Depremde bu bölgedeki evler yıkılacak
Abone olİstanbul Avrupa yakasında deprem araştırması yapıldı. Tam 125 bin bina incelendi. İşte bölge bölge yıkılacak ev sayısı;
Gökçen Çamlıyurt İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve ODTÜ Deprem
Mühendisliği Araştırma Merkezi, İstanbul Avrupa yakasında deprem
riski yüksek Zeytinburnu, Fatih, Küçükçekmece, Bahçelievler,
Bayrampaşa ve Güngören ilçelerinde “bina inceleme” çalışması
gerçekleştirdi.
Eğer 7.2 büyüklüğünde bir deprem olursa incelenen 100.665 betonarme binanın 24.190'ının çökmesi veya ağır hasar görmesinin beklendiğini ortaya çıktı.
7,5 büyüklüğündeki deprem senaryosuna göre ise sayısının 43 bin
270'i bulduğunu bildirildi.
125 BİN KONUT İNCELENDİ
5 yılda tamamlanan çalışma kapsamında 6 ilçede toplam sayısı 125
bini bulan tüm konut ve işyeri binaları tek tek incelendi.
Çalışmanın koordinatörlüğünü üstlenen Orta Doğu Teknik Üniversitesi
(ODTÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu'nun çalışmayla,
İstanbul depreminde yıkılması veya önemli derecede hasar görmesi
beklenen binaların tespiti amaçlandı.
TEHLİKELİ BİNALARIN DAĞILIMI |
Çalışma kapsamında incelenen birinci derece deprem bölgesindeki
125 bin binanın 16 binini Zeytinburnu, 27 binini Fatih, 35 binini
Küçükçekmece ve 47 binini Bahçelievler-Bayrampaşa-Güngören
ilçelerindeki konut ve işyerleri oluşturdu. Depremin 7,5 büyüklüğünde olması durumunda ağır hasar görecek ve yıkılacak binaların oranı kıyıdaki Zeytinburnu'nda yüzde 57 (8 bin), iç kesimdeki Bayrampaşa-Bahçelievler-Güngören ilçelerinde de yüzde 51 (22 bin 540). Fatih ve Küçükçekmece ilçelerinde bu oran yüzde 30. Fatih'teki 17 bin betonarme binanın 4 bin 700'ünün, Küçükçekmece'de 1. derece deprem bölgesindeki 25 bin betonarme binanın da 8 bin 50'sinin 7,5 büyüklüğünde deprem olması durumunda ağır hasar görmesi veya yıkılması bekleniyor. Depremin 7,2 olması durumunda bu sayılar Zeytinburnu'nda 5 bin 130, Bayrampaşa-Bahçelievler-Güngören ilçelerinde 13 bin 560, Fatih'te 1.710 ve Küçükçekmece'de 3 bin 780 bina'ya geriliyor. Çalışma hedefleri çerçevesinde, İstanbul'da yapılacak güçlendirme çalışmalarının bu binalardan başlaması gerekiyor. |
Söz konusu 125 bin binanın depremin doğrudan etkisi (yer
sarsıntısı) altındaki durumu incelendi. Sıvılaşma, heyelan, tsunami
gibi depremin dolaylı etkileri göz önüne alınmadı. İki ayrı senaryo
belirlendi. “En kötü senaryo”da, Kuzey Anadolu
Fayı'nın Marmara Denizi içinde kalan ve 1766'dan beri kırılmayan
kısmının tamamen kırılması ve 7,5 büyüklüğünde deprem yaratması
hesaplandı. İkinci senaryoda ise kısmi kırılma olması ve deprem
büyüklüğünün 7,2'de kalması esas alındı.
ESAS TEHLİKE 5-6 KATLI BİNALARDA
İncelenen yapıların 101 bin adedi betonarme, 24 bin adedi de
yığma taşıyıcı sisteme sahip binalardan oluştu.
Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu, inceleme sonuçlarına ilişkin bilgi
verirken, yığma binalarda önemli bir tehlike bulunmadığını ifade
ederek, 7,5 büyüklüğündeki deprem senaryosuna göre önemli derecede
hasar beklenen yığma bina sayısının sadece 1.500 olduğunu
belirtti. Sucuoğlu, “Kaldı ki çoğunluğu 2-3 katlı bu binaların
yıkılması durumunda bile can kaybına neden olma olasılığı
düşük” dedi.
25 BİNLE 43 BİN BETONARME BİNA ÇÖKECEK
Kentteki esas tehlikenin beklendiği gibi “5-8 katlı
betonarme binalar” olduğunu belirten Sucuoğlu, İstanbul'da
7,2 büyüklüğünde deprem olması durumunda incelenen 100.665
betonarme binanın 24.190'ının çökmesi veya ağır hasar görmesinin
beklendiğini,
7,5 büyüklüğündeki deprem senaryosuna göre ise sayısının 43 bin
270'i bulduğunu bildirdi.
Sucuoğlu, çalışma sonuçlarına ilişkin şu önemli tespitlerde
bulundu:
- Bu sayılar evvelce yaklaşık tahmin yöntemleri kullanarak ve
binaları yerinde incelemeden, kayıtlı belgeler üzerinde yapılan
çalışmaların sonuçlarına göre, oran olarak çok daha yüksek.
- Normal bir yapı kalitesi dağılımı olsa, birinci derecedeki bir
deprem bölgesinde diyelim 100 bina taradınız, bunun
50'sinin az hasar, 40'ının orta hasar, 10'unun ağır hasar görmesini
beklersiniz. Bizde tersine gidiyor işler. Ağır hasar çok
büyük, orta ve az hasar bunun altında kalıyor.
- Tehlikeli binaların arazi üzerindeki dağılımları da
beklentilerden oldukça farklı. Öncelikle, zemin özellikleri
tehlikeli binaların belirleyici unsuru değil. Tehlikeli binaların
neredeyse tamamı yapılaşma açısından uygun özellikte zeminler
üzerinde.
“ZEMİN TARTIŞMASI, SADECE ŞEHİR EFSANESİ”
“ZEMİN TARTIŞMASI, SADECE ŞEHİR EFSANESİ”
- Çürük zemin-sağlam zemin tartışması İstanbul için sadece
bir şehir efsanesi. Avrupa yakasında zeminin çok zayıf
veya çürük olduğu bölgeler, dere yatakları ve kıyılardaki kısmen
dar alanlarda yer alıyor ve zaten bu alanlarda yapılaşma yoğunluğu
çok düşük.
- Bir başka yanlış beklenti ise depremin en fazla kıyı
bölgelerini vuracağı. Yer sarsıntısı açısından depremin
şiddeti en fazla kıyıda hissedilecek belki ama kıyının faya
en yakın noktası Zeytinburnu'nda 11 kilometre iken içerideki
Bayrampaşa'da 15 kilometre mesafede. Bu fark deprem
etkisinin faydan uzaklaştıkça azalımı açısından önemsiz. Depremin
iç kısımlardaki etkisi kıyıdan farklı değil.
“ORTAK ÖZELLİK; BİNALARIN YAPISAL
ZAYIFLIĞI”
- İstanbul depreminin gerek 7,2 gerekse 7,5 olması durumlarında
ağır hasar görecek veya yıkılacak binaların sadece bir tane
belirgin ortak özelliği var; 'binaların kendi yapısal
zayıflıkları'.
- Yıkılma riski çok yüksek olan betonarme binaların neredeyse
tamamı 5-8 katlı, hiç perde duvarı olmayan ve zemin
katlarını 'yumuşak kat' olarak tanımladığımız yapım
kalitesi düşük betonarme binalar.
“TEHLİKELİ BİNALAR SAÇILMIŞ DURUMDA, KENTSEL DÖNÜŞÜM ÇÖZÜM
DEĞİL”
- Yumuşak zemin katı oluşmasının temel nedeni; bu katların ticari
kullanım amacıyla daha yüksek, çoğunlukla ara katlı yapılması ve
vitrin gibi faktörler nedeniyle dış cephelerinde hiç yatay deprem
yükü taşıyan eleman bulunmaması. Deprem sırasında yatay
kuvvetlerin en fazla bu katlarda oluşması nedeniyle yıkılma ve
çökme kaçınılmaz oluyor.
- Sekiz kattan yüksek binalar genellikle daha iyi
mühendislik görmüş, göreceli daha kaliteli binalar. Bu
nedenle çoğunlukla yüksek riskli bina grubuna girmiyor.
- Tehlikeli olduğu belirlenen binalar incelenen ilçelerin her
tarafına saçılmış durumda. Bu durum, sadece belirli bölgelerde
yapılacak kentsel dönüşüm çalışmalarıyla İstanbul genelinde deprem
riskini azaltma hedeflerini neredeyse imkansız kılıyor. Tehlikeli
binaların yıkılması veya güçlendirilmesi gerekiyor. Güçlendirme
için binanın sadece yıkılmamasını hedefleyen basit ve ekonomik
yöntemlere ihtiyaç var.
“HER BİNANIN DOSYASI VAR, İSTEYEN
ULAŞABİLİR”
Sucuoğlu, çalışma sonucunda depremde ağır hasar görmesi veya
yıkılması beklenen binaların adres olarak teker teker
belirlendiğine vurgu yaparak, “Her bina için ayrı bir dosya
hazırlandı ve ilgili ilçe belediyelerine teslim edildi. İsteyen
bina sahibi veya kat maliki bu dosyaya ulaşabilir” dedi.
“Peki vatandaş bu bilgiye sahip olduktan sonra ne
yapabilecek?” sorusuna karşılık Sucuoğlu, vatandaşın tek
başına bir şey yapabilmesinin pek mümkün olmadığını, “organize
edilmesi” gerektiğini vurguladı.
“HALKIN ORGANİZASYONA İHTİYACI VAR”
Sucuoğlu, organizasyon için bir risk azaltma stratejisi ve bunun
altyapısını oluşturacak mevzuat değişikliklerine ihtiyaç olduğunu
kaydederek, vatandaşın önüne şöyle bir tablo koymak gerektiğini
ifade etti:
“Senin binan tehlikeli, ben belirli yasal mevzuat ürettim,
sen bu mevzuata göre diğer kat malikleriyle anlaşacaksın,
sana krediyi vereceğim, projelendirmeyi de şu şekilde yapacaksın,
şu kuruluşlara gidip bunları projelendireceksin ve binanı
güçlendireceksin, denetleteceksin. Eğer güçlendirmezsen
'yıkarım'. Ancak böyle bir mevzuatı geçirdiği takdirde bu işler
yapılabilir.”
“TEDAVİ YAPILMAZSA HASTA
ÖLECEK”
“Böyle bir süreç oluşmadan insanlar harekete geçmiyor değil mi?”
sorusuna da Sucuoğlu, “Geçmedi kimse şimdiye kadar, çok az,
çok daha tuzu kuru insanlar yapabildi” karşılığını verdi.
Tüm sürecin kaynak ihtiyacına dayandığına dikkati çeken Sucuoğlu,
Doğal Afet Sigortasında (DASK) biriken paranın ve 1999
depremi sonrasında toplanan vergilerin bu amaçla
kullanılabileceğine vurgu yaptı.
Sucuoğlu, “İş biraz daha yatırım planlamasına gelmeye
başlıyor, yani biz noktasal teşhisi yapıyoruz, tedaviyi yapmak
başka bir doktorun işi. Tedavi için öncelikle yeterli ortamın
sağlanması lazım ama bu tedavi yapılmazsa da hasta ölecek, o da
belli” dedi.
2004-2009 dönemini kapsayan çalışma için İstanbul Büyükşehir
Belediyesi özkaynaklarından 29 milyon lira harcama yapıldı. 300
teknik personelin görev aldığı çalışmada ODTÜ ekibinde, Prof. Dr.
Haluk Sucuoğlu (koordinatör), Doç. Dr. Ahmet Yakut, Prof. Dr. Güney
Özcebe, Doç. Dr. Altuğ Erberik, Doç. Dr. Sinan Akkar, Prof. Dr.
Sadık Bakır ve Y. Doç. Dr. Tolga Yılmaz yer aldı.