Doğan'dan ünlü yazara övgüler
Abone ol"Yüreğime bıçak saplanıyor. Kendimi toparlamak için, koltuğa tutunmaya çalışıyorum. Avazım çıktığı kadar bağırıyorum." Yalçın Doğan hangi kitabı okuyor dersiniz?
Yalçın, son günlerin en çok okunan kitaplarından olan En Uzun
Gece'yi yazdı. Doğan'a göre Ahmet Altan'ın en iyi kitabı bu. Doğan,
kitabı şöyle anlatıyor: "Son satırını okuyup, kitabın kapağını
kapattığımda, bir an hareketsiz kalıyorum. Sonra önümde uzanan
derin geceye kendimi kaptırıyorum. Bir kitap okuyorum, okuduğum
kitabı baştan sona yaşıyorum. Her satırında içimden bir şeyler
kopuyor, bir sonraki satır kopan parçaları bazen birleştiriyor,
bazen ayırıyor. Ama, her sefer hüzünlendiriyor, her sefer
düşündürüyor. Ahmet Altan’ın son romanı En Uzun Gece. Diğer
romanlarını da okuyan biri olarak, bana kalırsa, onun en iyi
romanı. KİTAP BİTECEK Kitabın ilk satırından itibaren, kendimi bir
trene binmiş gibi hissediyorum. O tren hiçbir istasyonda durmasın.
Durduğu anda, okumaya ara vermek zorundayım. Oturduğum kopartmana
kimse girmesin. Girdiği anda, girenle konuşmak, okumaya ara vermek
zorundayım. Tren hep yol alsın, alsın ki, romandaki olaylar beni de
çekip götürsün. Tren bir an önce son istasyona varsın, hayır
varmasın. Varsın, çünkü olayları izlemem mümkün olsun. Hayır
varmasın, o zaman kitap bitiyor. Oysa, bu kitap bitmesin. En Uzun
Gece’yi bir yandan nefes almadan okuyorum, diğer yandan ‘kitap
bitecek’ diye, kendi kendime söyleniyorum. Her romanda olduğu gibi,
Ahmet Altan’ın kitabında da, kitabın kahramanlarıyla zaman zaman
kendimi özdeş kılıyorum. Zaman zaman onlarla aramda binlerce
kilometre bulunduğunu sevinçle görüyorum. Kitapta geçen
kahramanların görüşlerine katılmasam bile, onların serüvenini
paylaşıyorum. Acılarını, sevinçlerini. Romanı, roman yapan temel
ögelerden biri. SÜRPRİZLERE GEBE Kitabı okurken, herşeye hazırlıklı
olmak gerek. Bir sonraki satır ya da sayfa, hangi sürprizlerle
dolu, bilmek olanaksız. Zaten benim içimi kemiren de bu. Olaylar
arka arkaya güm güm geliyor. Sarsıntının şiddeti, bir sonraki olaya
kadar aralıksız sürüyor. Bir aşk romanı mı?.. Evet. İnce dokunmuş,
nefis bir Türkçe, yerli yerinde benzetmeler, pürüzsüz duyguların
zaman zaman nasıl hoyratlaşabileceğini gösteren örnekler. Aşk ne
zaman aşk?.. İnsanı ne zaman hayata bağlayan ya da hayattan
kopartan bir duygu?.. Kitapta hep bu hesaplaşma. Aşk, karşılıklı
bilgiyle desteklendiğinde aşk. Aşk, karşılıklı zeka oyunlarıyla
insanı çekip çevirdiğinde aşk. Yoksa, kuru kuru, ben seni
seviyorum, tutunacak dal değil. USTALIK BURADA Bir ideolojik roman
mı?.. Elbette sadece bir aşk romanı değil. Ahmet Altan’ın
geçmişteki romanlarında gürültü kopartan tezleri En Uzun Gece’de
yok. Ama, bir siyasal duruşu elbette var. Ancak, bu kez Altan bunu
geri planda tutuyor. Ya da tavrını, insanın gözünün içine sokmadan
usul usul işliyor. Belki de, bu ustalık nedeniyle, bu romanı,
diğerlerinden ayrılıyor. Kitaptaki tezini gerçekte, aynen
benimsiyorum. Yani, okuyunca, katılmama gerek yok. Ama, aksi tezde
olsam bile, romandaki tipleme ve olaylardan yola çıkarak, aynı
yörüngeye oturuyorum. Roman, işte o zaman roman. Aşkın binlerce
tanımı ve anlatım biçimi var. Roman bu tanım ve biçime, birbirinden
farklı yorumlar getiriyor. Hele de, Napoleon’nun sevgilisine
söylediği sözler: ‘Yirmi altı yaşındayım. Generalim. Yarın Roma
ayaklarıma kapanacak. Ama, bütün bunlar neye yarar sen olmayınca
Josephine...’ (s.150). En Uzun Gece, insanı gecenin içine çekiyor.
Karanlıkta kaybolmadan."