Doğan'a kazık atmaya kalkanlar!
Abone olAydın Doğan'ın bir zamanlar Milliyet gazetesini çökertmeye çalışanlar ve şimdi onun en önemli adamı olanlar. Umur Talu, isimleri açıkça veriyor yazısında. Kim bu isimler?
Sabah gazetesi yazarı Umur Talu, Milliyet gazetesini çökertemeye
çalışan kişilerin ve Aydın Doğan'ın karşısında yer alanların şimdi
en has adamı olduğuna dikkat çekerek, geçmişte Milliyet'e yapılan
saldırıları unutmadığını ve o dönemki çökertme girişimlerini Aydın
Doğan'ın hatırlayıp hatırlamadığını yazısında sorguluyor. Talu, o
zamanın düşmanı olanların şimdi dost olduklarını ve bunların
isimlerini de açıktan veriyor....
1990'ların ilk yarısıydı. Medya tablosu bugünkünden çok farklıydı.
Ne semirme, ne savurma ve savrulma manzarası aynıydı.
Milliyet'te yöneticiydim.
"Grup" bile denemezdi; çünkü aynı çatı altında bir tek Meydan
gazetesi, bir de dergiler vardı.
Simaviler'in Hürriyet'i ayrı bir grup, Bilginler'in Sabah'ı farklı
bir gruptu.
Hürriyet'in başında yine Ertuğrul Özkök, Sabah'ın başında şimdi
Doğan Grubu'nun finanse ettiği Vatan'ın sahibi görünen Zafer Mutlu
vardı.
Milliyet, Aydın Doğan'ın gözbebeğiydi.
Ve o gözbebeği köreltilmek, körleştirilmek, çıkartılmak, oyulmak
isteniyordu.
İnsan, yaşadıkça, çantasında birikmiş tanıklıklarıyla yolculuk
ediyor.
Unuttuğu oluyor, hiç unutamadığı. O günlerde, yukarıdaki isimler
tarafından Aydın Doğan'a ciddi bir kazık atılmak, daha da önemlisi,
Milliyet "batırılmak" istendi.
Öteki iki grup hem tek tek, hem de ittifak yaparak, yetmedi "Çiller
ailesi iktidarı" ile medya tarihinin en çirkin medyasiyaset
işbirliklerinden birini yaparak Doğan'ın altını, altımızı
oyuyorlardı.
"Üç büyük gazete" içinde iktidara tek muhalefet yapabilen, köklü
Milliyet hedef seçilmişti.
En ciddi kazık, bir zamanların en azından
"demokratik, katılımcı, çok ortaklı" dağıtım kuruluşu Gameda'nın
yerini alacak yeni şirkette atıldı.
Bir gecede... Hürriyet ve Sabah, Milliyet'i dışarıda bırakan bir
dağıtım şirketi kurdular. Bayileri baskı altına aldılar.
Oysa, geniş bir ortaklık için anlaşıldı sanılıyordu.
Şimdi Aydın Doğan'ın kurmay heyetinde yer alan Özkök de, Mutlu da o
günleri "öteki" taraftan; tahakkümcü, muhteris, arsız, tezgahçı
taraftan bilir.
Ben, "Bunlar Türkiye'ye hükmetmek istiyor. Bunlar medyaya girmiş
virüs. İktidarla kol kola, bağımsız gazeteciliği öldürmek
peşindeler" diyen o günkü Aydın Doğan'ın o günkü Milliyet'inde
tanıktım.
Milliyet bir mücadele verdi. Kavga etti. O zihniyeti bağıra bağıra
kamuoyuna duyurdu.
Talih de yaver gitmişti. Kavganın ve ansiklopedi promosyonunun
etkisiyle, Milliyet tirajda birinci sıraya çıkmış, ciddi para
kazanmıştı.
Özkök'ün yönettiği Hürriyet ise yorgun düşmüş, Erol Simavi'nin
sıtkı sıyrılmıştı.
Simavi gazetesini satmaya karar verince, Milliyet için tehlike
büyüdü.
Sabah alabilirdi; o sırada ona yakın olan Çukurova Grubu
alabilirdi. Ve Milliyet'in ölüm fermanı yazılabilirdi.
Batırılmak istenen Milliyet, can havliyle Hürriyet'i satın
aldı.
Simavi de muhtemelen, batırmak istemiş olsa da daha çok saygı
duyduğu Milliyet'ten yana kullanmıştı tercihini. Öteki alternatifin
"tekelci şiddet tehlikesi" yaratacağını düşünmüştü belki.
O günlerde mağdur ve mazlum olan, tehlikeyi savuşturmuştu.
Kurbanın kendi cellatlarına benzeyeceğini düşünmemiştik bile!
Geldik 2000'lere.
Aydın Bey'in hiç aklına geliyor mudur; bir gazetenin sıkışmasının,
sıkıştırılmasının ne demek olduğu.
Birgün, Cumhuriyet, Evrensel gibi gazeteler ayakta kalma, farklı
sesler iletme mücadelesi verirken, Sabah geçmişinin günahlarından
sıyrılıp ayağa kalkarken, kendi başadamı Özkök'ün, kurulduğu
ekonomik, ideolojik, medyatik iktidar makamlarından, "ciddi
gazeteler batsın, o batsın, şu batsın" diye fetva vermesi nasıl
duygular yaratıyordur? Duygu nasıl bir şeydir?
"Her şey benim olsun, her şey ben olsun" ihtirası, duygusal hafıza
bırakır mı? Medya dünyası ve demokrasi böyle bir ihtirası kaldırır
mı? İnsan oturur düşünür; bırakın elalemi, "kendi gözbebeği"
Milliyet'in altının hala, hangi has adamları tarafından oyulmak
istendiğini bir muhakeme eder. 10 yıl öncesinden isimler görür,
şaşar!
Yazı:Umur TALU