Doğu Anadolu tehlike altında

Abone ol

1986 yılında meydana gelen Çernobil Faciası’nın bir benzeri kapımızda. İlkel şartlarda çalıştırılan Iğdır sınırındaki Metsamor Nükleer Santrali, Türkiye’yi tehdit

20 NİSAN 1986’da meydana gelen Çernobil Faciası’nın bir benzeri kapımızda. İlkel şartlarda çalıştırılan Ermenistan’ın Iğdır sınırındaki Metsamor Nükleer Santrali, Türkiye’yi tehdit ediyor. Halka ve Olaylara Tercüman Gazetesi'ne konuşan Uzmanlar, santralin muhtemel bir depremde 2. Çernobil faciasına neden olabileceğini belirtiyor. 1988’deki Gümrü Depremi sonrasında kapatılan santral, Ermenistan tarafından enerji ihtiyacının had safhaya çıktığı bahanesiyle yeniden çalıştırılmaya başlandı. Erivan Yönetimi, Türkiye’nin uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla gönderdiği bütün uyarılara da kulak tıkıyor. Iğdır’ın 20 kilometre ötesinde olan ve çıplak gözle görülebilen, Kars’a ise yalnızca 100 kilometre mesafede bulunan nükleer santralin çalışma süresi bir ay sonra tamamen doluyor. Buna karşın Ermeniler,10 yıllık bir uzatma süresi için çalışma yürütüyor. Santralde en ufak bir nükleer sızıntının başta Iğdır, Kars ve Ardahan olmak üzere, Doğu Anadolu’da binlerce kişinin ölümüne ve sakat kalmasına neden olabileceği belirtiliyor. Fay hattı üzerinde Korkuları artıran en büyük nedenlerden biri de, zaten teknolojisi eski olan santralin fay hattı üzerinde olması. Uzmanlar, düşük şiddetli bir depremin bile santrali yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya bırakacağını vurguluyor. Santralın hemen kapatılması ve kontrol altına alınması gerektiğini belirten yetkililer, “Aksi halde 1986’daki Çernobil Faciası’ndan daha büyük boyutlarda bir tradeji yaşanabilir” uyarısında bulunuyor. Buna karşın Türkiye, Ermenistan ile diplomatik ilişkileri olmamasından dolayı santral konusunda bire bir temasa geçemiyor. Acil Durum Planı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu da (TAEK) her türlü ihtimali göz önünde tutarak Acil Durum Planı hazırladı. Kurumun Başkan Yardımcısı Dr. Erdener Birol, Ermenistan’ın santrali kapatmaya yanaşmadığını, muhtemel bir depremde radyoaktif sızıntı ve patlama ihtimalinin bulunduğunu söyledi. Bölgede erken uyarı istasyonları kurularak 8-10 dedektörün yerleştirildiğini belirten Birol, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dedektörlerimiz orada 365 gün 24 saat çalışıyor. Havadaki radyasyon değerleri anında Ankara’daki kriz merkezine geliyor. Herhangi bir kaza veya sızıntıdan bilgimiz olacak. Hava durumuna göre o bölgede bazı sınırlamalara gidilebilir ve yerleşim birimleri boşaltılabilir. Bu planlar hazır.” Bayındırlık, İçişleri ve Tarım bakanlıklarının da Acil Durum Planı’na dahil olduğunu hatırlatan Birol, “Biz oradaki insanları bilgilendirdik. Bir sızıntı anında insanların evlerinden dışarı çıkmaması ve oradaki suları içmeyip, bitkileri yememesi lazım. Başka bölgelerden gıda taşınması gerekebilir” dedi. Yetkililer endişeli Iğdır Valisi Musa Küçükkurt, gelişmeleri yakından izlediklerini kaydederek, “TAEK’in verilerini biz de yakından izliyoruz” dedi. Iğdır Belediye Başkanı Nurettin Aras da şöyle konuştu: “Deprem olmayacak diye hiç bir garanti yok. Böyle bir depremde insanlık için facia olabilir. Değerler şimdilik normal görünse de son zamanlarda ekim ve dikimlerde bir takım olağan dışı hadiseler var. Örneğin patlıcanlar yumru olmaya başladı, karaağaçlar tepeden başlayarak kuruyor. Gerek insanlarda gerekse hayvanlarda düşük doğumlar arttı. Kanser vakaları da daha sık rastlanır oldu. Biz bunların santralden kaynaklandığını düşünüyoruz. Halk bu konuda duyarlı ve endişeli.” Iğdır’da Eczacılık yapan Süleyman Ataman Toksöz de, “Kendi içlerinde de hastalık yayıldı. Bizler de endişeliyiz. Özellikle kanser vakalarındaki artış bu endişemizi artırıyor” dedi. Erivan’ın 50 kilometre güneybatısında bulunan Metsamor Nükleer Santrali, 1970’li yılların sonunda SSCB tarafından devreye sokulmuştu. 1988’de Spitak bölgesinde yaşanan depremin ardından yoğun protestolara neden olan santralin iki reaktörü tehlike nedeniyle devre dışı bırakıldı. Ancak, enerji sıkıntısını bahane eden Ermenistan 1995 yılında santralin bir reaktörünü daha devreye soktu. Konu Meclis’te CHP Kars Milletvekili Selami Yiğit de, konuyu Meclis gündemine taşıdı. Santralin Türkiye kadar çevre ülkeler için de tehdit oluşturduğunu vurgulayan Yiğit, “Dışişleri Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, Atom Enerjisi Kurumu ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ile ortak kurulacak bir komisyonla bu konu değerlendirilmeli ve ivedi olarak çözüme ulaştırılmalıdır” diyerek Meclis Araştıma Önergesi verdi. Yiğit konuyla ilgili olarak, “Metsamor Nükleer Santrali’nin tehdit oluşturması ve güvenlik nedeniyle uluslararası kampanya başlatılması ve uluslararası mahkemelere başvurularak bu santralin kapatılması gerekmektedir. Yeni bir Çernobil faciasi olabilir. Bu sebeple hemen gerekli işlemler yapılmalı” diye konuştu. “Olayın bekleyecek tarafı yok” diyen Yiğit, bölgeden göçün artabileceği endişesiyle AKP’li bazı vekillerin konuyu görüşmekten kaçındıklarını öne sürdü. CHP Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş da, “Daha önceden bölgede pamuk yetiştiriliyordu. Şimdi iyice azaldı. Ölçümlemede büyük bir radyasyon görünmese de solunum yolu hastalıklarında artışlar oldu. Sebze ve meyve üretimi giderek azalıyor. Meyvelerdeki lekelenmeler arttı” dedi. ÇERNOBİL’İ UNUTMADIK 26 Nİsan 1986’da Çernobil Nükleer Santrali’nde meydana gelen kaza dünyanın en büyük felaketlerinden biri olarak tarihe geçti. İlk patlama sırasında 31 kişi hayatını kaybetmiş, radyoaktif bulut bölgenin üzerine kâbus gibi çökmüştü. Dünya Sağlık Örgütü, olayla birlikte Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının toplamından 200 kat daha fazla radyasyonun açığa çıktığını açıklamıştı. Kazadan sonra bir ay içinde 30 km’lik alanda yaşayan 116 bin kişi boşaltıldı. Santralde gönüllü olarak çalışanların çoğu büyük acılar çekerek ölürken, birçoğu çinko kaplı tabutların içine konarak beton mezarlara gömüldüler. Kazanın ardından Beyaz Rusya’da yaşayan kadınların yaşam süreleri 74 yıldan 58’e inerken, 9 yıl içinde sakat doğan çocuk sayısı yüzde 20’lere ulaştı. Yetişkinlerde de tiroid kanserine rastlanma oranı kazadan sonra on kat artış gösterdi. 2.5 milyon hektara yakın zengin tarım toprağı artık kullanılamıyor. Sakat doğumlar ve büyüme bozuklukları Ukrayna’da yüzde 230, Beyaz Rusya’da yüzde 180 arttı. DNA şifresi bozuluyor UZMANLAR radyasyonun özellikle çok hızlı hareket ederek insan hücrelerinin kimyasal yapılarını değiştirdiğini belirtiyor. Saniyenin binde biri gibi kısa sürede hücre molekülleri parçalanıp iyonlarına ayrışırken, etrafta bulunan diğer hücreler de fizyolojik görevlerini yapamaz duruma gelebiliyor. Bu şekilde radyasyona maruz kalan bir hücre ölüyor veya işlevini yitiriyor. Yüksek radyasyon sonucu çok sayıda hücrenin aniden ölmesi veya normal çalışmasının bozulması hayati önemi fazla olan dokularda (kemik iliği, dalak, kan ve üreme hücreleri) büyük hasar yaratıyor. Sakat doğan hücreler hızla büyüyerek kanser hastalıklarına neden oluyor. En büyük tehlike ise hücre çekirdeği içindeki DNA’ların bozulması. DNA’lardan oluşan kromozomların yapılarının değişmesi, taşıdığı sırların kaybolması ve yeni genetik yapılı hücreler haline dönüşmesi sonucunda ebeveyne benzemeyen yeni bir genotip ortaya çıkıyor. Mutasyonla birlikte gelecek nesiller de radyasyondan etkilenmiş oluyor. Yüksek dozda radyasyona maruz kalmış bireylerde görülebilecek başlıca hastalıklar şunlar: Kanda ve kan yapan organlarda tahribat (anemi, lösemi), ciltte ateş yanığını andıran yaralar, gözde katarakt, kısırlık, kanser ve kalıtımsal bozukluklar. Bir insan vücudunun kısa bir süre belirli bir radyasyon dozuna maruz kalması sonucu görülebilecek rahatsızlıklar ise kişiden kişiye değişebilir. 400 rem radyasyon dozuna maruz kalan kişilerde bir kaç saat içerisinde başlayan bulantı ve kusma dönemini iştahsızlık, halsizlik, ateş ve saç dökülmesi izler. Yaklaşık iki hafta sonra ağızda iltihaplanma görülür, ishal ile birlikte hızlı kilo kaybı başlar. Bu dozda radyasyona maruz kalan fertlerin %50’si 2 ile 4 hafta içinde ölür. Doz 600 rem’e çıktığında ise ölüm oranı %90’a çıkar. Kalanların iyileşmesi ise çok uzun süren tedaviler gerektirir. Çevre ve bitki örtüsü de yok olma sürecine girebilir.

Günün Önemli Haberleri