Diyarbakır'da tiyatro açılımı
Abone olDiyarbakır'da ilk Kürtçe tiyatro oyununa giden Vali oyunculara çiçek verdi.
Ece Temelkuran Habertürk'deki haberine göre, eski DTP’liler
Ahmet Türk, Aysel Tuğluk, yeni BDP’liler Sebahat Tuncel, Filiz
Koçali, Gültan Kışanak, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir
ve Vali Hüseyin Avni Mutlu... Leyla Zana da orada. Yerlere siyasi
gerilime göre ince ayar verilmiş. Ama yine de Kürt siyaseti ve
devlet, birlikte aynı salonda, Cevat Fehmi Başkut’un
“Buzlar Çözülmeden” eserinden Haldun Dormen ve
Kemal Uzun’un uyarladığı “Çîrokeke Zivistanê” yani
“Bir Kış Öyküsü”nü izlemek üzere bu gece yan yanalar. İlk kez!
Perde açılıyor ve müzik! Kasaba halkı bir şarkı söylüyor.
Kürtçe!
TUHAF BİR OYUN
Tuhaf bir “oyun” bu. Daha dün değil miydi “KCK
operasyonu”? Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’a açılan davalar?
Leyla Zana’nın Meclis’te Kürtçe yemin ettiği gün, yatılan onca yıl
hapis? Onca gencin ölümü? Şimdi dağlarda yürüyen onca genç? Bir
çakıl taşı attıkları için devletin hapishanelerinde ilkbaharları
çürüyen çocuklar? Hiçbir şey anlamıyorum “oyundan”.
Anlarsınız ya, oyun Kürtçe! Bunca yıl buralara
gidip gelip Kürtçe öğrenmemenin cezası bu da, çekiyoruz, mecbur!
Oyunu anlamadığım için seyircileri izliyorum. İhtiyar bir kadın var
iki koltuk yanımda. Oğlu dağda mıdır acaba? Peki o şöyle düşünüyor
mudur mesela: “Bunca çocuk? Bunun için mi?” Bir
zaman, açılım ilk başladığında “şehit annelerinin” öfkesinin “Biz
oğullarımızı bunun için mi ölüme gönderdik?” sorusundan
kaynaklandığını, siyasetçilerin onlara “Evet bunun içindi, barış
içindi” demesi gerektiğini söylemiştim. Şimdi belki birileri de
Kürt annelerine söylemeli: “Evet bunun içindi. Bu normal oyunu,
böyle normal bir şekilde izleyebilmek içindi.” Ne tuhaf!
BAŞKANDAN VALİYE ÇEVİRİ
Evet bunun içindi. Osman Baydemir, valinin kulağına oyunu tercüme
ediyor! Ahmet Türk de Filiz Koçali’ye çeviri yapıyor. Hepsinin
yüzüne sahne ışıkları yansıyınca bu ülkenin
“bölücülükle” suçladığı o siyasetçilerin
ifadelerini görmelisiniz. Ömürleri kendi dillerini savunmakla
geçmiş bu insanlar... Ne bileyim? Küçükken hiç oyuncağı olmadığı
için çocuğuna aldığı ilk oyuncakla oynayan anne, babalar kadar
neşeliler. Sebahat Tuncel’in şu andaki yüzünü görebilselerdi
örneğin İzmirliler, bilmem bu kadar sinirlenebilirler miydi?
TÜRKÇE ‘HAZIROL’
Sahnede, tımarhaneden kaçtığını sonradan anlayacağımız,
kasabanın kaymakam zannettiği aktör, bu insanların pek
görmediği sevecen yöntemlerle yönetiyor halkı. Aşk var, kavga var.
Seyircilerin gülmesine bakılırsa komik şeyler de oluyor. Tahmin
ediyorum sadece. Tıpkı bu salondaki herkesin bir zamanlar, ilkokula
başladıklarında Türkçe konuşan öğretmenlerinin ne dediğini tahmin
ettikleri gibi... Fark ediyorum giderek. Oyundaki Türkçe kelimeler
sadece devletle ve askerle ilgili: “Hazırol!
Rahat!” Bir Türk, sadece oyundaki Türkçe kelimeleri bile
izleyerek anlayabilir devlet ne demek bu toprakta.
İKİNCİ PERDE AÇILIYOR
Derken antrakt! Bu oyun elbette kendinden büyük bir şey demek.
Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir söylüyor anlamını:
“İlk kez bir vali, belediyenin sahneye koyduğu Kürtçe bir
oyunu izlemeye geliyor.” Vali, oyunu (Baydemir’in
çevirisiyle!) beğenmiş, onu söylüyor. Bu, Kürtçe yapılan en büyük
prodüksiyon Diyarbakır’da. Seyircisinin azameti de ona göre
elbette. Dışarıda makam arabaları sıralanmış duruyor. Belediye
bahçesinde orta yaşlı bir adam, kocaman, kanlı bir tarihi
kastederek soruyor: “Bunun için miydi yani?” Ne tuhaf...
Evet bunun içindi. Antrakt bitiyor. Alkışlarla Kürt siyasetinde
ikinci perde başlıyor!
Mahmur’dan sahneye
Oyun sona erdikten sonra sahnede, “ilk Kürtçe
müzikal” kadar anlamlı “öteki oyun” başladı. Dormen, epey
heyecanlı olarak şunları söylüyor: “Hayatımın en güzel, gerçekten
en heyecan verici olayıdır.” Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir
ise “70-80 yıllık karların erimeye başladığını” anlattıktan sonra
sahneye Vali Mutlu’yu davet etti. Oyun bittikten sonra başlayan
“oyunun” en çarpıcı tarafı, Mahmur ve Kandil kamplarından gelen
Gülbahar Çiçekçi ve Ayşe Kara’nın da sahnede Vali Mutlu ile
birlikte Dormen’e çiçek vermesiydi. Habur’dan ülkeye giriş
yapanlardan biri olan Gülbahar Çiçekçi ertesi sabah, “kamp
hayatından” sonra bu yeni hayatın, yeni “sahnenin” ona ne kadar
yabancı geldiğini anlattı, alışamadığını... Zaten, bir taraftan
operasyonlar, bir taraftan çiçekli barışma sahneleriyle devam eden
bu süreçte kimse olup bitenlere alışamamış gibiydi.