İstanbul’u bir anda felaket filmlerinin platosu haline getiren
sel baskını açık olarak gösterdi ki, biz içinde bulunduğumuz çağın
toplumsal dokusu ile uyumlu bir halde değiliz.
Doğa felaketleri karşısında insanlar çaresiz kalabilirler. Başka
ülkelerde de oluyor böyle gelişmeler…
Ama kurtarma çalışmaları, felaketlere müdahale biçimleri
bakımından çağdaş devletler ile çağın gerisinde bulunanlar
arasındaki fark ilk dakikalardan itibaren ortaya çıkıveriyor.
İnsan unsuru da öyle…
En yetkili kişiden en masum vatandaşa kadar uzanan çizgiye bazı
toplumlar “kader” diyorlar. Bazıları ise yetki ve sorumluluk
çizgisi olarak görüyorlar.
Dolambaçlı yollara sapmadan ifade edelim: Biz kaderciler
sınıfına giriyoruz.
Kentin altını üstüne getiren yağışlar için Meteoroloji Genel
Müdürlüğü’nün internet sitesinde “kuvvetli yağış” tanımı yapılıyor.
Çünkü yağış ölçümü için 50 mm altında bilgisi veriliyor. Bunun daha
üst seviyeleri var: 51-75 mm Çok kuvvetli yağış… 76-100 şiddetli
yağış… 100 mm üzeri aşırı yağış!
İstanbul orta sıralarda yer alan bir yağmur ile böylesine alt
üst oldu.
Peki, hani nerede o dünya metropolü?
Avrupa’nın en önemli kenti?
Altyapısında devrim yapılan büyük şehir?
Ve o büyükşehrin başkanı?
Kadir Topbaş ekranlarda bilimsel konferansların diliyle
konuşuyor:
-Gezegenimizi iyi kullanmıyoruz!
Sevsinler…
Kadıköy’de Meteoroloji’ye ait minik bir orman görünümünde park
vardı.
Meteoroloji oradan çıkartıldı.
Tahmin edin ne oldu?
Dev bir inşaatın şantiyesi!
Bu minik katliamın altında Kadir Topbaş’ın imzası var. Şimdi
Topbaş diyor ki:
-Gezegenimizi iyi şaapamıyoruz!..
İstanbul’un bir de “en üst” mülki amiri var: Vali Muammer
Güler!
Nerede bir sıcak gelişme varsa Vali Bey, gazetelerin ve
televizyonların istihbarat muhabirlerinden önce olay mahallinde
demeç vermeye hazır vaziyette yerini alıyor!
Gazeteciler geldiğinde Vali de onlara söyleyeceği kısa “henüz
hiçbir şey belli değil” türünde açıklamasını yapmaya başlıyor.
Makamında oturup kentin yaşadığı olağanüstü durumla ilgili
operasyonu yöneteceğine, sıradan bir “meraklı” haliyle oradan oraya
savrulmayı yöneticilik sanıyor.
İkitelli’de sel felaketini yağmaya dönüştüren fırsatçı halkımızı
korumak da Vali’nin görevleri arasına giriyor:
-Bunu yağmalama şeklinde değerlendirmeniz yanlış bir yorum
olur!
Depo dağılmış, içindekiler etrafa saçılmış, oraya gelip eline
geçirdiklerini alıp gidenlere yağmacı demeyeceğiz de ne
diyeceğiz?
Hepsini alt alta sıralayınca tek cümle ortaya çıkıyor:
Devletin felaket halleri!