Derviş, ekonomiyi düşünmedi
Abone olDSP lideri Ecevit, 57 Hükümet dönemindeki olayları ve Kemal Derviş gerçeğini Aksiyon'a anlattı..
Aksiyon Dergisi'nden Birol Uzanay7a konuşan Ecevit, Derviş'i
ekonomiyle ilgilenmek yerine, siyasi oyunlarla uğraştığını iddia
etti. İşte o röportaj: Derviş ekonomiyi değil, siyasi oyunları
düşündü "Bizim Kuzey Kıbrıs’ı bırakmamız sadece oradaki Türkleri
tehlikeye sokmaz. Türkiye’nin de güvenliği tehlikeye girer.
Yunanistan batıdan bizi kuşattı, Kıbrıs’ı verirsek güneyden de
kuşatır." Bülent Ecevit ismini ne zaman duysam “zıtlıklar
seremonisi” tanımını hatırlıyorum. Öyle bir insan düşünün ki
savunduğu tüm değerlerin zıddıyla yaşamak zorunda kalsın. Şair
ruhlu Ecevit, Türk siyasi yaşamının en hararetli kavgalarının
içinde yer aldı. Bir dönem en şiddetli kavgalar yaptığı Demirel’i
kendi eliyle ikinci kez cumhurbaşkanı seçtirmek istemesini
anlayabilmek çok zor. Anti Amerikan politikalarıyla tanınan
Ecevit’in yakın zamana kadar IMF ile kurduğu ilişkiler çok sıcaktı.
Bitmedi. Ecevit bir dönem düşman bildikleriyle dost olurken; dost
olarak bildiği İsmail Cem, Hüsamettin Özkan ve Kemal Derviş ile
bugün hasım konumunda. Zıtlıklarıyla, inadıyla, kibarlığıyla şair
ruhlu kavgacılığıyla tanıdığımız Bülent Ecevit’e “pişmanlıklarını”
sorduk. Bülent Ecevit ise, siyasi yaşamının son demlerinde “aynı
Ecevit”: Yine kararlı, yine kibar ve yine pişman değil! – Geçmişe
dönüp baktığımızda pişmanlık duyduğunuz olayları anımsıyor musunuz?
Pişmanlıklarım pek yok. Güzel soru. Üstünde bir düşüneceğim. –
Öyleyse pişman olma ihtimaliniz olan olayları hatırlatarak devam
edeyim. Şairlerin siyasete girmesine pek alışık değiliz. ‘Keşke
siyasete bulaşmasaydım, şiir yazıp, resim tablolarına baksaydım’
dediğiniz oluyor mu? Şairin politikaya girmesi Batı toplumunun pek
alışık olmadığı bir şey; ama Doğu toplumlarında pek çok şair
siyasetçi olmuştur. En başta bizim padişahlarımız iyi birer şairdi.
Ülke meseleleri bizi siyasetin içine çekti. Belki de bir görevdi
bu. Ülkesini düşünen birisinin siyasete eğilim göstermesi doğaldır.
– Şair ruhuna sahip birisinin “inatçı” olarak tanımlanması sizce
ilginç değil mi? Buna, kararlılık diyorum ben. Ama bazıları bana
inatçı dedi. Yorum meselesi. Böyle de denilebilir. Siyasette
kültürel atılımlar yapmak istedim. Bunun için bana kararlı diyenler
de çıkabilir, inatçı diyenler de olabilir. Türkiye, sorunları olan
bir ülke. Ozanlıkla, sanata ilgiyle siyasete ilgim arasında çelişki
olmadı. – Siyasete şair ruhu ve kibarlık getiren Bülent Ecevit, ne
gariptir ki en keskin sağ—sol mücadelesinin tarafı oldu. İdeolojik
karşıtlık vardı o yıllarda. Sadece Türkiye’de değil, dünyada durum
aynıydı. Ben Demirel ile ve Adalet Partisi’yle uyum içinde
çalışmaya gayret gösterdim. Çağrılarıma pek aldırmadılar. İdeolojik
karşıtlıklar kalkınca, eskiden kuramadığımız diyalogları şimdi
kurabiliyoruz. –“Kararlı siyasetçinin” bir kararlılığı da Rahşan
Hanım. 60 yıllık evlilik hayatınızda daha çok siyasi ortaklık
kurdunuz. Siyasi duruş olarak, isabetli bir tercih midir Rahşan
Ecevit? Rahşan Hanım bana çok yardımcı oldu. Demokratik sol ya da
sosyal demokrat siyasette dar gelirli halkla yakından ilgilendi.
Onların sorunlarını bana aktardı. 80 öncesi siyasal yaşamda Rahşan
Ecevit aktif siyasette değildi. Halkın içindeydi. Ben açık hava
toplantısı yaparken Rahşan uzaklaşır, kendini tanıtmadan dar
gelirli vatandaşların sorunlarını öğrenir, akşam bana anlatırdı.
Partinin yayınlarını başlattı. Yine seçim otobüsünü dünyada ilk kez
o başlatmıştı. Ancak 80 sonrası siyasi yaşamımdaki yasaklar Rahşan
Hanımı aktif siyasete girmeye mecbur bıraktı. 80 öncesi dönemde
sosyal içerikli çalışmalar yaptığı için ve köylü dernekleri
örgütlenmesinden tecrübeli olduğu için siyasetteki aktif yaşamında
zorluk çekmedi. – Bülent Ecevit sürekli “sosyal demokrasi” vurgusu
yaptı, ama hayatı “asker demokrasisi” içinde geçti. 27 Mayıs’ı
övdünüz, 28 Şubat’ta başbakanlık yaptınız. Sizce bir yerlerde
yanlışlık yok mu? Askerin siyasetle ilgilenmesi bir çark içinde
devam ediyordu; ancak son yıllarda o çark kırıldı. Silahlı
Kuvvetler yine siyasetle ilgileniyor, ama siyasete karışmıyor. Çok
faydalı oldu bu durum. Siyasetle ordu birbirinden ayrılamaz. AB bu
konuda çok ısrarlı, ama yanlış yapıyorlar. Türkiye’deki ordunun
bazı özellikleri var. Tarihten gelen özelliklere göre Cumhuriyeti
ordu kurdu, çağdaşlaşma ve Batılaşma hareketleri ordunun eliyle
gerçekleştirildi. Mühendishane, Tıp Fakültesi... Subaylar modern
ressamlığı bile başlatmışlardır. Bu gerçeği kabul etmek gerekir.
Demokrasiyle bağdaştırmak gerekir. Evet, askeri darbeler yedim, ama
aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetlerinin belli ölçüler için
ilgilenmesi gerekir. AB’nin ve aydınların dayatmasıyla Silahlı
Kuvvetler siyasetin ilgi alanının dışına atılmak isteniyor. Silahlı
Kuvvetler siyasetin dışında kalırsa arada bir kopukluk olur. Bu
kopukluk da birtakım ciddi sorunlar doğurabilir. – Batı
demokrasisine göre asker ve siyaset yan yana durmuyor. Demokrasinin
tanımıyla söyledikleriniz arasında bir tezat yok mu? Askerin
siyasete ilgisini daha da azaltmaya gerek yok. Belirli bir ölçüye
vardı. Laiklik Silahlı Kuvvetler için yaşamsal önem taşıyor.
Laiklik konusunda ciddi tehlikeler çıkmazsa, Silahlı Kuvvetlerin
siyasetle ilgisi demokrasi sınırları içinde kalır. Laikliğe karşı
ciddi adımlar atılırsa, özellikle de hükümet bunlara kayıtsız
kalırsa Silahlı Kuvvetler rahatsız olur. – AB askerin siyasetten
çekilmesini şart koşuyor. AB tarafını mı tutuyorsunuz yoksa askerin
siyasetteki rolünü mü savunuyorsunuz? Efendim, AB bize şart
koşamaz. Türkiye’de güçlü bir Silahlı Kuvvetlerin bulunması Batının
da yararınadır. Avrupa’dan Orta Asya’ya kadar uzanan coğrafyada
Silahlı Kuvvetler Batının sigortasıdır. Bosna’da, Afrika’da,
Afganistan’da Türk Silahlı Kuvvetleri Batının yardımına koşmuştur.
Avrupa’nın yaşlı siyasetçileri bu söylediklerimi biliyorlar; ama
yeni nesil siyasetçiler dayatma yapıyorlar. Genç Avrupalı
siyasetçiler gelişigüzel baskı yapıyorlar. Boyun eğmeyeceğiz.
Hiçbirşey kaybetmeyiz. – Pek kimsenin tanımadığı Necdet Sezer,
bugün devletin zirvesinde oturuyor ve en büyük kavgayı sizinle
yaptı. Meşhur kavgalı MGK toplantısından sonra, “keşke
seçtirmeseydim” dediniz mi? Başlangıçta Sayın Sezer ile bazı
sorunlarımız oldu. Ama sonradan ilişkilerimiz düzeldi. Parlamento
dışında kalınca ilişkilerimiz bir anda düzeldi. Eskisinden farklı
ilişkilerimiz var. Biz hastanedeyken eşiyle birlikte ziyarete
geldiler. Aramızda iyi ilişkiler var. – Tecrübeli bir siyasetçi
olarak, Hüsamettin Özkan seçiminizde yanılmadığınızı iddia
edemezsiniz herhalde. Eski defterleri kapattım. Ayrılan arkadaşlar
da bizim aleyhimize birşey konuşmuyorlar, biz de onlar aleyhine
konuşmuyoruz. – Daha bir yıl önce Hüsamettin Özkan “oğlunuzdu”;
hastalığınıza olsun geldi mi? Hayır, hastalığımız sırasında
ziyaretimize gelmedi. Gerek görmedi. – Ya siyasi yaşamınızın
geçmişteki “Hüsamettin Özkan”larını yani sizi yarı yolda bırakan
arkadaşlarınızı nasıl yorumluyorsunuz? Geçmişte bizi bırakan
arkadaşlar olmaz mı? Biz çok çetin bir yol seçtik siyasi
yaşamımızda. Yolun çetinliğine katlanabilenler oldu,
katlanamayanlar oldu. Biz yolumuza devam ettik. –“Dürüst Ecevit”in
çevresinin, özellikle de “oğul” konumundakilerin yolsuzluğa
bulaşmadığını söyleyebilir miyiz? Biz dürüstüz. Çevremizde dürüst
olmayanlar olabilir ama onlar barınamazlar. – Dürüstlük adına her
türlü yaşam konforundan uzak yaşıyorsunuz. Hırsızları bulmak için
kurulan Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu’na çağırılmak sizi üzmüş
olmalı. 57. Hükümet’te yolsuzluklar konusunda şimdiye kadar
görülmemiş bir mücadele vermiştik. Bugünkü hükümetse yolsuzluklarla
mücadeleye yeni başlanıyor havası vermek istiyor. Özellikle bazı
medya bizi... Boşverin. Bundan ibaret bu konudaki söyleyeceklerim.
– Amerika’ya rağmen Kıbrıs Harekatını düzenlediniz. Aradan geçen 30
yıllık süreçte savaşta kazanılan Kıbrıs mücadelesi, masada
kaybediliyor. Nerede hata yapıldı? Yanlışlığı hükümetler yaptı,
özellikle de bu hükümetin yumuşak tavırları çok yanlış. Aslında
dışarıdan gelecek tüm baskılara Türkiye rahatlıkla direnebilir;
Türkiye bu davada son derece de haklıdır. Türkiye’nin dışında
Yunanistan ve İngiltere Kıbrıs hakkında görüş bildirebilir; çünkü
bu ülkeler garantör ülkedirler. Bunun dışındaki devletlerin Kıbrıs
sorununa karışması gereksizdir. Avrupa Parlamentosu Başkanı geçen
gün bunu itiraf etti. Bizim Kuzey Kıbrıs’ı bırakmamız sadece
oradaki Türkleri tehlikeye sokmaz. Türkiye’nin de güvenliği
tehlikeye girer. Yunanistan batıdan bizi kuşattı, Kıbrıs’ı verirsek
güneyden de kuşatır. – Sizin Kıbrıs Fatihi olduğunuz bir gerçek;
ancak sizi kahraman olarak gören Kıbrıslılar, bugün sizin şahin
görüşlerinize iltifat etmeyenler var. Sürekli belirsizlik içinde
yaşıyorlar. Avrupa Birliği, Kıbrıs’taki yeni kuşakları etkiliyor.
Herşeye rağmen Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye bağlılığı devam ediyor.
Gençler Kıbrıslıların geçmişte neler çektiğini bilmediği için
eleştiriyorlar. Sevindirici gelişmelerin olduğu da bir gerçek. Son
haftalarda Kıbrıslı Türkler arasında dayanışma başladı. – 90’larda
sürekli solun birleşmesi konuşuldu. Bugün keşke birleşseydim diyor
musunuz? Hayır hayır, hiç pişmanlık duymadım. Bugünkü Cumhuriyet
Halk Partisi kendi içinde bölünmüş durumda. Yalnız hizipçilik
ayrılığı değil CHP’deki. Düşünsel ayrılıkları var. Demokratik Sol
Parti’nin tutarlı bir düşünce yapısı var. Ben hiçbir partiyle
ortaklık kurmadan birinci parti olabileceğimize inanıyorum.
Birleşmemekte hiç pişman değilim. – CHP son zamanlarda Anadolu solu
kavramını kullanıyor. Sol partiler birleşemedi ama hepsi milliyetçi
oldular. CHP’nin sizin çizginize gelmesini memnuniyetle karşılıyor
musunuz? Deniz Baykal’ın öyle bir tavır değişikliği içinde olduğu,
yeni bir anlayış istediği belli. Ancak kendi partisi içinde ciddi
tepkilerle karşılaşıyor. Cumhuriyet Halk Partisi içinde kendi
ayrılıkları var. Bu önemli problemdir. – 1970’lerin Karaoğlan’ı
“Amerika’nın Sultanahmet’i bombalarız” tehdidine rağmen anti
Amerikan politikalarında ısrar etti. Son başbakanlığınızda ise IMF,
Türkiye’ye konuşlandı ve Kemal Derviş’e ülke teslim edildi. Bu
tezadı nasıl açıklıyorsunuz? Çok ağır ekonomik koşullar devraldık.
Bu koşulların üstesinden, Uluslararası Para Fonu’nun desteği
olmadan kalkamazdık. İstesek de istemesek de bir süre için
Uluslararası Para Fonu ile çalışmak zorundaydık. Nitekim 3 yıl
sonra işler düzelmeye başladı. Önemli olan Uluslararası Para
Fonu’nu itmek değil; ona muhtaç olmamak. Umarım Uluslararası Para
Fonu da bizimle çalışmak için zorlama yapmaz. Benim kurallarıma
uyacaksın demez. Türkiye’nin Uluslararası Para Fonu’yla ilişkisi
oldukça azaldı. – Yüreğiniz cız etti mi? Tabii ki, etmez mi? Mecbur
kalmış olmak ağır geliyordu. – Peki, Türkiye’yi teslim ettiğiniz
Kemal Derviş’in size karşı tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? O
daha çok yurtdışında bulundu. Başarılıdır diyemeyiz. Ekonomiyi
değil, siyasi oyunları düşündü. Onu getirmekten ben sorumluyum. –
İnönü döneminde de siz muhalefettiniz. Enerjinizle İnönü’den parti
yönetimini devraldınız. Size yapılanlar bir anlamda tarih tekerrürü
sayılamaz mı? Rahmetli İsmet İnönü’yle çok hizipleşmedik. Ortanın
solu kavramını İsmet İnönü çıkardı. Biz ondan kuvvet alarak siyasi
oluşumların içine girdik. İnönü’nün bir noktaya kadar olan desteği
olmasaydı biz Cumhuriyet Halk Partisi içindeki yerleşmiş
özellikleri aşıp da yeni kavramlar oluşturamazdık. Demokratik Sol
Hareketi başlatamazdık. Rahmetli İnönü ile aramızın açılması parti
sorunlarıyla ilgili değildir. Bir askeri müdahale olmuştu. Bu
askeri müdahaleye olan tavırlarımız farklıydı ve aramızda ayrılma
oluştu. Onun dışında bizim başlattığımız demokratik sol harekete
İsmet İnönü engel değil, destek olmuştur. – Rahşan—Bülent Ecevit
ikilisinin partide diğer isimleri dışladığı çok konuşuldu. Tabii
bizden memnun olmayanlar var. Parti içi hizipçiliği sevenler var.
Parti içi kavgaya alışmışlar var. Bunlar DSP’teki huzuru
yadırgıyorlar. En büyük avantajımdır Rahşan Hanım’la ortak
çalışmam. Dezavantaj olarak görmüyorum bu durumu. – Siyaset parayla
yürütülen bir işleyiş. Para ise işadamlarında. Parlamento dışında
kalan Bülent Ecevit, bugün işadamı çevresinin olmayışına ahlanıyor
olmalı? Biz işadamlarını itmedik, ama onlara ödün de vermedik. Bize
yakınlık duyan az sayıda işadamı vardır. Biz dürüstlük ilkesiyle
siyaset yapıyoruz. – Herşeyin bir sonu var. Bülent Ecevit sonrası
DSP’nin liderliği için düşündüğünüz isim kimdir? İsim olarak
söylersem o arkadaşın başı derde girer. Kendini iyi yetiştirmiş,
demokratik sol kültürü özümsemiş isimler var. Bu isimleri
tanıyorsunuz. – Bugünün DSP’sinin gerçekten ayağa kalkacağına
inanıyor musunuz? Evet, önce yerel seçimlerde etkili olacak, sonra
genel seçimlerde başarılı olacak. Yerelden genele halk iktidarı
sloganıyla çalışıyoruz. Seçimlere çok büyük önem veriyoruz. Ne
zaman olacağı bilinmemesine rağmen yerel seçimlere en iyi
hazırlanan partiyiz. Eskişehir, Bursa ve İzmir’deki adaylarımızı
referans gösteriyoruz. – Hep acıları, pişmanlıkları konuştuk. Biraz
da mutluluğu konuşalım. Siyasi mücadeleleriniz içinde sizi mutlu
eden olaylar nelerdir? (Uzun süre düşünüyor.) İşçi haklarını
geliştirince mutlu olduk. Onun dışında... Kıbrıs Barış Harekatı’nı
sayabilirim. “TAŞ FIRIN ERKEĞİ BİRAZ YUMUŞAMALI” – Yeni nesiller
için tavsiye ettiğini şiirleriniz hangileri? Çanakkale için
yazdığım bir destan var onu çok seviyorum. Ayrıca eşim için
yazdığım Elele Büyüttük Sevgiyi isimli şiiri seviyorum. –
Daktilonuz hemen yanıbaşınızda. Gazetecilik ruhunu hiç atmamışa
benziyorsunuz. Ben elektronik daktiloya alışamadım. Öğrenemedim.
Emektar daktilomu kullanıyorum. – En hırçın kavgalarda bile
kibarlığınızı koruyorsunuz. Ya MGK toplantılarında nasıl
oluyorsunuz? (Gülüyor) Sormayın. Bir kere hırçınlaştık bakın neler
oldu. – Ankara’yı seviyorsunuz ama Rahşan Hanım’la tatil yapmayı
düşünüyor musunuz? Yok, hiç vakit yok. Kongreler var, yerel
seçimler var. Tatil yok. – Evde yaşantınız nasıl geçiyor. Mesela
televizyon izliyor musunuz? Bizim ev yaşamımıza daha çok kütüphane
yaşamı demek doğru olur. Yakında bu tür özellikleri olan bir evde
yaşayacağız. Çocuklar Duymasın isimli diziyi izliyoruz bazen. Havuç
ve taş fırın erkeğini seviyorum. – 60 yıllık mutlu bir aile olarak,
mutlu evliliğin size göre bir sırrı olmalı. Birçok sırrı var. Ancak
dizideki taş fırın erkeği biraz yumuşadığı zaman mutluluk gelir. –
Sigara tutkunuz devam ediyor mu? Aman kötü örnek olmayalım. Günde
birkaç tane içiyorum. Kontrollü. – Bir yıl önceye kadar en
yakınınızdaki bulunan Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz sizi arıyor
mu? Sayın Bahçeli ile birkaç kez telefonlaştık. Sayın Yılmaz ile
ise bir bağım yok. Aramadı. – Aktif siyaset içerisindeki en
tecrübeli isim olarak genç siyasetçilere neler tavsiye edersiniz?
Bilmiyorum Meclis seçilme yaşını 25’e indirebildi mi? Genç yaşta
siyasete girenler idealist ve enerji dolu olur. Çıkar çatışmalarına
girmez. Benim gençlere tavsiyem siyasete erken girilmesi.
Finlandiya’daki gencecik grup başkan vekillerini görünce çok
şaşırmıştım.