Doğan Grubu'na ağır itham
Abone olFatih Altaylı'nın Doğan Grubu ile olan kavgası Wikileaks'e uzandı. Doğan holdinge kesilen vergi cezası ABD'li diplomatların gündeminde.
Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, eski
patronunu hırsızlık yapmakla suçlamış: "Türkiye'de kimse Doğan için
ağlamayacaktır."
Wikileaks belgelerinde medya patronlarını konu alan raporlar olduğu gibi ABD'li diplomatların gazetecilerle yaptığı sohbetlere dayanarak yazdığı kriptolar da var.
Taraf gazetesi Doğan grubuna kesilen vergi cezalarıyla ilgili ABD'li diplomatların gazetecilerlerle yaptığı görüşleri içeren belgeleri sürmanşetten yayınladı.
NTV HÜKÜMETE MESAFELİ
1 Ekim 2009 tarihli telgrafta Doğan Grubu'na kesilen rekor vergi
cezasının basının geleceği üzerindeki etkisi araştırılmış. NTV'nin
Genel Yayın Yönetmeni Ömer Özgüner, "Bu ceza kesinlikle
uyarıdır. Hükümetle aramızdaki mesafeyi korumaya devam
edeceğiz" diyor.
Habertürk Yayın Yönetmeni Altaylı 17 yıl çalıştığı Hürriyet Grubu için ağır ithamlarda bulunuyor: "Doğan Grubu hırsızlık yapıyor. Türkiye'de kimse Doğan için ağlamaz. Hükümet bunu Doğan'a yapabiliyorsa herkesin başına gelebilir. "
Mustafa Karaalioğlu'na göre ceza işgüzer bir vergi memurunun işi. Akif Beki'ye göre de Başbakan'ın Doğan'a vergi cezası kesilmesinde bir dahli yok.
İşte Taraf'ın çok konuşalacak o haberi:
“WikiLeaks Türkiye Belgeleri” arasında, Türkiye’nin önemli medya
patronlarını konu alan raporlar olduğu gibi, ABD’li diplomatların,
önde gelen gazetecilerle, medyanın yapısı ve sorunları üzerine
yaptığı sohbetlere dayanarak yazılmış kriptolar da geniş yer
tutuyor. Bunlardan biri, 1 Ekim 2009 tarihinde, ABD’nin Ankara
Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Douglas Silliman’ın Washington’a
gönderdiği “KİŞİYE ÖZEL” telgraf.
Doğan Grubu’na kesilen yüklü vergi cezasını konu alan ve “ABD’nin
Ankara Büyükelçiliği ve İstanbul Başkonsolosluğu’nun ortak ürünü”
olduğu özellikle belirtilen telgraf, iki kentte görevli Amerikalı
diplomatların gazetecilerle temaslarında işittikleri
değerlendirmelere yer vermenin yanı sıra, vergi cezasının
diplomatlarda yarattığı kaygı ve soru işaretlerini de
yansıtıyor.
NTV hükümete mesafeli duracak
Doğan Grubu’na Eylül 2009’da verilen 3 milyar 755 milyon dolarlık
(bu miktar, Silliman’ın telgrafında 3 milyar 200 milyon dolar
olarak veriliyor) cezanın, Türk medyasının genelinde nasıl
karşılandığını ve gazeteciliğin geleceği üzerindeki etkisinin ne
olacağını araştıran diplomatlar, örneğin, NTV’nin Genel Yayın
Yönetmeni Ömer Özgüner’den “Bu kesinlikle bir uyarıdır” yorumunu
işitmişler. Yine Özgüner’in, NTV olarak “hükümetle aralarındaki
mesafeyi koruma” politikasını sürdürmeye kararlı olduğunu ifade
ettiği de kayda geçirilmiş. Telgrafta, hatalı biçimde
“Sabah yazarı” olarak tanıtılan Cengiz Çandar ise, Amerikalı
diplomatlara, hükümetin Doğan Grubu’nun üstüne gitmesinin
Türkiye’de basın özgürlüğüne yönelik topyekûn bir saldırı olarak
yorumlanmasının yanlış olacağını anlatmış. Çandar,
telgrafa göre, sadece Aydın Doğan’a yönelik bir saldırı olarak
gördüğü bu cezanın, Doğan’ın medya imparatorluğunu yıkabileceğini
de ifade etmiş.
Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu’nun, söz
konusu cezayı, Başbakan’ın seçim kampanyası sırasında Hürriyet
gazetesine yönelttiği eleştirileri yanlış yorumlayarak, AKP
hükümetinin gözüne girme hevesiyle hareket eden işgüzar bir vergi
memuruna mal ettiği de telgrafta yer alıyor.
Başbakan’ın bu cezada dahli yok
Telgrafın “Başbakan’ın eski sözcüsü ve şimdi tuhaf biçimde hem
Doğan Medya Grubu’nun liberal gazetesi Radikal’de köşe yazarlığı
(yakın zamanda bu görevi üstlendi) hem de yeni bir görevlendirmeyle
Kanal 24’ün Genel Yayın Yönetmenliği yapan” ifadesiyle tanıttığı
Akif Beki, Doğan Grubu’na ceza kesilmesinde Başbakan’ın hiçbir
dahli olmadığını, hükümetin, bu grubun önde gelen gazetecilerine
karşı bir “hit list” (“vurulacaklar listesi” demek ama burada
“görevden alınacaklar listesi” anlamında kullanılıyor) hazırlattığı
dedikodularının da gerçeği yansıtmadığını Amerikalılara söylemiş.
Ancak aynı telgrafta, şu ifade de yer alıyor:
Kaynaklar, medya devi Aydın Doğan’ın kararlı bir AKP
karşıtı olan Sedat Ergin’i Milliyet ’in Genel Yayın
Yönetmenliğinden alıp köşe yazarı olarak Hürriyet ’e transfer
edeceğini ve diğer anti-AKP editörleri de daha önemsiz görevlere ya
da yan medya kuruluşlarına kaydıracağını doğruladılar.(Bu telgraf
yazıldığında, Sedat Ergin’in dört buçuk yıl sürdürdüğü Milliyet
Genel Yayın Yönetmenliği’ni bırakacağı haberi internetteki medya
sitelerine yansıyalı en az dört gün olmuştu.) Gazetenize el
koyabilirler...
Telgrafın en dikkat çekici bölümlerinden birinde ise Habertürk’ün
Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı’ya atfedilen görüşler var. O
bölümü aynen aktarıyoruz:
Daha önce Hürriyet’te on yedi yıl çalışmış olan Altaylı,
“Türkiye’de kimse Aydın Doğan için ağlamayacaktır” dedi. “Doğan’ın
özel çehresi ile kamuoyuna gösterdiği çehre arasında fark var”
diyen Altaylı, bu şirketin sefaletten zenginliğe nasıl
yükseldiğine, “hiçbir şeye” sahip değilken sadece on yıl içinde
nasıl sekiz milyar dolar elde ettiğine ilişkin merakını dile
getirdi. “Doğan Grubu hırsızlık yapıyor” yorumunda bulundu,
ama “eğer hükümet Doğan’a bunu yapabiliyorsa, herkesin başına
gelebilir. Türkiye’de kimse özgür değil, kimse muaf değil.
Gazetenize el koyup her şeyi yapabilirler” diyerek endişesini de
ifade etti.
Aynı telgrafta, Milliyet yazarları Sami Kohen ve Kadri Gürsel’in
görüşlerine de yer verilmiş. Kohen, Doğan Grubu’na vergi cezası
konusunda uzlaşma umudu görmediğini belirtiyor ve Ramazan
Bayramı’nda birlikte tatil yaptıkları Aydın Doğan’ın kendisine
“Eğer buzların erimesi mümkün olsaydı, bu şimdiye kadar olurdu”
dediğini aktarıyor. Gürsel ise, Türkiye’de basın özgürlüğü karşıtı
dalgaya karşı uluslararası baskının sürdürülmesinin acil bir
gereklilik olduğunu Amerikalı diplomatlara ifade etmiş. “Bu
cani politikalar hükümetin eğilimi hakkında çok şey söylüyor. Eğer
hiçbir işaret almadan devam etmelerine izin verilirse, çok yazık
olacak” dediği aktarılan Gürsel, sürekli bir baskı yapılmadıkça
Türkiye’nin demokrasisinin radikal bir kayma yaşayacağını ve
gazetelerin de hayatta kalabilmek için otosansüre başvuracaklarını
söylüyor. Bütün medya gruplarının sahiplerinin “azılı
kapitalistler” olduğunu kaydeden Gürsel’in, buna rağmen Doğan
Medyası için “ülkede halen güç sahibi olan tek bağımsız ses”
ifadesini kullandığı telgrafa yansımış. Planlı kampanyaya dönüşmeye
başladı
ABD’nin Ankara’daki Maslahatgüzarı Douglas Silliman’ın telgrafının
en sonundaki “YORUM” başlıklı bölümü aktararak bitirelim:
Hükümetin, Başbakan Erdoğan’ın medyadaki önde gelen eleştirmeni
olan Doğan Medya Grubu’na karşı eylemleri, giderek artan biçimde,
AKP aleyhtarı olan en güçlü basın organlarının safdışı edilmesini
amaçlayan planlı bir kampanyaya benziyor ve bu durum, AB
yetkilileri arasında da medya özgürlüğü konusunda kaygılar
yaratmaya başladı. Biz, NTV yönetiminin AKP’ye ve Erdoğan
hükümetine mesafeli durmaya kararlı olduğunu not etmekle birlikte,
potansiyel cezaların ve bunların yan etkisinin Doğan Grubu’nu
yıkabileceğinden ve diğer medya kuruluşlarını da hükümeti
eleştirmek konusunda daha fazla oto-sansür uygulamaya ikna
edebileceğinden korkuyoruz.