Dolar yavaş yavaş yükselecek...
Abone olEkonomist Zafer Tunca, "Ekonomi bıçak sırtında, siyasi sürprize tahammülü yok" diyor ve ekliyor...
Son yüzde 10'luk artışa rağmen dolar hâlâ düşük. Dövizin uzun
süre böyle kalması mümkün değil. Piyasalar bu durumu düzeltecek.
Ekonomi büyüyor, ama halk krizden çıkmadı. Ekonomideki olumlu
gelişmelerin sonuçlarını vatandaş 8-10 yıl sonra görecek. Ekonomi
yapı değiştirdi. İhracata dayalı büyüme içine girdi. Türkiye zoru
başardı, dışa satmayı öğrendi. Satarken de üretmeyi öğreniyor
şimdi. NEDEN? Zafer Tunca Türk ekonomisi son zamanlarda çok olumlu
işaretler veriyor. Ama bu olumlu gelişmelerin nedenini bütünüyle
kimse göremiyor. Ekonomideki iyi gidişin nedeni tam olarak
saptanamadığı için de, gelecekle ilgili bir güven tam sağlanamıyor.
İnsanlar, ekonomideki olumlu gelişmelerin sağlam nedenlere bağlı
olarak gerçekleştiğini gördüklerinde rahatladıklarından, bu nedeni
arıyorlar. Ayrıca olumlu işaretlerin yanı sıra ekonomide hâlâ süren
olumsuzluklar da endişeleri güçlendiriyor tabii. Ekonominin
geleceğinin hangi yöne doğru seyredeceği toplumun en büyük merak
noktalarından biri oluyor bu durumda. Hemen hemen herkes bugün
kendisini bir kavşak noktasında hissediyor. İktisat profesörü Zafer
Tunca ile ekonomide yaşanan olayların nedenini, ne tür gelişmelerle
karşılayabileceğimizi, bizi ekonomide nelerin beklediğini konuştuk.
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi olan Prof.
Zafer Tunca, özel sektörü de yakından biliyor. Prof. Tunca,
1984-1989 yılları arasında ENKA Holding Genel Müdürlüğü yaptı. Enka
Holding'e bağlı çeşitli şirketlerin yönetim kurulu üyeliği ve
murakıplık görevlerinde bulundu. Ekonomide işler iyi gidiyor.
Enflasyon düşüyor, faizler iniyor, ihracat rekor kırıyor,
borsayükseliyor, dolarda çılgın savrulmalar yok, ödeyeceğimiz
borçlar erteleniyor, Türkiye'nin uluslararası not ortalaması
yükseliyor. Ama kimse işlerin niye iyi gittiğini anlamıyor. İşleri
böylesine olumlu hale getiren ne? Ne oldu, ne yaptık da yıllardır
düzeltemediğimiz birçok şeyi düzelttik biz? İşler iyi gidiyor,
çünkü yapılması gerekenleri yapmaya başladık. Bol keseden para
harcamıyoruz. 'Verdimse ben verdim' diyen de yok artık. Bütçe
disiplin altına alındı. Şu anda IMF'nin önerdiği program doğru ve
biz buna sadık kalıyoruz. Uluslararası mali çevreler, IMF'nin
görüşü doğrultusunda Türkiye'ye şimdi iyi gözle bakıyor. Gelinen bu
noktada geçmiş hükümetin hakkını yememek lazım tabii. Sıkı para ve
maliye politikasını o başlattı. Bu hükümetin ekonomide olumlu
gidişteki rolü ne peki? Birincisi, AKP hükümeti bu programı aynen
sürdürüyor. Oysa ilk kurulduğu günlerde programdan sapacak gibiydi.
Para dağıtma yaklaşımı vardı. Ama hatasını hemen fark etti ve bütçe
disiplinine sadık kaldı. İkincisi, Türkiye yıllardır ilk kez bir
çoğunluk hükümetiyle yönetilme şansını yakaladı. Bu politik
istikrar hemen ekonomiye yansıdı.Şu anda ekonomide bir aklı selim
var ama aynı sağduyu siyasette de olmalı ve AKP hükümeti
gerginliklerden kaçınmalı. Çünkü modern ekonomilerde 'beklentiler'
çok önemlidir ve siyasi istikrar olmadan ekonomik istikrarı
sağlamak çok zordur. Herkes ekonomideki bu olum-lu gidişten memnun
ama herkeste bir tedirginlik de var doğrusu. Her an bir kriz
patlayabileceğinden endişeli insanlar. Neden böyle bir endişeye
sahibiz? Psikolojik ve siyasi nedenler yüzünden böyleyiz. Geçmişte
öyle kararlar alındı ve öyle tersine uygulamalar yapıldı ki,
insanların devlete güveni sarsıldı. Ayrıca Türkiye istikrarsız bir
coğrafyada. Irak ve Kürt meselesi ne olacak? Dahası Kıbrıs sorunu
ve AB üyeliği nasıl gelişecek? Bütün bunlar insanlarda gelecekle
ilgili soru işaretleri yaratıyor. Bu soru işaretleri de ekonominin
rahatlamasını engelliyor. Bir krizle karşılaşır mıyız peki? Niçin
kriz çıksın ki? Eğer bazılarında bir kriz beklentisi varsa, bunun
ekonomiyle açıklanır bir tarafı yok. Ekonominin zorlukları,
problemleri olabilir ama her problem kriz yaratmaz. Şu anda Türk
ekonomisinde kriz olmasını gerektirecek bir durum yok. Ekonomide
bir yıl içinde ciddi bir problem gözükmüyor. Bunları, hükümetin
izlediği ekonomik politikaya bakarak ve halktaki enflasyon
beklentisinin kırılmaya başladığını dikkate alarak söylüyorum. Şu
anda doğru politikalar izleniyor. Enflasyon düşmeye devam edecek,
faizlerdeki iniş sürecek, döviz kurlarında da aşırı artış
olmayacak. Bugün doların hâlâ gereğinden fazla düşük olduğu
söyleniyor. Sizce de düşük mü dolar? Türk Lirası hâlâ aşırı değerli
mi? Türk Lirası hâlâ değerli. Doların fiyatı hâlâ düşük. Dolarda
son haftalarda yaşanan yüzde 10'luk değer artışı yeterli değil.
Döviz kurlarının uzun vadede böyle kalması mümkün değil. Doların
artması lazım. Piyasalar bu durumu zaman içinde tashih edecek.
Döviz kurları, enflasyon oranında yavaş yavaş artacak. Bu artıştan
korkmamak, paniklememek lazım. Çünkü bu, asla 'kriz geliyor' demek
değildir. Ama herkes paniğe kapılıp dövize hücum ederse, işte o
zaman kriz hiç çıkmayacakken çıkabilir. Dövizdeki artış normaldir.
Çünkü dolar bir süredir düşük kaldı ve Türk Lirası aşırı
değerlendi. Niye böyle oldu? Önce ekonomiye güven arttı. Türkiye'de
yastık altında çok para var. Yastık altından çıkan paraların ve
yurtdışından getirilen dövizlerin ekonomiye girmesiyle piyasada bir
dolar bolluğu oldu. Ama zamanla dengeler yerine oturacak. Çünkü
döviz kurunun, enflasyonla paralel artması lazım. Bugünkü durum
suni. Ayrıca Amerika bile dış ticaret açığını kapatmak için kendi
parasının değerini düşük tutarken, Türk Lirası'nın yüksek değerli
olması yanlıştır. Şimdi kurlardaki yükseliş karşısında herkes 'kriz
çıkacak' falan diyor. İlgisi yok. Türkiye'de her şey yanlış takdim
ediliyor. Ne gibi? 2001 Şubat krizinde kurlar birden fırladığında,
en büyük işadamlarımız 'Bir günde fakirleştik' dediler. Peki sonra
kurlar düştü. Demek ki bu işadamlarımız şimdi de birden
zengileştiler. Niye peki zenginleştiklerini söylemediler? Kurların
inip çıkmasıyla ülkenin zenginleşmesinin, fakirleşmesinin ne ilgisi
var? Ülke bir günde fakirleşir ya da zenginleşir mi? Doların düşük
olmasına karşılık, hiç alışık olmadığımız bir durum var. İhracat,
düşük dolara rağmen rekorlar kırıyor. İhracatın artmasını neye
borçluyuz? Aşırı değerlenmiş Türk Lirası, ihracatı engelleyici bir
etki yapıyor ama, Türkiye'de iç piyasa da durgun. Bugün birçok
sanayi kesiminin ayakta kalması ihracat yapabilmesine bağlı.
Kârlarından fedakârlık edip var güçleriyle dışarıya satmaya
çalışıyorlar. Kurlardaki artış şimdi çok işlerine yarayacak.
Sanayimiz ve üretimimiz yapı değiştirmiş olamaz mı sizce? Acaba
ihracat bu nedenle mi doların değerinden etkilenmiyor? Son yıllarda
üretimin yapısında büyük değişiklik olmadı. Çünkü ekonomi
krizdeydi. Yeni teknolojilere yatırım yapacak, verimliliği
artıracak, bu anlamda bir yapı değişikliğini gerçekleştirecek bir
hali yoktu ekonominin. Ama şu var tabii. Türkiye son yıllarda
ihracata yönelik mallara ağırlık verdi. Türk ekonomisinde işte bu
anlamda bir değişiklik yaşandı ve dış talebe yönelik üretim yapan
bir yapı oluştu. Türkiye ekonomisi ihracata dayalı bir büyüme
süreci içine girdi. Biz artık ihracatı öğrendik, nasıl mal
satılacağını biliyoruz. Malı satmak aslında üretmekten daha zordur.
Satabiliyorsanız bir şekilde üretirsiniz de. Türkiye işte bu zoru
başardı ve satmayı öğrendi. Satarken de üretmeyi öğreniyor şimdi.
Daha anlaşılır bir dille anlatırsanız, Türk sanayiinde tam ne oldu,
ne yaşanıyor şimdi? Mesela elektronik ve otomotivde dış piyasalara
büyük satışlar yapılıyor. Rakamlar, ölçekler büyüdükçe, pazarlık
gücünüz artıyor demektir bu. Pazarlık gücünüz sonucunda daha ucuza
girdi satın alıyorsunuz ve maliyetlerinizi düşürüyorsunuz. Beko ve
Vestel bunu yapıyor. Ayrıca, dolar-euro paritesineden de
yararlanıyorlar. Uzakdoğu'dan üretim için gerekli hammadde ve
aramalını ucuz dolarla satın alıyorlar, ürettiklerini de Avrupa'ya
değerli euro'yla satıyorlar. Ama artık Türk ekonomisini sanayi
ürünlerinin çoğunda sıkıntılı bir dönem bekliyor. Önümüzdeki yıldan
itibaren Türkiye'nin yeni yatırımlara ihtiyacı var. Atıl
kapasitenin tümü kullanıldı. Türkiye ekonomisi kapasitesinin
sınırına geldi. Yeni yatırım yapılmazsa ekonomi ve ihracat tıkanır.
Bu arada enflasyon düşüyor. Yıllık enflasyonun yüzde 20'ye
düşmesine rağmen toplumdan büyük yakınmalar duyulmuyor. İnsanların
her zamanki şikâyetleri var ama bu şikâyetlerde bir artış yok.
Halbuki, ekonomi bilimi bize, 'Enflasyon düşerken, düşük
gelirlilerin çok sıkıntı çekeceğini, çok büyük acılar yaşayacağını'
söyler. Niye şiddetli bir yakınmayla, feryatla karşı karşıya
değiliz? Bizim hesabını tuttuğumuz kesim, ekonominin en fazla yüzde
65'i. Kayıt dışında ne olup bittiğini bilmi-yoruz. Kayıt dışı
ekonomi sayesinde bu ülkede bir paylaşım düzeni var ve insanlar bir
şekilde bu parayı aralarında paylaşıyorlar. Türkiye'de açlık yok.
En küçük gecekonduda bile televizyon var. İnsanlar geçinmenin
yolunu bir şekilde bulmuşlar. Enflasyonun düşmesi, ihracatın rekor
kırması ekonominin olumlu yanları ama, elbette ekonominin bir de
bir türlü düzelmeyen olumsuz yanları var. İhracatla ithalat
arasıdaki açığın çok büyüdüğü, ithalatın ihracattan daha hızlı
arttığı, kazandığımızdan fazla harca-dığımız, yani ürettiğimizden
fazla tükettiğimiz söyleniyor. Bu tablo nasıl bir sonuç yaratır?
Bugün ekonomide bir tek cari işlemler açığı sorunu var. Bu cari
açığın sürmesi mümkün değil. Çünkü kriz çıkıyor. Bunu geçmişte
gördük. Türkiye 2001 Şubat'ında cari işlemler açığı 10 milyar
dolara yaklaşınca kriz yaşadı. Ama şimdi cari açık henüz öyle kriz
noktasına gelmedi. Bu yıl sekiz milyar dolar olması bekleniyor.
Ayrıca döviz rezervlerimiz de çok iyi durumda, 35 milyar dolar
düzeyinde. İç borçlar da bir türlü bitmiyor. Bütçenin büyük kısmı
borç ödemeye gidiyor. Borçları ödemek için yeni borçlar alıyoruz.
Bu sarmaldan nasıl kurtulacağız peki? Bunların temizlenmesi uzun
yıllar alacak. Bugün önemli olan bu borcu çevirebiliyor durumda
olmamız. Ama Türkiye'de altı ay, bir sene sonra ne olur gene de
bilinmez. Tepede birileri birilerinin kafasına kitap atar mı, kim
bilebilir ki. Aslında gelecek yıl Türkiye'nin dış borç ödemede
bayağı problemi var. Türkiye, 2004'te anapara ve faiz olarak 24
milyar dolar borç ödeyecek. Buna 8 milyar dolarlık cari işlemler
açığı da eklendiğinde, Türkiye'nin 32 milyar dolarlık bir kaynak
ihtiyacı olacak ki, bu nereden karşılanacak? Amerika'dan 8.5 milyar
dolarlık kredi gelmeyecek diye piyasalar tedirgin oluyor. Bu kredi
gelmezse bunun ekonomiye etkisi ne olur? Borçlarımızı çevirmekte
güçlük çeker miyiz? Türkiye şu anki koşullarda borçlarını çevirir.
Faizlerin düşmesi bu açıdan çok iyi oluyor. Böylece eski yüksek
faizli borçlar yeni alınan düşük faizli borçlarla ödenebilir.
Türkiye yüksek faiz, aşırı değerlenmiş Türk Lirası ve düşük kur
politikasıyla yıllardır soyuldu. Eline geçiren herkes soydu bu
ülkeyi. Ülkeye giren sıcak paraya, dolar ve mark üzerinden yüzde
40, 50'lere varan getiri sağlandı. Şimdi artık eskisi gibi sıcak
para yok. Faizler düşünce sıcak paranın getirisi düştü. Devlet,
gelir sağlayabilmek için özelleştirmeye umut bağlıyor ama
özelleştirmede hiçbir şey yapılmıyor. Ne Tekel, ne de Tüpraş'ta bu
yıl için bir umut ışığı var. Oysa hükümet yıl sonuna kadar 4 milyar
dolarlık özelleştirme yapacağını açıklamıştı. Yılın on birinci
ayındayız ve yapılan özelleştirme sadece 200 milyon dolar kadar.
Neden biz bir türlü özelleştirme yapamıyoruz? Bunun tek bir cevabı
var. Siyasiler rantlardan vazgeçmiyor. Bu rantlar sürdükçe de
Türkiye sürekli sıkıntı yaşayacak. Bu kadar büyük bir devlet
sektöründe talan ve rant ancak özelleştirmeyle son bulur. Almanya
iki sene içinde bütün Doğu Almanya'yı özelleştirdi. Bu bir niyet
meselesidir. Ekonomideki birçok olumlu gelişmeye karşın henüz
halkın hayatına etki yapan, onun yaşam standardını yükselten bir
gelişme yok. Halk, olumlu gelişmelerin sonuçlarını ne zaman kendi
hayatında da görebilecek? Evet, halk krizden çıkmadı. Ekonomi
büyüyor ama refahın topluma yayılması zaman alacak. Çünkü gelir
dağılımı düzelmeden, ekonomideki rahatlama insanların hayatlarına
yansımaz. Gelir dağılımının düzelmesi ise uzun vadeli bir iştir.
Birisi gelip geliri yeniden paylaştıracak değil ki. Bu ülkede gelir
dağılımını yüksek enflasyon bozdu. Enflasyon makul seviyeye
düşerse, gelir dağılımındaki bozulma da durur. Gelir daha adil
dağılmaya başlar ve insanlar işte o zaman ekonomik gelişmeyi
hayatlarında hisseder. Yoksa ekonomi gelişiyor dediğiniz zaman, şu
soruyu da beraberinde soracaksınız. Ekonomi kimler için gelişiyor?
Hangi ürünler satılıyor? Bunları kimler satın alıyor? Geniş halk
yığınları ne tüketiyor? Türkiye'de bu sorunun cevabı şu anda
dramatik. Televizyonda reklamı yapılan bazı gıda maddelerinin
yüzünü görmemiş kitleler var. Türkiye ekonomisini ne zaman
normalleştirebilecek peki? Bu ekonomi yıllar içinde öyle bozuldu
ki, kaç yılda bozulduysa o kadar yılda da düzelecek. O da çok
akıllı davranmak koşuluyla tabii. Halkın hayatında olumlu bir
şeyler olması, halkı mutlu edecek bir ekonomik yapının kurulması
için yıllar gerekecek. Bu yaralar ancak 8, 10 yılda sarılacak.
Hayatlar hemen düzelmiyor. Peki dünya, Türkiyenin ekonomik
performansını olumlu bulduğunun işaretlerini veriyor. Uluslararası
değerlendirme kuruluşları Türkiye'nin kredi notunu yükseltiyor.
Gerçekten dünyayı tatmin edecek bir ekonomik performansımız var mı?
Türkiye'nin yelkeni biraz rüzgârla dolmaya başladı ama, 'Türkiye
sıçrama yaptı' diye de bir şey yok. Zaten durumu da negatiften daha
iyi bir negatife gidiyor, o kadar. Türkiye hâlâ krizden çıkmaya
çalışıyor. Siyasette anormal dalgalanmalar olmazsa, ekonomideki bu
olumlu gidiş sürer. Siyasi olumsuzluklar ise ekonomide bir krizi
tetikleyebilir. İşler iyi gidiyor olabilir ama ortalık güllük
gülistanlık değil. Bugünkü ekonomik tablo siyasete nasıl yansır?
AKP bu uygulamalarıyla oy mu kazanır oy mu kaybeder? Bugünkü
ekonomik tablo, seçimlerde AKP'ye oy kazandırır ama şunu da bilmek
gerekir. Ekonomik istikrarın temelinde siyasi istikrar yatar. Bu
yüzden de herkesin aklını başına alması lazım. Ekonominin
sürprizlere tahammülü yok. Türkiye'nin hata yapma lüksü yok.
Ekonomi hâlâ bıçak sırtındaki dengeler üzerinde duruyor.