Devlet Bahçeli ağzına geleni saydı
Abone olMHP lideri Bahçeli yüksek yargıdaki krizin üçüncü gününde konuştu. Bahçeli ne Cumhurbaşkanı, ne hükümet, ne HSYK ne de CHP bıraktı.
Yüksek yargıda günlerdir
süren tartışmalara MHP lideri Devlet Bahçeli üç gün sonra yazılı
bir açıklama ile katıldı. Cumhurbaşkanı Gül'den hükümete, Yargı
kurumlarından CHP'ye kadar herkese vuran Bahçeli yaşanan krizi
"Devlet Krizi" olarak nitelendirdi. Süreçten çıkış için tek bir yol
gösterdi: Erken seçim
Bahçeli'nin yazılı açıklamasından satır başları
şöyle:
KURUMLARARASI
KUTUPLAŞMA
Özellikle devletin temel kurumları arasındaki gerilimin su yüzüne çıktığı son dönemde, yasama, yürütme ve yargı arasındaki çatışmalar ile üniversiteler, ordu, medya, emniyet gibi vazgeçilmez kurumların içinde ve aralarında yaşadığı gerginlikler artık tam bir kutuplaşmaya doğru yönelmiştir.
FETRET DEVRİ
Ülkemiz, hayatın her alanında yaşanan cepheleşmenin
sancıları altında, bin yıllık kardeşliğinin sorgulandığı, mülkün
temeli olan adalete olan güvenin sarsıldığı, kurumların kargaşaya
sürüklendiği, siyasetin kirlendiği, halkının ise yoksullaştığı
gelişmelerle tam bir fetret devrinin emarelerini göstermeye
başlamıştır.
GÜVEN
ZEDELENMESİ
AKP iktidarının, tartışmalardan uzak tutulmaları
gereken devlet organlarını birer birer karşısına alması ve buna da
zemin oluşturup ortam hazırlaması çok tehlikeli bir sürece davetiye
çıkarmıştır.
Erzurum’da süren bir soruşturma kapsamında Erzincan’da görevli bir
savcının gözaltına alınıp tutuklanmasıyla devam eden hukuki
gelişmelere, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla idari
müdahalede bulunulması önümüzdeki dönemde önemli siyasi ve hukuki
sonuçlar doğuracak gelişmeleri başlatmıştır.
Hukuken tartışmaya neden olan taraflar arasında haklılık ve yerindelik aramaksızın konuya baktığımızda bile hepimize lazım olan adalet duygusunun, herkesin güvenmek ve inanmak durumunda olduğu hukuk devleti anlayışının ağır zarar göreceği ve güven kaybedeceği açıktır.
AKP'NİN ÖZÜRLÜ SİYASETİ
Bu gelişmeler, AKP zihniyetinin, devlet idaresi ile hükümet etme
arasındaki farkı ayırt edemeyen özürlü siyaset algısının ve
iktidarı kendinden olmayanlar üzerinde bir tehdit ve baskı aracı
olarak kullanmak zanneden ilkel bir yönetim arayışının
sonucudur.
Hükümet tarafından hukukun yıpratıldığı ve siyasileştiğine dair
kopartılan fırtınanın yalnızca bir grup hukuk adamının yetkilerinin
alınmasına bağlanması ve konunun bu olaya indirgenmesi, geride
kalan sürede yaşanan hukuki süreçlere müdahale niyetleriyle
tutarsızdır.
CHP'YE AĞIR ELEŞTİRİ
Yakın zamanda PKK teröristlerini aklamak için düzmece mahkemelerle
hukukun katledilmesine göz yumanların, “avukatıyım-savcısıyım”
iddialarıyla devam eden davalara açık görüş beyan edenlerin
adaletin siyasileştiğinden şikâyetçi olmaları abesle
iştigaldir.
YARGIYA DA
ELEŞTİRİ
Bu konuda, yasama ve yürütmenin yargıyı etki ve vesayet
altına almaya çalışması ve görevine müdahalesi yanlıştır. Ancak
yargının da yasama ve yürütmenin yetkilerini sorgulaması ve bu
alana taşacak yorumlar getirmesi aynı derecede hatalı bir
durumdur.
REFORM GEREKLİ AMA...
Kuşkusuz ki Türkiye’de tıkanan toplumsal konuların açılması için
Anayasa değişikliklerine ihtiyaç vardır ve yargı reformu da bu
kapsamdadır. Ancak burada üzerinde durulması lazım gelen konu, bu
değişikliklerin kimler tarafından yapılacağı ile zamanı ve
ortamıyla ilgilidir.
CUMHURBAŞKANI GÜL'E TEPKİ
Bugün geldiğimiz noktada, çatışmaya kadar varan gerilimlerden
kurtulmanın yolu olarak anayasanın değiştirilmesi teklifi,
meşruiyetini kaybetmiş iktidar partisi, yönetemez hale gelmiş
hükümet ve yıpranmış siyasetin, milletin hakemliğine yeniden
başvurmadan, millet desteğini tazelemeden çözümleyeceği bir husus
değildir. Reformu gündeme taşıyan
Sayın Cumhurbaşkanı’nın maksadının Anayasanın 104. maddesinin makamına verdiği görev olan
“devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
gözetme” sorumluluğundan kaçarak, hükümetin bu konudaki niyetlerine
ön alma çabası ve refakat etme arayışı olduğu
anlaşılmaktadır.
Türkiye’nin tıkanmış sorunları ve çözüm inisiyatifi ‘hukuka
uyduramadık o halde hukuku uyduralım’ diyen bir zihniyetin
liyakatsiz kadrolarının tercihine teslim edilemeyecek kadar önemli,
ciddi ve hayatidir.
DEVLET
KRİZİ
Milliyetçi Hareket Partisi bugün bütün gerçeğiyle karşımıza çıkan
bu tabloyu 26 Ocak 2010 tarihinde “Devlet Krizi” olarak adlandırmış
ve Cumhurbaşkanı’nı o tarihte acilen göreve çağırmıştır.
Bu çağrımız, Anayasa uyarınca Milli Güvenlik Kurulunun olağanüstü toplamasını, kurulun yasal üyelerinin yanı sıra, görüşlerini almak üzere TBMM Başkanının, Yüksek Yargı Organlarının Başkanlarının, Emniyet ve İstihbarat teşkilatının yöneticilerinin de toplantıya katılması yönündedir.
Geçmişte koyduğumuz “Devlet Krizi” teşhisi ile yapılan tanımlar ve tekliflerin ne derece isabetli olduğu yaşanan son gelişmelerin ışığında daha iyi anlaşılmış ve kamuoyu tarafından kabul edilmiştir.
TEK YOL ERKEN SEÇİM
Bu aşamada erken genel seçimden başka önerilecek hiçbir yol kalıcı
ve köklü çözüm getirmeyecektir.
Artık bu ağır sorunları ve gerilimi daha fazla taşıyamayacağı
anlaşılan ülkemizde bunalımdan çıkış için tek çare bir an önce
seçime gidilmesidir.