Depremin yıl dönümü depresyonu tetikleyebilir!
Abone ol6 Şubat depreminin yıldönümüne yaklaştığımız bu günlerde depremi birebir yaşayan veya dolaylı olarak yaşantılayan kişilerde ruhsal şikayetlerde artış görülüyor.
Ülkemizde on binlerce kişinin hayatını kaybettiği ve yaralandığı
asrın en büyük felaketlerinden biri olan 6 Şubat depremlerinin yıl
dönümünün, ülkece yaşadığımız travmanın da yıl dönümü olduğunu
belirten Uzman Psikolog ve Psikoterapist Azize Yakut Okay, “Deprem
gibi büyük felaketlerin ardından gelen ruhsal travmalardan sonra en
çok gördüğümüz rahatsızlıklar depresyon ve TSSB” dedi.
''Ruhsal travmalardan sonra en çok gördüğümüz rahatsızlıklar depresyon ve TSSB''
Deprem gibi felaketler kişide ciddi ruhsal travmalara yol açar, ruhsal travmanın ne olduğunu açıklayan Azize Yakut Okay, ''Ruhsal travma; ölüm, kayıp, taciz, kaza, hastalık, afet gibi olayların kişide ruhsal açıdan bıraktığı etkilere denir. Ruhsal travmalardan sonra en çok gördüğümüz rahatsızlıklardan biri Depresyon ve TSSB dir. Peki bu rahatsızlıkların belirtileri nelerdir. Korku, endişe, çaresizlik, öfke, aşırı uyarılmışlık hali, uyku düzeninde bozulma, iştahta bozulma, günlük rutinini sürdürememe, olaya dair flashbackler, yani olayı tekrar yaşantılama, güven duygusunda kayıp en sık gördüğümüz semptomlardır. Deprem özelinde konuşacak olursak bize başvuran kişilerde sıklıkla bir alarm durumu yani aşırı uyarılmışlık hali, sallanıyormuş hissi, yakınlarını sık sık arayıp kontrol etme gibi davranışsal tepkiler görüyoruz. Travmadan bahsetmişken, birincil ve ikincil travma kavramlarını açıklamak gerekir. Birincil travma, kişinin direkt maruz kaldığı bir olayı ve durumu; ikincil travmaysa kişinin dolaylı olarak yaşantıladığı, şahit olduğu bir olay ve durumu ve buna ruhsal olarak verdiği tepkileri ifade eder. Travmaya ikincil olarak maruz kalmış kişilerde de, tanıklık ettiği olaydaki kişilerin deneyimlediği gibi kaçınma, aşırı uyarılmışlık hali, yeniden yaşantılama belirtileri görülebilmektedir.
Peki depremi direkt yaşayan ve kayıpları olan depremzedeler ve ikincil travmaya maruz kalan, yani bu duruma TV den ya da yardım etmek amacıyla giderek şahit olan kişiler, neden bu dönemde ruhsal şikayetlerde artışla karşılaşıyorlar. Aslında bu durumun bir adı var, ruhsal travmada yıldönümü tepkisi. Nasıl ki evlilik, doğumgünü, tanışma gibi güzel anlarımızı hevesle beklediğimiz yıldönümleri varsa, maalesef ki bizi derinden sarsan olayların da yıldönümleri var. Travmatik olayın yıldönümüne yaklaşan bir ya da birkaç hafta öncesi ve sonrası gelişen ruhsal tepkilerdir aslında yıldönümü tepkileri. O tarih yaklaştıkça kişi o dönemlerde yaşadığı anları tekrar yaşantılamaya başlar. Bu sadece deprem için değil, kaybettiğimiz bir yakınımızın ölüm yıldönümü yaklaştığında da geçerlidir. Onunla geçirdiğimiz son dönemdeki anılar canlanır. Verdiği son tepkiler, aranızda geçen konuşmalar, son görüntüsü ve sizin o dönemdeki yas tepkileriniz tekrar canlanır. Bu tepkiler aslında bir geri dönüş değil, iyileşme ve yaraların sarılması sürecinin doğal ve gerekli bir parçasıdır'' dedi.
''Ruhsal travmanın yıldönümünde görülen ruhsal belirteçlerin başında yeniden yaşantılama gelir''
Okay, sözlerine şöyle devam etti: ''Ruhsal travmanın yıldönümünde görülen ruhsal belirteçlerin başında yeniden yaşantılama gelir, yaşadığımız olay veya kaybettiğimiz kişiyle ilgili anılar, rüyalar, duygular, düşünceler artar, kendimizi o anları düşünmekten alıkoyamayız. Kaybettiğimiz sevdiklerimizin yarım kalan hikayelerini, neleri sevdiğini, yokluğuna alışamamanın kederini yaşarız. Çok uzun zamandır düşünmediğimiz şeyleri düşünürken buluruz kendimizi. Çevremizdekilerin, çocuklarımızın depremle ilgili konuşmaya başladığını duyabiliriz mesela. Anı sahneleri deneyimleyebiliriz. Bedensel tepkiler verebiliriz, ağrı, uyuşma, sıkışma hissi gibi. Çaresizlik, kaygı, aşırı uyarılma hali, üzüntü, günlük rutini sürdürememe, uyku ve yeme düzeninde bozulmalar yaşayabiliriz. Az önce de belirttiğim gibi, bunlar geriye dönüş değil, yıldönümü yaklaşırken ruhumuzun, iyileşme ve yaraların sarılması sürecinin doğal ve gerekli bir parçasıdır.''
''Öncelikle bilmemiz gerek bunun geçici bir süreç olduğudur''
Yaşanılan durumla baş etmek için nelerin yapılması gerektiğini
vurgulayan Okay, ''Öncelikle bilmemiz gerek bunun geçici bir süreç
olduğudur. Sevdiğimiz ve bize güven veren kişilerle iletişimimizi
artırmalıyız, birlikte olmanın her zaman iyileştirici gücü vardır.
Bundan faydalanmalıyız. Sosyal desteğe sahip olmak kişinin güvende
olduğu hissini inşada oldukça önemlidir. Duygularımızı, aklımızdan
geçen düşünceleri ifade etmeliyiz, birileri tarafından
anlaşıldığını hissetmek stres düzeyini azaltır. Diğerlerinin de
aynı süreçleri yaşadığını bilmek, gruba ait hissetmek kaçınma
tepkilerini azaltır ve devamlılık hissini artırır. Günlük rutinlere
riayet etmek; iş, okul ve evdeki rutini bozmamak yine güvende
hissetmek için asıl olanlardandır. Uyku, yeme, giriş-çıkış saatleri
gibi. Ruhsal işleyiş rutini sever ve tercih eder, o yüzden bu tarz
dönemlerde günlük işleyişi koruyabilmek iyileşmenin en önemli
adımlarındandır. Gün ışığından faydalanmak, fiziksel olarak aktif
olmak, ruh sağlığını olumlu yönde etkiler. Depresif belirtileri
azaltır'' şeklinde konuştu.
''EMDR terapi tekniği travmatik yaşantılarda kısa sürede ve oldukça etkili bir yöntemdir''
Okay, sözlerini şöyle tamamladı: ''Tüm bunların yeterli olmadığı
noktada bir uzmandan destek almak gerekir. EMDR terapi tekniği
travmatik yaşantılarda kısa sürede ve oldukça etkili bir yöntemdir.
EMDR, bu tür travmatik, izole anıların işlenmesini sağlayan
fizyolojik temelli bir terapidir. Beynin bilateral uyarımı sonucu,
beynin zamanında yapamadığı anıyı doğru depolama işlemini yapmasını
sağlar. Kilitli kalmış anı ile diğer anı ağları arasında ilişki
kurulması, öğrenmenin sağlanarak bilginin adaptif bir şekilde
depolanması mümkün kılar. İşlemleme sonucunda kişitravmatik anıdan
rahatsızlık duymaz ve travmatik anıyı yeni ve sağlıklı bir bakış
açısıyla görür. Terapi ile sadece travmatik tepkiler, semptomlar
ortadan kalkmaz. Yeni bakış açısının kazandırdığı pozitif inançlar,
olumlu düşünceler ve duygular kişinin kendisine, ilişkilerine,
dünyaya bakışını da olumlu yönde değiştirip, kişisel gelişimine
katkı sağlar.
Unutmayın yaşanan güçlük sonrası büyüme ve iyileşme; önce kabul,
sonra anlamlı bakış açıları geliştirmeyle gerçekleşir. ''