Denktaş'ın günahları ve sevapları
Abone ol81 yaşında Rauf Denktaş. Son elli yılı Kıbrıs'ta mücadele içinde geçti. Bugün onun son günü. Sivil hayata hazırlanıyor. Yaşlı politikacı siyasete ve hayata dair herşeyi anla
Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesinin simgelerinden, 81
yıllık ömrünün son 50 yılını dernek başkanlığından başlayarak
Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanı olarak Kıbrıs Türk toplumunun
lideri konumunda geçiren Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş, yarım
asırlık görev süresinin ardından sivil hayata hazırlanıyor. Bir
hafta sonra görevini yeni cumhurbaşkanına devredecek Denktaş,
dünyanın kendisini engel olarak gördüğünü ve Türkiye hükümetini
ikna ettiğini öne sürerek, Annan Planı'nı "kesin yol ayrımı" olarak
niteledi ve "Boynumu kesseler evet demezdim" diyerek, planla,
referandumla ilgili tutumundan pişmanlık duymadığını belirtti.
Denktaş, Kıbrıs sorununun bitmeyeceğini, çünkü Rum'un
istemeyeceğini ileri sürerek, "Devlete, egemenliğe sahip çıkmazsak,
Türkiye Annan Planı'nın öngördüğü şekilde garantörlükten ve
Türk-Yunan dengesinden vazgeçerse, kendisi üye olmadan bizim de üye
olmamızı kabul ederse, o zaman sonumuz tükeniştir diye görüyorum ve
çok üzülüyorum. O zaman Kıbrıs Girit olur. Türk'ün yarısı toprağın
altına girer, yarısı da göçer" dedi. Türkiye'deki AK Parti
iktidarının söylediklerine üzüldüğünü ve mümkün olduğu kadar
diplomatik şekilde atlatmaya çalıştığını vurgulayan Denktaş, "Ama
AK Parti kabul etti diye Annan Planı'nı kabul ediyorum diyemezdim.
Mümkün değil. Tuttukları yolda ben engel olmuyorum. Sadece
tehlikelerini gösteriyorum. Engel olacak gücüm yok zaten" diye
konuştu. Geçmişten günümüze Kıbrıs Türkü'nün kendi içinde birlik
sağlayamamasından da yakınan Denktaş, "Bütünlüğü sağlasaydık,
egemenlik derken herkes egemenlik deseydi, bağımsızlık derken
herkes bağımsızlık deseydi, konfederasyon derken herkes
konfederasyon deseydi, çok daha sağlam bir yerde olurduk. Annan
Planı böyle çıkmazdı. Annan Planı çıktığında çok daha iyi tadilat
yapardık" diye konuştu. "Kıbrıs meselesini hobi yapacağım" diyen
Denktaş'ın en büyük hedefi ise partilerüstü bir "Kurumlar
Federasyonu" veya "Milli Kongre". Denktaş, 50 yıla baktığında en
büyük üzüntüsünün ailesine yeterince zaman ayırmamak olduğunu
kaydederken, siyasi hayatıyla ilgili en büyük üzüntüsünün ise
kurduğu partinin (UBP) 3 kez bölünmesi olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, bugünlerde odasını,
Cumhurbaşkanlığı'ndaki 30 yıllık birikimini, dokümanları,
dosyaları, kitapları toparlamakla meşgul. AB Koordinasyon Merkezi
karşısındaki Demokrat Parti'ye ait eski binaya yerleşmeye
hazırlanan Denktaş, düzenlenmeye devam edilen bu binada tam mesai
çalışmaya hazırlanıyor. Yılanadası'ndaki özel konutunda hayatını
sürdürecek Denktaş, devletin tahsis edeceği makam arabası,
korumalar ve birkaç kişilik ekiple çalışmalarını yeni binada
sürdürecek. 'DÜNYA, TÜRKİYE'Yİ İKNA ETTİ' Cumhurbaşkanı Rauf
Denktaş, cumhurbaşkanlığından ayrılma, aday olmama sürecine nasıl
geldiğini İHA'ya anlatırken, öncelikle Annan Planı ile ilgili
kaygılarını tekrarladı ve ayrılmasındaki esas unsurun Türkiye
hükümetinin tutumu olduğunu belirtti. "Dünya beni engel gördü ve
Türkiye hükümetini de ikna etti. Türkiye ne isterse o olur" diyen
Denktaş, Annan Planı'nın kabul edilmesinin ardından bu yolu
yürümesinin mümkün olmadığını anlattı. Kıbrıs Türkü'nün cemaatten
devlete ulaştığını ve bağımsızlığına kavuştuğunu ifade eden
Denktaş, devlet ve bağımsızlıktan vazgeçilemeyeceğini vurguladı.
Annan Planı'nın devleti ortadan kaldırmayı öngördüğünü savunan
Denktaş, "Buna rağmen halk bu yolu yürüyecek ve toplu olarak
intihar edecekse ben artık ne yapabilirim? Ben sorumluluğum gereği
uyarımı yaptım, bundan sonra da yapmaya devam edeceğim, daha ne
yapabilirim?" dedi. "Bu durumda son süreç yaşanmamış olsaydı
yeniden aday olacak mıydınız" sorusuna Denktaş, "Annan Planı kabul
edilmemiş olsaydı ve pazarlık devam etmiş olsaydı görevimi
tamamlayıncaya kadar devam edecektim" diye karşılık verdi.
İngiltere'nin eski Kıbrıs özel temsilcisi David Hannay'in kitabına
atıf yaparak, "Beni istemediler, Amerika, İngiltere ve diğerleri
beni engel olarak gördüler" diyen Denktaş, "Ancak esas konu, benim
engel olduğum konusunda Türk hükümetini ikna etmeleridir. Türk
hükümeti, engelin ben olduğum konusunda ikna oldu. Ama oldu artık,
benim şikayetim yok, ben yürüyebildiğim kadar bu yolda yürüdüm"
ifadelerini kullandı. Türk hükümetinin, AB yolculuğu nedeniyle
Annan Planı'nı kabul etmek mecburiyetinde kaldığını, ancak TBMM'nin
KKTC'nin tanınması ile ilgili kararları sebebiyle bu politikanın
Türkiye'nin milli siyaseti olamayacağını öne süren Denktaş, bu
süreçte verilen sözlerin tutulmadığını ve Türkiye'nin AB sürecinin
belirsiz olduğunu da bildirdi. Başbakan Mehmet Ali Talat'ın
"Türkiye satsa da ben satmam" sözlerini, "Edebiyat olarak olumlu
olabilir ama Türk hükümetinin resmi kararı eğer hala Büyük Millet
Meclisi'nin kararı ise çıkılan yolda satış yoktur, bilmeden
kaybetme vardır" sözleriyle yorumlayan Denktaş, özetle şunları
söyledi: "Türkiye'nin sağlam bir politika izleyebilmesi için, Büyük
Millet Meclisi kararlarının hayata geçirilebilmesi için Kıbrıs Türk
halkının devletine ve bağımsızlığına sonuna kadar ve ölesiye sahip
çıkacağını göstermesi gerekir. Bunu yaparsak Türkiye'nin pazarlık
gücü artmış olacaktır". 'TALAT'A HAYRET EDİYORUM' Rumlar'ın çözüm
istemediklerini ve ihtiyaç duymadıklarını belirterek, EOKA'nın
kuruluş yıldönümü dolayısıyla geçen günlerde yapılan kutlama ve
açıklamalara dikkat çeken Denktaş, "Düşmanlığım yok ama ben Rum'u
biliyorum, iyi tanıyorum. Anlaşma olabileceğine inanan insanları
anlayamıyorum. Anlaşma yapabileceğine inanan Talat'a hayret
ediyorum, çünkü zeki adam" diye konuştu. "50 yıl buraya kadar
getirdiniz ve son noktayı koyamadınız. Üzgün müsünüz" sorusuna ise
Denktaş, "Son nokta yok. Son nokta sorunun bitmesiyse, bitmez.
Kıbrıs sorunu bitmez ve bitmeyecek, çünkü Rum istemez" ifadelerini
kullandı. Tarihin bugüne kadar kendisini haklı çıkardığını
vurgulayan Denktaş, "Umarım bundan sonra çıkartmaz. Çünkü devlete
sahip çıkmazsak, egemenliğe sahip çıkmazsak, Türkiye, Annan
Planı'nın öngördüğü şekilde garantörlükten vazgeçerse, Türk-Yunan
dengesinden vazgeçerse, kendisi üye olmadan bizim de üye olmamızı
kabul ederse, o zaman sonumuz tükeniştir diye görüyorum ve çok
üzülüyorum. O zaman Kıbrıs Girit olur. Türk'ün yarısı toprağın
altına girer, yarısı da göçer" uyarısında bulundu. Denktaş, KKTC
halkının Annan Planı'na evet demesi karşılığında birtakım vaatlerde
bulunulduğunu öne sürerek, "Sayın Talat'ın beyanatını unutmayınız.
'Evet dediğimiz takdirde KKTC tanınacak ve yücelecektir' demiştir.
Sayın Erdoğan, son gece dahi, 'Siz evet, Rumlar hayır derse ertesi
gün tanıtma yoluna çıkacağız' demişti. Ben, 'egemenliğimizi
içermez, devletimizi ortadan kaldıracak' derken, 'ne münasebet
canım, Kıbrıs Türk Devleti var bunun içinde' diye halk
kandırılmıştır. Gençler askerlik kalkacak diye evet demeye davet
edilmiştir. Göçmenlere villalar teklif edilmiştir. Yani bu yüzde
65'ten kaçı evet demek suretiyle devletinden, egemenliğinden,
Türkiye'nin garantörlüğünden vazgeçeceğini düşünerek evet demiştir"
diye konuştu. Referandum sürecini "tsunami" olarak niteleyen ve bu
noktaya uzun bir süreçten büyük birikimlerle gelindiğini anlatan
Denktaş, Kıbrıs Türkü'nün devletten vazgeçip vazgeçmediğinin ortaya
çıkması için bu sorunun sorulacağı bir referanduma gidilmesi
gerektiğini kaydetti. Denktaş, bu süreçte Kıbrıs Türk halkıyla ters
düştüğünü hissedip hissetmediğiyle ilgili soruyu da şöyle
cevaplandırdı: "Bütün propagandaya ve paraya rağmen, Türkiye'ye
rağmen, eğer bu memlekette yüzde 35 insan 'hayır' demişse, yüzde 65
evet diyenlerin içerisinden yüzde 30 TC kökenlinin temsilcileri
bana 'Türkiye böyle istedi ne yapabiliriz?' diye mazaret beyan
ederse, CTP'den dahi gençler vaadedilenlerin verilmemesi nedeniyle
hayal kırıklığına uğradıklarını gelip söylerlerse, o zaman halkla
ters düştüm diye birşey düşünemem. Ama halkımıza, 'Türkiye bizi
terketti, terkedecek, ne koparırsak kardır, gemisini kurtaran
kaptan olalım' telkinleri yapılmıştır. 'Türkiye artık Avrupa
Birliği için Kıbrıs'ı satacak' telkinleri yapılmıştır. Bu da birçok
insanı bireysel düşünmeye sevketmiştir. Topluca değil, milli değil,
'biz' olarak değil 'ben' olarak düşünmeye sevketmiştir. Bunun
zemini yıllardan beri hazırlandı. Ve yüzde 35 var, bu omurgadır".
'TÜRKİYE HÜKÜMETİ BOYUN EĞDİ' Denktaş, özellikle Kopenhag
zirvesindeki tutumu sebebiyle suçlandığının hatırlatılması üzerine
ise "En haklı olduğum nokta odur, onu da zamanla göreceksiniz. Biz
Kopenhag'a davet edilmedik, 'Kıbrıs' davet edildi. Ve Kıbrıs davet
edilirken de üye olacak kararı çıkmıştı" diye konuştu. Annan Planı
ile ilgili süreçte dıştan baskılara Türkiye hükümetinin boyun
eğdiğini, KKTC muhalefetinin de destek verdiğini belirten Denktaş,
"Muhalefetin görevi pazarlığı yapan iktidardan çok daha ileride
olmaktır. Daha fazlasını istemesi gerekir ki pazarlık eden kişi
inandırıcı olsun. Ama bizimkiler bizi suçladı, uzlaşmaz dedi. Rum'a
bak bakalım, böyle midirler?" ifadelerini kullandı. "Referanduma
giderken Türkiye Rum'dan 'hayır' çıkacağını biliyordu, Kıbrıs
Türkü'nü kandırdı, böylece 'evet'i kullandı" şeklindeki yorumların
hatırlatılması üzerine Denktaş, "Öyle bir şey olsaydı, taktik
yapılsaydı biz de bilirdik, bizi de yanlarına almaya çalışırlardı"
diye konuştu. Denktaş, 'Keşke şunu yapmasaydım, şunu söylemeseydim'
diye hiç pişmanlık duyduğunun sorulması üzerine de şunları söyledi:
"Hayır, ne yaptıysam Türkiye ile birlikte yaptım. Fikir ayrılığına
düştüğümüzde Türkiye'nin istemediğini yapmadım. Bundan pişmanlık
duyamazsın. Çünkü Türkiye o gün bu yükü kaldıramam dediğinde, orada
Türkiye'yle birlikte yürümeye mecbursun. Örneğin ben 1975'te
'devlet ilan edelim' dedim, yapamadık. Çünkü Türkiye 'kaldıramam'
dedi. Silah ambargosu vardı. Büyük baskı altındaydı. 75'ten 83'e
aktardık o yükü. Yürüyebildiğin yolu Türkiye'yle beraber
yürüyeceksin, Türkiye seni teslim edecekse Rum'a ve bunun adına
zafer diyecekse gün gele, o zaferi de yaşayacaksa, zaferden sonraki
günleri de yaşayacaksın yaşayabildiğin kadar. Türkiye hiçbir
noktada 'ben bunu yapmanı istedim ve sen yapmadın' diyemez. Ama
benim 'bunu yapmak istedim ve yapamadım, çünkü Türkiye istemedi'
diyebileceğim çok şey var. Karşılıklı güven içerisinde fikir
teatisi yaparsınız, kayıtlara geçer ama nazım rolü oynayan
Türkiye'dir, anahtar orada. Sen bunu bilerek konuşacaksın, 'böyle
yaparsak daha iyi olur' dersin ama Türkiye'nin dediği olur".
Denktaş, geçmişte Özal'la, Çiller'le de çatışmaları olduğunu ama
her zaman dengeyi yakaladığı, bu sefer bu dengeyi yakalayamadığının
hatırlatılması üzerine, "Çatışma değil, fikir ayrılığı. Ben
bozmadım dengeyi. Burada karar vardı. Ben Annan Planı'nı iyi bilen
bir insan olarak boynumu kesseler evet diyemezdim. Politikasını
Büyük Millet Meclisi'ne götürecekti, değiştirecekti ve ona göre ben
de kabul edeyim. Biz hükümetlerle çalışmadık hiç, devletle
çalıştık, Türk milletiyle çalıştık. Bütün kurumlarıyla,
Cumhurbaşkanı, Genelkurmayı, Büyük Millet Meclisi ve hükümeti. İlk
defa olarak hükümet bütün bunlardan ayrı bir şekilde bir yol tuttu.
Ve bu yol, Türkiye'nin Kıbrıs üzerindeki haklarını ortadan kaldıran
bir yoldur. Ben bu yolun yolcusu olamam. Ben bu yolu yürüyemem,
çünkü kesin bir yol ayırımı var. Annan Planı kesin bir yol
ayrımıdır. Annan Planı tamamlanmış bir plan değil. Pazarlık
kaldıracak bir plandır. Türkiye ve muhalefet ikna oldu, ben
olmadım. Benim de sorumluluğum bana aittir" dedi. 'AK PARTİ'NİN
SÖYLEDİKLERİNE ÜZÜLDÜM' AK Parti ile bu süreçte karşı karşıya
geldiğinin, zaman zaman karşılıklı yapılan sert açıklamaların
hatırlatılması üzerine de Denktaş, özetle şunları söyledi: "Ben AK
Parti'ye birşey söylemedim. AK Parti'nin söyledikleri oldu ve ona
üzüldüm. Mümkün olduğu kadar diplomatik şekilde atlatmaya çalıştım.
Ama AK Parti kabul etti diye Annan Planı'nı kabul ediyorum
diyemezdim. Mümkün değil. Tuttukları yolda ben engel olmuyorum.
Sadece tehlikelerini gösteriyorum. Engel olacak gücüm yok zaten".
Görevinden ayrılırken kırgın değil sadece üzgün olduğunu belirten
Denktaş, "Türkiye çelik bir anahtardır, esas faktördür, bugüne
kadar Türkiye'nin dediği oldu, bundan sonra da olacaktır.
Hiçbirimizin Türkiye ile kavga etmeye, Türkiye'ye kırılmaya hakkı
yoktur. Böyle bir lüksümüz de yoktur. Ben sayın Erdoğan'la kavgalı
değilim. Sayın Gül'le hiç kavgalı değilim. Kırgın da değilim.
Onların seçtiği yolun yolcusu değilim. Bu da benim hakkım. Yerden
göğe kadar hakkım benim. Beni sürükleyemezler" dedi. Devlete ve
bağımsızlığa inancıyla bu politikayı izlediğini, takındığı tutum
sebebiyle hiçbir pişmanlık duymadığını ve aynı şartlar olsa aynı
politikayı izleyeceğini kaydeden Denktaş, "Bir millet intihara
karar vermişse kimse onu durduramaz. Ne yapsak boş. Osmanlı
intihara karar verdiydi, ondan sonra millet ayaklandı, kurtardı"
ifadelerini kullandı. 1950'li yıllardan başlayarak tarihi süreç
içinde birçok olaydan alıntı yaparak, geçmişten günümüze Kıbrıs
Türkü'nün kendi içinde birlik sağlayamadığını söyleyen Denktaş,
"Bütünlüğü sağlasaydık, egemenlik derken herkes egemenlik deseydi,
bağımsızlık derken herkes bağımsızlık deseydi, konfederasyon derken
herkes konfederasyon deseydi, çok daha sağlam bir yerde olurduk.
Annan Planı böyle çıkmazdı. Annan Planı çıktığında çok daha iyi
tadilat yapardık" dedi. "Kıbrıs Türkü neden birlik değil" sorusuna
da Denktaş, "Biz mi yanlış yoldaydık bu kadar sene. Yoksa
'Rumlar'la işbirliği yapılabilir, AKEL'le işbirliği yapılabilir'
diyenler, AKEL'le konuşup da Türkiye aleyhine propaganda yapanlar,
Türkiye aleyhine sövüp sayanlar mi yanlış yoldaydı? Onlar bize
gelemedi, biz onlara gidemedik. Şimdi söylüyorum, iki tarafta da
hata var" diye cevap verdi. Kıbrıs sorunuyla ilgili belirsizliğin
sürmesi sebebiyle görevinden gönül rahatlığı içinde ayrılmadığını
vurgulayan Denktaş, "Gönlüm rahat değil, çok rahatsızım. Kıbrıs
sorunu bitmez ve bitmeyecektir. Ta ki burada Türk vardır, Türk'ten
arındırana kadar Rum mücadelesini sürdürecektir. Unutmayın, Girit
de bir modeldir. Rum'un istediği tek model Girit modelidir. Benim
bıraktığım nokta, devlet noktasıdır, bağımsızlık ve egemenlik
noktasıdır. Israrla diyorum ki bu noktadan aşağıya inerek uzlaşma
peşine düşmek teslimiyettir. Bunu koruyamayan bir halk, 800 bin
Rum'un içerisinde 200 bin bireydir" diye konuştu. 'KOVBOYLARIN
ORTASINDA GİBİYİM' Bu konuda rahat olmadığını vurgulayan Denktaş,
kendini, '20-22 yaşında bir evladın ortadan kaldırılması için
kovboyların sağdan-soldan halat takıp çekmeleri' gibi hissettiğini
belirterek şöyle dedi: "Amerika, İngiltere, Avrupa Birliği,
Türkiye, Türk hükümeti sağa-sola çekmektedir ve içimizden de bu
halatlara yardımcı olanlar vardır. Ama Allah'a çok şükür şimdilik
olduğumuz yerde durabiliyoruz. Kimse bizi gelip süpüremez bunun
içerisinden, eğer biz kendimiz teslim olmazsak. Hiç kimse". Kıbrıs
Türkü'nün ancak kendi direnciyle ayakta durabileceğini, yıkımın da
kendi içinden teslimiyetle gelebileceğini ifade eden Denktaş, "Bu
halk bunu yapar mı, teslim olacak parti veya lider var mı"
sorusuna, "Annan Planı'na evet diyenler teslimiyet olduğunu bilerek
evet demedi mi" diye soruyla karşılık verdi. Denktaş, Annan
Planı'na evet'in öncülerinden biri olan Başbakan Talat'ın, 'Devlete
sahip çıkacağız, devlet vardır, egemenlikten vazgeçmeyiz'
demediğini vurgulayarak, "İnşaallah onu da der. Hala Annan Planı'nı
masaya getirme çabası içerisindedir" dedi. Denktaş, bu şartlarda
cumhurbaşkanlığını devrederken gözünün arkada kalıp kalmayacağı
sorusunu ise şöyle cevaplandırdı: "Ben babamın sandalyesini
vermiyorum ki. Halk kimi getirirse o alacak burayı. Benim
istediğim, buraya oturan insan bu mevkinin andına sadık kalsın,
ihanet etmesin. Bağımsızlığı pazarlık masasına yatırmasın. Aksi
takdirde tarih kendini affetmez. Bunun bilinci içinde olsun yeter".
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, "50 yıllık, özellikle son 30 yıllık
sürece baktığınızda keşke şunu, şunları yapmasaydım dediğiniz
olaylar var mı" sorusuna, "Şimdi söylersem kıyamet kopar, bırakın
hatıratımda yazayım" karşılığını verdi. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş,
yıllarca aynı yolu yürüdüğü Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı
Derviş Eroğlu ile aralarındaki sorunun esas sebeplerine dair
sorulara, "Hayatımın en üzücü yanıdır. Kurduğum partinin bu noktaya
getirilmesi, 3 kez doğum yapması olmaması gereken şeylerdi"
karşılığını verdi. Eroğlu'nun, aralarındaki sorunun
"Cumhurbaşkanı'nın Serdar Denktaş'la ilgili taleplerinden"
kaynaklandığına ilişkin açıklamalarının hatırlatılması üzerine ise
Denktaş, "Sayın Eroğlu bir gün de oturup da bir konuda 'bende de
suç vardır' dese birçok şey halledilmiş olacaktı" ifadelerini
kullandı. Denktaş, "Kırgınlık sürüyor mu" sorusuna ise "Hayır.
Artık iyi olmaması için bir sebep yok" diye karşılık verdi. CTP
Genel Başkanı, Başbakan Mehmet Ali Talat'ın uyum içinde
çalışılabilecek bir kişi olduğunu vurgulayan Denktaş, "Siyasetiyle
bağdaşmasanız dahi medeni ilişkileri sürdürebilecek bir durumu var.
Düşüncelerini cesaretle savunabiliyor. Bütün mesele Rum'la şimdiki
şartlarda ve Annan Planı çerçevesinde uzlaşılabileceğine inanması
beni şaşırtıyor. Çünkü akıllı birisi olarak değerlendiriyorum
kendisini" dedi. Denktaş, Talat'ın, "Türkiye bizi Avrupa Birliği
için terkedecek, bu nedenle ne kurtarırsak kardır" yaklaşımında
olduğunu da ekledi. Başbakan Talat'ın, "Denktaş'ın davasını
sürdürmek için zemini yok" sözlerinin hatırlatılması üzerine ise
şunları söyledi: "Demek ki bağımsızlığı ve KKTC'yi zemin olarak
görmüyor. Ben bu zemini sürdüreceğim diyorum. Yıkacak mı bu zemini,
altımdan alacak mı? Bu halkın altından alma niyeti mi var ki,
zeminim yoktur diyor. Zemin bağımsızlık. Bağımsızlığı ben müdafaa
edeceğim diye buna kızacaklar mı? Çok tuhaf kaçacak". Denktaş,
emekliliğinin ardından herhangi bir partinin başına geçme gibi bir
düşüncesi olmadığını da ekledi. 'MÜLKİYET REJİMİNİ DE TÜRKİYE
GETİRDİ' Denktaş, en fazla tartışılan konu olan ve ülke içinde
oluşturulan adaletsizlik yanında, Kıbrıs konusunun da esasını
oluşturan mülkiyet rejimiyle ilgili olarak da şunları anlattı:
"Mülkiyet rejimini Türkiye getirdi bize. Türkiye'den gelen ve bu
konularda Türkiye'nin tecrübelerini bilen uzmanlar geldi ve
mülkiyet rejimini bize kabul ettirdiler. Çok pratik bir yönden
gitmek isterdim. Ve sanki falmış gibi ağzım, 'bunu uygulamaya
kalkarsanız 30 yıl daha mülkiyet konuşacağız' dedim. Ve
konuşuyoruz. Uyardım yani. Biz mülkiyet rejimini Fikirler
Dizisi'nde gayet pratik şekilde ele aldık. Rum kabul etmedi. Ondan
evvel her liderle ben konuştuğumda, 'gelin bu mal-mülk meselelerini
bitirelim, nüfus mübadelesi yaptık, manası yok' dedim. Ama olmadı,
Rum kabul etmedi". Yaklaşık 5 yıl önceki bankalar krizinin ardından
yaşanan tarihi mudi eylemiyle ilgili çeşitli yorumların ve "askerin
darbe hazırlığını önlediğine" dair iddiaların hatırlatılması
üzerine de Denktaş, "Tamamen hayal. Ben burada yoktum bile.
Yorumları yorumlayacak olursak, hiçbir yere varamayız. Orada
Meclis'e girme de çirkindi, mudi meselesini Türkiye halletmek için
kolları sıvamışken bunu ayyuka çıkarmak da gereksizdi. Bana atıfla
'darbe yapılacaktı da komutan bana geldi' falan filan. Tamamen
hayal mahsulü. Ve Kıbrıs'ta öyle hayalperestler var ki insan
hakikaten şaşar kalır. Adada yaşamanın verdiği birşeydir galiba
bize. Hayal ede ede yaşarız" dedi. Zaman zaman basından şikayetçi
olduğunun hatırlatılması üzerine de Denktaş, genellikle Türkiye
basınından şikayet ettiğini söyledi: "Şikayetim Kıbrıs meselesi
nedeniyle. Sanki böyle bir mesele yokmuş, olmamış gibi hava meydana
getirdikleri zaman şikayet ediyorum. Ama onlar da dostum, onlarla
da yüzyüze geldiğimde yüzlerine söylerim" dedi. Denktaş,
ayrıldıktan sonra, Kurumlar Federasyonu gibi partilerüstü bir
oluşum kurmak, bütün partileri, düşünen insanları toplamak
niyetinde olduğunu vurgulayarak, "Milli davada heyecanı ayakta
tutacak faaliyetlerde bulunmak, Türkiye'yle, Türk halkıyla, Türk
milletiyle devamlı temaslar içinde olmak... Bazı arkadaşlar bunu
"milli kongre", bir anlaşma oluncaya kadar kalıcı bir düzenleme
yapalım diyorlar, bakalım. Ben geçmişte milli bir kongre gerekir
dediğimde, bütün partiler karşı çıkmışlardı. O zaman bu mevkide
olduğum için karşı çıktılar. Ama dışarıda benim bulabildiğim
arkadaşlarla böyle bir faaliyeti başlatmam herhalde kimseye batmaz.
Yahut batarsa bile onların itirazı bana batmaz" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Demokrat Parti Genel Başkanı, oğlu
Serdar Denktaş'la ilgili görüşlerini de sorular üzerine anlattı.
Serdar Denktaş'ın politikaya girmesini hiç arzu etmediğini,
"Raif'in yolundan devam etmek duygusuyla politikaya girdiğini"
söyleyen Denktaş, ancak gösterdiği gelişmeden memnun olduğunu
belirtti. Denktaş, "Serdar iyi yetişiyor, büyük gelişme gösterdi.
Dengelidir. Ne yaptığını bilen bir kişidir ve koalisyonda da denge
olmuştur. İyi yüreklidir. En sevdiğim yanı ailesiyle ilişkileri.
Ailesiyle, çocuklarıyla çok iyi ilgileniyor. Benim yapamadığım
şeyleri o yapıyor, zannedersem onun eksikliğini hissederek. Bu yanı
çok güzel, çok hoşuma gidiyor" dedi. 'AİLEME KARŞI GEREĞİNİ
YAPAMADIM' Cumhurbaşkanı Denktaş'ın en büyük pişmanlığı ise
ailesine gerektiği gibi ilgi gösterememesi. "Aileme karşı gereğini
yapmadım, yapamadım. Bakarım şimdi herkesin evladı Amerika'da,
İngiltere'de okur, doktora yapar. Ben bu mevkideyim diye, gözlem
altındayım, borçlu kalmayım diye bunlardan istifade yoluna hiç
gitmedim, gidemedim. Ve onun sıkıntısı çekerim. Yanlış yaptım,
haksızlık yaptım. Çok rahatsızım. Onlar yine affedeci şeyler söyler
ama zordur. Eğer toplumda benim çocuklarımın ayrıcalıklı yaşadığına
dair inanç varsa çok yanlıştır. Bunu söyleyen haksızlık yapar. Tam
aksi oldu" diye konuştu. Lider, cumhurbaşkanı olarak görevini
yaptığını, ancak kişisel hayatında hayallerini
gerçekleştiremediğini ve ailesi gibi kendisine de zaman
ayıramadığını anlatan Denktaş, şunları söyledi: "Bütün şikayetlere,
eksikliklere ve aksaklıklara rağmen bu devleti yaşatmış bir insan
olarak ben görevimi yaptım. Eğer bunun kıymetini halk
anlayamamışsa, bunda da benim suçum belki var anlatamadım diye ama
bunları tarih yargılayacaktır. Fakat bu arada ailem gibi kendime de
zaman ayıramadım. Hayatımı yaşamadım". Sakin, mesleğini icra
edeceği bir hayat yaşamayı çok arzu ettiğini, ancak bunlar için
artık çok geç olduğunu kaydeden Denktaş, şu ifadeleri kullandı:
"Karakterime uygun hayatımı kaybettim. Deniz sporlarını, yüzmeyi
severdim, yapamıyorum. Araba sürmek zevkimdi, süremiyorum,
bırakmıyorlar. İçki, sigarayı bıraktım. Sigarayı 1974'te en büyük
torunum Rauf doğunca bıraktım, bir daha içmedim. Tatil yapmayı
bilmiyorum. Okumaktan ve yazmaktan başka birşey bilmiyorum. Buradan
ayrıldıktan sonra da bunları yapacağım. Gazetede birşey gördüm mü
kızacağım, cevap vereceğim". Tavla ve benzeri oyunları da öğrenmeye
fırsatı olmadığını, bu aralar bilgisayarda satranç öğrenmeye
çalıştığını anlatan Denktaş, yazı ve fotoğraf işlerini yapacak
düzeyde bilgisayarı iyi kullandığını da ekledi. Kendini "fazla
duygusal" olarak niteleyen ama çoğu zaman gözyaşlarını bastırdığını
anlatan Denktaş, hobileriyle ilgili soruya da, "Kıbrıs meselesi"
karşılığını verdi. "Kıbrıs meselesi hobi olabilir mi" diye
sorulunca da, "Başka bildiğim birşey yok, ben meseleyi hobi
yapacağım" dedi. Denktaş, fotoğraf çekmenin hobiden öte alışkanlık
haline geldiğini belirterek, bu konuda çalışmalarını sürdüreceğini
söyledi. Cumhurbaşkanı Denktaş, mal varlığıyla ilgili soruları da
içtenlikle cevapladı. Kıbrıs'ta 1940'lardan itibaren alabildiği ne
varsa hepsini sattığını söyleyen Denktaş, "Benim üstümde hiçbirşey
yok. Yılanadası'ndaki ev var sadece, o da bakalım ne olacak, Rum
Loizudu benzeri dava açmaya uğraşır? Bellapais'teki evi Ender'e
vermiştim. İstanbul'da Aydın'ın aldığı bir apartman dairesi var.
Bankada param yok, arabam da yok. Bankada borcum var ama maaşım
taksitleri ödemeye ya yeter, ya yetmez" diye konuştu. RAUF DENKTAŞ
KİMDİR? 27 Ocak 1924'te Baf'ta dönemin birkaç hakiminden biri olan
Raif Bey'in 4'üncü ve en küçük çocuğu olarak dünyaya gelen Rauf
Denktaş, 18 aylıkken annesini kaybetti. Denktaş, babası yanında
büyükannesi, büyükbabası ve teyzesi tarafından büyütüldü. Kendi
ağzından anlattığı anılarında, babasının hayatındaki önemini
vurgulayan ve annesini kaybetmesine rağmen mutlu bir çocukluk
yaşadığını anlatan Denktaş, 2.5 yaşında babasının görevi gereği
Baf'tan Lefkoşa'ya taşındı. 6 yaşında İstanbul'da yatılı okula
verildi. Ancak bir yıl geçmeden paranın değerinin düşmesi ve
yalnızlığın da etkisiyle babası tarafından tekrar Kıbrıs'a
getirildi. Ayasofya İlkokulu'na kaydedildi ve ilkokuldan sonra da
İngiliz Okulu'nda eğitime başladı. Rauf Denktaş 1941 yılında daha
17 yaşındayken babasını zatürreeden kaybetti. Ondan sonra teyzesi
tarafından büyütüldü. 1942 yılında liseyi bitirirek, iş hayatına
atıldı. Daha sonra baba mesleği avukat olmaya karar vererek, 1943
yılında hukuk eğitimi için İngiltere'ye gitti. İngiltere'deki hukuk
eğitiminin ardından Kıbrıs'a dönen Denktaş, "beşik kertmesi" yeğeni
Aydın Hanım'la evlendi. Kıbrıs'a dönüşüyle birlikte öğrencilik
yıllarından yazıştığı Dr. Fazıl Küçük ile tanışarak, mücadele
yılları başladı. Rauf Denktaş, 1947 yılında avukatlıkla başlayan
meslek yaşamına daha sonra savcı olarak devam etti. 1957 yılında
savcılıktan istifa ederek Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu'nun
başına geçti. Aynı yıl Türk Mukavemet Teşkilatı'nın kuruluşunda da
etkin olarak görev aldı. Federasyon Başkanı olarak Dr. Küçük'le
birlikte görev yaptı. 1960 ortaklık cumhuriyetini oluşturan Londra
ve Zürih anlaşmalarının hazırlık çalışmalarına katıldı. Bu arada
Londra konferansının ardından New-York'ta Güvenlik Konseyi'nde
yaptığı konuşma nedeniyle Kıbrıs'a girişi yasaklandı. "Hayatımın en
acı günleri" dediği sürgün günleri başladı. 1964'den itibaren 4.5
yıla yakın Türkiye'de sürgün yaşadı. Bu arada Türkiye'de çıkardığı
"12'ye 5 kala" kitabı nedeniyle Türkiye hükümetiyle sorunlar
yaşadı. 1967 sonunda gizlice sandalla Kıbrıs'a çıkmaya çalışırken
yakalanarak, yaklaşık 15 gün hapis yattı. Ardından Tükiye'ye
gönderildi ve yaklaşık 5 ay sonra 1968 Mayısı'nda adaya döndü.
Denktaş, 1973 seçimlerinde cumhurbaşkanlığı muavinliğine aday oldu
ve kazandı. 1974 Barış Harekatı'nın ardından da bugüne kadar
yapılan 6 cumhurbaşkanlığı seçiminin tümünü kazandı. 1976 ve 1981
seçimlerine kendi kurduğu parti olan UBP adına katıldı, 1985'te ise
bağımsız aday oldu. Muhalafet ile iktidarın blok halinde bölündüğü
1990 seçiminin ardından, Denktaş ve UBP Genel Başkanı Eroğlu'nun
yolları ayrıldı. Ve 1995 ile 2000 yıllarında yapılan
cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Eroğlu, Denktaş'ın karşısına aday
olarak çıktı. Eroğlu'nun adaylığıyla bu iki seçim 2 turlu yapıldı
ve Denktaş her iki seçimi de 2. turda kazandı. Ancak 2000
seçimlerinde Eroğlu'nun birinci turun ardından çekilmesi nedeniyle
Denktaş 2. turu seçimsiz kazandı. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, baba
olarak da birçok acı yaşadı. Altı çocuğundan üçünü kaybetti. Önce
2.5 yaşında Dilek isimli kızı hastalıktan öldü ve tedavi gördüğü
İngiltere'ye gömüldü. Ardından mücadele yıllarında 7 yaşındaki
Münir bademcik ameliyatı sırasında hayatını kaybetti ve son olarak
da 1985 yılında Raif trafik kazasında öldü. Denktaş, oğlu Serdar,
kızları Ender ile Değer yanında toplam 11 toruna sahip. Okumaya ve
yazmaya ilgisiyle bilinen, son günlerde Halkın Sesi gazetesinde
köşe yazarlığına başlayan Denktaş'ın, geçenlerde yayımlanan
"Yeniden 12'ye 5 Kala" kitabıyla birlikte 19'u İngilizce toplam 46
yayımlanmış kitabı bulunuyor.