DEP'lilerden dünyaya mektup var
Abone olHalen cezaevinde bulunan DEP'in eski milletvekillerinden Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Selim Sadak dünya liderlerine mektup gönderdi.
Halen cezaevinde bulunan DEP’in eski milletvekillerinden Leyla
Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Selim Sadak, ABD Başkanı Bush,
Papa, Berlusconi, Annan, Solana, Verheugen’in de aralarında
bulunduğu kişi ve kurumlara mektup gönderdi. Zana, Dicle, Doğan ve
Sadak imzalı üç sayfalık mektuplarını, AB Dönem Başkanı Berlusconi,
Parlamento Başkanı Pat Cox, Komisyon Başkanı Romano Prodi, AK
Genişlemeden Sorumlu üyesi Günter Verheugen, ABD Başkanı George
Bush, Nato Genel Sekreteri Robertson, BM Genel Sekreteri Kofi
Annan, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Javier Solana, Papa 2. Jean
Paal, Uluslararası Af Örgütü(UAF), Dünya Sağlık Örgütü (WHO),
Helsinki Yurttaşlar Asamblesi (HCA), Dünya İşkenceyle Mücadele
Örgütü(OMCT), Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FİDH),
Uluslararası Demokratik Kadın Federasyonu (FDIF), Avrupa İşkencenin
Önlenmesi Komitesi, Irkçılığa Karşı Mücadele ve Halklararası
Dostluk Hareketi, Human Rights Watch ve AGİT-OSCE’ye mektup
gönderdi. DEP eski milletvekilleri mektuplarına, “Yaklaşık on
yıldan bu yana cezaevindeyiz” cümlesiyle başladı. DEP’liler
mektupta, ne dünyada ne de Türkiye’de hiçbir şeyin eskisi gibi
olmadığını belirterek, umutlandıkları ilerlemenin yanında,
kaygılarındıkları gelişmelerin olduğunu dile getirdiler. Dünyada ve
Türkiye’deki gelişmeleri etkileyecek güce sahip olmadıklarını
mektuplarında ifade eden eski milletvekilleri, “Ancak sadece ve
yalnızca izleyen konumda olmayı da içimize sindiremiyor, vicdanen
zorlanıyoruz. İşte bu nedenle, tarihin bizlere yüklediği sorumluluk
gereği, özellikle ülkemizdeki gelişmelere ilişkin düşüncelerimizin
bilinmesinin kaçınılmaz bir görev olduğunu düşünüyoruz” dediler.
Ortadoğu’nun yeniden dizayn sürecinin Türkiye’yi de etkilediğine
dikkat çekilen mektupta, Türkiye’nin, jeopolitik önemi nedeniyle
değişimin merkezinde olmasını zorunlu kıldığı ifade edildi.
Mektupta, Türkiye’nin hem değişmek hem de Ortadoğu bağlamında
değişimin öncülüğünü yapma misyonuyla karşı karşıya bulunduğuna
işaret edilerek, şöyle denildi: “Ne var ki, Türkiye’nin bu tarihsel
öncülük rolünü gerçekleştirebilmesi, İslam dünyasında çağdaş,
demokratik ve laik bir ülke olarak model oluşturabilmesi, içsel
sorunlarını çözmekle mümkün olabilir. İç barışını sağlayamayan,
birey-toplum-devlet denkleminde sivilleşemeyen, çoğulcu özelliğini
demokratik kanallara akıtarak kurumsallaştıramayan bir Türkiye’nin
öncü rolünü etkin kılmak olanaksız olduğu gibi, bölge ülkeleri
açısından cazibe merkezi olması beklenmemelidir.” DEP’li eski
milletvekilleri mektuplarında Türkiye’nin bir yol ayrımında
bulunduğunu savunarak, büyük kazanımların yanında, büyük
kaybedişlerin de olabileceğine dikkat çekti. Mektupta, ne kaybeden
ne de kazananın sadece Türkiye olmayacağı belirtilerek, “Domino
taşları gibi öncelikle Türkler, Kürtler bölge halkları ve daha
fazla da ilerici insanlık bir biri ardına kaybedecektir. Ya da bir
bütün olarak dünya barışı kazanacaktır” görüşü savunuldu. Eski
milletvekilleri, Kürt sorunun çözümünde sadece ve sadece duyarlılık
beklediklerini kaydettikleri mektupta, şu ifadelere yer verdiler:
“Aslında Kürt sorunu sadece Türkiye özgürlüğünde değerlendirmeyi
aşan derinlikte, karmaşık fakat barışçıl çözümü, bize göre kolay
bir sorundur. Karmaşık niteliğinin elbette pek çok nedeni
bulunmaktadır. Ancak birinci nedeni; Kürtler, ağırlıklı ve
yoğunluklu olarak Türkiye, Irak, İran ve Suriye’de yaşamaktadır.
Söz konusu ülkelerden birinde yaşanan çözüm ya da çözümsüzlük doğal
olarak o ülkeler ve halklarını ilgilendirmektedir. Bu bakımdan
ülkeler, her açıdan birbirinin eşiti olmamakla birlikte, çözüm ya
da çözümsüzlükler, bir diğer ülke için model oluşturabilmektedir.
Kürtlerin diyalog ve uzlaşmaya açık barışçıl bir karaktere sahip
olduğu bilimsel bir olgudur.” Mektupta, Kürtler’in hiçbir zaman
birlikte yaşadıkları kardeş halklarıyla çatışmadığı, kin, nefret ve
öfke beslemeyerek halklararası bir sorunun aktörü olmadığı
belirtildi. Eski milletvekilleri mektuplarında İmralı Cezaevi’nde
bulunan Abdullah Öcalan’ın durumuna da değinerek, “Kürt lider Sayın
Öcalan şahsında somutlaşan politikalar, Kürt sorununun barışçıl
çözümü yolundaki umutlarımızı kırmakta, başta bizler ve halkımız
olmak üzere, demokratik kamuoyunu endişelendirmektedir”
değerlendirmesinde bulundular. “Endişelenme ve kaygılanmakta haklı
olduğumuzu düşünüyoruz. Sayın Öcalan’a yönelik tecritte ısrar
edilmekte” denilen mektupta, eski politikalarda ısrar edildiği, AB
ilişkileri çerçevesinde çıkarılan yasal reformların hayata
geçirilmediği, Türkiye’nin demokratik uygarlık çağıyla bütünleşme
hedeflerine direndiği öne sürüldü. Mektupta her şeye rağmen barışın
kazanacağına inandıklarını ifade ederek, Türkiye’de iç barışın
sağlanmasının Türkiye’yi diğer ülkelerde yaşayan Kürtler açısında
da cazibe merkezine dönüştüreceği belirttiler. Mektupta, Kürtler’in
Türkiye’yi 21’inci yüzyılın “yıldızı” yapma kararlılığında olduğunu
savunuldu. Mektubun sonlarına doğru DEP’liler uluslararası kurum ve
toplumlardan beklentilerini de sıraladılar. Mektupta beklentiler,
“Türkiye’nin sonuçları belki de on yıllara ve bölge ülkelerine
yansıyacak ve dünya barışını tehdit edecek bir girme ihtimalini
ciddiye alarak, barıştan ve değişimden yana olan dinamiklere destek
ve güç vermesi; Sayın Öcalan’ın yaşam koşulları yerinde incelenerek
durumunun ve sonuçlarının paylaşılmasıdır. Türkiye’nin
demokratikleşme sürecine hız vererek iç barışı sağlayacağını, AB
hedefine ulaşarak Avrupa uygarlığını, çağdaş demokratik uygarlığa
dönüştüreceğini, başta ABD olmak üzere tüm ülkeler ve stratejik
partnerleriyle 21’inci yüzyılın yükselen değeri ve çözüm gücü
olabileceğine inanıyor ve bunu içtenlikle umut ediyoruz”
cümleleriyle ifade edildi. Kaynak: Nethavadis