Dinç Bilginin en büyük günahı
Abone olSabah'ın eski patronu medyaya dönecek mi? Eski gözağrısı satılırken neler hissetti? Beğendiği köşe yazarları kimler?
Sabah-atv'nin eski patronu Dinç Bilgin, Sabah-atv'nin ucuza gittiğine inanıyor. Eski gözağrısını alan Ahmet Çalık'a hem kızıyor hem de kıskanıyor.
Dinç Bilgin medyanın haberleri politize ettiği görüşünde. Olayları ortadan görmeyip kendi bakış açılarıyla sunmalarına tepkili..
Sonrada üzüleceği haberlerin gazetesinde çıkmasını en büyük günahı olarak gördü. Hıncal Uluç, Etyen Mahçupyan, Ahmet Altan, Yasemin Çongar beğendiği isimlerden..
Medya dünyasına dönecek ama şimdilik bekleme taraftarı. Medyadaki kutuplaşmanın gazetecilerin yükselme şansını körelttiğini iddia ediyor.
Dinç Bilgin CNBC-e Business dergisinin Haziran ayı sayısından Neslihan Akdaş'a verdiği röportajda bu soruların yanıtlarını verdi.
Size dair en çok merak edilen konuyla başlayalım. Dinç Bilgin, medyaya dönüyor mu, bunun için görüşmelere başladı mı ve ne zaman dönecek?
Şu sıralar yayın hayatına yeniden dönmek gibi bir temas trafiğim yok. Ama medyanın dışına itildiğimi kabullenemiyorum.
Dönmeniz için ortaklık teklifleri geliyor mu?
İhale sürecinden önce yabancı yatırımcılardan tekifler geldi. Ama ihaleden sonra temasım olmadı.
Bundan sonra teklif gelirse düşünmez misiniz?
Geleceğin ne göstereceği belli değil. Ama ben şu an satış sonrası işlerle ilgileniyorum. Para yattı, bu işlerle ilişkimin kesilmesini bekliyorum.
Ailenizin gazetesi Yeni Asır da satıldı. Ancak isim hakkının size verileceği ve bu yolla döneceğiniz konuşuldu. Bunlar ne kadar doğru?
Ablam isim hakkını istiyor, onun da payı vardı Yeni Asır’da. Miras yoluyla bize gelen bir gazetedir. Yargı sürecinde itirazım oldu ama kimseyle hukuk kavgasına girmeyeceğimi açıklamıştım.
Ama medyaya dair planlarınız devam ediyor değil mi?
Tabii ki; hayallerim var, planlarım var. Kendimi çok hazır hissediyorum medyada tekrar başlamak için. Uzun süre uzakta kaldığım için neyin doğru neyin yanlış olduğunu daha iyi gördüm. Ama şimdi şöyle noktalamak istiyorum; “erken öten horozun başını keserler.”
Medyaya dışarıdan bakınca, farklı neler gördünüz?
Daha çok konum olan gazetecilik üzerine konuşmak isterim. Gazetecilerin yapmak istediği, yaptığı gazete ile halkın okumak istediği gazete arasında fark var. Halk, faydalı bilgiler ve keyifli şeyler okumak istiyor. Ama şimdi elinize alıp baktığınızda gazetelerin hepsi birbirine benziyor. Birbirlerinden ayırt etmeniz mümkün değil. Medyadan uzakta kaldığım sürece özeleştiri yaptım; hatta bazılarına göre zalimce özeleştiri yaptım. Ama şimdi bakıyorum da kendime insafsızlık etmişim. Hoşuma gitmeyen şeyler var.
Nedir bu hoşunuza gitmeyen gelişmeler?
Geçenlerde Erman Toroğlu 1 Mayıs olayları ile ilgili şunu söyledi; “Basın ortadan kesmiyor”. Artık genel yayın yönetmenleri görmeliler; basın ortadan kesmiyor. İki görüş var artık ve herkes kendi görüşüne göre haber yapmaya başladı. Okuyucularını buna göre motive etmek istiyorlar. Bu gazetecinin işi değildir. Haberin bir namusu var, ona dokunmamak gerek. Ama gazetenin bir duruşu olmayacak mı, tabii olacak. Bu kadar çok politize olmuş basın doğru değil. Ben artık gazete okumak istemiyorum, görmek istemiyorum.
“GAZETELER 1985 MODEL SABAH FORMATININ AYNISI”
Sabah uyanınca ilk okuduğunuz gazete hangisi peki?
Sabah, benim göz ağrım. Önce ona bakıyorum. Sonra bütün diğerlerini okuyorum. Ama keyif veren, parlak bir gazete yok. Gerçi haksızlık yapmayayım; son dönemde Hürriyet farklılaşmaya çalışıyor. Format değiştirdi. Bizim gazeteler hâlâ 1985 model. Yani bütün gazeteler Sabah formatının aynısı. Hürriyet’in değişikliği tam oturmadı ama hoşuma gitti. Eskiden bu değişiklikleri biz yapardık, bizi takip ederlerdi. Şimdi kendi başlarına yaptılar.
Peki siz Sabah’ın başında olsaydınız şu an kaç model olurdu?
Kesinlikle şu anki formatında olmazdı; şiştiler, şişmanladılar. 1985 model Sabah şişmanlamış. Hafta sonları gazeteler ekleriyle birlikte 100 sayfanın üzerinde neredeyse. Ciddi şekilde endüstriyel maliyet artıyor. Bu şekilde gazeteciliğe devam edileceğine ben inanmıyorum. Gazeteler insansız çıkıyor; insan haberi yok. İnsan haberi yalnızca spor ve magazinde var. Bu türlü haber yapmayı da bilmiyorlar.
Sonuçta gazete sahibi, lokanta sahibi gibidir. Sonuçta gazete sahibi, lokanta sahibi gibidir... Lokantada yemekleri ilk tadan da patrondur. Ama o işi yapan adam yok artık. Hürriyet, reklam pastasından en çok pay alan gazete. O yüzden onun şikayetçi olması gibi bir durum yok. Zaten herkes Hürriyet’i takip ediyor. Yeni Şafak ile Hürriyet’i yan yana koyun, ideolojik olarak demiyorum ama şekil olarak aynılar. Sayfaların sağından solundan iki sütun köşe yazısı iniyor. Köşe yazarları kızacak belki bana ama çok fazla köşe yazarı var. Her gün yüksek irfanlarıyla halkı aydınlatmaya çalışıyorlar. Eminim ki bu okuyucuyu sinirlendiriyor.
Beğenerek okuduğunuz köşe yazarı, gazeteci yok mu?
Bana göre en doğru gazeteciliği yapan Hıncal Uluç var. Sergi, spor, sinema, politika ve hayatı yazıyor. İdeal gazete budur.
Bir röportajınızda Posta’yı beğendiğinizi söylemiştiniz...
Rıfat Ababay, bana göre halkın istediği ile gazetecilerin yapmak istediği arasındaki farkı gören biri. Türkiye’nin en çok satan gazetesini yapıyor, sonuç belli. Onu yaparken ondan daha az satan Hürriyet’e, Sabah’a göre daha az kağıt sarfediyor. Haldun Simavi’nin bir lafı vardı; “İyi gazeteci bana göre en az kağıda en az mürekkebi harcayan ve bunu en pahalıya satan kişidir” diyor. Ama ona da mussallat oldular, ona da yazarlar koymaya başladılar. O da tehlikede.
Hükümete yakın basını “tehlike” olarak görüyor musunuz?
Onların yaptığı başka bir şey, gazete değil ki. Sabah eskiden kalmış refleksleriyle devam ediyor şu an. Ama ilerde ne olur ne biter, bilemem. Sabah’la ilgili birçok şey yazılıyor. Sabah’ta bu haberlerden hiç biri yer almıyor. Zaman zaman yanıtları yer alıyor. Bence çok büyük hata yapıyorlar. Kendileriyle ilgili olsa bile ortadan kesme becerisini gösterebilmeliler. Psikolojik olarak ister istemez taraf oluyorum; Sabah benim gazetemdi, ben yaptım, ben yarattım. İkinci üzüntüm de şu bu halini beğenmiyorum.
Medyadayken işlediğiniz en büyük günah neydi?
Sonradan üzüleceğim haberler çıktı gazetede. Bu öyle bir iş ki; her gün yapıyorsunuz. Ve her gün kontrol etmeniz mümkün değil sayfaları. Her şeye karışırsanız, gazeteyi yapanların özgürlüğünü elinden alırsınız. Hatalarıyla sevaplarıyla bir T cetveli yaparsak; hayatiyeti olan, mali grubu arkasına alıp bunun desteğini alan değil de, yavaş yavaş büyüyen bir gazete grubu oldu.
“SABAH’I ÇALIK ALDIĞINDA KIZDIM VE KISKANDIM”
Çalık Grubu’nun Sabah ve atv’yi almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gazete siyasi parti, siyasi örgüt değildir. Umarım salt gazetecilik yapacaklar. Kamu bankaları biz proje kredisi verdik dediler. Proje ne? Atv ve Sabah. Onu iyi bir varlık olarak gördüler. Ben sekiz sene boyunca kendi gazetelerime kredi almaktan dolayı yargılandım. Bu yetmiyormuş gibi yeni alanlara da bu proje teminat oldu. Neyse, kimseyi kızdırmak istemiyorum gerçi...
Sabah, sizin çocuğunuz gibiydi. Onu medya dışından bir grubun alması size neler hissettirdi?
Çok üzüldüm. Kızgınlık, kıskançlık, bütün insani duyguları hissettim. Bu hisler hiç azalmadan devam ediyor içimde. Sabah-atv, bedelinin çok altında satıldı. Türkiye’nin ikinci büyük medya grubu... Bana göre ihale daha iyi şartlarda yapılmış olsaydı, değeri 2 milyar dolarları bulurdu. Ve gazetecilik geçmişi olan, aldıkları malın değerini bilecek birileri olsaydı belki üzüntüm biraz daha az olurdu.
Çalık Grubu’yla görüştünüz mü? Birlikte çalışmayı teklif etseler ne cevap verirsiniz?
Hayır, hiçbir şekilde görüşmedim. Böyle bir teklifle geleceklerini de düşünmüyorum.
Kanaltürk’ün Koza Grubu’na satışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Orada en güzel sözü Cumhuriyet’ten Mustafa Balbay yazdı; “Kanaltürk satıldı” dedi. Hınzırca bi ifadeyle söyledi tabii. Ben Fethullah Hoca’yı tutanlar ve Cumhuriyet mitinglerine katılan kafayı aynı görüyorum. Bakın, zaman zaman da buluşuyorlar zaten. İyi de alışveriş yapıyorlar.
"Medyanın dışına itildim” dediniz. Sizce neden medya dışına itildiniz?
-Gazete sahibi olmak büyük bir güç. Ama eski gazete sahibi olmak fena bir şey. Türkiye’de hiç eski Fransa, İngiltere başbakanları gibi kenara çekilmiş bir isim hatırlıyor musunuz. Eski başbakanlar bir yerlerde yargılanıyor, başlarına gelmedik kalmıyor. Eski gazete patronu olunca da herkes sizinle hesabını görmeye çalışıyor. Hepsi benden büyük bir zevkle hesap gördüler. Ben “hesap sorma” duygularından arındım. Ama yaralı bırakma durumu var.
“AHMET HAKAN’I SEVEREK OKUYORUM. AMA...”
Bir gazete yapsanız neler yer alır içinde?
Eski yaptıklarımdan çok farklı bir şey yapmak isterdim. Daha demokrat, liberal, Avrupa Birliği’ne üyelik kavgası veren bir gazete olurdu.
Taraf gibi mi mesela?..
Taraf’ı beğenerek okuyorum. Yasemin Çongar’ın yazılarını çok seviyorum. Ahmet Altan ve Etyen Mahçupyan’ı keyifle okuyorum. Kendilerini misyon sahibi sayıyorlar. Kafamdakileri yazdıkları için onlara teşekkür ediyorum. Ama öyle bir gazete yapmam ben. O bir gazete değil, bir duruş.
Turgay Cinerin çıkaracağı yeni gazeteler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ciner’in nasıl bir gazete yapacağını bilmiyorum. Ama genel olarak baktığımızda, bir Doğan Grubu var, bir de diğerleri... İş tehlikeli bir noktaya gidiyor. Eskiden gazetecilerin yukarıya doğru yükselme şansı vardı. Ama şimdi o şanslar daraldı. Şimdi gazetecilerin gidecekleri yer yok. Patronlarını sevmiyorlarsa da bu durumu kabullenmek zorundalar.
Hıncal Uluç sizin için “Patron olmasa en iyi genel yayın yönetmeni o olurdu” yazmıştı...
Tevazu eşşeklere mahsustur. Bir yapılanlara, bir de yaptıklarıma bakıyorum... Gazeteciliği, gazete yapmayı iyi bilirim. Çok gazete yaptım, batırdım. Sabah gazetesini yaptım, hazır bir şeyi satın almadım. Keza atv de öyle. Benden başarılı olanlar belki işin daha çok başında olanlar. Yapmak başka bir şey, devam ettirmek başka bir şey. Devam ettiremediğime göre demek ki söyleyecek başka bir söz yok.
Yeni bir gazete kursanız kimler kadroda olsun istersiniz?
Yeni gazetenin eski gazetelerle alakası olmamalı. Eskiden büyük haber ağları kurmak zorundaydınız.Şimdi internet var işin içinde, her şey daha kolay. Okumayı sevdiren bir gazete yapmak lazım. Ahmet Hakan’ı severek okuyorum mesela. Tersten çakıyor, ince bir zekası var. Gazetelerin artık sürprizi kalmadı, sabah uyandığında ne yazacağını tahmin edebiliyorsunuz.
Yani Ahmet Hakan’ı kadroya alır mıydınız?
Keyifle okuduğum biri ama ben öyle bir şey demedim. Yanlış anlaşılmasın...
Yeni nesilden zevkle okuduğunuz isimler var mı?
Gazetelerin hafta sonu ve magazin eklerinde canavar gibi kızlar var. Çok güzel söyleşiler yapıyorlar. Türkiye’nin geleceği de o olacak. Dünyayla barışık, kültürel arayışı olan arkadaşlar bunlar. Belki de işin kurtuluşu onlar olacak.
Bir medya kuruluşuna danışmanlık teklifi gelse nasıl yaklaşırsınız?
Şu an danışmanlık yapıyorum işte; alıp bu röportajı okusunlar. Bundan daha fazlasını söyleyecek değilim. Profesyonel anlamda böyle bir teklifi kabul etmem zaten.
Son olarak... Medyaya dönmek istiyor musunuz?
Benim deneyimim, benim için gerekli, ülkem için gerekli, Türk basını için gerekli. Tabii ki dönmek istiyorum basına. Evet, istiyorum, istiyorum.
Dinç Bilgin medyanın haberleri politize ettiği görüşünde. Olayları ortadan görmeyip kendi bakış açılarıyla sunmalarına tepkili..
Sonrada üzüleceği haberlerin gazetesinde çıkmasını en büyük günahı olarak gördü. Hıncal Uluç, Etyen Mahçupyan, Ahmet Altan, Yasemin Çongar beğendiği isimlerden..
Medya dünyasına dönecek ama şimdilik bekleme taraftarı. Medyadaki kutuplaşmanın gazetecilerin yükselme şansını körelttiğini iddia ediyor.
Dinç Bilgin CNBC-e Business dergisinin Haziran ayı sayısından Neslihan Akdaş'a verdiği röportajda bu soruların yanıtlarını verdi.
Size dair en çok merak edilen konuyla başlayalım. Dinç Bilgin, medyaya dönüyor mu, bunun için görüşmelere başladı mı ve ne zaman dönecek?
Şu sıralar yayın hayatına yeniden dönmek gibi bir temas trafiğim yok. Ama medyanın dışına itildiğimi kabullenemiyorum.
Dönmeniz için ortaklık teklifleri geliyor mu?
İhale sürecinden önce yabancı yatırımcılardan tekifler geldi. Ama ihaleden sonra temasım olmadı.
Bundan sonra teklif gelirse düşünmez misiniz?
Geleceğin ne göstereceği belli değil. Ama ben şu an satış sonrası işlerle ilgileniyorum. Para yattı, bu işlerle ilişkimin kesilmesini bekliyorum.
Ailenizin gazetesi Yeni Asır da satıldı. Ancak isim hakkının size verileceği ve bu yolla döneceğiniz konuşuldu. Bunlar ne kadar doğru?
Ablam isim hakkını istiyor, onun da payı vardı Yeni Asır’da. Miras yoluyla bize gelen bir gazetedir. Yargı sürecinde itirazım oldu ama kimseyle hukuk kavgasına girmeyeceğimi açıklamıştım.
Ama medyaya dair planlarınız devam ediyor değil mi?
Tabii ki; hayallerim var, planlarım var. Kendimi çok hazır hissediyorum medyada tekrar başlamak için. Uzun süre uzakta kaldığım için neyin doğru neyin yanlış olduğunu daha iyi gördüm. Ama şimdi şöyle noktalamak istiyorum; “erken öten horozun başını keserler.”
Medyaya dışarıdan bakınca, farklı neler gördünüz?
Daha çok konum olan gazetecilik üzerine konuşmak isterim. Gazetecilerin yapmak istediği, yaptığı gazete ile halkın okumak istediği gazete arasında fark var. Halk, faydalı bilgiler ve keyifli şeyler okumak istiyor. Ama şimdi elinize alıp baktığınızda gazetelerin hepsi birbirine benziyor. Birbirlerinden ayırt etmeniz mümkün değil. Medyadan uzakta kaldığım sürece özeleştiri yaptım; hatta bazılarına göre zalimce özeleştiri yaptım. Ama şimdi bakıyorum da kendime insafsızlık etmişim. Hoşuma gitmeyen şeyler var.
Nedir bu hoşunuza gitmeyen gelişmeler?
Geçenlerde Erman Toroğlu 1 Mayıs olayları ile ilgili şunu söyledi; “Basın ortadan kesmiyor”. Artık genel yayın yönetmenleri görmeliler; basın ortadan kesmiyor. İki görüş var artık ve herkes kendi görüşüne göre haber yapmaya başladı. Okuyucularını buna göre motive etmek istiyorlar. Bu gazetecinin işi değildir. Haberin bir namusu var, ona dokunmamak gerek. Ama gazetenin bir duruşu olmayacak mı, tabii olacak. Bu kadar çok politize olmuş basın doğru değil. Ben artık gazete okumak istemiyorum, görmek istemiyorum.
“GAZETELER 1985 MODEL SABAH FORMATININ AYNISI”
Sabah uyanınca ilk okuduğunuz gazete hangisi peki?
Sabah, benim göz ağrım. Önce ona bakıyorum. Sonra bütün diğerlerini okuyorum. Ama keyif veren, parlak bir gazete yok. Gerçi haksızlık yapmayayım; son dönemde Hürriyet farklılaşmaya çalışıyor. Format değiştirdi. Bizim gazeteler hâlâ 1985 model. Yani bütün gazeteler Sabah formatının aynısı. Hürriyet’in değişikliği tam oturmadı ama hoşuma gitti. Eskiden bu değişiklikleri biz yapardık, bizi takip ederlerdi. Şimdi kendi başlarına yaptılar.
Peki siz Sabah’ın başında olsaydınız şu an kaç model olurdu?
Kesinlikle şu anki formatında olmazdı; şiştiler, şişmanladılar. 1985 model Sabah şişmanlamış. Hafta sonları gazeteler ekleriyle birlikte 100 sayfanın üzerinde neredeyse. Ciddi şekilde endüstriyel maliyet artıyor. Bu şekilde gazeteciliğe devam edileceğine ben inanmıyorum. Gazeteler insansız çıkıyor; insan haberi yok. İnsan haberi yalnızca spor ve magazinde var. Bu türlü haber yapmayı da bilmiyorlar.
Sonuçta gazete sahibi, lokanta sahibi gibidir. Sonuçta gazete sahibi, lokanta sahibi gibidir... Lokantada yemekleri ilk tadan da patrondur. Ama o işi yapan adam yok artık. Hürriyet, reklam pastasından en çok pay alan gazete. O yüzden onun şikayetçi olması gibi bir durum yok. Zaten herkes Hürriyet’i takip ediyor. Yeni Şafak ile Hürriyet’i yan yana koyun, ideolojik olarak demiyorum ama şekil olarak aynılar. Sayfaların sağından solundan iki sütun köşe yazısı iniyor. Köşe yazarları kızacak belki bana ama çok fazla köşe yazarı var. Her gün yüksek irfanlarıyla halkı aydınlatmaya çalışıyorlar. Eminim ki bu okuyucuyu sinirlendiriyor.
Beğenerek okuduğunuz köşe yazarı, gazeteci yok mu?
Bana göre en doğru gazeteciliği yapan Hıncal Uluç var. Sergi, spor, sinema, politika ve hayatı yazıyor. İdeal gazete budur.
Bir röportajınızda Posta’yı beğendiğinizi söylemiştiniz...
Rıfat Ababay, bana göre halkın istediği ile gazetecilerin yapmak istediği arasındaki farkı gören biri. Türkiye’nin en çok satan gazetesini yapıyor, sonuç belli. Onu yaparken ondan daha az satan Hürriyet’e, Sabah’a göre daha az kağıt sarfediyor. Haldun Simavi’nin bir lafı vardı; “İyi gazeteci bana göre en az kağıda en az mürekkebi harcayan ve bunu en pahalıya satan kişidir” diyor. Ama ona da mussallat oldular, ona da yazarlar koymaya başladılar. O da tehlikede.
Hükümete yakın basını “tehlike” olarak görüyor musunuz?
Onların yaptığı başka bir şey, gazete değil ki. Sabah eskiden kalmış refleksleriyle devam ediyor şu an. Ama ilerde ne olur ne biter, bilemem. Sabah’la ilgili birçok şey yazılıyor. Sabah’ta bu haberlerden hiç biri yer almıyor. Zaman zaman yanıtları yer alıyor. Bence çok büyük hata yapıyorlar. Kendileriyle ilgili olsa bile ortadan kesme becerisini gösterebilmeliler. Psikolojik olarak ister istemez taraf oluyorum; Sabah benim gazetemdi, ben yaptım, ben yarattım. İkinci üzüntüm de şu bu halini beğenmiyorum.
Medyadayken işlediğiniz en büyük günah neydi?
Sonradan üzüleceğim haberler çıktı gazetede. Bu öyle bir iş ki; her gün yapıyorsunuz. Ve her gün kontrol etmeniz mümkün değil sayfaları. Her şeye karışırsanız, gazeteyi yapanların özgürlüğünü elinden alırsınız. Hatalarıyla sevaplarıyla bir T cetveli yaparsak; hayatiyeti olan, mali grubu arkasına alıp bunun desteğini alan değil de, yavaş yavaş büyüyen bir gazete grubu oldu.
“SABAH’I ÇALIK ALDIĞINDA KIZDIM VE KISKANDIM”
Çalık Grubu’nun Sabah ve atv’yi almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gazete siyasi parti, siyasi örgüt değildir. Umarım salt gazetecilik yapacaklar. Kamu bankaları biz proje kredisi verdik dediler. Proje ne? Atv ve Sabah. Onu iyi bir varlık olarak gördüler. Ben sekiz sene boyunca kendi gazetelerime kredi almaktan dolayı yargılandım. Bu yetmiyormuş gibi yeni alanlara da bu proje teminat oldu. Neyse, kimseyi kızdırmak istemiyorum gerçi...
Sabah, sizin çocuğunuz gibiydi. Onu medya dışından bir grubun alması size neler hissettirdi?
Çok üzüldüm. Kızgınlık, kıskançlık, bütün insani duyguları hissettim. Bu hisler hiç azalmadan devam ediyor içimde. Sabah-atv, bedelinin çok altında satıldı. Türkiye’nin ikinci büyük medya grubu... Bana göre ihale daha iyi şartlarda yapılmış olsaydı, değeri 2 milyar dolarları bulurdu. Ve gazetecilik geçmişi olan, aldıkları malın değerini bilecek birileri olsaydı belki üzüntüm biraz daha az olurdu.
Çalık Grubu’yla görüştünüz mü? Birlikte çalışmayı teklif etseler ne cevap verirsiniz?
Hayır, hiçbir şekilde görüşmedim. Böyle bir teklifle geleceklerini de düşünmüyorum.
Kanaltürk’ün Koza Grubu’na satışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Orada en güzel sözü Cumhuriyet’ten Mustafa Balbay yazdı; “Kanaltürk satıldı” dedi. Hınzırca bi ifadeyle söyledi tabii. Ben Fethullah Hoca’yı tutanlar ve Cumhuriyet mitinglerine katılan kafayı aynı görüyorum. Bakın, zaman zaman da buluşuyorlar zaten. İyi de alışveriş yapıyorlar.
"Medyanın dışına itildim” dediniz. Sizce neden medya dışına itildiniz?
-Gazete sahibi olmak büyük bir güç. Ama eski gazete sahibi olmak fena bir şey. Türkiye’de hiç eski Fransa, İngiltere başbakanları gibi kenara çekilmiş bir isim hatırlıyor musunuz. Eski başbakanlar bir yerlerde yargılanıyor, başlarına gelmedik kalmıyor. Eski gazete patronu olunca da herkes sizinle hesabını görmeye çalışıyor. Hepsi benden büyük bir zevkle hesap gördüler. Ben “hesap sorma” duygularından arındım. Ama yaralı bırakma durumu var.
“AHMET HAKAN’I SEVEREK OKUYORUM. AMA...”
Bir gazete yapsanız neler yer alır içinde?
Eski yaptıklarımdan çok farklı bir şey yapmak isterdim. Daha demokrat, liberal, Avrupa Birliği’ne üyelik kavgası veren bir gazete olurdu.
Taraf gibi mi mesela?..
Taraf’ı beğenerek okuyorum. Yasemin Çongar’ın yazılarını çok seviyorum. Ahmet Altan ve Etyen Mahçupyan’ı keyifle okuyorum. Kendilerini misyon sahibi sayıyorlar. Kafamdakileri yazdıkları için onlara teşekkür ediyorum. Ama öyle bir gazete yapmam ben. O bir gazete değil, bir duruş.
Turgay Cinerin çıkaracağı yeni gazeteler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ciner’in nasıl bir gazete yapacağını bilmiyorum. Ama genel olarak baktığımızda, bir Doğan Grubu var, bir de diğerleri... İş tehlikeli bir noktaya gidiyor. Eskiden gazetecilerin yukarıya doğru yükselme şansı vardı. Ama şimdi o şanslar daraldı. Şimdi gazetecilerin gidecekleri yer yok. Patronlarını sevmiyorlarsa da bu durumu kabullenmek zorundalar.
Hıncal Uluç sizin için “Patron olmasa en iyi genel yayın yönetmeni o olurdu” yazmıştı...
Tevazu eşşeklere mahsustur. Bir yapılanlara, bir de yaptıklarıma bakıyorum... Gazeteciliği, gazete yapmayı iyi bilirim. Çok gazete yaptım, batırdım. Sabah gazetesini yaptım, hazır bir şeyi satın almadım. Keza atv de öyle. Benden başarılı olanlar belki işin daha çok başında olanlar. Yapmak başka bir şey, devam ettirmek başka bir şey. Devam ettiremediğime göre demek ki söyleyecek başka bir söz yok.
Yeni bir gazete kursanız kimler kadroda olsun istersiniz?
Yeni gazetenin eski gazetelerle alakası olmamalı. Eskiden büyük haber ağları kurmak zorundaydınız.Şimdi internet var işin içinde, her şey daha kolay. Okumayı sevdiren bir gazete yapmak lazım. Ahmet Hakan’ı severek okuyorum mesela. Tersten çakıyor, ince bir zekası var. Gazetelerin artık sürprizi kalmadı, sabah uyandığında ne yazacağını tahmin edebiliyorsunuz.
Yani Ahmet Hakan’ı kadroya alır mıydınız?
Keyifle okuduğum biri ama ben öyle bir şey demedim. Yanlış anlaşılmasın...
Yeni nesilden zevkle okuduğunuz isimler var mı?
Gazetelerin hafta sonu ve magazin eklerinde canavar gibi kızlar var. Çok güzel söyleşiler yapıyorlar. Türkiye’nin geleceği de o olacak. Dünyayla barışık, kültürel arayışı olan arkadaşlar bunlar. Belki de işin kurtuluşu onlar olacak.
Bir medya kuruluşuna danışmanlık teklifi gelse nasıl yaklaşırsınız?
Şu an danışmanlık yapıyorum işte; alıp bu röportajı okusunlar. Bundan daha fazlasını söyleyecek değilim. Profesyonel anlamda böyle bir teklifi kabul etmem zaten.
Son olarak... Medyaya dönmek istiyor musunuz?
Benim deneyimim, benim için gerekli, ülkem için gerekli, Türk basını için gerekli. Tabii ki dönmek istiyorum basına. Evet, istiyorum, istiyorum.