çıktığın dokuz maçla dikkatleri üzerine
çektin. Ümit Milli Takım'a ilk davet edildiğinde neler
hissetmiştin? Ay-yıldızlı formayı giymek sende nasıl duygular
uyandırıyor?
Siz de görüyorsunuz, boynumda bayrağımızın döğmesi var. Vatanımız,
milletimiz için canımızı veririz. Bunu zaten bütün Türk evlatları
yapar. Bugün 18 Mart ve röportajı da Çanakkale Zaferimizin
yıldönümü olan çok özel bir günde yapıyoruz. Bu forma için sahada
canını versen, arkandan şehit derler. Öyle güzel bir forma. Öyle
güzel bir mevki, makam. Hepsi geçer de bu formayı giymek bir ömür
boyu kalır. Ona yakışır davranmak gerekiyor. Bir de hiç unutmamak
gerekiyor; ileride çocuklarıma anlatacağım en önemli hatıralardan
biri.
Beşiktaş'a transferinin hikayesini anlatır mısın? Seni
isteyen başka kulüpler de var mıydı ve sen neden Beşiktaş'ı tercih
ettin?
Beni isteyen, menajerimle görüşüp konuşan çok sayıda kulüp vardı.
Ama ben böyle işlerin içine girmeyi çok sevmiyorum. Beşiktaş'tan
teklif geldiğinde ise çok heyecanlandım. Çünkü Beşiktaş iki sene
üst üste şampiyon olmuş bir takımdı, çok büyük oyuncuları ve Şenol
Güneş gibi çok değerli bir teknik direktörü vardı. Bir de ben
Eskişehirspor gibi güçlü bir taraftar topluluğu olan takımda
yetiştiğim için taraftarın gücü de tercihimde önemliydi. Beşiktaş
gibi Türkiye'nin en güçlü taraftarının önünde oynamak beni çok
heyecanlandırmıştı. Tabii ki Beşiktaş'a gelip oynamak da kolay
değildi. Çünkü bir alt ligden geliyorsunuz, insanların çoğu sizi
iyi tanımıyor Gerçekten zor bir karardı. Belki bu kararı
veremeyecek çok kişi vardır. Aileme ve menajerime şunu söyledim,
"Ben Beşiktaş'ın kapısından girdikten sonra çalışıp formayı
alırım." Tabii ki formayı hocalarımız veriyor ama ben de çok
çalışıp formayı alana kadar elimden geleni yapacağımdan
emindim.
Zaten Beşiktaş'a ilk geldiğin dönemde yedek
kulübesindeydin. Takımın orta sahasında Atiba'lı, Medel'li,
Tolgay'lı, Oğuzhan'lı, Necip'li zengin bir kadrosu vardı. O dönemde
sıranı beklerken kafandan neler geçiyordu?
Ne olursa bir futbolcu hep sahanın içinde olmak ister. Tabii ki
insan yedek beklerken psikolojik açıdan zor günler geçiriyor. Ama
ben geldiğim yerin farkındaydım. Nasıl büyük bir camiaya geldiğimi
biliyordum. Hep daha çok çalıştım ve kendimi asla salmadım. Her
hafta "Şimdi oynayabilirim" diye düşündüm ve kendimi hep hazır
tutmaya çalıştım.
Zaten formayı bir kere giydikten sonra da bir daha
çıkarmadın.
Formayı ilk olarak Genk deplasmanında oyuna sonradan girerek giydim
ve yavaş yavaş oynamaya başladım. Sağ olsun bizim takımdaki
oyuncuların hepsi iyi insanlar. Bana sahip çıktılar, destek oldular
ve ben de verilen şansları iyi kullanmaya çalışarak, bana güvenen,
destek veren insanları mahcup etmemeye gayret ettim.
Beşiktaş'taki ilk lig maçına Sivasspor karşısında
Vodafone Park'ta çıktın. O taraftarın önüne çıkarken neler
hissettiğini anlatır mısın?
Taraftarına aşık olduğum bir camiadayım. Sivasspor maçından önce
UEFA Avrupa Ligi'ndeki Partizan maçının son 10 dakikasında oyuna
girmiş ve asıl büyük heyecanı yaşamıştım. Taraftarın önüne ilk kez
çıkıyordum. Allah'a şükür o maç da benim için iyi
geçmişti.
Taraftarın gücü bir şehir efsanesi değil, öyle
mi?
Elbette değil. Top karşı takımın ayağındayken taraftar ıslıklamaya
başladığında, ne kadar yorgun olursanız olun, içinizden bir baskı
yapma isteği yükseliyor. Bu ıslıklar karşı takımı da mutlaka
olumsuz etkiliyordur. Veya taraftar "Gol, gol" diye bağırdığında,
daha çok atak yapasınız, daha çok bastırasınız geliyor. Bu
normal.
Beşiktaş'taki teknik direktörün Şenol Güneş'le Milli
Takım'da da birliktesin. Şenol Hoca elinin değdiği oyuncuların
performansını birkaç gömlek yukarı taşır. Senin üzerindeki Şenol
Güneş etkisini nasıl anlatırsın?
Şenol Hoca oyuncusuna güveniyor ve bunu da karşısındakine
hissettiriyor. Benim için öyle oldu. Bana güvendiğini hissettim ve
özgüvenim yükseldi. Bir-iki hata yapsam da beni tolere ediyor. Bunu
beni sevdiği veya genç olduğumu düşündüğü için yapmıyor. Bana
inandığı ve saygı duyduğu için hatalarımı tolere ettiğini
hissediyorum. Üçüncü hatayı da yapsam dördüncüyü yapmamak için
elimden geleni esirgemeyeceğimden emin ve bu duygusunu bize de
geçiriyor. Bu davranışı bizi moral açıdan da üst seviyeye taşıyor.
Antrenmanlarda ya da antrenmanlar dışında yaptığı konuşmalarda
kendimizi geliştirmek için yaptıkları ve söyledikleri bir yana,
hocanın en büyük artısı bizim için hep pozitif şeyler düşünmesi.
Oyundan alınsak bile bir art niyet olmadığını çok iyi biliyoruz. Ya
da o hafta oynamadığımız zaman "Hocanın bir bildiği veya bizim bir
yanlışımız vardır" diye düşünüyoruz. O yüzden hep içimiz rahat.
Çalışanın formayı giydiğini biliyoruz ve o rahatlıkla mesaimize
devam ediyoruz. Şenol Hocama bir kez daha teşekkür
ediyorum.
Şenol Hocanın Milli Takım'a nasıl bir etkisi olacak
sence?
Bence çok pozitif bir etkisi olacak. Öncelikle takımdaşlık
duygusunun çok yüksek olacağını düşünüyorum. Zaten Şenol Hoca
buraya geldiğimizde yaptığı ilk konuşmada genç veya tecrübeli bütün
oyuncularla konuştu. Onun takımdaşlık duygusunu en yüksek seviyeye
çıkartacağından eminim. Bir de Şenol Hocamızın farklı antrenmanları
var. Bu antrenmanların da takıma büyük katkısı olacağını
düşünüyorum.
Şenol Hocanın oyun felsefesi, futbolcunun oynadığı
oyundan keyif alması üzerine kurulu Bu da önemli bir avantaj
olmalı
Evet Şenol Hoca her zaman topun bizim ayağımızda olması gerektiğini
söyler. Futbolcu da top ayağındayken keyif alır. Top rakipteyken de
bir an önce geri alabilmek için baskı yaptırır. Dar alanda baskı
yapıp topu kazanmak ve yeniden hücum yapmak da oyuncuya keyif veren
bir şeydir.
A Milli Takım kadrosunda olmayı bekliyor
muydun?
Buna cevap vermek kolay değil. Elbette bir oyuncunun en başından
beri en büyük hayali Milli Takım'da oynamaktır. Ben de bu sezon
Beşiktaş'ta bir seri yakalayıp oynadım ve iyi-kötü bir performans
gösterdim. Kendi kendime "Belki gidebilirim" diye düşünüyordum ve
iyi ki de buradayım. İlk defa A Milli Takım kampındayım ama hiç
yabancılık çekmiyorum. Ben insanlarla muhabbet etmeyi seven
birisiyim, girdiğim ortamlarda yabancılık çekmem. Bir de Ümit Milli
Takım'dan burada 7-8 arkadaşım var. Gençlerin hepsiyle samimiyiz.
Abilerimizin hepsi de çok iyi insanlar. Bize karşı son derecede
sıcak ve samimi davranıyorlar.
Milli Takımımızın EURO 2020 grubunu ve şansımızı nasıl
değerlendiriyorsun?
Türk insanının yapamayacağı hiçbir şey yok. Buna eminim. Biz ne
savaşlardan çıkmış, ne maçları döndürmüşüz. Tarihimiz destanlarla
dolu. Tabii ki Fransa dünya şampiyonu ve çok güçlü bir takım.
İzlanda, Arnavutluk ve diğerleri de küçümsenecek rakipler değil ama
bizim yenemeyeceğimiz hiçbir takım, kazanamayacağımız hiçbir savaş
yok.
Kendine örnek aldığın takım arkadaşların var
mı?
Burak abi, Necip abi, Mustafa abi, Oğuzhan abi, hepsi kendilerine
çok dikkat ederek yaşarlar. Bizim takımın geneli böyle zaten. Burak
abi sağlığı ve beslenmesiyle ilgili çok hassastır. Necip abi
uykusuna çok dikkat eder. Bazen Oğuzhan abiye giderim, mutlaka
sporcu beslenmesine uygun yemekler yapar. Mustafa abiye giderim, o
da yol gösterici konuşmalar yapar, tavsiyelerde bulunur.
İstanbul'daki bir boş gününü nasıl
değerlendiriyorsun?
Eğer o hafta maçımızı kazandıysak dışarı çıkarım. Yenildiysek hiç
tadımız-tuzumuz olmuyor. Ailem buradaysa onlar yanıma geliyor.
Genellikle abim yanımda oluyor. Onunla birlikte kahvaltı yapıyoruz.
Tesislere 10 dakika mesafede oturuyorum ve İstanbul'un trafiğini
sevmediğim için yakınlarda bir yerlerde kahvaltıya gidiyorum. Bazen
de birlikte akşam yemeğine çıkıyoruz. Zaman zaman Eskişehir'deki
arkadaşlarımın Avrupa yakasındaki evlerinde buluşuyoruz.
Hobilerin var mı?
Erkek muhabbetlerini çok seviyorum. Arkadaşlarımla okey ve kağıt
oyunları oynamaya bayılıyorum. Caner abiyle dışarı çıkarsam güzel
bir yerde çay içeriz. Oğuzhan ve Necip abiyle çıkarsam oyun
oynarız. Mustafa abiyle çıkarsam özel bir yerde güzel yemekler
yeriz. Bir de bilgisayar oyunlarını çok seviyorum. Küçüklüğümden
beri 'Counter Strike' meraklısıyım.