Denktaş'ın bağımsızlık savaşı
Abone olBilbilik, Hollywood filmlerini aratmayacak senaryosunun fikri temellerini ve detaylarını Aksiyon’a anlattı.
Binbaşı Erol Bilbilik’e göre, şartlar olumsuz giderse Rauf
Denktaş görevden çekilecek ve 15 bin kişilik paramiliter güç
harekete geçecek. Bu durum Türkiye’deki iktidarı da sarsacak. Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş,
görüşmelerden kimsenin haksız görmeyeceği bir şekilde çekilecek.
Görevinden istifa eden Denktaş, ulusal güçlerin başına geçecek.
Ada’da örgütlü 15 bin kişilik paramiliter gücün desteğiyle
bağımsızlık savaşı başlatılacak. Gelişmeler üzerine Annan Planı’nı
TBMM’den geçiremeyen Türkiye’deki hükümet istifaya zorlanacak.
Yukarıda kaydettiğimiz sıra dışı
senaryonun sahibi 9 Martçı subaylardan Emekli Deniz Binbaşı Erol
Bilbilik. 12 Mart 1971 Muhtırasıyla sonuçlanan süreçte Doğan
Avcıoğlu grubunun içinde yer alan Bilbilik, son seçimlerden önce de
Kıbrıs’a giderek bir dizi konferans verdi. İşte Kıbrıs'ta sıradışı
senaryonun sahibi Bibilik'in Aksiyon dergisine anlattıkları.
—Kıbrıs’ta yeni bir devleti kim istiyor? ABD ve AB’nin rolü
nedir?
Annan Planı’nın Avrupa Birliği (AB) adına hazırlandığı söylense de
bu bir Amerika Birleşik Devletleri (ABD) planı. Planı hazırlayan,
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan, BM Özel
Danışmanı Alvaro de Soto ve İngiltere’nin Kıbrıs Koordinatörü David
Hannay. ABD’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Thomas Weston, Washington’da
Ada’yı en iyi bilen kişi olarak kabul ediliyor. Bundan önceki ABD
Temsilcisi Alfred Moises de Weston’a bağlı olarak çalışıyordu. ABD,
AB’ye Ada’da bir çözümü dayatıyor. Emperyalist zayıf güç olan AB
ise ABD’ye karşı çıkmaya çalışıyor.
—ABD’nin Kıbrıs’a ilgisi nereden
kaynaklanıyor?
ABD’nin ayakta kalabilmek için, Kafkaslar, Orta Asya ve Afrika’daki
tüm petrolleri denetim altına alması gerekiyor. Eğer bunu denetim
altına almazsa rakipleri Çin ve Rusya’nın petrole ulaşmalarını
engelleyemez. Petrol ve doğalgaza ulaşırlarsa da bu ülkelerin
ekonomileri, silahlı güçleri, teknolojileri büyür ve güçlenir.
ABD’nin 21. yüzyıldaki yaşamsal projesi yok olur. Avrupa, ABD’nin
Avrasya projesinde köprü başıdır. Türkiye daha büyük köprü başıdır.
Kıbrıs’la beraber Türkiye Avrasya kapısının adeta bir ön kapısıdır.
Kıbrıs’ın Kuzeyi ile İskenderun arasında gerçekten zengin petrol
yatakları var. Ancak ABD bunu gizleyebildiğince gizlemek
istiyor.
—Kıbrıs’taki seçimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin yükselişi ne mesaj
veriyor?
Ben Kıbrıs’a seçimlerden önce gittim. Bir dizi konferans verdim.
Seçimden önce AB yanlısı partilerin 50 sandalyeli parlamentoda 35
sandalye alabileceği tahmin ediliyordu. Bunlar 14 Aralık
seçimlerinde öyle bir garanti de görüyordu ki, Kıbrıs’ın hem
güneyinde hem de kuzeyinde özgürlük şenlikleri yapacaklardı. Bütün
partilerin teşkilatlarına talimat vermişlerdi. 25’e 25 durumunu
görünce o gece şölenler iptal edildi. 35 milletvekili girseydi
çoğunluğu elde etmiş olacaklardı. Annan Planı’nı virgülüne
dokunmadan kabul edeceklerdi. Bu sonuçları bir direnişin doğmadan
yok olması sonucunu doğurmadığı için büyük bir başarı olarak kabul
ediyorum.
—Annan Planı hakkında ne düşünüyorsunuz? Müzakere
edilebilir bir metin mi? Yoksa Kıbrıs’ın Rumlara devrinin belgesi
mi?
Annan Planı’yla, müzakereler bir yana yeni Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
anayasası yazılıyor. Plan kendi içinden bir de anayasa çıkarıyor.
Onu kabul ettiğiniz anda anayasayı kabul etmiş oluyorsunuz. O
anayasa, KKTC Anayasası’nı yok ediyor. Ne garantörlük, ne iki
kesimlilik kalıyor. Müzakereye oturulduğu anda Kıbrıs elden
gitmiştir. Güney Kıbrıs’ın kaybedeceği hiçbir şey yok. ABD, anlaşma
olmaması halinde Türkiye’ye Rum Kesiminin AB’ye girmeyeceği sözünü
vermiştir. Ama arkasında durmayacaktır.
—Durum böyleyse 30 yıldır tüm baskılara direnen Denktaş
görüşmelere başlamayı neden kabul etti?
25 milletvekili çıkartan oy oradaki partilerden daha fazla
Denktaş’a verilmiştir. Her şeye rağmen halkın Denktaş’a olan
güvenini gösterir. Bence, Denktaş’ın görüşmelere başlama konusunda
direnmesi lazımdı. Denktaş’ın cumhurbaşkanlığının bitmesine iki yıl
vardı. Başgörüşmeci sıfatını taşıyordu. Bu sıfatı ona KKTC Meclisi
vermişti. Ancak o alabilirdi. Bunu yapabilmesi için de Anayasayı
değiştirmesi gerekiyor. Başgörüşmecilik sıfatı kendisinde olduğu
için Talat’a bu sıfatı vermeyebilirdi. Cumhurbaşkanı olarak
hükümeti onaylamama yetkisi vardı. Denktaş, mayısa kadar
durmalıydı. Taktik dahilinde Talat hükümetini onaylayabilirdi.
Görüşmeciliği de, eski Dışişleri Bakanı Ertuğrul Tahsinoğlu ve
Ulusal Birlik Partisi’nin en değerli insanlarından, müsteşarı
Ertuğrul Ongun’a verebilirdi. Denktaş, Türkiye’ye gelip, tüm
yetkililerle görüştü. Halk arasında destek gezilerine çıktı. Fakat
en sonunda da ABD ve özellikle de Türkiye iktidarının Kıbrıs
davasında, kendisiyle aynı fikirde olmadığını anladı. Bu durum
geçmişte Çiller başbakanken yaşanmıştı. Cumhurbaşkanı
Demirel—Denktaş deklarasyonu yayınlandı. Hükümet yok sayıldı. O
deklarasyonla biz Annan Planı’na benzer bir planın ve ilk defa
Denktaş’ın arkasında olmayan bir iktidarın olgusunu yaşadık.
Denktaş MGK kararına göre karar vermekle yanıldı
—Ama bu sefer Denktaş, Türkiye’de Cumhurbaşkanı, Başbakan
ve Genelkurmay Başkanıyla temaslarından sonra görüşmeciliği kabul
etti.
8 Ocak 2004’te Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararı var. Orada sadece
Kıbrıs ele alındı. MGK kararında o toplantıya katılanlar, olmazsa
olmaz 6 koşulu tespit etti. İki eşit millet, garanti hakkının
devamı, göçlerin az olması, egemenlik, güvenlik, toprak bütünlüğü,
garantörlük. Bunlar kayda geçirildi. Denktaş, Birleşmiş Milletler’e
gidip gitmeme analizini yaparken, temel olarak aldığı belge bu
oldu. Burada büyük bir hata yaptı. MGK kararı, ilgili kanun
değiştiği için eski gücünü kaybetti. Hükümet kabul ettiği MGK
kararını bir bütün olarak siyasi kararı haline dönüştürmedi. Bütün
incelik burada. Bu yapılmadığı için olmazsa olmazların akıbeti
belli değil.
—Görüşmelerde neler yaşanabilir?
Denktaş gibi büyük liderler hata yapabilirler ama hatalarından ders
çıkarmasını da bilirler. Büyük liderlerin vasfı budur. Büyüklüğü o
nedenledir. Masada harikulade taktik uyguladı. Denktaş, New York’a
gitmeden önce ‘olmazsa olmazları’ Annan Planı’na sokmaya
çalışacağını deklare etti. Hiçbirinden feragat etmeyeceğini, ederse
planı kabul etmiş olacağını söyledi. Bunun, Kıbrıs Türkleri’nin
imhası anlamına geleceğine vurgu yaptı. İsteksizliğini ortaya
koyarak Rum kesiminin masaya oturmasını sağladı. AB taraftarı
Talat’ı yönlendirdi. Her toplantı sonunda gerçekleri kendi halkına
açıkladı. Bu büyük bir güç belirtisidir. Tek kumandan olarak bu
açıklamaları yaptı.
—İsviçre’ye gitmeyen Denktaş’ın bundan sonraki süreçte ne
yapacağını tahmin ediyorsunuz?
Denktaş, referanduma kadarki süreçte ‘evet’e yakın oy verileceğini
değerlendirdiği anda masadan tamamen çekilir. Ama öyle bir pozisyon
oluşturur ki hiç kimse çekildiği için haksız bulamaz. Bu durumda
iki pozisyonu tercih edebilir. Başgörüşmecilikten çekilmek.
Cumhurbaşkanı olarak görevine devam eder. Cumhurbaşkanı olarak
planı onaylamama silahını kullanır. Böyle bir durumda Mehmet Ali
Talat ve Tayyip Erdoğan, “ön olur” alarak planı Meclisten geçirmeye
çalışabilirler. Tabii ki bu duruma karşı çıkacaktır. Referandumun
reddedilmesi için halka inebilir. Halkı Annan Planı’yla KKTC’nin
yok olacağını insanların göçe zorlanıp, heba edileceğini anlatır.
İkinci yol ise, Cumhurbaşkanlığı’ndan bile istifa etmeyi
düşünebilir. O öyle bir değerlendirir ki, durumun politik çözümü
yoktur. Annan Planı fiili olarak gerçekleşince KKTC yok olmuştur.
Önceden düşünüp, halkın politik liderliğine soyunur. Ulusal güçleri
yanına alır. Bu oluşumun içinde Ulusal Halk Hareketi de yer alır.
Böylece KKTC’nin bağımsızlık savaşına girişebilir.
Türkiye’deki iktidar da sarsılır
—Bu senaryo gerçekleşirse sonucunda ne
olur?
Böyle bir pozisyonda, çok büyük olasılıkla halkı yanına alabilir.
Türkiye’deki iktidarı sarsar. Annan Planı’nın onaylanması imkanı
ortadan kalkar. 1 Mart Tezkeresi’nin reddi gibi bir hareketi
başlatabilir. Kıbrıs’taki 15 bin kişilik paramiliter güç Talat’ın
planı onaylama gücünü elinden alır. Türkiye’deki iktidar, anlaşmayı
Meclisten geçiremez. Meclisi atlayarak geçirmeye çalışırsa
iktidardan olur. Ulusalcı güçleri daha dinamik hale getirir.
—Bu bir darbe demek mi?
Darbe hiçbir şeyi çözmüyor. Türkiye’ de her darbe faşizme destek
olur. Denktaş ulusal liderliğe soyununca Ada’nın sivil, asker ve
politik güçleri arkasında ulusal güç birliğini oluştururlar ve bir
mukavemet planı yaparlar. O hareket referanduma hayır dedirten bir
hareket olur. Kıbrıs’ın bağımsızlığı yolunda bir savaşa da
gidebilir. O ucu da açıktır. Bence bu bir milli harekettir. Ve
hareket sadece Denktaş’ın önderliğinde olur.
—Masal gibi anlattığınız senaryonun bir an gerçekleştiğini
farz edelim. Türkiye’nin durumu ne olur? Siyasal ve ekonomik düzen
kaosa girmez mi?
Türkiye işte böyle korkutuluyor. Emperyalizmin oyunudur. Korkan
insan diz çöker. Zaten ekonomi batacağı kadar batmış. Ulusalcı
iktidarlar için bunların hepsinin çözümü vardır. Kaos, ulusalcı
iktidarlar için kurtuluş dönemleridir. Emperyalistler için de baskı
ve çıkar dönemleridir.