Devlet Bahçeli'den sivil muhtıra

Abone ol

Devlet Bahçeli, geçtiğimiz Haziran ayında geçirdiği by-pass ameliyatından sonra ilk kez Tercüman’a konuştu. Bahçeli'nin konuşması, adeta bir sivil muhtıra niteliğinde.

Bahçeli, özel röportajında yankı uyandıracak açıklamalar yaptı. MHP Lideri, azınlık tartışmalarından AB üyeliğine, terör örgütü lideri ile DEP’lilerden Türkiye’nin Kuzey Irak politikasına uzanan geniş bir yelpazede değerlendirmelerde bulundu. Bahçeli, Genel Yayın Yönetmenimiz Aydın Candabakoğlu ve Ankara Temsilcimiz Hakan Akpınar’ı, MHP’nin Balgat’taki yeni genel merkez binasındaki makam odasında kabul etti. Son derece sağlıklı görünen ve ameliyat sonrası kendisini toparlayan MHP Lideri Bahçeli ile bir saate yakın sohbet ettik. Bahçeli’ye röportaj sırasında sorduğumuz sorular ve aldığımız cevaplar şöyle: AKP teslimiyet halinde t Azınlık tartışmalarıyla gündeme gelen üst kimlik ve Türkiyelilik tartışmaları konusunda ne düşünüyorsunuz? Bu tartışmaların AB süreci ile ilgili görüşmelerin olduğu dönemlere rastlamasını rasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye Katılım Ortaklığı Belgesi çerçevesinde Ulusal Program hazırlamıştır. Türkiye’nin tam üyelik sürecinin bu uygulama haritası üzerinden devam etmesi gerekiyor. Ama Avrupa Birliği yönetimi ve Avrupa Birliği’ne katılmış ülkelerin devlet, hükümet başkanları, parti yöneticileri, yeni dayatmalarla Türkiye’yi karşı karşıya bırakmışlardır. Bugünkü siyasi iktidarın tam üyelik sürecinde ortaya koyduğu en büyük yanlış, teslimiyetçi ve tavizci yaklaşımıdır. Bu da, Katılım Ortaklığı Belgesi ve o belge çerçevesinde hazırlanmış Ulusal Program’ın sınırını aşmaktan başlar. 57’nci Hükümet döneminde de karşılaştığımız dayatmalar, bu sınırı aşmaya dayalıydı. Yâni bazı talepler, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü, üniter yapısını yakından tehdit edebilecek bölücü eylemlerden kaynaklanan bazı talepler, Avrupa Birliği’nin dayatmaları ile örtüştürülerek/bitiştirilerek Türkiye’nin bir kıskaca alınmasına neden olmaktadır. Bugün bu kıskaca karşılık AKP tamamen teslimiyetle hareket etmektedir. t Talepleri var mıydı? Yani 57’nci Hükümet döneminde ... Lozan dışında azınlık yok Bunlarla ilgili her konuda... Mesela 6 Ekim’deki İlerleme Raporu. O raporun ek raporu, tavsiye metni incelendiğinde Ulusal Program’la, yâni 19 Mart 2001 tarihinde AB’ye sunulmuş Uusal Pogram’a, oradaki tavsiyeler ve ek rapordaki farklılık Türkiye’nin karşı karşıya bırakıldığı yeni dayatmalardır. Bugün tartışmaya açılmış olan azınlıklar meselesidir, PKK’nın siyasallaştırılması sürecidir. Leyla Zana grubunun tahliyesi, tahliye ile birlikte bir siyasallaştırma sürecinin başlatılmış olmasıdır. Genel af çerçevesinde Apo’nun affı vs. gibi konular Türkiye’nin önüne getirilecektir. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var. Adaylık statüsü, AB tam üyelik sürecinde önemli bir statüdür. Fakat tam üyeliği garanti eden bir statü değildir. Katılım için müzakere kararı veya müzakere takvimi, tam üyelik sürecinde artık dönüşü olmayan bir karardır. Bu çok önemlidir. Onun için 17 Aralık’ta müzakereye başlama kararı ile başlama tarihi arasındaki fark da görülmüş olacak. Bugün İlerleme Raporu’nun tamamlayıcı unsuru olan diğer raporlardaki dayatmalarla, Türkiye’nin 17 Aralık’a kadar neleri yapması gerektiği konusundaki ısrarcı tutumlar da bunu göstermiştir. Türkiye’yi çok yanlış bir yola sokmuşlardır. Türkiye süratle bir yol ayrımına doğru sürüklenmektedir. Ve Türkiye AB’nin istekleri bahane edilerek bir kuşatma altına alınmıştır. Türkiye’de, Lozan ışığında hiçbir şart altında bir azınlık kavramının kabul edilmemesi gerekir. Müzakere takvimi verilmiş de olsa onların hesabına, insafına göre, yasa çıkacak. Ne olacağı belli değil. Kurtuluş reddedilmemeli Avrupa Birliği’nin ne olacağı belli değil. O bakımdan Türkiye, dayatmalara ‘evet’ diyerek, vermiş olduğu tavizlerin ağır sonuçlarını ödeyerek, kimin ne olacağı belli olmayan bir süreci yaşamak zorunda. Onun için bu ülkede yaşayan her insan, her siyasi, her aydınımıza büyük görevler düşüyor. Azınlık kavramını, etnik kavramı çok iyi tanımlanması gerekiyor. Türkiye’de parça parça bölünmeye neden olabilecek yanlış yorumlardan kaçınmak gerekiyor. Hiç kimse bir milli kimliğin 81 yıl önemini yaşattığı o Cumhuriyet’in getirmiş olduğu o kurtuluşu reddettirecek yeni bir hataya düşmemeli. Kısacası Türkiye, Anadolu’yu yeniden fethe mecbur kalmamalı. Ne demek istediğimi anlasın herkes. Bizi, Anadolu’yu yeniden fethetme mecburiyetinde bırakmamalı kimse. Sevr paranoya değil t Azınlık tartışmaları ile birlikte bir de Türkiye’de ‘Sevr Paranoyası’ olduğuna dair birtakım iddialar var. Sizce de gerçekten Sevr bir paranoya mıdır? Hayır, bir tarihi gerçektir. Tarihin bize vermiş olduğu bir tecrübe ışığında geleceği belirleme anlayışıdır. Paranoya olarak ortaya koyanlar AB’nin lobicileridir. Kayıtsız-şartsız, her şart altında AB’ye katılmak arzusu taşıyanların yanlış bir değerlendirmesidir bu. Tarihi gerçektir. t Yâni, size göre, Batılılar’n zihninin arkasında yatan düşünce midir Sevr? Tabii, efendim. Şark meselesinin örtülü uygulanmasını, belli amaçlar içerisinde AB ile aracı gerçekleştiriyorlar. Kültürel ve bütüncül bakış t Efendim, Sayın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök ile Sayın Cumhurbaşkanı üst kimliği tarif etti. Siz de tarif eder misiniz? Yâni, Türk milleti ırka dayalı bir topluluk mudur? Yoksa alt kimlikler topluluğundan oluşan bir şey midir? Yoksa bir Kültür -kader birliği midir? Türk milliyetçiliği, anlayışının gelişim sürecinde hiçbir dönem kendisini ırkçılıkla ifade etmemiştir. Tamamen kültürel ve bütüncül bir bakıştır. Bu ülkede yaşayan, kendisini bu ülkeye mensup gören, yâni ‘Ben bu milletin mensubuyum’ diyen herkesi Türk kabul etmiştir ve hiç de ayrım yapmamıştır. Şimdi meseleye bu gerçekler ışığında yaklaşılması lazım. Etnik temele dayalı bir kavrayış, Türkiye’nin milli birliğini zedeler. Bundan evvela insanlarımızın vazgeçmemesi lazım. Böyle büyük bir tuzağa düşmemeleri lazım. Onun için Kürtçe konuşan kardeşlerimiz ve Alevi vatandaşlarımız, bu büyük tuzağın farkına varmalılar. Eğer Türkiye’de birlikte yaşama duygusunu bir ölçüde kaybedersek çok büyük yanlış olur. Aydınlara ve medyaya uyarı Bahçeli, kamuoyu önünde yapılan tartışmalarda, televizyon yöneticilerinin ve aydınların, kendilerine çeki düzen vermelerini istedi ve “(hangi konu, nasıl işlenirse milli menfaatlere zarar verir ya da vermez) diye düşünülmeli” dedi MHP Lideri Devlet Bahçeli, “Biraz daha az Türk, biraz daha az Kürt bir Türkiye savı da ortaya atıldı” şeklindeki sözlerimiz üzerine, Türk aydınını ve medya yönetcilerini uyardı. Medyada en fazla görünen ve aslında en fazla bu konu üzerinde duran insanlar, bu tür lüzumsuz tartışmaları bir kenara bırakmalıdırlar. Esneklikten kaynaklı olarak aydınlarımız kendilerine çeki düzen vermeliler. Televizyon yöneticileri, sahipleri bu manâda kendilerine çeki-düzen vermeliler. Hangi konuyu nasıl işlerlerse Türkiye’nin milli menfaatlerini korumuş olurlar, hangi konuyu nasıl işlerlerse Türkiye’ye zarar vermiş olurlar. Bunu medya patronları da çok iyi anlamak mecburiyetindedir. Kimi aydınlar da, Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecinde de bu tür davranışları gereğine uygun yapıyor. Kimi kandırılmış olduğu için yapıyor, kimisi saflığından yapıyor... Kaynak: Halka ve Olaylara Tercüman

Günün Önemli Haberleri