Devrim'den Mağden'e inat yazı
Abone olHakkı Devrim, Radikal'den ayrılan Perihan Mağden'e çattı. Devrim, sırf inat olsun diye tiyatroya beş kişi birlikte gitmeyi düşünüyor.
Hakkı Devrim, Radikal'den ayrılan Perihan Mağden'e olan
tepkisini isimli yazıda dile getirdi.
Yazı : Hakkı Devrim
Kaynak :
Lise öğrencisi olarak, 19 Mayıs gösterilerine katılmak için kendimizi fazla büyümüş buluyorduk, demek ki... 19 Mayıs günü, birkaç yıl üst üste, adalarda denize girmeye gittiğimizi hatırlıyorum.
Büyükada ile Kınalı'ya değil de, Heybeli ile Burgaz'a giderdik. İskele civarında nevalemizi tamamladıktan sonra, Çamlimanı'na ya da Kalpazankaya'ya; Adalar'ın insan barınmaz kıyılarına. Bütün gün denize girmek, top oynamak, karnımızı doyururken biraz da bira veya şarap içermiş gibi yapmak ve kızların «lafını» etmek için. Sigara içen var mıydı aramızda diye düşünüyorum, hayır, kimse gelmiyor aklıma.
Niye Adalar'a gittiğimizi söyleyeyim. Mayısın ortasında Boğaz'da denize girmek her babayiğidin harcı değildi de ondan.
Bu 19 Mayıs tatilinde Selim Torun, o da suya girmek için, Bodrum'daydı. Bu bahar ilk gidişi de değil. Su sathında değil, derinlerde geziyor onlar; bizim gibi çıplak da değil, neredeyse sımsıkı giyinmiş durumda.
Bodrum lafını işitince Gülseren Hanım elinde benim ta 1961 yılının 19 Mayıs günü Bodrum'da çektiğim siyah-beyaz bir fotoğrafla geldi.
Ver, okurlarıma da göstereyim bunu, dedim. Eski vapur iskelesinin hemen yanında bir kahve vardı; önünde süngercilerin çıkardığı sahici amforalar dizili. Şimdi bir denizciler derneğinin merkezi galiba...
O sabah Muğla'dan inmiştik Bodrum'a. Otel motel hak getire! Kahvede bir çay içip davrandıktan sonra, üç beş adım öteden bu fotoğrafı çekmiştim. Bugün, teknelerin bağlandığı rıhtımı arkanıza alırsanız, lokantaların, dükkânların, mağazaların sıralandığı meydanlar, sokaklar.
*
İnsan çocuklarıyla kendi hayatı arasında yapmadığı karşılaştırmaları, büyükanne ve dede olunca torunlarıyla yapıyor.
Bugün artık, doğrusunu isterseniz torunlar takımı ve biz yaşlılar, aramızda kalan neslin hükmü ve gözetimi altındayız. Gönül rızasıyla! Kumanda altındakiler arasında daha yakın ilişkiler kurulabildiği de bir gerçek.
Nedir karşılaştırdığın, derseniz... Birini söylemeye çalışayım.
Yukarıda, yaz öncesi denizle erken buluşmalar için daha çok Burgaz'a giderdik, dedim. Orayı seçişimizin sebebi neydi, daha doğrusu kimdi bilir misiniz?
– Sait Faik!
Halam ile Sait'in annesi Makbule Hanım'ın Adapazarı'ndan arkadaş olduklarını öğreneli beri, Sait benim için en sevdiğim yazar olmaktan da fazla biriydi.
– Sözünü ettiği lodos tarafındaki kır kahvesi burası olmalı, diye Kalpazankaya sırtlarında çokbilmişlik eden bendim.
Hem ben değil miydim Kanaat Kitabevi'nde ona rastlayıp, Sarnıç adlı kitabını aradığı halde bulamadığını söyleyen...
Roman ve hikâye meraklılarıyla dolup taştığı söylenemeyecek olan evimizde, benim Sait'e düşkünlüğümü bilmeyen yoktu. Babam anneme, bana işittirmeden:
– Bu çocuk da Abasızlar'ın serseri oğlunu nereden buldu bilmem ki, diye endişesini söylemiş olsa da, kitaplarını okumama itiraz eden yoktu. Ben ona hikâyelerinden söz ederken, babam da bana güzel yüzlü, Adapazarı için biraz fazla şık giyimli, yaşıtlarından uzak duran o sarışın çocuğu anlatırdı; Abasızlar'ın Sait'i.
*
Selim Torun Uzakdoğu sporlarından ving-çun'a (Ving Tsun) merak sardı. Bu sporun (veya sanatın) büyük ustalarını (sifu'ları) anlatıyor bana; fotoğraflarını, filmlerini gösteriyor. Bizim evdeki torun odasının bir duvarında, Çin işkencesi aletlerine benzer bir düzenek kuruldu.
Eren Torun kitap okuyor ve sistemli olarak sinemayla ilgileniyor. Dedesini, bunların konuşulacağı biri olarak görmediğinin farkındayım. Ben, herhangi bir şeyle bu kadar meşgul olayım da, onu her önüme gelene anlatmayayım, mümkün değildi.
Elif Torun iki yıl kadar önce bana, cilt cilt kitaplarını okuduğu iki yabancı yazardan söz etmişti: J. K. Rowling (Harry Potter) ile J. R. Tolkien'den (Yüzüklerin Efendisi). «Üzüleceksin dede, ama biz Türk yazarlarını okumakta çok zorlanıyoruz» demeyi de ihmal etmeden.
Kitaplar ve yazarlar değilse, ne olabilir nesiller arası buluşma alanları. Müzik, resim, sinema, «çabuk-tıkın» yemekler, «cafe»ler, kız ve erkek arkadaşlar, partiler; sporun çeşitleri, taa otomobil yarışlarına kadar...
Çocuklar benimle nede ve nerede buluşacaklarını bilemiyorsa, kabahat onlarda mı?
Bu kış ikisiyle birlikte Ali Poyrazoğlu'nun Sağlık Olsun adlı oyununu seyretmeye gittik. Unutamadığımız bir gece oldu. Büyükanneleri bir sebeple gelemediği için üç kişiydik. Önümüzdeki mevsim dördümüz, Gülseren Hanım sahaya çıkarsa bir olup beşimiz gideriz tiyatrolara... diye düşünüyorum.
Not. Beni bu konuya, cuma günü Cihannüma'nın altında yer alan, Ulaş Yıldız'ın «Gençlerin hali vahim» başlıklı haberinin ittiğini yazıya başladıktan sonra fark ettim. Çok yazı kaldırır yoğunlukta bir haberdi.
Yazı : Hakkı Devrim
Kaynak :
Lise öğrencisi olarak, 19 Mayıs gösterilerine katılmak için kendimizi fazla büyümüş buluyorduk, demek ki... 19 Mayıs günü, birkaç yıl üst üste, adalarda denize girmeye gittiğimizi hatırlıyorum.
Büyükada ile Kınalı'ya değil de, Heybeli ile Burgaz'a giderdik. İskele civarında nevalemizi tamamladıktan sonra, Çamlimanı'na ya da Kalpazankaya'ya; Adalar'ın insan barınmaz kıyılarına. Bütün gün denize girmek, top oynamak, karnımızı doyururken biraz da bira veya şarap içermiş gibi yapmak ve kızların «lafını» etmek için. Sigara içen var mıydı aramızda diye düşünüyorum, hayır, kimse gelmiyor aklıma.
Niye Adalar'a gittiğimizi söyleyeyim. Mayısın ortasında Boğaz'da denize girmek her babayiğidin harcı değildi de ondan.
Bu 19 Mayıs tatilinde Selim Torun, o da suya girmek için, Bodrum'daydı. Bu bahar ilk gidişi de değil. Su sathında değil, derinlerde geziyor onlar; bizim gibi çıplak da değil, neredeyse sımsıkı giyinmiş durumda.
Bodrum lafını işitince Gülseren Hanım elinde benim ta 1961 yılının 19 Mayıs günü Bodrum'da çektiğim siyah-beyaz bir fotoğrafla geldi.
Ver, okurlarıma da göstereyim bunu, dedim. Eski vapur iskelesinin hemen yanında bir kahve vardı; önünde süngercilerin çıkardığı sahici amforalar dizili. Şimdi bir denizciler derneğinin merkezi galiba...
O sabah Muğla'dan inmiştik Bodrum'a. Otel motel hak getire! Kahvede bir çay içip davrandıktan sonra, üç beş adım öteden bu fotoğrafı çekmiştim. Bugün, teknelerin bağlandığı rıhtımı arkanıza alırsanız, lokantaların, dükkânların, mağazaların sıralandığı meydanlar, sokaklar.
*
İnsan çocuklarıyla kendi hayatı arasında yapmadığı karşılaştırmaları, büyükanne ve dede olunca torunlarıyla yapıyor.
Bugün artık, doğrusunu isterseniz torunlar takımı ve biz yaşlılar, aramızda kalan neslin hükmü ve gözetimi altındayız. Gönül rızasıyla! Kumanda altındakiler arasında daha yakın ilişkiler kurulabildiği de bir gerçek.
Nedir karşılaştırdığın, derseniz... Birini söylemeye çalışayım.
Yukarıda, yaz öncesi denizle erken buluşmalar için daha çok Burgaz'a giderdik, dedim. Orayı seçişimizin sebebi neydi, daha doğrusu kimdi bilir misiniz?
– Sait Faik!
Halam ile Sait'in annesi Makbule Hanım'ın Adapazarı'ndan arkadaş olduklarını öğreneli beri, Sait benim için en sevdiğim yazar olmaktan da fazla biriydi.
– Sözünü ettiği lodos tarafındaki kır kahvesi burası olmalı, diye Kalpazankaya sırtlarında çokbilmişlik eden bendim.
Hem ben değil miydim Kanaat Kitabevi'nde ona rastlayıp, Sarnıç adlı kitabını aradığı halde bulamadığını söyleyen...
Roman ve hikâye meraklılarıyla dolup taştığı söylenemeyecek olan evimizde, benim Sait'e düşkünlüğümü bilmeyen yoktu. Babam anneme, bana işittirmeden:
– Bu çocuk da Abasızlar'ın serseri oğlunu nereden buldu bilmem ki, diye endişesini söylemiş olsa da, kitaplarını okumama itiraz eden yoktu. Ben ona hikâyelerinden söz ederken, babam da bana güzel yüzlü, Adapazarı için biraz fazla şık giyimli, yaşıtlarından uzak duran o sarışın çocuğu anlatırdı; Abasızlar'ın Sait'i.
*
Selim Torun Uzakdoğu sporlarından ving-çun'a (Ving Tsun) merak sardı. Bu sporun (veya sanatın) büyük ustalarını (sifu'ları) anlatıyor bana; fotoğraflarını, filmlerini gösteriyor. Bizim evdeki torun odasının bir duvarında, Çin işkencesi aletlerine benzer bir düzenek kuruldu.
Eren Torun kitap okuyor ve sistemli olarak sinemayla ilgileniyor. Dedesini, bunların konuşulacağı biri olarak görmediğinin farkındayım. Ben, herhangi bir şeyle bu kadar meşgul olayım da, onu her önüme gelene anlatmayayım, mümkün değildi.
Elif Torun iki yıl kadar önce bana, cilt cilt kitaplarını okuduğu iki yabancı yazardan söz etmişti: J. K. Rowling (Harry Potter) ile J. R. Tolkien'den (Yüzüklerin Efendisi). «Üzüleceksin dede, ama biz Türk yazarlarını okumakta çok zorlanıyoruz» demeyi de ihmal etmeden.
Kitaplar ve yazarlar değilse, ne olabilir nesiller arası buluşma alanları. Müzik, resim, sinema, «çabuk-tıkın» yemekler, «cafe»ler, kız ve erkek arkadaşlar, partiler; sporun çeşitleri, taa otomobil yarışlarına kadar...
Çocuklar benimle nede ve nerede buluşacaklarını bilemiyorsa, kabahat onlarda mı?
Bu kış ikisiyle birlikte Ali Poyrazoğlu'nun Sağlık Olsun adlı oyununu seyretmeye gittik. Unutamadığımız bir gece oldu. Büyükanneleri bir sebeple gelemediği için üç kişiydik. Önümüzdeki mevsim dördümüz, Gülseren Hanım sahaya çıkarsa bir olup beşimiz gideriz tiyatrolara... diye düşünüyorum.
Not. Beni bu konuya, cuma günü Cihannüma'nın altında yer alan, Ulaş Yıldız'ın «Gençlerin hali vahim» başlıklı haberinin ittiğini yazıya başladıktan sonra fark ettim. Çok yazı kaldırır yoğunlukta bir haberdi.