Denktaş: Konsey dengeyi bozar
Abone olDenktaş, Anadolu Ajansı'na verdiği Konsey kararının meşru hükümet olarak Rumları muhatap aldığını söyledi.
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, BM Güvenlik Konseyi'nin bugün
onaylaması beklenen Kıbrıs kararının, ''Annan Planı ile güya
kurulmuş olan dengeleri bozduğunu'' söyledi. Denktaş, Anadolu
Ajansı'na verdiği mülakatta, karar metninde bütün geçmiş kararlara
atıf yapılarak işe başlandığını, böylece ''Kıbrıs meşru cumhuriyeti
vardır, meşru hükümet de Rum hükümetidir'' anlayışının tekrar teyit
edileceğini belirtti. Yeni oluşumun Kıbrıs Cumhuriyeti'nin devamı
olarak kabul edilmeyeceği sözünün verildiğini ifade eden Denktaş,
''Biz Türkiye'den 'Bunu yaparsanız referandum da son bulur'
demesini bekleriz. Biz de bunu söyleyecek güç yoktur, ama Türk
hükümetinin de bunu söyleyeceğini zannetmiyorum'' diye konuştu.
Kararın alınmasının bütün dengeleri bozacağını, Rumların isteği
üzerine ''garanti anlaşmasının daha da sulandırıldığını'' kaydeden
Denktaş, ''Türkiye'nin 'artık referanduma lüzum yok' demesi lazım,
kandırılan onlardır çünkü. Yine diplomatik manevralarla Rum tarafı
tatmin ediliyor, biz yine çok şey vermek zorunda bırakılıyoruz''
dedi. BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın hakemliğinin kabul
edildiğini önceden öğrenmesi durumunda New York görüşmelerine
katılmayacağını da söyleyen Denktaş, Kopenhag zirvesinde hatalı
davrandığı yönündeki eleştirileri de yanıtlayarak, kendilerinin
zirveye davet edilmediğini kaydetti. Denktaş, Kıbrıs konusunun
Türkiye'de artık eskiden olduğu gibi partiler üstü bir mesele
olarak algılanmadığına da işaret ederek, şöyle konuştu: ''Ben
rahmetli oğlumun can alıp can verdiği günlerde Hacettepe'de iki gün
onun iyileşmesini bekledim, iyileşecek ümidiyle. O günkünden daha
acı bir beklenti içindeyim, çünkü devlet gidecek ve Rumların
ileride Türk askeri de çıktıktan sonra bize ne yapacağını ben çok
iyi biliyorum.'' Röportajın tam metni şöyle: SORU: Basın
toplantınızda ''Plandaki boşlukların BM Genel Sekreteri tarafından
doldurulacağının kabul edilmiş olduğunu bilseydim, New York'a
gitmezdim'' dediniz. Davos'tan New York'a bu süreç nasıl ilerledi?
YANIT: Benim anladığım, Davos'ta bu yönde bir söz verilmiş, ancak
bu söz bize duyurulmadı. Biz bu bilgiyle gittik, olmazsa olmazların
arasında (BM Genel sekreteri Kofi) Annan'ın hakemliğinin kabul
edilemeyeceği de vardı. Ama gittiğimizde ve Annan'ı ''duvar gibi''
karşımızda bulduğumuzda, bize ''sakın ipleri kopartmayın,
görüşmeleri Kıbrıs'a nakletmek önemlidir'' şeklinde tebligat
yapıldı. Bir alternatif getirmemiz gerekiyordu, Türkiye ile
Yunanistan'ı işin içine sokmak alternatifini düşündük. Dolayısıyla
ben Davos'a Annan'ın hakemliğinin kabul edilmiş olduğunu bilseydim,
gitmezdim. Bu kesindir, çünkü bizi bu içinden çıkılmaz yola onun
hakemliği soktu. Dışişleri Bakanı Gül'ün beyanatı oldu, ''New
York'ta her şey halledilmişti'' diye, New York'ta hiçbir şey
halledilmiş değildir, burada bizi dinlemediler, daha ziyade teknik
konuların tamamlanması için teknik komiteleri çalıştırdılar. Dörtlü
konferans için İsviçre'ye gidildi. Kimse İsviçre'de dörtlü
konferans yapıldı diyemez, yapılmadı çünkü ve orada oyalama
taktiğiyle mesele referanduma havale edildi. Mesele, evvelden kabul
edilen bir formülün uygulanmasıdır. Hep göstermelik bir şeyler
yapıldı. SORU: Size yöneltilen temel eleştirilerden birisi,
Kopenhag zirvesindeki tutumunuz. ''Kopenhag'da bazı adımlar atılmış
olsaydı, bu noktaya gelinmezdi'' deniyor. Kopenhag'da imza atmamak
doğru bir karar mıydı? YANIT: Kopenhag zirvesine biz davet
edilmedik, bunu anlayan yok. ''Kıbrıs hükümeti'' davet edildi ve
bizden Genel Sekreter'in istediği, ''kalan çok az farkın halledilip
bu işin bitirilmesiydi''. Çok az farkımızın kalmadığı ortada değil
mi? Hala görüşüyoruz, hala anlaşamadık, anlaşılmamış belgeyi ortaya
koyuyorlar. Kopenhag'da ben nasıl ''Kabul ettim her şeyi''
diyebilirdim? Plan o günden bugüne kaç defa değişti? Uzmanların
görüşlerini okuyoruz, tüm plan ''Kıbrıs hükümeti hala vardır, isim
değiştirmiştir'' noktasını kabul ettirmektir. Türkler de bir
anayasal değişiklikle bu hükümetin içine dahil ediliyor. Bunlar
bizi tatmin etmiyor. Bu bizim için sonumuzun gelmesi demektir.
Kimsenin umurunda değil. ''İki halk barış içinde yaşasın, dünyaya
güzel resim çizelim'' isteniyor, bazı statüler kabul edilmeden
bunun olması mümkün değil ki... ''Kıbrıs Türkleri'' deyimi, bize
bir statü vermiyor. SORU: Güvenlik Konseyi'nde bugün alınması
beklenen karara ilişkin görüşleriniz nelerdir? YANIT: Güvenlik
Konseyi'ne gidecek karar metninde bütün geçmiş kararlara atıf
yapılarak işe başlanıyor. Yani, ''Kıbrıs meşru cumhuriyeti vardır,
meşru hükümet de Rum hükümetidir'' anlayışı tekrar teyit
edilecektir. Türkiye'nin garantörlüğü de orada tekrar ipotek altına
alınıyor, bana sorarsanız bir bakıma reddediliyor, bugünkü kararı
geçirdikleri takdirde, Annan Planı'nda güya kurulan denge de
bozulmuş oluyor. Biz Türkiye'den ''Bunu yaparsanız referandum da
son bulur'' demesini bekleriz. Biz de bunu söyleyecek güç yoktur,
ama Türk hükümetinin de bunu söyleyeceğini zannetmiyorum. Bu
kararın alınması bütün dengeleri bozuyor, yeni oluşumun Kıbrıs
Cumhuriyeti'nin devamı olmayacağı söylenmişti, geçmiş kararlara
atıfta bulunmak suretiyle bu da geçerliliğini yitiriyor. Rumların
isteği üzerine garanti anlaşması daha da sulandırılıyor ve sanki
savaşa gidiyormuşuz gibi 7. bölüme atıfta bulunduruluyor.
Türkiye'nin ''artık referanduma lüzum yok'' demesi lazım,
kandırılan onlardır çünkü. Yine diplomatik manevralarla Rum tarafı
tatmin ediliyor, biz SORU: Türk hükümetinin tutumuna yönelik
eleştirileriniz vardı, bunlar açıklamalarınıza da yansıdı. YANIT:
Ağır şeyler söylemek istemem, söylediklerim kafidir. Biz bütün Türk
hükümetlerine güvenerek yürüdük. New York'a gidişimiz bu güvene
dayalıydı, gittikten sonra değişen bir husus meydana gelmiştir,
bunun nedenini ben kendileriyle yüz yüze konuşmuş değilim, herhalde
bir gün gelir konuşacağız. SORU: Şu anda gelinen noktayı nasıl
değerlendiriyorsunuz? YANIT: Bugüne kadar Kıbrıs meselesi, yumruk
gibi milli ve partiler üstü meseleydi. Hükümet dışındaki bütün
partiler eski milli çizgide durmaktadırlar. Annan Planı'nı bizim
değerlendirdiğimiz gibi değerlendirmektedirler. Yumruk gibi milli
birlik görüşü ortadan kalkmış görünüyor. Şimdi parti görüşü vardır,
Meclis'teki kararlara rağmen parti görüşü hakim kılınmıştır ve
Kıbrıs gidiyor. Ben rahmetli oğlumun can alıp can verdiği günlerde
Hacettepe'de iki gün onun iyileşmesini bekledim, iyileşecek
ümidiyle. O günkünden daha acı bir beklenti içindeyim, çünkü devlet
gidecek ve Rumların ileride Türk askeri de çıktıktan sonra bize ne
yapacağını ben çok iyi biliyorum. Senem Yazıcı ve Züleyha Karaman
bildiriyor