Devrimci romantizm

Kemal Göz
Kemal Göz gozkemal@yandex.ru

Bismillahirrahmanirrahim

Devrimci romantizm, sosyalist gerçekçilerin kullandığı olumlu kahramanın çıkış noktasıdır.

Yoldaş Mayakovski’nin “İleri, ileri, ileri sağa, ileri” -Ufak değişiklik tarafıma aittir- marşı da bunun simgesi olarak kabul edilir. Türk Dünyası yazarlarından Cengiz Aytmatov’un “Elveda Gülsarı” adlı romanı, Tanabay adlı devrimci romantik kahramanın mücadelesi ve yaşadığı hayal kırıklıkları üzerine kuruludur. Türk edebiyatından örnek olarak Kuyucaklı Yusuf’u diyeceğim ama romanın olay örgüsü içinde Burjuvanın kendi arasındaki hesaplaşmayı okuduğumuz için yazarının solcu olması dışında orada devrimci romantik bir olumlu kahramanın olduğunu söylemek yanlış olur.

Muharrir burada derince iç çekerek kahvesinden bir yudum alır.

Söyleyen söylesin yani ben söylemem.

Türk edebiyatında sosyalist gerçekçiliği ve devrimci romantik olumlu kahramanı en iyi yansıtan eser benim tespit edebildiğim kadarıyla Sait Faik Abasıyanık’ın “Karanfiller ve Domates Suyu”dur. Kör Mustafa’nın tırnaklarını kaybetmek pahasına avuç içi kadar toprak parçasını temizleme hikâyesini okurken biz de yazarla beraber romantik kahramanın önünde kalkıp saygı duruşunda bulunuruz.

Neticede toplumcu gerçekçiliğin güzellik anlayışı “üretim”dir.

Burada bir sorun var.

Sekülaristleri solcu diye tanımlamak işin doğrusu solculara biraz haksızlık oluyor.

Mesela solcular neden zekât vermeyi toplumsal bir refleks haline getirmezler anlamak mümkün değil.

Ya da Gazze’de bütün dünyanın gözünün içine baka baka işlenen soykırım neden Latin Amerika solcularının gündeminde olduğu kadar bizimkilerin gündeminde olmaz bunu da anlayamıyorum.

Hümanizmadan mütevellit ortaya çıkan insanların eşit olması gerektiği fikrinin çekirdeğindeki insan sevgisi neden Gazze’deki bebelere işlemez ne yalan söyleyeyim kafam basmıyor.

Anlayamadığım daha bir sürü şey var.

Mesela bizim filmcilerin ekseriyeti kendini solcu vs tanımlıyor.

Ama çektikleri filmlerdeki mevzular garip.

Bir tanesinde bari insan inandığı fikri savunmaz mı arkadaş!

Solculuk eğer dağınık aile yapısını savunmak, kimin eli kimin cebinde hayatları göstermekse buna bir diyeceğim yok. Ama bakıyorum. Bu işin kaynağı Sovyetler Birliği’nde aile, en kutsal sayılan unsurlardan birisiydi.

Eski yazılarımızda Sovyetlerde çıkarılan kanunlara atıf yapmış ve devlet propaganda afişlerini direkt yazının içine koyarak mevzuyu ispat etmiştik.

Dandik dandik işler…

Devrimci romantizm diyorduk laf nereye geldi.

Burjuva edebiyatında da -Eleştirel Gerçekçilik- devrimci romantikler muntazaman çizilir ve laf dönüp dolaşıp finale geldiğinde kahramanımız kaçarı olmayan mutlak bir yenilgiye uğratılır.

Burada verilen mesaj “Ne yaparsan yap kazanamazsın, git pirinç tarlasında çalış!” demenin başka bir yoludur.

Fareler ve İnsanlar (Con Staynbek), Yaşlı Adam ve Deniz (Ernest Hemingvey) çok bilinen örnekler olduğu için burada zikretmekte beis yok.

Yaşlı Adam ve Deniz’deki balıkçı Santiago, kılıç balığını yakalar, bin bir gayretle onu teknesine bağlar ve dönüş yoluna geçer.

Dönüş yolu ilginçtir. Köpek balıkları saldırır. Santiago emeği ile meydana getirdiği -ürettiği- ürünü korumaya çalışır ama nafile. Avından bir parça bir parça daha derken bir de bakmışız kılıç balığından geriye sadece kılıç kalır.

Köpek balıkları pekâlâ anlaşılacağı üzere Burjuvanın ta kendisidir ve Balıkçı Santiago işçi sınıfını temsil eder.

Sadede gel Hoca

Burada benim önerim Müslümanca bir edebiyat ve sinema dili oluşturmanın yolunun “Yenen Adam”ı anlatmak olduğu yönünde.

Romantik kahramanın yenmesi için illa kumarhane işletmecisi, müseccel bir serseri olmasına gerek yok.

Yenen kalıpçı, yenen demirci, yenen çoban…

Yenen adam...

Bize sıradan insanların başarı hikâyeleri gerekli.

Son Söz:

"Gökleri ve yeri yaratan; gökten su indirip onunla size rızık olarak meyveler çıkaran, izniyle denizde seyretmek üzere gemileri hizmetinize veren, ırmakları emrinize âmade kılan Allah'tır" (İbrahim,14/32)