Dolandırıcılıkta üstümüze yok
Abone olSağımız solumuz dolandırıcılarla çevrili. Öyle hikayeler var ki akıllara ziyan...
Milliyet yazarı Can Dündar son günlerde gazete manşetlerine
taşınan dolandırıcılık haberlerine değindi. Yazara göre .
Yazı: Can Dündar
Kaynak: www.milliyet.com.tr
-Eskiden "Dolandırıcılar Kralı" Sülün Osman'dı.
İstanbul'a göçen saf köylülere Galata Köprüsü'nü satarak ün
yapmıştı.
Anadolu, kazıklana kazıklana sonunda gözünü açtı.
"Şehirde iş böyle yürüyor demek ki" deyip daha beter
"Sülünleşti".
Kaldırıma dökülmüş tulumba tatlısı tepsisinin başında ağlayan
çocuğa cebimdeki tüm parayı verip, ertesi gün kendisini başka bir
kavşakta aynı durumda görünce anlamıştım bunu...
Şehrin yeni sakinleri, geçim yolunu bizim vicdanlarda bulmuştu.
Caddede sara nöbetine tutulanlar, kafası kazıtılmış çocuğuyla kapı
kapı dolaşanlar, bankamatik kuyruğunda bekleyen emeklileri yardım
bahanesiyle çarpanlar çıkmıştı ortaya...
Artık Sülün Osman köprü satarak dolandırmıyor, ama taksi şoförü
lafı "dolandırırken", turiste bütün şehri "dolandırıyor"du.
* * *
Önceki kuşakta buz kalıplarında jeton yapıp bedava konuşanların
çocukları, cep telefonu çıktıktan sonra "Konuştukça kontör kazan"
yöntemini sömürmenin yolunu buldu:
Gazeteye ucuz araba ilanı veriyorlar, cep telefonundan kendilerini
arattırıp beleşe kontör kazanıyorlardı.
Bu kumpas kurma yeteneği, en kalın gümrük duvarlarını deldi:
Çin'den 20 bin çift ayakkabı getirten bir tüccar, ayakkabıların sağ
teklerini Ankara gümrüğüne, sol teklerini İstanbul gümrüğüne
yollamış, sonra "Bunlar hatalı" diye gümrükten çekmemiş; mallar
ihaleye çıkarıldığında da gümrük ve vergi ödemeden, yok pahasına
aldığı ayakkabıları birbirlerine kavuşturup satmıştı.
Ne deha değil mi?
* * *
Önceki gün ölen Selçuk Parsadan'ın âleme asıl katkısı,
üçkâğıtçıların vizyonunu genişletmek oldu .
O, "dolandıranların dolandırıcısı"ydı.
Garip köylüyü değil, zirvedekileri hedefliyor, "Oh olsun"
dedirtiyordu.
"Mesleğe" sınıf atlatmış, banka hortumcularının yolunu açmıştı.
Başbakan Çiller'e telefon edip Org. Necdet Öztorun'un Atatürkçü
faaliyetleri için para isterken muhtemelen bir "altın vuruş"
peşindeydi.
Artık (kendi deyimiyle) "müşterileri" (yani dolandırdıkları)
arasında bir başbakan da vardı.
Kimsenin soyulamaz olmadığını gösteren bir boy gösterisiydi
bu...
Yeni Harman'a şöyle demişti:
"Ben 11 tane cami parası alıp 1 tane cami yaptırmama sevabını
işleyen bir insanım."
"Dekanım. Profesörüm. Cami yaptıracağım" diyerek genel müdürlerden
topladığı parayı Mahmut Hoca'nın adamlarıyla kırışmıştı.
"Garibanı soyuyor bunlar" diyordu.
Kendini Robin Hood gibi görüyordu.
* * *
Ya koca dekanı "evlilik vaadiyle kandıran" Bursalı Zühre'ye ne
demeli...
Chat'leşirken tanıştığı bir kadının montajlı fotoğrafına tutulup
safça ona para yollayan Erciyes Üniversitesi Eczacılık Dekanı da
günümüzde dolandırıcılığın akademyayı parmaklayacak kadar
semirdiğinin kanıtı değil mi?
Rahmetli Parsadan'dan beri "ketenpereci", ne başbakan tanıyor ne
dekan...
Liderlerde bu andaç korkusu, dekanlarda bu izdivaç tutkusu oldukça
günümüzün Sülün Osman'ları "yem"siz kalmaz.