Dış politikadaki en büyük tehlike
Abone olCHP'nin dış politikadan sorumlu genel başkan yardımcısı Osman Korutürk İnternethaber'e konuştu.
Nergis DEMİRKAYA
İNTERNETHABER
ANKARA- Osman Korutürk... 6. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün oğlu. Diplomat olan Korutürk Tahran, Oslo, Berlin Büyükelçilikleri yaptı, 2003-2005 yıllarında Irak Özel Temsilciliğinin ardından atandığı Paris Büyükelçiliği görevinden sonra emekli oldu.
Konferanslara katılıp dış politikayla ilgili değerlendirmeler yapmayı, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Stratejik Derinlik kitabı üzerine eleştiri kitabı yazmayı planlarken CHP'nin daveti üzerine aktif politikaya girdi. CHP şimdi uzun yıllardır ihmal ettiği dış politikasını bu yetkin isme emanet etti. Korutürk de şimdi tecrübesini CHP'ye aktarıyor.
İstanbul 1. bölge 2. sıradan milletvekili adayı olan Korutürk'le son ayların sıcak gündemi Ortadoğu'daki gelişmeleri, hükümetin dış politikasını, CHP'nin dışarıda nasıl algılandığını ve CHP'nin yeni dönemde nasıl bir dış politika izleyeceğini konuştuk.
Hükümetin "Sıfır sorun" yaklaşımını hayali bulan, göreve geldiğinde ilgi uyandıran Davutoğlu'nun artık yeni hiç bir şey söylemediğini anlatan Korutürk dış politikadaki en büyük tehlikeyi de açıkladı. Başbakan'ı "Arap sokağına oynamakla" suçlayan Korutürk'e göre hükümetin yaptığı en tehlikeli şey dış politikayı iç politika amaçlarıyla kullanması. O zaman popülizme gidiyor, kendini kaptırıyor, yanlış noktalara taşınıyor.
Ortadoğu ülkelerinde Başbakan'a yönelik ilgiyi de değerlendiren Korutürk bu ilgiye farklı bir bakış açısı getirdi. "Türk dizilerine hasta olan" Ortadoğu halkı aslında Türkiye'nin modern batı hayat tarzına özlem duyuyor.
Korutürk'ten farklı bir çıkış da Kıbrıs sorunuyla ilgili. Adadaki sorunun çözümü için artık iki devlet seçeneğinin gündeme getirilmesini isteyen Korutürk sorunun artık böyle çözüleceğini düşünüyor.
Peki Yeni CHP'nin dış politikası ne olacak? Bu konuda da Korutürk'ün önemli projeleri var. AB ve diğer ülkelerle ilişkileri yeniden onarmaya başladıklarını anlatan Korutürk CHP iktidarında düzenli olarak muhalefete bilgi verileceğini, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı'nın da muhalefetten olması için çalışacaklarını söyledi.
CHP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Osman Korutürk'ün internethaber okuyucuları için sorularımıza yanıtları şöyle oldu:
- Siyasete alışabildiniz mi?
Siyaset bizim dışımızda bir şey değil.
- Monşer derler sizin için?
Utanç verici o ifade. Monşer çıtkırıldım, nane molla, hanım evladı demek. Bizim buna uyan bir görev tanımımız yok. 24 saat üzerinden, tehlikeli işlerde çalışırız. Ben Irak Özel Temsilcisi iken helikopterle Kuzey Irak'a giderdim. Ailelerimize söylemezdik ama dönüş şansınız yüzde 50. Böyle çalışan insanlara haksızlık bu ifade.
- Peki nerden çıkıyor bu monşer?
Maliyeciler birbirine üsdadım der. Monşer de 'azizim' demek. Fransızca daha hakim bir dil iken monşer diye konuşurlarmış birbirlerine. Ordan kalma.
- AK Parti iktidarında eğitimden sağlığa pek çok alanda politika değişikliğine gidildi. Bu Dışişlerine nasıl yansıdı?
Dışpolitikada da öyle oldu. Hükümet çok atak görünüyor. Pek çok uluslararası anlaşmazlığın içine giriyor onu çözmeye çalışıyor. Ama hiçbir girişiminin elle tutulur bir sonucu yok. İran, Libya, Mısır süreçleri ortada.
BAŞBAKAN ARAP SOKAĞINA OYNUYOR
- Neden sonuç alamıyor?
Bir kere kamuoyuna oynuyor. Politikasını belirlerken dışarıda tartışıyor. İçeriden tartışma imkanları varken. Başbakan Arap sokağına oynuyor. Ondan menfaat umuyor. Arap kamuoyu da beğeniyor ilgi gösteriyor ama onun beğenilmesi yapılan politikanın doğru olması sonucunu çıkartmıyor. Bakınız birden biri tersine dönüveriyor.
DIŞ POLİTİKADAKİ EN BÜYÜK TEHLİKE
- Libya'daki tepkinin örgütlü olduğunu söyledi Başbakan?
Anladığım kadarıyla Fransa'nın yaptığını ima ediyor. Başbakan 'muhaliflere silah dağıtılmasın' dedi. Evet bu iç çatışmaya zemin hazırlar ve yanlış olur. Ama bunu yüksek sesle söylemenin bir manası yok ki. Konuşulacak yerler var. Başbakan politikayı dışarıda yapıyor. Bu hükümetin yaptığı en tehlikeli şey dış politikayı iç politika amaçlarıyla kullanması. O zaman popülizme gidiyor, kendini kaptırıyor, başka noktalara taşınıyor.
- Başka hatalar var mı?
İkinci büyük hata hayali dış politika uyguluyoruz. Atatürk'ün çok güzel bir sözü var. 1920'de söylemiş. Diyorki "Dış politika iç politika ile değil, bir toplumun iç bünyesi ile sıkı şekilde ilgilidir. Çünkü iç bünyeye dayanmayan siyasetler daima boşlukta kalmaya mahkumdur. Toplumun iç bünyesi ne kadar güçlü ve metin olursa dış siyaseti de o kadar sağlam ve dayanaklı olur. Dış siyaset iç teşkilata ve iç siyasete dayandırılmalıdır. İç teşkilatın dayanamadığı genişlikte olmamalıdır."
Atatürk bu günü görmüş gibi söylüyor. Hayali dış siyaset peşinde koşanlar dayanak noktalarını kaybederler. Yurtta sulh cihanda sulh politikası devletin içinde birlik bütünlük sağlamayı dışarıda barışçıl saygın güvenilir bir devlet olarak sonuç alıcı bir siyaset izlemeyi öngörür. Burada sonuç alıcı bir siyaset yok. Devletin içinde birlik ve bütünlük de yok.
DAVUTOĞLU YENİ BİR ŞEY SÖYLEYEMİYOR
- Hiç bu kadar yurt dışına çıkan Cumhurbaşkanı, Başbakan olmadı. Bu gezilerin karşılığı olmuyor mu?
Bunların görünürlüğü var. Dışişleri Bakanı ilk geldiğinde ilgi uyandırdığına şüphe yok. Felsefi derinliği var. Belli bir zamanı doldurunca yeni söyleyeceği bir şey yok. Hep aynı şeyleri söylüyor. O şeylerin de bir anlamı olmadığı ortaya çıkıyor. Bu stratejik derinlik falan pratikte tutmuyor. Pratiğe baktığınızda bugüne kadar şuradan sonuç aldım derse doğru söylemez. Ben sonuç aldığını hatırlamıyorum.
-Sıfır sorun dedik...
Sıfır sorun diye bir şeyin olma ihtimali yok. Sıfırın olumsuz ve negatif anlamı olduğu için kullanmamak gerek. Sıfırı sıfırla çarparsınız sıfır çıkar. Biz o noktaya geldik. Dünyadaki bütün sorunlar öncelikle komşular arasındadır ve bunu sıfıra indirme imkanı yok. Sıfır sorun demek hayali bir şey üzerine gitmek demek. Sorunları asgariye indirmek, o azalmış sorunları da birlikte karşılıklı anlayış taviz içinde yönetmek önemli olan. Ortadan kaldırıp sıfır sorun yapıyorum derseniz bugünki vaziyete gelirsiniz. Sorununuz olmayanlarla aranızda sorunlar çıkar. Dış politikada ulusal çıkarlar vardır. Dostluk, duyguya yer yoktur, yoksa yanlış yere gidersiniz.
ORTADOĞU NEDEN TÜRK DİZİLERİNE BAYILIYOR!
CHP'NİN DIŞ POLİTİKA ANLAYIŞI NE OLACAK?
MİLLİ DIŞ POLİTİKA İÇİN CHP'DEN İKİ YENİ ÖNERİ
KIBRIS SORUNU NASIL ÇÖZÜLÜR?
DİĞER SAYFADA
[PAGE]
ORTADOĞU BU DİZİLERİ NEDEN SEVİYOR?
- İslam Birliği deniliyor? AB'den kopup oraya mı gidiyoruz?
AB'den kopmak bizim ulusal çıkarlarımıza aykırı. Bizim mensup olduğumuz değerler silsilesi batı ülkeleri ile aynı yerde. Bizi Ortadoğu'da çekici kılan da Müslüman bir batı ülkesi olmamız. İzlenen dizilere bakın. Batı, modern, çağdaş yaşam olarak gördükleri yaşam biçimi. Bizim için bile çok ileri, belki de onaylanmayacak o dizilerdeki hayat biçimi onlar için çekici.
- Asıl ilgi modern batılı hayata diyorsunuz yani?
Bizi model olarak görmelerinin sebebi ibadet özgürlüğü, laiklik. Zaman zaman etnik dini kimliklerle oynansa da eşitlik var. Demokrasi yerleşmiş, seçimle işbaşına geliniyor. Son dönem işçi öğrenci eylemlerine müdahaleler, basın özgürlüğü üzerindeki baskılar ama iktidara gelsek birkaç ayda düzelecek sorunlar.
- Yine de hükümete destek gibi görünen bakışının bize katkısı ne olur?
O desteğin getirdiği bir şey yok. Manevi destek kendi kendini tatmin ediyor belki. Bu destek bir anda da dönebiliyor. İşte Libya'da birden döndü. Şimdi kuklasını yakıyorlar.
- Uluslararası alanda bize bakış nasıl?
Sözünüze güvenilir bir ülke olmanız lazım. Ama ikili davranınca dışarıda bırakmaya çalışıyorlar. Artık güvenilirliğini kaybetti. Bir çok işte sonuç alınamayınca...
BİZ DÜZENLİ MUHALEFETE BİLGİ VERECEĞİZ
- Sizin siyaset anlayışınız ne olacak?
Atatürk'ün 1937'de yaptığı bir açıklamayı hatırlatalım. "Dış siyasette kuvvetli olmak için kuvvetli bir iç siyaset lazım. Bir siyaset bir millet devlet siyaseti olmadıkça yaşayamaz" diyor. Şimdi bir süre şey yapılıyor ama muhalefete bilgi verilmiyor. Böyle bir milli politika olmaz.
Biz iktidarda olsak düzenli olarak ve değişik ölçülerde muhalefet partilerini, sivil toplum örgütlerini hatta üniversiteleri bilgilendiririz. İktidara gelirsek Dışişleri Komisyonu başkanının mutlaka muhalefetten olmasını isteyeceğim. Her şey iktidardan olmaz. Bir şeyin ters olması lazım ki doğru bulunsun.
İŞTE CHP'NİN SİYASET ANLAŞIYI BU OLACAK?
Atatürk'ün sözüyle devam ediyorum. "Bir siyaset devlet millet siyaseti olmadıkça yaşayamaz. Akla en en uygun siyaset milletin doğal kabiliyeti ve ihtiyacına uygun olanıdır. Bizim için ne İslam birliğinin ne de Turancılığın mantıki siyaset ilkesi olmayacağı inancındayım. Türkiye'nin devlet siyaseti kendi milli sınırları içinde bağımsız yaşamaktır. Dış siyaset daima milletlerin refahına yol açan barış içinde memleketin gelişmesini amaç edinmiştir. Bu gelişmeyi bütün milletlere de tam ve mutlak olarak temenni ederiz."
Siyaset anlayışı bu olmalı. Bizim yaptığımız siyaset bu değil. Ne iç siyasetimiz güçlü ne teşkilatımızın iç sınırlarında durabiliyoruz. Global gücüz demek hoşa gidiyor ama bölgesel gücüz bunu kabul etmek gerek. Belki çocuklarımız görür.
TÜRKİYE'YE GÜVEN KALMADI
- Kılıçdaroğlu genel başkan olduktan sonra İngiltere Almanya'ya gitti, ardından sizin ABD ziyaretiniz oldu. Türkiye oralardan nasıl görünüyor?
AKP'nin demokrasi ve hukuk dışı uygulamalarının endişe yarattığını gördük. İkincisi AKP'nin dış politikasında bir çizgi yok. Bir şeyi önce kabul ediyor sonra reddediyor. Önceden öngörülebilir, işbirliğine yönelik, güven verici bir çizgi değil.. Dünyanın her ihtilafına çözüm bulayım diye atladı, hepsinden geri döndü. Dışarıda ciddi güven kaybı var.
Türkiye güvenilir bir ülke değil, ne yapacağı belli olmaz diye bakıyorlar.
EKSEN KAYMASI DEĞİL DEĞİŞİKLİĞİ VAR
Bir başka nokta AKP'nin dış politikasında eksen kayması deniliyor. Kayma irade dışı olur. Bu eksen kayması değil eksen değişikliği. Genel olarak doğuya doğru bir dönüş var.
- AB'nin bakışı nasıl?
AB'de de tereddüt uyanmış. Bunlar ne tarafa gidiyor bilmiyorlar. Başbakan "Biz bize yeteriz" diyor. "Biz bize yeteriz" dediği Sudi Arabistan, Katar, Yemen, Birleşik Arap Emirlikleri, Suriye... Bunlar biz değiliz ama. AKP ilk geldiğinde muhafazakar demokrat parti olarak görüldü. İleriye açık, AB'yle müzakereyi yürütüyor. Reformları süratle gerçekleştiriyor. Ama şimdi şüphe var. HAMAS teması, İran'la ilişkiler... Mısır'da "Mübarek'e git" dedi, Libya'da aynı şeyi yapmadı. Şimdi de ne dediği belli değil. İlk baştaki değerlendirmelerin doğru olmadığı kanısına varmışlar.
- CHP'yi nasıl görüyorlar?
Bunlar gitmiş 8 yıl boyunca bunlar nasyonalist, militarist, jakoben, Ergenekoncu, darbelerden medet uman, yeniliklere kapalı diye anlatmış. Ama şimdi partinin söylemleri öyle değil. Gidip anlattığımızda büyük bir ilgi gösterdiler.
- Kılıçdaroğlu gittiği yerlerde biz gelmedik suç bizim diyor. Yurt dışında da durum böyle o zaman?
ABD'ye 30 senedir gidilmemiş. Biz ABD'nin politikalarına taraftar değilmişiz. Politikasına yüzde 100 katıldığımız ülke var mı?
- CHP nasıl bir dış politika izleyecek?
CHP'nin temel esasları belli. Referans noktalarımız demokrasi, özgürlükler, kadın-erkek eşitliği, laiklik, refahın dünyada adil paylaşımı, soysal hakların yerleşmesi... Nereye ait olduğumuz konusunda bir tereddüt yok. Biz batı camiasındanız. AB üyeliği istiyoruz, ama ayrıcalıklı ortalık gibi sulandırmaya gerek yok tam üyelik istiyoruz. AB hukukunun yanındayız ama başkalarından istenmeyen herhangi bir şeyin bizden istenmesine karşıyız.
- En büyük sorun tabi Kıbrıs. Bir taraftan da KKTC'den Türkiye'ye tepkiler var. Nasıl çözülecek?
Kıbrıs konusunu iyi bilirim, 4 yıl görev yaptım. Kıbrıs halkı çok okur yazar, politikaya ilgili vasıflı bir halktır. En son besleme diyeceğimiz halk. Biz onları besleyecek durumdaysak bu ancak bizim için onur meselesi olmalı.
Kıbrıs'taki sıkıntı AB'nin Kıbrıs Rum kesimini sorun çözülmeden üye olarak almış olması. Kıbrıs Rum kesimi sorunu çözmek için hiçbir adım atmıyor. Çözmek istemiyor. Ticaret, ekonomi, seyahatle ilgili sıkıntı var. Hala kendi parasını kullanamıyorlar. Bu durumda onlar da "Ben oturur AB'nin bütün imkanlarını kullanırım. Bunlar da zamanla bu sıkıntıların altında bana katılır" yaklaşımında.
Bence çözümün tek yolu var. Türkler yapılacak her şeyi yaptı. Müzakereler, Annan Planı, yönetim değişikliği... Ama hangi yönetim gelirse gelsin aynı nokta ile karşılaşıyor. Denktaş çok diretici katı deniliyordu ama bir süre sonra Talat da Denktaş gibi oldu. Çünkü karşısındaki adamın yerinden kıpırdamadığını görüyor.
Neticede böyle olmayacaksa bu statüko sonsuza kadar gidemez. O zaman burada iki devlet iddiası üzerine gitmek lazım. İki devlet olduğu takdirde bunlar kendi aralarında sorunları hallederlerse birleşirler. Halledemezlerse ayrı ayrı çözerler. AB'ye isterlerse ikisi birlikte katılır iki ayrı devlet olarak götürürler. Tanıma olasılığını ortaya çıkartmak lazım. İllaki tanıma değil ama tanıma olasılığını ortaya koyduğunuzda Rum'u da masaya oturtursunuz. O zaman çözülür bu iş.
- O zaman gerçekten sıfır sorun olan ülkeler olmalı ki bu tanıma olasılığını arttıralım değil mi?
AB'ye girişimizde Kıbrıs bizim de ayak bağımız. 8 fasıl oradan duruyor.