Dinç Bilgine tepkiler farklı
Abone olDniç Bilgin'in 28 Şubat itirafından sonra gazeteciler konuştu. Kimisi hüzünlendi, kimisi üstüne almadı.
Sabah ve ATV'nin eski sahibi Dinç Bilgin'in 28 Şubat'ta
asker-medya ilişkisine yönelik itirafları, medya dünyasına bomba
gibi düştü. ATV ve Sabah'ın eski sahibi Dinç Bilgin'in, "andıç"
olayından dolayı hatalı olduğunu kabul etmesi, o dönemde mağdur
olan gazetecilerin farklı tepkisine neden oldu. 28 Şubat'ın
başlangıcı olan "andıç" nedeniyle Sabah gazetesinden ayrılmak
zorunda kalan gazetecilerin görüşleri şöyle:
Mehmet Ali Birand: Bilgin'in hatalı bir uygulamaya
alet olmasından pişmanlık duyduğunu açıklaması çok yerinde bir
hareket. Ancak bu, o dönemde benim ve ailemin çektiklerini
hafifletmiyor. Çok acılıydı. Böylesine önemli bir kararın Bilgin'in
dışında alınması düşünülemezdi. Ancak dediklerinin içinde bir şey
var ki çok doğru. O da Andıç'a giden dönemde Sabah gazetesinin
içinde bu olaya çanak tutanlar oldu, karşı çıkanlar da. Keşke
Bilgin, çanak tutanları dinlememiş olsaydı.
Cengiz Çandar: O zaman bile komplonun farkında
olduğunu, bundan sıkıntı ve üzüntü duyduğunu biliyordum. Bu kararı
Sabah gazetesini korumak açısından aldı. Yani, "Andıcın kaynağından
ve kamuoyundan korumak için yaptım" diyor. O zaman bile bir
pişmanlık söz konusuydu. Ben, o zaman da kendisine söylemiştim;
"Düzmece bir şey olduğunu bilerek, gazeteyi belli güçlerden korumak
için yapıyorsunuz ama, o güçler ilkönce sizin tepenize binecek.
Yanlış yapıyorsunuz" demiştim.
Sabah Grubu'nun eski sahibi Dinç Bilgin'in 28 Şubat sürecindeki
asker-medya ilişkilerini açıklaması, 'yalan haber ve yazıları
'servise' koyan dönemin yazar ve yöneticilerinin gazeteciliğinin
sorgulanmasına neden oldu
Bilgin'in özellikle, 28 Şubat sürecini anlatırken, "Önce Ankara
büroları devşirilir. Orada yapılan haberler gazetenin mutfağında
etkili olur" şeklindeki sözleri, o dönemde Ankara'dan asker
kaynaklı haber yapan gazetecileri işaret etti. Dönemin ikinci büyük
medya patronu "devşirildiklerini" söylediği gazetecilerin ismini
vermedi ancak o dönemde kendi yayın organları dahil, "ismini
vermeyen askeri bir yetkili"ye dayanarak haber yapan ve yazı yazan
tüm gazetecileri zan altında bıraktı.
YORUM YAPMAK İSTEMEDİLER
Dönemin Ankara'da görev yapan etkin gazetecilerinden bir kısmı
Bilgin'in itiraflarını değerlendirmekten kaçındı. 28 Şubat
döneminde Hürriyet Gazetesi'nin Ankara Temsilciliğini yapan
Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin, Dinç Bilgin'in
özeleştirilerinde kendi adının geçmediğini belirterek, bu sebeple
konuşmak istemediğini kaydetti. Cumhuriyet Gazetesi'nin Ankara
Temsilsilcisi Mustafa Balbay da konuyla ilgili değerlendirmeden
kaçınırken, dönemin Milliyet Genel Yayın Yönetmeni olan Hürriyet
yazarı Yalçın Doğan ise Dinç Bilgin'in özeleştiri yaptığı
televizyon programını izlemediğini belirterek, görüş
bildirmedi.
TÜRENÇ ÜSTÜNE ALINMADI
Andıç belgesini yayımlayan Hürriyet Gazetesi'nin o dönem Yazı
İşleri Müdürü olan Tufan Türenç, Bilgin'in açıklamalarını
"içtenlikli" bulduğunu ve etkilendiğini belirtirken, aynı
özeleştiriyi o dönem için kendilerinin yapmasına gerek olmadığını
ima etti. Türenç, Dinç Bilgin'in açıklamalarının Sabah gazetesiyle
ilgili olduğunu belirterek şöyle konuştu: "Ama önemli olan
özeleştiriyi zirvedeyken yapabilmek. Yani düştükten sonra zaten
yapabilecek başka bir şeyiniz kalmıyor. Zirvedeyken o özeleştiriyi
yapabilecek çaptaysanız bu çok yararlı olacaktır. Genelkurmay ve
bir iki komutan istedi diye bir patronun boyun eğmemesi
gerekiyor."
Türenç, 28 Şubat dönemindeki medya-asker ilişkilerine benzer
durumların şu an için yaşanıp yaşanmadığına ilişkin soruya ise, "O
dönem yaşanıyorsa şimdi de yaşanıyordur gibi bir mantık yanlıştır"
diye cevap vedi. Türenç daha sonra bambaşka bir üslup takınarak
şöyle konuştu: "Sivil-asker meselesinde eğer siviller ülkeyi doğru
dürüst yönetirlerse askerin kışlasından çıkmasına gerek kalır mı?
Ama Türkiye'de son 50 yıla bakarsanız, daima asker ne zaman etkili
olmuş, sivil irade işini doğru dürüst yapamadığı zaman. İyi
yönetildiği zaman asker zaten kışlasından çıkmamıştır. Sivil-asker
ilişkisinde kabahati sivil otoritede buluyorum. Türkiye'de sivil
otorite ülkeyi adam gibi yönetmelidir. Ancak o zaman siyasi otorite
askeri otoriteyi egemenliği altına alabilir."
BİLA: AMACI ANLAMADIK
28 Şubat döneminden bu yana Milliyet Gazetesi'nin Ankara
Temsilciliğini yapan Fikret Bila, Andıç'ın kendilerine de geldiğini
fakat kullanmadıklarını belirterek, şöyle konuştu: "Sayın Bilgin
çok samimi bir özeleştiri yapmış ama bunun kendi gazetesiyle
sınırlı olduğunu düşünüyorum. Andıç bize de gelmişti. Ancak biz
kullanmadık. Buna karşılık Sabah ve Hürriyet kullandı. Dinç Bilgin
'Hürriyet bu haberi kullanacak' diye duyduğunu ve duyar duymaz da
yayınladıklarını söylüyor. Haber değeri olan ve gerçeği yansıtanla
yansıtmayanı ayırmak gerekiyor." Milliyet Gazetesi'nin yayınlarının
da o dönemde anti demokratik sayılacak bir üslubun bulunduğuna
ilişkin değerlendirmeleri hatırlattığımızda ise Fikret Bila,
şunları söyledi: "Mesela Umur Talu'nun bu konuda açıklamaları var,
yani baskı geldiğine ilişkin. Ama işten çıkartma veya yazıya
müdahale gibi bunun bir sonucu olmadı Milliyet'te. Zaten
Genelkurmay'ın yöntemi medyayı, yargıyı, kendine göre etkili
bulduğu belli sivil güç odaklarını çağırarak brifing vermekti. Yine
gerçekçi olmak gerekir ki Genelkurmay'ın verdiği bilgiler ve
brifingler haber değeri taşıyordu. Basının bu brifinglere
katılmaması ya da söylenenleri haberleştirmemesini beklemek
gerçekçi olmaz. Ama bunların hepsinin planlanmış, hedefinin bir
iktidar değişikliği olan bir süreç olduğu çok sonra anlaşıldı."
Bilgin neler demişti?
"28 Şubat döneminde her şey zıvanadan çıktı. Söylenmemesi gereken
şeyleri söyledik, yapılmaması gereken şeyleri yaptık. Gazeteler,
patronları ve yönetimleriyle hadlerini aştılar. Hükümet yıkıp
hükümet kurmaya başladılar. Enerji başta olmak üzere bütün kamu
ihaleleri medya patronlarına dağıtılır oldu. Medya patronları köpek
balıkları gibi her tarafa, her şeye saldırdılar. Her patronun bir
bankası vardı. Ben de bunun dışında kalamadım."
"O devirde bir psikolojik harp vardı. Devletin bazı kademelerinde
uzman kişilerce bir plan hazırlanıyor ve uygulama devreye
sokuluyordu. Birileri bildirileri size uçuruyor ve yayınlamanızı
istiyor. Siz de yayınlamak zorunda kalıyorsunuz. O dönemde her
gazetenin askerle teması vardı. İlk önce Ankara büroları
devşiriliyordu. Onlar da merkez mutfağı etkiliyorlardı."
"Andıç olayında Hürriyet'in yayınladığı haberi biz de yayınladık.
Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar ve Altan kardeşler hakkında
'Abdullah Öcalan'dan para aldılar' söylentilerine inanmadım ama
gazetemi andıçın hazırlandığı merkezden ve kamuoyundan korumak
durumundaydım. Hürriyet gazetesi bu haberi yayınladığı için biz de
vermeye mecbur kaldık. Ancak şimdi baktığımda doğru yapmadığımızı
görüyorum."
"Kendi menfaatlerimiz için DSP- MHP- ANAP Koalisyon Hükümeti'ni
destekledik. Bazı şeyler refleks haline gelmişti. Eski cesur
Sabah'ın yerini konformist Sabah almıştı."
28 ŞUBAT DÖNEMİNDE GAZETE YÖNETİMLERİ
Hürriyet: Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Ankara Temsilcisi
Sedat Ergin
Milliyet: Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak, Ankara Temsilcisi
Fikret Bila
Radikal: Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Y. Yılmaz, Ankara Temsilcisi
İsmet Berkan
Sabah: Genel Yayın Müdürü Zafer Mutlu , Ankara Temsilcisi Fatih
Çekirge
Yeni Yüzyıl: Genel Yayın Yönetmeni Okay Gönensin, Ankara Temsilcisi
Bilal Çetin
Kaynak: Milliyet ve Yeni Şafak