Devletten kaçan kaçana
Abone ol1980'lerden bu yana tam 5 bin 650 öğretim elemanı ve üyesi vakıf üniversitelerine geçti. Akademisyenlere göre öncelikli çözüm, maaşların acilen yükseltilmesi...
Eğitim-Sen'in verilerine göre ilk vakıf üniversitesinin açıldığı
1984 yılından bu yana devlet üniversitesinden vakıf üniversitesine
geçen öğretim elemanı ve üyesi sayısı 5 bin 650'yi buldu. Devlet
üniversitelerinden ayrılışların en önemli gerekçelerinden biri
maaşların düşüklüğü. Devlet üniversitelerinde bir profesör ders
saati başına ortalama 9 milyon civarında ücret alırken vakıf
üniversitelerinde bu rakam 50 milyona kadar çıkıyor. Zaten kadro
sıkıntısı yaşayan devlet üniversiteleri boşalan kadroları da düşük
maaş nedeniyle dolduramıyor. Vakıf üniversitelerinin sosyal bilim
bölümlerinin ağırlıkta olması nedeniyle devlet üniversitelerinden
ayrılanlar çoğunlukla hukuk, iktisadi ve idari bilimler
fakültelerinden oluyor. Öte yandan birçok öğretim üyesi ve elemanı
da maaşlarına katkı yapması için hem kendi üniversitesinde ders
veriyor hem de vakıf üniversitelerinde. Akademisyenlere göre, bu da
ders yükü artan öğretim elemanları ve üyelerinin araştırma
yapmaktan uzaklaşmasını sağlıyor. Devlette bir araştırma görevlisi
820, yardımcı doçent 1010, doçent 1500, profesör 1930 YTL maaş
alıyor. Akademisyenlerin ortak çözümü maaşların artırılması. Kimi
vakıf üniversitelerinin de artık kendi kadrosunu yetiştirmesi
gerektiğini düşünüyor, kimi ise ayrım yapılmasını kınıyor.
Üniversite camiasından görüşler şöyle: Prof. Dr. Süheyl Batum
(Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü) "Öğretim üyelerimizin tamamı
devlet üniversitelerinden geçme. Bu geçişleri devletin kadrolarının
yok olması açısından düşünmek lazım. Nedeni devlet ve vakıf
üniversiteleri arasında ücret, çalışma imkânları arasında olmaması
gereken farklar. Maaşları düzeltmek lazım, 1000'er kişilik
amfilerde ders verilmemeli. Ben de emekliliğim dolmadan vakıf
üniversitesine geçtim mesela. Bizde part-time 3-4 saatlik derse
giren hoca devlet üniversitesinde bir hocanın bir aylık maaşı kadar
alıyor. Vakıflarda kendi kadrolarını yetiştiriyor. Ama henüz
geçmişimiz ne ki. Bundan 10 yıl sonra devletten öğretim üyesi
alınırsa ancak o zaman haksızlık olur." Prof. Dr. Ali Doğramacı
(Bilkent Üniversitesi Rektörü) "Üniversitemiz kurulurken aldığımız
yardımcı doçent ve doçentlerin dörtte üçünden fazlası
yurtdışındaydı. Devlet üniversitelerinin hocaları yurtdışına
gidiyordu. Bilkent'in teklifi üzerine kaldılar. Tersine beyin göçü
oldu. Eğer almasaydık bu öğretim üyeleri Türkiye'de kalacaklar
mıydı? Kadromuzu yetiştiriyoruz ama bizim koşulumuz doktorasını
alınca başka yerde çalışması." Prof. Dr. Tankut Centel (İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı) "Geçmişte bir önceki
üniversite yönetiminin kaçırtıcı etkisiyle çok kişi vakıf
üniversitelerine geçti. Devlette maddi anlamda gelecek görülmüyor.
Doğal karşılıyorum bunu. Bizim sıkıntımız gidenlerin yerine
yenisini koyamamak. Genç insanları alıp 10 yıl sonra profesör
olarak yetiştiremiyoruz. Maaşlar çok düşük olunca kimse talip
olmuyor. Tercüme bile yapsalar daha fazla para kazanırlar. Dünyada
da bu geçişler bizimki kadar hızlı olmasa da yaşanıyor. Ama onlar
boşalan yerleri doldurabiliyor." Prof. Dr. Şeref Ertaş (Dokuz Eylül
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı) "Bu yıl altı tane profesörümü
kaybettim. Sebebi ise ekonomik. Vakıfta çalışan avukatlık
yapabiliyor. Bu mesleğini uygulama hazzıdır. Devlette çalışan
öğretim üyesi ancak part-time çalışırsa avukatlık yapabiliyor. Ama
o zaman da maaşının dörtte birini alıyor. Yani ben part-time
çalışsam asistanımdan daha az maaş alacaktım. Ayrılanların yerine
kadro da verilmiyor. Bir öğretim üyesi 10 yılda yetişiyor." Prof.
Dr. Ahmet Serpil (Yeditepe Üniversitesi Rektörü) "Biz dört yıldır
hukuk fakültemize devletten öğretim üyesi almadık. Bu yıl bir kişi
iletişim fakültesine aldık. Bizim öğretim elemanı ve üyelerimiz
Amerika'dan geliyor." Prof. Dr. Sait Sevgener (İstanbul Ticaret
Üniversitesi Rektörü) "Devletten gelen öğretim üyeleri devlet için
olumsuzluk yaratmıyor. Devlet üniversitelerinin içinde yenilenme
oluyor, genç insanların yolu açılıyor. Bizim profesörlerimizin
yüzde 95'i devlet üniversitesi kökenli. Genellikle emeklilik
hakkını alanlar geliyor. Hepimiz Türkiye'nin üniversiteleriyiz."
Prof. Dr. Tahsin Yeşildere (Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği
Başkanı) "Vakıf üniversitelerinin de en büyük sorunu sosyal güvence
vermemeleri. Vakıflar da bizim üniversitelerimiz, orada okuyanlar
da bizim öğrencilerimiz. Ama hem devlette, hem vakıfta ders veren
araştırma görevlilerinin üzerinde büyük bir ders yükü var.
Araştırma yapmaya fırsatları olmuyor. Maaşlar yoksulluk sınırının
altında. Öğretim üyelerinin maaşları yükseltilmedikçe Türkiye'nin
dünya çapında üniversiteler arasına girmesi mümkün değil." Prof.
Dr. Mustafa Altıntaş (Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi) "Bu yıl bizim fakültemizden 13 öğretim üyesi vakıf
üniversitelerine geçti. Sebep ücretlerin çekiciliği. Devlet kendi
yetiştirdiği insanlarla rekabet yaratıyor, ancak eşit koşullarda
rekabet edilmiyor." Prof. Dr. Tamer Koçel (İstanbul Kültür
Üniversitesi Rektörü) "Vakıf üniversitelerine geçiş devlet için
kayıp değil. Makro açıdan bakınca katkısı yüksek. Ben İstanbul
Üniversitesi'nden önceki rektörün tutumu yüzünden ayrıldım. Devlet
üniversiteleri kalan hocalarını motive etmenin yolunu bulsun.
Vakıflar beş sene içinde kendi kadrolarını yetiştirir duruma gelir,
ancak bu her üniversiteye göre değişir. Ayrıca dışarıdan öğretim
üyesi almamak saçma. Çünkü farklı bir görüş getirir." Prof. Dr.
Aytekin Berkman (Maltepe Üniversitesi Rektörü) "Üniversitemiz çok
fazla araştırma görevlisi istihdam ediyor. Onların öğretim üyesi
olmalarını istiyoruz. Doktoralarını yaptıktan sonra da başka yere
geçebilirler. Önemli olan yükseköğretime katkılarının olması.
Öğretim üyelerimizin hepsi devletten gelenler. En az maaş veren
vakıf üniversitesi bile devletten yüzde 50 yüksek veriyor." Üstün
zekâlara özel eğitim Türkiye'de üstün zekâlı çocuklara eğitim veren
iki okul bulunuyor. Beyazıt İlköğretim Okulu ve Türkiye Eğitim
Vakfı İnanç Türkeş Özel Lisesi (TEVİTÖL). Başvuruları başlayan okul
2005-2006 eğitim-öğretim yılında 60 öğrenci alacak. Uzmanlar, üstün
zekâlı çocukların kendilerine uygun bir eğitim almadıkları takdirde
belli bir yaştan sonra yeteneklerinin normalleştiğini ve psikolojik
sorunlar yaşayabileceğini söylüyor. İşitme ve ortopedik engelliler,
görme özürlüler, otistik ve spastik çocuklar gibi özel eğitim
alması gereken gruplardan biri de üstün zekâlı çocuklar. Bu
öğrenciler için farklılaştırılmış eğitim programı uygulayan ilk ve
tek lise TEVİTÖL. Gebze'deki okulda, günün belli bir saatine kadar
akademik eğitim verilirken, ardından da resim, müzik, heykel,
tiyatro gibi alanlarda çalışmalar yapılıyor. 2004-2005
eğitim-öğretim yılında 137 öğrencisi olan TEVİTÖL, 110 öğrencisini
tam burslu, 27 öğrencisini ise kısmi burslu okutuyor. Kaynak:
Radikal