Denizci subaylar niye intihar ediyor?
Abone olDeniz Kuvvetleri'nde şüpheli 6 ölüm... Sabah saatlerinde meydana gelen ölümlere ailelerin kimi 'intihar', kimi 'cinayet' diyor. Ama...
2 Mayıs 2007 tarihinden bu yana Olgun Ural gibi 6
denizci subayın ölümü kayıtlara intihar olarak geçti. Sır perdesi
henüz aralanamadı.
Subaylar hayatını nasıl kaybetti, hepsi intihar mı? Üst
üste gelmesinin bir anlamı var mı? Psikolojik baskı altında
kaldılar mı? Hangi subay için cinayet iddiası gündeme getiriliyor?
Aileleri ne düşünüyor? Ergenekon'la ilişkisi var
mı?
Son intihar tarihi 19 Aralık. İddiaya göre, intihar etmeden önce
Yüzbaşı Olgun Ural'ı bilgi sızdırmakla suçlayanlardan biri Binbaşı
Ümit Koca, diğeri Yarbay Ali Tatar'dı (42). Sonuncu isim,
soruşturmaya konu olan daha birçok olayda geçiyor. Eski Deniz
Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ile şu an görevdeki komutan
Oramiral Eşref Uğur Yiğit'e suikast hazırlığı yapan subaylar
arasında Ali Tatar'ın da adı var.
Suikastı gerçekleştirecek teğmenler tutuklanarak cezaevine
gönderildi, evlerindeki aramalarda patlayıcı madde ve mühimmatla
beraber "Tayfun Duman'dan gelecek bilgiye göre hareket
edilsin" yazılı not bulundu. Önceden tutuklanan Teğmen
Tarık A'ya ait 'Amirallere Suikast Planı'nın yer aldığı flash
bellekteki bazı belgelerde yine Ali Tatar'ın ismi var. Aynı
belgelerde, Hava Kuvvetleri bünyesinde kurulan 'Karargâh Evleri'
yapısına benzer bir yapılanmaya gidildiği iddia ediliyor.
Ayrıca, Kafes eylem planının gizlendiği CD'nin içinde yer
alan 'GÜNDEMLERİM2' adlı dosyadaki 'Organizede yer alacak
arkadaşlarımız' listesinde de geçiyor Tatar'ın ismi.
Teğmenlerin öğretmeni konumundaki Ali Tatar, 7 Aralık'ta iki
amirale düzenlenecek suikastın planlayıcısı olduğu iddiasıyla
mahkemeye sevk edildi. Beşiktaş Adliyesi'nde ifadesi alındıktan
sonra tutuklanarak Hasdal Askerî Cezaevi'ne gönderildi.
Avukatlarının itirazı üzerine 9 gün sonra serbest bırakıldı.
Ardından, görev yaptığı birliğe giderek Öğretim Başkanı Deniz
Kurmay Albay İlyas K.yı ziyaret etti, hatta orada ağladığı
söylendi. Hasdal'daki hayat şartlarının çok kötü olduğunu
anlatıyordu; fiziken zayıflamış, ruhen ve psikolojik olarak çöküntü
içine girmişti. Psikolojik destek almak istiyordu.
Tatar'ın 'kuvvetli suç şüphesi'nden' dolayı tutuklanma talebiyle
tekrar savcılığa çağrıldığı ise Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
İstihbarat Başkanı Tuğamiral Caner B. tarafından cuma akşamı
Tatar'ın görev yaptığı komutanlığın kurmay başkanı Albay Önder U.ya
bildirildi.
Tatar'ın ağabeyi Ahmet Tatar kardeşinin serbest bırakılmasını
kutlamak için Ankara'dan İstanbul'a geçmişti; "Kutlamak,
beraber olmak için cuma günü eşimle birlikte İstanbul'a gittik. Kız
kardeşimiz de evdeydi. Ev kalabalıktı. Akşam saat 19.00 civarında
komutanlıktan telefon geldi. Yarım saat filan geçti, bu arada sofra
hazırlanıyor. Bir geldi yıkılmış. Beniz atmış. 'Ne oldu oğlum?'
'Yarın sabah tekrar tutuklayacaklarmış'. O dakikada yıkıldık. O
andan sonra toparlayamadık."
Ali Tatar bu kararı duyduktan sonra yıkılmıştı. Kendisine sahip
çıkılmadığını düşünüyordu. Ağabeyine "Çocuklarım size
emanet" diyordu. Yarbay Tatar, cezaevine gitmeden önce
GATA'da muayene olmak, hatta orada yatmak niyetindeydi.
Komutanlarına bu arzusunu kabul ettiremedi. Bizim inisiyatifimizden
çıktıktan sonra sevkini alsın düşüncesi ağır basıyordu. Saat 10.30
civarıydı. Tek el silah sesi duyuldu. Ailesi banyoya
girdiğinde yarbayın kanlar içinde yattığını gördü. GATA'ya
götürülmek üzere yola çıkarıldı; ancak yolda hayatını
yitirdi. İntiharın polise bildirilmesi ve Adli Tıp'ta
otopsi yapılması gerekiyordu; fakat ikisi de yapılmadı. İntiharın
planlı olduğunu kanıtlayan mektuplar ise komutanlara teslim
edildi.
Öğretmen Yarbay Ali Tatar'ın Deniz Kuvvetleri'ndeki Ergenekon
yapılanması ile irtibatlı tüm subayları yakından tanıyan isim
olduğu iddia ediliyor. Kendisinin Ergenekon'da 'eğitimden sorumlu
subay' olduğu, Deniz Harp Okulu'ndan mezun olan personelin
birliklere dağıtımını ve bu yapıyla koordinasyonu sağladığı
söyleniyor. Yarbay Tatar'ın Deniz Kuvvetleri içindeki en önemli
oluşumlardan biri olan Ata Evleri ve Deniz Yıldızı Projesi'nde
yönetici olduğu belirtiliyor.
Ali Tatar'ın bu kapsamda kritik görevlerde olduğu öne sürülüyor;
ancak deşifre olduktan sonra her adımı Ergenekon örgütü tarafından
yakından takip edildi. Konuşmaması için her türlü çaba gösterildi.
Tatar, albayların sıra beklediği Beylerbeyi'ndeki lojmanda
koramiral komşularıyla oturuyordu. Bu arada, Tatar ile birlikte
hareket eden ve deşifre olduğu gerekçesiyle üstleriyle problem
yaşayan başka subayların da olduğu iddia ediliyor.
ALEVİ SUBAYLARIN ÜZERİNE OYNUYORLAR
Ali Tatar'ın eşi Nilüfer Tatar, cenaze töreninde kamuoyunun pek
bilmediği bazı bilgileri açıkladı. Ergenekon kapsamında cezaevine
gönderilen Alevi inançlı 29 subay olduğunu söyledi: "Alevi
subayların üzerine oynuyorlar. 29 subay içeride boş yere yatıyor.
Alevi subayları yok etmek istiyorlar." Bunun üzerine Sabah
Gazetesi'nden Emre Aköz, köşesinde Deniz Kuvvetleri içinde
yuvalanmış Ergenekon şebekesinin Alevi subayları kullanmaya
çalıştığını ifade etti. Peki, Alevilerin Ergenekon örgütü ile bağı
ne? Neden Aleviler böyle görevlere seçiliyor?
Alevi inançlı insanların laiklik, Atatürkçülük gibi konulardaki
hassasiyeti biliniyor. Bu da Alevilerin Ergenekon içinde bu
hassasiyetler üzerinden rahatça kullanılmasına zemin hazırlıyor.
Bugüne kadar TSK bünyesinde vefat eden Alevi inançlı subay ya da
generallerden hiçbirinin cenazesi cemevinden kaldırılmamıştı. İlk
defa Ali Tatar'ın cenazesi cemevinden kaldırılarak Alevi vurgusu ön
plana çıkarıldı. Tatar'ın dirisine değil, ölüsüne sahip çıkan üst
düzey komutanlar, Olgun Ural'ın cenazesine ise aynı ilgiyi
göstermemişti.
KOMUTANLARIM BANA SAHİP ÇIKMADI
Olgun Ural ve Ali Tatar, nasıl oluyor da durduk yere canlarına
kıyıyor? Kimi gazete ve televizyonlarda 'onur intiharı' gibi
yansıtılsa da Tatar'ın arkada bıraktığı mektupta
"Komutanlarım bu durumu bildiği hâlde bana sahip
çıkmadılar." ifadesi dikkat çekiyor. Aynı şekilde Ural'ın
arkada bıraktığı mektuptan 'suçlandığı' için intiharı seçtiği
anlaşılıyor.
Uzmanlar, her iki ismin psikolojik bunalıma sürüklenmiş olabileceği
üzerinde duruyor. Psikiyatr Prof. Nevzat Tarhan, intiharların ortak
noktasını 'ihanete uğramışlık' hissinin oluşturduğunu söylüyor.
İntihar için 'zor bir karar' diyen Tarhan şu değerlendirmeyi
yapıyor: "Verilen emirleri yaptılar; buna rağmen
kendilerinin satıldığı, dışlandığı gibi bir duyguya kapılmış
olabilirler. İntihar mı, infaz mı, yoksa bu kişilerin üzerinde
büyük bir baskı mı var? Bütün bunların araştırılması
gerekiyor." Tarhan, bu noktada, Osmanlı'da yeniçeri isyan
ettiği zaman onları susturmak için bazı paşaların idam edilmesini
örnek gösteriyor; bu subayların da feda edildiğini düşünüyor.
TSK içinde bugün bir otorite zafiyeti olduğunu, emir-komuta
zincirinin sağlıklı işlemediğini iddia ediyor. Ciddi bir
yönetim operasyonu yapılması gerektiğinin altını çiziyor.
OLAY İNTİHAR MI?
Yüzbaşı Olgun Ural'ın ölümünün ardından başlatılan savcılık
soruşturması takipsizlikle sonuçlanmıştı. Yüzbaşının Mersin'de
yaşayan kardeşi Rıza Ural, "Olayın intihar olup olmadığı
konusunda şüpheniz var mı?" sorusuna otopsi raporuna
yansıyan mermi giriş ve çıkış delikleri arasındaki uyumsuzluğa
dikkat çekip şu cevabı veriyor: "Bilmiyorum, kendine
konduramıyorum. Erken terfi ettirilen, sicilinde en ufak bir leke
olmayan biri nasıl intihar eder anlayamadım. İntihardan önce
psikolojik bir sorunu yoktu. Olayın akşamında bizi aradı,
görüştük, herhangi bir sıkıntısı yoktu. 9 ay geçti, hâlâ
çözemedik."
Deniz Kuvvetleri bünyesindeki Doğan Avcıoğlu, Ali Kırca cunta
ekolünün bugün Aleviler üzerinden sürdürüldüğünü anlatan strateji
uzmanı emekli Albay Mesut Ülker, "Hatayı büyükler yapar,
faturayı küçükler öder." diyor. İntihar edenlerin
Ergenekon'un merkezinde olmadığına dikkat çeken Ülker, şöyle devam
ediyor:
“Fiilî olarak sokakta yer alıyorlar. Yükü kaldıramıyorlar. Öz güven
eksikliği olanları, ezilmişlik psikolojisi içinde olanları
kullanıyorlar. Ergenekon tetikçilerine bakın, hepsi itilmiş
kakılmış tipler. Generaller hiç fatura ödemiyor. 'Kol kırılır yen
içinde kalır' deniyor. 'Bağdat Caddesi' ekolü ile 'kara kaşlılar'
ekolü var. Denizcilerin suiistimal edilmesi çok kolay. Bağdat
Caddesi ekolü, kız arkadaşıyla dolaşıyor. Kara kaşlı olana ise
'Karargâh evine git' deniyor. Yanlış yapan büyükler ortaya
çıkarsa küçükler intihar etmez. Komuta kademesi mutlaka iç
muhasebeyi iyi yaparak aşağıdakilere güven vermeli, yanlışlıkları
savunarak değil.”
TANJU ÜNAL DOSYASI: İNTİHAR DEĞİL, CİNAYET
Diğer Sayfada...
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndaki şüpheli ölümlerden bir diğeri 26
Haziran 2009'da İzmir'de meydana geldi. Güney Deniz Saha
Komutanlığı'nda görevli Hâkim Yarbay Tanju Ünal'ın makam odasında
tabancasını kafasına dayayarak ateşlediği tespit edilmişti.
Üç mektup bıraktığı belirtiliyordu; ancak mektuplara ilişkin
kriminal inceleme yapılamadı. Mektuplar Ünal'ın elinden mi
çıkmıştı, tehditle mi yazılmıştı? Savcılık olaya el koydu; fakat
diğerlerinde olduğu gibi 'intihar' diyerek dosyayı rafa kaldırdı.
Buna karşın eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil'e rütbe
söktüren hâkimin ölümüne ilişkin şüpheler giderilemedi. Bir
gazetede Yarbay'ın annesi Yüksel Ünal "Benim oğlum intihar
etmez, o cinayetle hayatını kaybetti." diyor. Tanju
Ünal'ın TSK mensubu olan eşi Kevser Ünal'ın da intihara inanmadığı
belirtiliyor.
ALBAY VARIMLI'NIN ÖLÜMÜ
Eski adıyla Özel Harp Dairesi, bugünkü adıyla Özel Kuvvetler
Komutanlığı'ndan 2003'te şube müdürü olarak emekli olan
Deniz Albay Ali Belgütay Varımlı'nın ölümü de Hâkim Tanju
Ünal'ınki gibi soru işaretleri barındırıyor. 20 Kasım
2009'da İstanbul Göztepe'de 10. kattaki evinden atlayarak intihar
ettiği açıklandı. Sabah namazını kılıp sigara içtikten sonra
atladığı öne sürüldü. Aksiyon'a konuşan kardeşi emekli Deniz Albay
Mehmet Ali Varımlı, Olgun Ural'da olduğu gibi ağabeyinin sabaha
kadar uyumadığını anlatıyor: "O gece sabaha kadar zikir
yapmış, seccadesi orada duruyormuş. Anneme 'geliyorum' demiş, annem
bir bakmış aşağıda."
İdealist bir insan olan Varımlı, spor yaparak bir yılda 52 kilo
vermişti. Su bile içmiyordu. Kardeşine göre bu hızlı kilo verme,
2005 yılında parkinson hastalığını tetikledi, ancak bunu da kısa
sürede atlattı ve titremeler son buldu. Ayağına günde 8-10 defa acı
veren kramplar girmeye başlamıştı. Sık sık "Canımdan
bezdim, dayanamıyorum" diyordu. Dış dünya ile irtibatı
kalmamıştı. Varımlı, 5-6 aydır dışarı çıkmıyordu. Eşiyle bazı
sıkıntıları olsa da geriye bir not bırakmadı. Psikiyatr Nevzat
Tarhan parkinsonun intihara yatkınlığı artırabileceğini, depresyonu
tetikleyebileceğini anlatıyor.
Kardeş Varımlı, bu olayın intihar olduğunu kabul ediyor:
"Maalesef intihar, keşke başka bir şey olsaydı. Onur
duyardık. İçimde milyonda bir dahi şüphe olsa ben araştırırım.
Yanında annem var, o mu öldürecek? Kapı kilitli. Keşke öbür türlü
olsaydı, şehit olurdu, gurur duyardık. Hiç kimsenin kullanmaya
hakkı yok."
Varımlı'nın otopsisinde iç kanama tespit edildi; ayağında,
kaburgasında ve omurgada kırıklar vardı. Ancak ilginçtir 10'uncu
kattan düşmesine rağmen kafası parçalanmadı. Mehmet Ali Varımlı, bu
ölümle ilgili aklında bir soru işareti olduğunu söylüyor:
"Düştüğü nokta apartmandan 10-15 metre ileride, dibine
düşmesi gerekirdi. Hâlâ bunu anlayamıyoruz."
İlhami Erdil'e cezaevi yolunun açılmasında Tanju Ünal gibi Albay
Varımlı'nın da rolü büyüktü. Ali Belgütay Varımlı'nın Sarıkız darbe
planını deşifre eden isim olduğunu Gazeteci Şamil Tayyar
açıklamıştı. Tayyar, bu ölümün şüpheli olmasını Albay'ın Ergenekon
sürecindeki rolüne ve intiharın çok ağır bir günah olduğunu bilecek
kadar inançlı olmasına bağlıyor. Tayyar ile Varımlı'yı tanıştıran
arkadaşı emekli Yarbay Tevfik Diker ise "Bazı davalara müdahil
olması onu tehdit altına almaya yeter ve artar." diyor. Varımlı'nın
10. kattaki evinin balkonundan atlayarak intihar ettiği esnada
MOBESE ve civardaki dükkânların kayıtlarının ortaya çıkarılmasını
istiyor.
ALBAY BİROL ATAKAN'IN EŞİ: OLAY KAZAYDI, ŞÜPHEM
YOK
Deniz Kuvvetleri'nde ölümler zincirinin ilk halkası 2 Mayıs 2007
tarihinde Deniz Albay Birol Atakan'ın trafik kazasında hayatını
yitirmesi. Atakan, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Yener
Karahanoğlu'nun 7 yıllık yaveriydi.
Her zaman komutanının aracında oturan Atakan, İstanbul'a giderken
başka bir araca bindi. Sabah 07.45 sularında Kızılcahamam
Çamlıdere'de birkaç saat önce meydana gelen bir kazada araçlardan
boşalan mazot, Atakan'ın aracının kontrolden çıkmasına sebep oldu.
Bariyerlere çarpan araçta sadece Atakan'ın emniyet kemeri takılı
değildi; araçtan dışarı savrularak boynu kırıldı. Yener
Karahanoğlu'nun eşi ve kayınvalidesi de aynı araçtaydı; ancak
onlara bir şey olmadı. 'Komutanların hafızası' diye tanımlanan
Birol Atakan'ın Ankara Dil Tarih Fakültesi'nde öğretim üyesi olan
eşi Şebnem Atakan, "Bu bir trafik kazasıydı, göreve
giderken meydana geldi. Ne olduğu belli. Diğer olaylarla (şüpheli
intiharlar) bağlantısı yok. Çok yanlış yorumlar oluyor, o da bizi
üzüyor. Şüphem kesinlikle yok, bir kazaydı." diyor.
YARBAY NURSAL GEDİK'İN ANNESİ: KIZIM İNTİHAR
ETMEDİ
Deniz Kuvvetleri bünyesinde ikinci şüpheli ölüm, Kasımpaşa Deniz
Hastanesi'nde 11 Kasım 2007’de meydana geldi. Başhekim Yardımcısı
Biyokimya Uzmanı Tabip Yarbay Nursal Gedik, Ayazağa Deniz
Lojmanları'ndaki evinde ölü bulundu. Askerî savcılık konuyu
soruşturdu, 'intihar' diyerek dosyayı kapattı.
Ancak Gedik'in annesi Gülcan Sarıoğlu, kızının intihar
etmediğine, cinayete kurban gittiğine inanıyor. Yargıdaki
mücadelesine devam edecek olan anne Sarıoğlu, "Dosya kapatılmaya mı
çalışılıyor?" sorusuna şu karşılığı veriyor: "Bilemiyorum.
Onu ileride daha yüksek merciler konuşacak. Tek görgü şahidi
eşiydi. Biz de eşinin konuşması için dava açtık." GATA
Hastanesi Komutanı Korgeneral Necati Özbahadır, Gülcan Hanım'a bu
olayın intihar olamayacağını söylemiş. Gedik'in üvey babası
Muzaffer Sarıoğlu ise internet sitesinde ölüme ilişkin şüphelerini
şöyle anlatıyor:
"Kurşun kulağının arkasından girip nasıl düz çıkmıştı? Bir
oyuncak tabancayı kulağımın arkasına dayamaya çalıştım, dirseğim
aşağıya düşüyor. Mermi düz çıkmıyordu. Normal atış ve çıkış yönünde
bir terslik vardı!" Gedik'e ölümünden bir gün sonra Ankara
Kocatepe Camii'nde askerî tören düzenlendi. 9 yıl görev yaptığı
Kasımpaşa Deniz Hastanesi'nde ise tören yapılmadı. (Aksiyon)