Denktaş'ı medya yoluyla fırçaladı
Abone olErdoğan, "KKTC Cumhurbaşkanı'nın marjinal gruplarla toplantı yapmasına maalesef çok üzülüyorum" dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a
seslenerek, ''Ne anlatacaksan Kıbrıs'ta anlat'' dedi. Erdoğan,
''Türkiye'ye gelip de bazı marjinal gruplarla birlikte, ben
KKTC'nin Cumhurbaşkanı'nın bu tür toplantıları yapmasını maalesef
üzüntüyle izliyorum'' diye konuştu. Başbakan Erdoğan, resmi ziyaret
için Japonya'ya giderken, İzmir Uçağı'nda gazetecilerin sorularını
yanıtladı. ''Muhalefet Annan Planı'nın 9 bin sayfa olduğunu ve iyi
anlatılamadığını ifade ediyor. Bu eleştirileri nasıl
değerlendiriyorsunuz?'' sorusu üzerine Erdoğan, hükümet olarak
attıkları adımları kendi gruplarında ve TBMM'de açıkladıklarını
ifade etti. 'Bizim yaptığımız açıklamalara rağmen muhalefetin
üzerinde durduğu tek konu var; 9 bin sayfa...'' diyen Erdoğan,
şunları söyledi: ''Başka bir hareket kaynakları yok. 9 bin sayfa
nasıl yazıldı nasıl değerlendirildi, nasıl bu adımlar atılıyor?
Tabii her şeyden önce parlamento içindeki milletvekillerinin büyük
çoğunluğu, kanunu hazırlayanlar veya teknik sahiplerini işin
dışında tutacak olursak, hiçbiri bugüne kadar metni okumamıştır
veya 'okuyoruz' diyorlarsa bunun yüzde 90'ı doğru konuşmuyor. Bu
çalışmalar esnasında tek tek incelenmiştir ve özet bilgiler
çıkarılmıştır. Bu özet bilgiler içerisinde de bu adımların hepsi
atılmıştır. Bir defa buradaki çerçeve ve ilkelerimiz bellidir. Bu
ilkeler, çerçeveler dahilinde de çok açık bir şey söylüyoruz.
Diyoruz ki, buradan iki kurucu devletle bir Birleşik Kıbrıs
Cumhuriyeti çıkıyor. Bugüne kadar Türkiye'den başka dünyanın
tanımadığı ortada bir KKTC varken, şimdi 2 kurucu devlet, birisi
Güney Kıbrıslı Rumlar, diğeri Kuzey Kıbrıslı Türkler. Bunların
kurduğu Birleşik Kıbrıs var, federal bir devlet. Burada bazı
benzetmeler yapılıyor. 'Philedelphia' deniliyor. Philedelphia ile
bu işin bir alakası yok. Bunlar daha sonra eyaletler olarak birçoğu
kurulmuş. Burada böyle bir şey yok. Tam aksine ikisi birden
kuruluyor. Sayın Papadopulos'un, hani gözleri yaşlı söylediği
ifade, 'ben devletimi kaptırmam' diyor. Neticesinde işin eğer
ruhunu okursak, burada devletini kaptırmak olarak bu kadar ağır, bu
kadar mağdur bir pozisyona sokmayalım. Ama en azından devletini
bizimle paylaşma noktasına geliyor. Kaldı ki, çok daha ilginç
ifadeler var; 'ne kuzeyin güneye ne güneyin kuzeye tahakkümü
olamaz' kaydı var. Egemenlik de orada kendi egemenliğini kaydetmek
suretiyle bir kere egemenlik sağlıyor aslında. Hani deniyor ya,
egemenlik verilmiyor burada böyle tersten bir yaklaşımla kuzeyin
egemenlik kazanması söz konusudur. Biz hep şunu söyledik; burada
(gerçekten yüzde 100 çok büyük başarı kazandık) anlayışı içinde
değiliz.'' ''KONUYA MİLLİ MESELE OLARAK BAKIYORUZ'' KKTC'yi
gelebileceği ideal bir konuma getirdiklerini ifade eden Erdoğan,
sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bunu 'kazan-kazan' anlayışından
hareketle yaptık. Güneyin burada kazancı ne oldu? Güneyin kazancı
büyük ölçüde toprak oldu. Başka ne oldu? Güneyden kuzeye
geçebilecek olan Rumlar oldu. Şimdi kusura bakmayın da burada
karşılıklı bir anlaşma yapıyorsunuz. Bu anlaşmayı yaparken öyle tek
taraflı olarak kalkıp da size 'buyur ne istiyorsan al' denmez. O
zaman Lozan'ı masaya yatırın. O zaman (Lozan'da neler alındı, neler
verildi) diye bakıldığı zaman burada da karşılıklı olarak bir
şeyler alındı verildi. Bunların da o zaman üzerinde durmak gerekir.
O zaman kalkıp da bu adaları verenler ihanet içinde miydiler? İşi
bu noktalara getirmek çok çirkin, yakışıksız. Bizler, şu anda
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak konuya bir milli mesele olarak
bakıyoruz. Ama milli mesele olarak bakarken de KKTC'li
kardeşlerimizin, soydaşlarımızın bir devlet olabilme imkanını
yakalamasını istedik. Olaya milli mesele olarak bakıyorsunuz.
Uluslararası hangi toplantıda acaba Türkçemiz beynelmilel bir dil
olarak kullanılıyor? Ama şimdi burada uluslararası bütün
toplantılarda dilimiz beynelmilel dil olarak kullanılmaya
başlanacak, bizzat elimle kayıt düştük. 1 Mayıs'tan itibaren teknik
noktada sıkıntısı olmayan kuruluşlarda Türkçe hemen uygulamaya
girmeli, diğer yerlerde ise 5 yıl kaydı vardı onu çıkardık. Diğer
yerlerde ise en kısa zamanda bu sıkıntılar giderilmek suretiyle bu
adımların atılması durumu var. Uluslararası kuruluşlara 200
civarında eleman yetiştirip, hazırlayıp vereceğiz. Bunlar orada
simültane tercüme yapacaklar. Bunların hepsi bu anlaşmayla elde
edilen kazanımlar. Görmezlikten gelmek bana göre doğru değil.
Olumsuz yanlarını da söyledik. Bu, daha önceki Annan Planı'nda olan
29.2'dir. ''KALACAK GÖÇMEN SAYISI 45 BİNE ÇIKARILDI'' Bir şey de
hedefinden saptırılıyor. O da şudur: Efendim şu kadar Rum kuzeye
gidecek. Gelir gelmez onu bilemeyiz ama bu oran bellidir; yüzde
21'dir. Biz bunu yüzde 18'e indirdik. Belli bir sürede gelecek. Ne
kadarı gelir ne kadarı gelmez, orası ayrı bir mesele. Burada bir
diğer adım da, 'Türkler'i çıkarmak için bir adımdır...' Böyle bir
şey söz konusu değil. Şu anda orada Türkiye'den giden belli bir
vatandaşımız var. Göçmen diye ifade edeyim, bunu 30 bin küsur
olarak değerlendirelim. Karşılıklı müzakerelerle bunu 45 bine
çıkarmaya muvaffak olduk. Orada kalıyor. Bunu niye konuşmuyorsunuz?
Bunu da açalım. 'Türk askeri buradan çıkarılıyor' deniliyor, Yunan
askerini niye konuşmuyorsunuz? 2018'den sonra 650 askerimiz
kalacak, 950 de onların askeri kalacak. Ama 3 yılda bir anlaşmayla
görüşülecek. Tamam da görüşülecek orada bir madde var ama ne dedik?
'Karşılıklı mutabakata dayalı olarak' dedik. Yani mutabık
kaldığınız sürece... Taraflardan biri buna evet demediği sürece bir
defa oradan bizim askerimizin çıkması söz konusu değil. 'Efendim ya
farklı bir hükümet gelirse?' Böyle değerlendirmeler de yapıyorlar.
Görüyorsunuz, ne demek farklı bir hükümet gelirse? Farklı bir
hükümet şu anda da varsa aynı şeyi yapar.'' DENKTAŞ'A MESAJLAR
Başbakan Erdoğan, bir başka gazetecinin, ''Bu sözleri Dışişleri
Bakanı'na söyleyen Sayın Denktaş oldu. Bu sözleriniz Denktaş'ı da
etkiliyor mu? Bu sözler Denktaş'a bir mesaj olabilir mi?''
sorusuna, ''Ben bilemiyorum. Şimdi bunlar konuşuluyor. Gazetelerde
yazılanları böylece cevaplandırdım ki halkım yanıltılmasın.
Enteresan olan bir şey de şu: Maalesef şu anda ağırlıklı olarak
niçin bu iş Türkiye'de yapılıyor? Onu da merak ediyorum. Böyle bir
şey varsa, bu Kıbrıs'ta yapılsın. Yani mitingler yapılacaksa orada
yapılsın. Konuşulacak şeyler orada konuşulsun'' yanıtını verdi.
''Türkiye'deki muhalefet tartışmayı Kıbrıs'a taşıyor. Nasıl
değerlendiriyorsunuz?'' diye soran bir gazeteciye, Erdoğan, ''hangi
muhalefet'' sorusunu yöneltti. Gazetecinin, ''parlamento dışındaki
muhalefet'' demesi üzerine Erdoğan, şunları kaydetti: ''Onlar işi
çok çirkin bir yere de taşıdılar. Orada hakarete varan şeyler var.
Oradaki marjinal partilerin ve ülkemizle de kontaklı olan bazı
siyasi partilerin genel başkanlarının oralarda yaptığı çok çirkin
şeyler var. Bunları da tabii dışişlerimiz yakından takip ediyor. Bu
atılan adımların bizi bu noktaya getirmemesi gerekirdi. Çünkü,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti gerek Türkiye Cumhuriyeti'nin gerekse
KKTC'deki kardeşlerimizin menfaatinin en az onlar kadar hassasiyeti
içindedir. Çözümsüzlük çözüm değildir. Siyaset, sorun üretme sanatı
değildir. Siyaset, çözüm üretme sanatıdır. 30 yıldır, 40 yıldır bu
işi çözemeyenler bugünleri hazırlamışlardır. Dolayısıyla burada iyi
düşünerek adımlarımızı da ona göre atmamız gerekir.'' 'İsviçre'de
düzenlediğiniz basın toplantınızda, Denktaş ile ilgili soruya
'gönlümüzde yeri var' dediniz. Siyasi olarak aranızdaki ilişki
nedir?'' sorusunu da Erdoğan, şöyle yanıtladı: ''Oradaki konuşmamız
da görüşmemiz de gayet iyi geçti. Hassasiyetlerimizi, düşüncemizi
söyledik ve 'biz sizin endişe ettiğiniz kadar endişe taşımıyoruz'
dedik ve kendisi hatta 'kampanya için Kıbrıs'a gelecek misiniz?
Milletvekilleriniz gelecek mi?' diye sordu. 'Hayır' dedik. Ama ben
'Siz Türkiye'ye gelecek misiniz?' sorusunu sormayı unuttum. Benim
de ondan bunu istemem lazımdı. Yani yapılacak bir şey varsa, buyur
Kıbrıs'ta onu yap. Ne anlatacaksan Kıbrıs'ta anlat. Ama Türkiye'ye
gelip de bazı marjinal gruplarla birlikte ben KKTC'nin
Cumhurbaşkanı'nın bu tür toplantıları yapmasını maalesef üzüntüyle
izliyorum ve bunu kendisine de söyledim. Daha önce biliyorsunuz
ATO'ya geldiler. Malum gruplarla bir toplantı yaptılar. O
toplantıya katılanların çoğu TSK'ya 'işgalci kuvvetler' diyenlerdi.
Onlarla beraber ben aynı fotoğraf karesi içinde kendilerini
görmenin bahtsızlığını yaşadığımı kendisine söyledim ve 'sizleri o
karelerde görmek istemezdim' dedim. Bunu da kendisine söyledim.''
JAPONLAR'IN KURTARILMASI Erdoğan, ''Fransa, Türkiye'nin AB
üyeliğine evet diyecek mi?'' sorusunu, ''Aralık 2004'te inşallah
temennimiz o'' şeklinde yanıtladı. ABD'nin Türkiye'den Irak'a asker
göndermesini istemesi durumunda kararlarının ne olacağının
sorulması üzerine Erdoğan, ''Şu anda böyle bir talep söz konusu
değil. Bildiğiniz gibi bundan önceki karar şu anda geçerli değil.
Dolayısıyla, Türkiye olarak bize gelen herhangi bir şey yok. Tabii
şu andaki şartlar çok daha değişik. Dolayısıyla bu şartlara göre
değerlendirme yapılacaktır'' dedi. ''Irak'ta esir düşen Japonlar'ın
kurtarılması için aracı olmanız söz konusu mu?'' sorusuna ise
Erdoğan, ''Temennim odur ki, öyle bir neticeye vesile oluruz.
Olabilir, neden olmasın'' yanıtını verdi.