Doğu'dan kurtulun AB'ye girin!
Abone olHasan Celal Güzel, Devlet Bakanlığı yaptığı sırada, Avrupalı bir Bakan'ın Güneydoğu ve Kürtler'le ilgili bir teklifini unutamıyor. Bakın Avrupalı Bakan, Güzel'e ne teklif
Güzel, ÜTürkiye'nin AB'ye üyeliğinin önündeki en büyük engeli de
bu yazısında açıkladı. Güzel'in yazısı: NİÇİN DİYARBAKIR?
Başbakan'ın sabrı nihayet taştı ve haklı olarak "Niçin Diyarbakır?"
diyerek feveran etti. Bu feveran karşısında, bazı yazarlar
"Günaydın!" diye sitem ederken, bazıları da "İnsan haklarının en
fazla ihlâl edildiği bölge olduğu için" cevabını veriyor. Başbakan,
bu soruyu sormak için 17 Aralık'ın geçmesini bekledi. Çünkü, bu
nevî tartışmaların Türkiye aleyhtarlarının eline koz vermesini
istemiyordu. Ancak, 17 Aralık sonrasında bu soruyu sorarak
çarpıklığın üzerinde durması, bizce AB çevrelerine bir mesaj
mahiyetindedir. * * * 1983'dan sonra yaşanan PKK terörüyle mücadele
devresinde, olağanüstü hâl şartları içerisinde bazı insan hakları
ihlâllerinin olduğu doğrudur. Fakat bu ihlâller, olağanüstü hâlin
uygulandığı diğer illerde de vukubulmuştur. O halde, niçin
Mardin'e, Bitlis'e, Şırnak'a, Batman'a, Hakkâri'ye değil de sadece
Diyarbakır'a gidilmektedir? Haydi diyelim ki, bu Batılı
dostlarımız(!) özellikle Kürt etnisitesinin bulunduğu yerlerle
ilgilenmekte, Türklerin ekseriyette olduğu Erzurum gibi
vilâyetlerle meşgul olmamaktadır. Lâkin, neden ille de
Diyarbakır?... * * * Bu sorunun cevabı, Avrupa Parlamentosu Başkanı
Borrell'in 17 Aralık'tan önceki Türkiye ziyaretinde ağzından
kaçırdığı "Kürdistan'a gideceğim" lâfında gizlidir. Türkiye ve
Kuzey Irak uzun zamandan beri misyonerlerin, yabancı istihbarat
servislerinin ve NGO (gönüllü kuruluş)'ların yoğun faaliyetlerine
mâruz kalmıştır. Batılıların haritalarında Türkiye'nin Doğu ve
Güneydoğu'su "Kürdistan" olarak tanımlanmıştır. Batı'da ve Sovyet
dönemi Rusyası'nda Kürdistan; Türkiye, Irak, İran ve Suriye
topraklarında kurulacak bir devlet şeklinde hayal edilmiş; bu
devletin başkenti ise Diyarbakır olarak düşünülmüştür. Körfez
Savaşı'ndan sonra 36. paralelin kuzeyinde Irak hâkimiyetine son
verilmesi ve Çekiç Güç'ün konuşlandırılması ile Kuzey Irak'ta,
Amerikan himayesinde bir bağımsız Kürt Devleti'nin kurulması
çalışmalarına başlanmıştır. 90'lı yıllarda ziyaret ettiğim Zaho ve
Duhok'ta, NGO'ların nasıl arılar gibi çalıştıklarını bizzat
müşahade etmiştim. * * * Diyarbakır, bin yıllık bir Türk şehridir.
Asıl itirabiyle bir Arap-Türkmen beyliği olan ve Kürt unsurların da
bulunduğu Mervanoğulları'nın kısa süren varlığını hariç tutarsak,
Diyarbakır 11. yüzyılda Türk Artukoğulları'nın merkezi olmuş; ve bu
hâkimiyet dört asır boyunca devam etmiştir. Diyarbakır,
Artukoğulları'nın, Türkiye Selçukluları'nın ve Osmanlı'nın
eserleriyle doludur. 1950'ye kadar olan devrede Diyarbakır'ın
nüfusunun büyük kısmı Türklerden meydana geliyordu. Ancak, 50'li
yıllardan sonra Diyarbakır'ın Türk asıllı yerlilerinin İstanbul'a
göçmesi ve köylü nüfusun hızlı şehirleşmeyle birlikte Diyarbakır'a
akın etmesi demografik durumu değiştirmiştir. Tabiatıyla, etnik
ayırım yapmadan bütün Diyarbakırlıları kucaklamamız gerektiğini
işaret etmeliyiz. * * * AB'nin ve Batı Dünyası'nın Diyarbakır
tutkusunu, insan hakları, fakirlik gibi sebeplerle izah etmek
safdillik olur. Benim gibi, insan haklarını savunduğu için
cezaevine gönderilen Başbakan'a, niçin bizlerin değil de, sadece
Zana ve arkadaşlarının ziyaret edildiğini açıklamanın mâkul bir
sebebi yoktur. Artniyetli Batılıların, AB müzakere sürecinde,
"insan hakları" ve "bölgenin refahı" gibi herkesin kabul edeceği
tezlerin arkasında, Diyarbakır merkezli bir "özerk bölge" hayâli
içinde oldukları anlaşılmaktadır. 1987 yılında Devlet Bakanı iken,
bir Avrupalı Bakan'ın sohbet sırasında bana, "Şu Kürtleri bırakın,
Doğu'dan kurtulun; bakın AB'ye hemen girebilirsiniz" dediğini
unutmuyorum. Ben de, "AB'ye girebilmek için bir avuç toprağımızdan
bile vazgeçemeyiz. Bu, bizim çekildiğimiz son huduttur" cevabını
vermiştim. * * * Başbakan'ın "Niçin Diyarbakır?" sorusunun altında,
aslında benim 18 yıl önce verdiğim cevap vardır. İnsan hakları mı?
Tamam, en geniş şekilde varız. Bölgenin kalkındırılması mı?
Elbette, gerekirse yemez yedirir, giymez giydiririz. Diyarbakır da,
Diyarbakırlı da başımızın üstündedir. Lâkin, egemenlik hakkımıza
hiç kimseyi ortak etmeyiz. Herkes hesabını buna göre yapsın...
Yazı: Hasan Celal Güzel Kaynak: Dünden Bugüne Tercüman Gazetesi