Devleti ve Bahçeli'yi Anlamaya Çalışmak...

Mevlüt Akbay mevlutakbaymevlut@gmail.com

Devlet Bahçeli; Türk siyasetinin en kıdemli lideri, kritik dönem ve kararların aktörü, krizlerden çıkışın faktörü.

Meclis yasama yılı açılışında diğer partililer ile birlikte DEM Partiler ile de tokalaşarak önemli bir kesimi şaşırtmıştı. Devlet Bey, 15 Ekim’de yaptığı grup toplantısında ise terörist başına örgütü lagv etmesi çağrısı yapmıştı. Akabindeki hafta yaptığı açıklama ile bir adım daha ileri giderek, terör örgütü elebaşının tecridinin kaldırılarak TBMM’de -DEM Grubu’nda- konuşmasını ve örgütü tasfiye etme çağrısını yineledi.

Sayın Bahçeli’nin ilk çağrısı anlaşılabilirdi. Fakat ikinci konuşması kafaları karıştırdı ve vatandaşı tedirgin etti. Yeni bir açılım süreci endişelerine neden oldu. Gerçekten de, kırk bin insanımızın canına mal olmuş bir örgüt başının iki defa gazi olmuş mecliste, grup toplantısında da olsa konuşturulmak istenmesi şok ediciydi.

Bahçeli’nin bu çağrılarından sonra arkadaşlarımın ve çevremin yoğun aramalarına maruz kaldım. Büyük bir kısmının telefonlarına cevap vermedim. Biliyordum ki, Devlet Bey’in ifadesiyle “MHP’yi anlamak çok zor, anlatmak daha zor”du.

Sayın Bahçeli, müteakip grup toplantılarında da bu minvalde değerlendirmeler yaptı. Sayın Cumhurbaşkanı, “tam mutabıkız” diyerek desteğini belirtti. Eski HDP Milletvekili Ufuk Uras, kendisini ziyaret etti. DEM Partisi, terörist başı ile görüşmek üzere Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulundu.

Peki, “önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” diyen bir liderin bu çıkışının arkasında ne olabilirdi? Devlet Bey; Pkk’nın Öcalan kontrolünde olmadığını, çözüm sürecinin işe yaramadığını bilmiyor muydu? Kaldı ki, 2015’te de Öcalan tarafından o zamanki HDP’liler vasıtasıyla örgüte silah bırakma çağrısı yapılmış ama talep karşılık bulmamıştı. En son 2019 İstanbul seçiminde Öcalan; tarafsız kalınması için mektup yazarken, örgüt İmamoğlu’na destek istemişti. Demek ki elebaşı; örgütü, sempatizanları ve örgütün kontrolündeki partiye söz geçiremiyordu.

O halde; biz sade vatandaştan çok daha fazlasına vakıf olan, büyük resme başkent penceresinden bakan Bahçeli; bu açıklamalarla nereye varmak istiyor? Zannımca devlet ve Bahçeli, yaklaşmakta olduğunu düşündükleri bölgesel tehdit için ön almaya çalışıyorlar. Devlet Bey’in açıklamaları, Suriye sahasındaki hareketlenmelerden önceden haberdar olduğunu gösteriyor.

Zaten, Pkk terör örgütü bitme noktasına gelmiş; burada görece daha büyük tehdit, sayıca daha kalabalık ve organize, ABD tarafından teçhiz edilen ve eğitilen Pyd/Ypg’dir. Biz, ülke olarak her iki örgütü de tek organizasyon olarak görürken, ABD, Pyd/Ypg’yi terör örgütü olarak nitelendirmemektedir. ABD, Akdeniz ve Yunanistan’daki üsleri vasıtasıyla Türkiye’yi çevrelemiş durumdadır. Bu yaklaşmakta olan tehlike çerçevesinde ABD ve İsrail, bu örgütü, Türkiye’ye karşı bir ordu gibi kullanmak isteyecektir. Türkiye, Öcalan’ın olası çağrısı -muhtemelen Ypg/Pyd’yi de kapsayacaktır- sonrası silah bırakmayanların üzerine daha sert bir şekilde gidecek ve Pyd/Ypg’ye operasyonlar yaparak vaad edilmiş topraklar yolunda İsrail’in Suriye’deki eli ve ayağını kesecektir. Böylelikle, İsrail ve ABD tehlikesi Suriye topraklarında karşılanacaktır.

Filhakika, İsrail 9,5 milyonluk nüfusu, yaklaşık 200 binlik asker sayısı ile Türkiye ve İran gibi ülkeleri işgal kapasitesinden çok uzaktır. Ancak güçlü hizmetlisi ABD ve vekil güçleriyle büyük lokmaları bölebilir ve zayıflatabilir. GKY’nin silahlanmaya hız vermesi, Yunanistan’ın ABD’nin 51’inci eyaletine dönüşmesi Türkiye için ayrı bir tehdit unsurudur. Kıbrıs ve Suriye’deki gelişmeleri dikkatle takip etmek gerekiyor. Hal böyle olunca da devlet; tehlikeyi sınırlarımızın çok ötesinde karşılamak, vatandaşlarını ve siyasi partileri konsolide etmek, teröriste son bir fırsat vermek, DEM’in terör örgütü ile arasına mesafe koymasını sağlamak ve Mehmet Uçum’un ifadesiyle “Öcalan ile örgüt arasındaki durumun teşhir edilmesi” için harekete geçmiş gözüküyor. Terör elebaşının olası tasfiye çağrısı; hem DEM hem de örgüt için turnusol kağıdı işlevi görecek, ak koyun kara koyun belli olacaktır.

Son tahlilde, milletimiz yeni bir açılım ve çözüm sürecine sıcak bakmıyor. Öcalan’ın tasfiye çağrısının da karşılık bulacağına ihtimal vermiyor. Parametreler de ortada bir müzakere ya da İstanbul Mutabakatı şeklinde bir süreç olmadığını gösteriyor. Devlet bir yandan terörle mücadelesini sürdürürken diğer taraftan da kayyum atamalarına devam ediyor. Daha önceki yanlışlar, tecrübe olarak milli hafızaya kaydedilmiş. Belki süreç sonunda; taşeron örgüt ile sempatizanları, DEM Partililer arasında kısmi bir ayrışma yaşanabilir. Şayet, terör örgütü silah bırakmazsa Türkiye, daha güvenlikçi politikalara yönelmek durumundadır. Bahçeli’nin açıklamaları aynı zamanda bunun işaretlerini vermektedir. Bu minvalde, Devlet Bey’in ilk çağrısına dair meclisteki partiler arasında konsensüs olduğu da bir gerçektir. Fakat, kuklacı ve kukla terör örgütü ve çağrıdan duyduğu rahatsızlığı TUSAŞ saldırısıyla gözler önüne sermiştir. BTÖ’nün elebaşları da beyanlarıyla, muhtemel çağrının kadük kalacağına işaret ediyor. Sayın Cumhurbaşkanı da bu konudaki beklentisini “umutsuzum” şeklinde ifade ediyor.

Ezcümle, hangi parti lideri bu bağlamda ortaya bir irade koysa, MHP Genel Başkanı’nınki kadar etkili olamazdı. Nitekim, Devlet Bahçeli’ye en çok destek verenler de Kürt vatandaşlarımız oldu. Kendini ülkesine ve milletine adamış, her kriz döneminde taşın altına gövdesini koymuş bir lideri, geçmişe atıfta bulunarak ağır şekilde eleştirmek gerçekçi ve rasyonel değil. İngiltere’de IRA’ya silah bıraktıran, örgütle en çok mücadele eden İşçi Partisi olmuştur.  Bakalım, devletin bu talep ve beklentisi karşılık bulacak mı yoksa örgüt ve DEM, Öcalan’a medeni ölü muamelesi mi yapacak?! Hep birlikte bekleyip göreceğiz.