Zulme uğrayan insanlar için en zor olan şey destek bekledikleri
ve umut bağladıklarının kendilerine sırt çevirmesi olsa gerek. Zira
zalim ile mücadelede güçler arasında korkunç bir fark varsa
mazlumun gözü hep destek arayacaktır.
Mazlumlar tüm vicdanlı insanlardan destek umar çünkü vicdan tüm
etnik/dinsel/mezhebi/ideolojik arkaplandan bağımsız bir şekilde
işler. Sonra da dindaşından veya ırkdaşından destek umar çünkü
sahip olduğu din ve mensup olduğu milliyet bu zulme maruz
kalmasının temel sebebidir. Onlardan empati ve dayanışma
bekler.
Bir süredir Müslümanların biri birine uyguladığı zulüm
karşısında etnik ve mezhebi sebepler ile susmaya alışmış durumda
İslam dünyası. Herkes sadece kendi ölüsüne ağlıyor.
Müslümanların zulme karşı duruşlarındaki bu ikircikli
tavırlarını etnik mezhebi aşırılıklara bağlamaktaydım. Yemende
yaşanan soykırımı da Suriye’de yaşananları da bu mezhebi kafa
karışıklığına bağlamıştım.
Ancak, gözümüzün önünde devam eden Uygur/Doğu Türkistan
soykırımı ve Çin’in zulümleri, işin hiç de öyle olmadığını
gösteriyor. Sorun Müslüman dünyanın adalet ve zulme karşı olma
reflekslerini yitirmesi ile ilgili. Sosyal medyada hayvanlar için
oluşan duyarlılık ve vicdan, daha ağır zulümlere maruz kalan
Uygurlu mazlumlardan esirgeniyor.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bu kadar iç içe geçmiş
milliyetçi-muhafazakâr-dindar bir politik kitle ve zemin var. Bu
bütünleşmiş tabanın ideolojik/etnik/dini saikleri bile bu zulme
karşı kamuoyu oluşturmuyorsa çok ciddi bir vicdan krizi ile karşı
karşıyayız demektir. Doğu Türkistan’da insanların maruz kaldığı bu
zulüm karşısındaki sessizlik, hesap gününde Allah katında ve tarih
nezdinde kullar katında hesabı verilemeyecek bir kabahattir.
Öyle ki bu soykırım Türkiye'de herkesin her gün eleştirdiği
batının medyası tarafından daha çok gündem yapılmaktadır.
Sosyal medya çağında ne zulümler gizli kapaklı ne de tepkiler
zor. Çin’in uyguladığı soykırım sosyal medya aracılığıyla gözümüzün
önünde. Bilmediğimiz hiçbir detay yok. İbadethanelerden, hane
mahremiyetine, ırz güvenliğinden can güvenliğine hiçbir değer
bırakılmamış halde.
Tepkilerin çok hızlı bir şekilde etkili olduğunu da biliyoruz.
Gözümüzün önünde yaşandı tüm örnekler. Gösterdiğimiz tüm tepkiler
ve ortaya koyduğumuz taleplerin muhatapları, mesajları hızlı bir
şekilde alıyorlar.
Üstelik Çin’e tepki göstermenin herhangi bir politik ve siyasal
ya da ekonomik bir bedeli de yok. Yani bir duyarlılık oluşturmanın
veya idarecileri bu konuda tepki vermeye çağırmanın kimseye
getirdiği bir yük de yok.
Müslüman dünyanın paslanmış vicdanlarını harekete geçirmek için
Çin zulmüne karşı Doğu Türkistanlıların yanında olmak lazım.
Din/milliyet/mezhep/renk farkı gözetmeksızın zulme karşı yürümemiz
gereken uzun yolun ilk adımını da bu şekilde atabiliriz. Zalime
karşı olmayı öğrenirsek, mazlumun kimliğinin, ideolojisinin, dinin
bir önemi olmadığını da öğrenmiş oluruz. Ve bu da en çok bize iyi
gelecek…