Deniz Baykal, Zapsuyu zaplayacak!
Abone olCHP lideri Giresun'da halkın karşısına çıktı ve eleştiri oklarını Zapsu'ya yöneltti.
CHP Genel Başkanı Baykal fındık bölgesinde sordu; Başbakan"ın
görevi fındığı batırmak mıdır? Anasına bak kızını, danışmanına bak
Başbakanı"nı anla.
Başbakan"ın danışmanı, bir Uluslararası Kabuklu Meyveler Birliği
Başkanı var. O"na soruyorum; Sen Karadeniz"in mi yanındasın,
uluslararası menfaatlerin mi yanındasın? İktidara geldiğimizde ilk
işimiz Zapsu"yu oradan atmak olacaktır.
Bu danışman ABD"ye gitti, Başbakan"ı lağıma süpürmeyin, kullanın
dedi. Biz Türk vatandaşları olarak üzüldük, Ama Başbakan üzülmedi.
doğal karşıladı. Bizi kullansınlar kardeşim, bizi harcamasınlar
dercesine bir tavır takındı.
O zamanlar herkesin ağzında bir söz vardı. Diyorlardı ki, düğmeye
basıyorlar. Yani iktidarın düğmesine basacaklar, pilini
bitirecekler ve bu iktidarı düşürecekler. Bu kaygının ortaya
çıktığı ortamda Başbakan Başdanışmanını gönderdi, söyle onlara bizi
bitirmesinler, bizi tüketmesinler, atmasınlar kullansınlar
dedirtti.
-Karadeniz bölgesine don afeti yüzünden 300 trilyon üzerinde bir
ödemenin yapılması gerektiğini hükümete kabul ettirdik. Bunun 40
trilyonu ödendi. Şu anda fındık üreticilerimizin devletten,
anaların ak sütü gibi 252 trilyonluk bir alacağı vardır
-Karadenizlinin 252 trilyon alacağı var. Başbakan"ın bölgeye
tepeden bakmaya, afra tafra satmaya hakkı yok. Bölgenin hakkını
teslim et, borcunu öde de öyle konuş.
-AKP Hükümeti elini çekse, gölge etmese, bıraksa fındık üretimi
hakkı olan düzeyi bulacak, hem üreticinin hem de devletin yüzü
gülecek.
-Bu olay bir tarım olayı, bir ticaret olayı olmaktan çıktı, bir
siyaset olayı haline geldi. Başbakan saflını Karadeniz"e, fındık
üreticisine karşı seçti. Şimdi Fındık üreticisinin hakkına, onuruna
sahip çıkıp çıkmayacağı önümüzdeki ana meseledir.
İletişim Koordinatörlüğü ( Giresun ) – Tirebolu"ya festivale
giderken Giresun"da karadenizlilerin coşkusuyla, fındık
üreticilerinin yoğun ilgisiyle karşılananan CHP Genel Başkanı Deniz
Baykal binlerce kişiye seslendi. Genel Başkan Baykal
Karadenizlilere, Giresunlulara şöyle seslendi;
“Sevgili Giresunlular. Çok değerli kardeşlerim. Sevgili
Karadenizliler. Sevgili fındık üreticiler. Hepinizi kendi adıma,
CHP adına içten sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.
Bugün biliyorsunuz Tirebolu"da bir festival var. O festivale
katılmamı Tirebolu"daki arkadaşlarım istediler. Düşündüm ki,
Tirebolu"ya festivale giderimde Giresun"a gelip fındık yangınının
altında bunalan Giresunlu vatandaşlarıma, kardeşlerime merhaba
demez miyim. Giresun"a gelmeden festivale gidersem çok yanlış
yapmış olurum. O nedenle bir şartla gelirim dedim, önce Giresun"a
gelirim, Giresunluyla selamlaşırız, konuşuruz, dertleşiriz sonra
festivale Tirebolu"ya gideriz. O programın bir parçası olarak şimdi
sizlerle bir aradayım.
Sevgili Giresunlular, önce hepinize çok kısa bir süre içinde, iki
gün önce karara bağlanmış bu toplantıya, böylesine görkemli bir
biçimde katılım gösterdiğiniz ve bugün için bize destek olduğunuz
için yürekten teşekkür ediyorum.
Bugün bu meydanda Giresun halkının gerçek temsilcilerinin, hiçbir
siyasi parti açısından olaya bakmadan Giresunlu kardeşlerimin
burada bulunduğunu görüyorum. Burayı sadece CHP toplantısı olarak
değil, Giresun"un hakkını talep eden, Giresunlu hemşehrilerimizin
bir dayanışma toplantısı, bir beraberlik toplantısı olarak
görüyorum. Bu toplantıya katkısını veren değerli kardeşlerime,
hepinize yürekten içten, hiçbir siyasi parti ayrımı yapmadan bütün
Giresunlulara CHP ve Deniz Baykal"ın sevgilerini, saygılarını bir
kez defa ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu yıl, geçen yıl ve ondan önceki yıl
2004-2005-2006 yılı fındık üretimi bakımından, Karadeniz bakımından
bir laboratuar deneyimi anlamında önemli bir zaman dilimi oldu.
Yani bu 3 yılı ciddi incelediğiniz zaman fevkalade önemli sonuçlar
çıkarmak mümkündür.
2004 yılında biliyorsunuz bir büyük don afeti yaşandı ve Karadeniz
bölgesi zaman zaman ortaya çıkan donlardan farklı olarak, maalesef
sadece ürünü değil, ağacı da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya
kaldı. Çok acı bir olay yaşandı. O zamandan bu yana hepimizin gözü
Karadeniz"in üzerindedir. Ordu"nun, Giresun"un, Trabzon"un, Doğu
Karadeniz"in üzerindedir.
O afetin yaşandığı günlerden beri ben ve milletvekili arkadaşlarım
çeşitli vesilelerle buraya geldi. Bölgedeki fındık üreticilerini
yalnız bırakmadı. Bu zarara dikkati çekti, don afetinin zararına o
konuda resmi tespit yapılmasını istedi. Yakından takip ettik ve o
zaman yapılan incelemeler, değerlendirmeler sonunda 300 trilyona
yakın devletin ödemesi gereken bir zararın ortaya çıktığı, Afetler
Yasasının hükümlerine göre Karadeniz bölgesine 300 trilyonun
üzerinde bir ödemenin yapılması gerektiğini hükümete kabul
ettirdik. Hükümete zararı tespit ettirdik, itiraz edildi,
tartışıldı sonunda denildi ki, evet burada 300 trilyon kadar bir
zarar vardır ve yasa gereği, bu zararın bölgeye tazmin edilmesi
gerekir. Bunun 40 trilyonu ödendi, Şu anda Karadeniz bölgesindeki
fındık üreticilerimizin devletten 252 trilyonluk henüz tahsil
edilmemiş, kanuna göre anaların ak sütü gibi hak kabul edilmesi
gereken bir alacağı vardır.
Bu boş bir söz değildir. Bu resmi haktır. Kanuni haktır. Bu Doğu
Karadeniz bölgesinin afete maruz kalmış bölgelerinin devletten
alacağıdır. Kimsenin buna itiraz etmesi mümkün değil. Bu alacak var
ve bunun ödenmesi lazım.
Şimdi fındığı konuşurken söylenecek çok şey var. Ama en temel
noktaya getirilmesi konulardan birisi budur. Biz Doğu Karadeniz
halkı olarak Başbakandan lütuf istemiyoruz, bizi kayırmasını
istemiyoruz, kanuni hakkımızı istiyoruz. 252 trilyon alacağımızı
istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bakınız 252 trilyon bölgenin alacağı var.
Bölgeye tepeden bakmaya, bölge afra tafra satmaya Başbakanın hakkı
yoktur. Önce bölgenin hakkını teslim et borcunu öde de öyle
konuş.
2004 yılında bu olay yaşandı. 2005 yılı, 2006 yılı. Değerli
arkadaşlarım kavga ne biliyor musunuz? Kavga aslında fındığın
fiyatını kim belirleyecek kavgasıdır. Fındığı fiyatını kim
belirleyecek kavgası yaşanıyor. Fındığın fiyatı şu olmuş bu olmuş.
Bundan daha önemlisi fındığı fiyatını kim belirleyecek.
2002 yılına kadar fındığın fiyatını hükümetler belirliyordu.
Destekleme politikasının gereği olarak. Hükümet belirliyordu.
Hükümetin arkasında tabi bazı çevreler hükümeti etkiliyordu,
yönlendiriyordu, hükümetin ettiği fiyatı o çevreler hükümetin
ağzından söyletmeyi başarıyor idi. 2002 yılına kadar.
2002 yılından sonra durum değişti. Dediler ki, fındığı devlet
desteklemesinden çıkarıyoruz. Ne olacak? Fındığı üretici birlikleri
fiyatlandıracak. Yani bunu Fiskobirlik belirlesin dediler. Bunun
sonucu ne oldu biliyor musunuz? Fındığın fiyatını hükümet değil
Ankara değil, Giresun, Ordu ve üretici belirlemeye başladı.
Eskinden Ankara belirlerdi. Ankara"nın arkasında bazı etkili iç ve
dış çevreler belirlerdi. Şimdi Ankara devreden çıktığını söyledi.
Bir önemli, cesur karar bundan sonra fındığı fiyatını üretici
belirlesin, bölgedeki üretici birlikleri kurulları belirlesin
dediler. 2003-2004-2005 böyle gelişti.
Ne oldu? 1 milyon 600 bin lira olan fındığın fiyatı 2 milyon 200
bin oldu. Birden bire fındığın fiyatını 2002"yle birlikte
üreticiler Fiskobirlik arttırmaya başladı. 2002 yılında 1 milyon
600 bin lira olan fındık 2003 yılında 2 milyon 200 bin oldu. 2004
yılında 4,5 milyon oldu. Fındık, fındık üreticisine onun yüzünü
güldürür bir kazanç sağlamaya başladı ve 2005 yılında Fiskobirlik
madem bende üretiyorum dedi ve ilan etti. Fındığın 6 milyon 300
bindir dedi kıyamet koptu. Bunu uygulanamaz hale getirmek için
bütün çevreler devreye girdiler, üreticiye, fındık üreticisine,
onun üretici birliklerine, Fiskobirlik"e haddini bil, ölçünü bil,
bu fiyatlar sen alım yapmaya kalkamazsın. Biz aradaki satışlar
yoluyla elde ettiğiniz kazançları bu fiyat politikasıyla
engelleyemesin dedi. Bizim alavere dalaverelerimize engel olamazsın
dedi. Hemen devreye girdiler. Bunu sana uygulatmayı istediler, her
türlü mali kuşatmayı uyguladılar.
Şimdi bakın, sevgili Giresunlular, fındık üreticisinin 252 trilyon
resmi alacağı vardır dedim. Şu anda 6 milyon 300 binden Fiskobirlik
252 trilyon alacağını alsa da 51 bin ton fındığı 5 milyondan
ödemeye kalksa fındık piyasası ne olur acaba? Fındığın 51 bin
tonunu 5 milyondan Fiskobirlik ödese gerisindekilere 2 milyon, 2
milyon 300 bine kapatmak imkanı kalır mı? 50 milyonu çekiverdiğim
zaman ne olur?
Değerli arkadaşların, devlet gerekli katkıyı, desteği verdiği anda
fındık hakkı olan fiyata çıkar. Fındığı hakkı olan fiyat ne?
Fındığın fiyatı ne? Olması gereken fiyat ne?
Türkiye dünyanın fındık üretiminin %70"ini gerçekleştiriyor. %70"i
bizde. Bu kadar büyük bir fındık piyasası hakimiyeti olan bir
ülkenin fındık fiyatını kendisinin belirleyememesi diye bir durum
olabilir mi? Fındık öyle bir ürün ki, 1 yılda fiyatını beğenmedim,
ben fındık almayacağım demek imkanı yoktur, ikamesi kolay değildir.
Bir fındık ağacının yetişmesi en azından 10 yıllık bir süreyi
zorunlu kılar. O nedenle fındığı kolayca ikame edecek bir başka
mekanizma mümkün değildir.
Diğer ürünlerle fiyat dengesi de ortadadır. Dünyada çikolata
tüketimi, tatlı tüketimi hızla yaygınlaşıyor. Fındık dünyada
itibari artan, kollestrol açısından başka açılardan sağlıklı
beslenmenin temel dayanaklarından birisi haline gelmiş bir üründür.
Bu kadar kıymetli bir üründe bu kadar güçlü bir piyasayı elde tutan
bir ülkenin fındık fiyatını üreticinin yüzünü güldürecek bir
düzeyde tutmaması ancak araya başka bazı çıkar çevrelerinin
girmesiyle mümkündür.
Değerli arkadaşlarım, fındık bizim için hiçbir zaman yük
olmamıştır. Fındık hiçbir zaman Türkiye için bir yük olmamıştır. 2
milyar dolarlık bir döviz gelirinin kapısı fındık. 600 milyon
dolardı 2 milyar dolara çıktı. Şimdi yanlış politika bizi daha çok
ürünle daha az döviz elde eder bir noktaya getiriyor. Biz fındığın
fiyatını üreticinin belirlediği bir yılda bile daha az üretimle 2
milyar dolara yakın bir döviz girdisi sağlamayı başardık.
Şimdi piyasamızı korumamız lazım. Bu 2 milyar dolar dövizin içinde
ithalat girdisi yok. Bugün Türkiye otomotiv ihracatı yapıyor diye
seviniyoruz. Otomotiv ihracatının dörtte üçü ithalattır. Dışarıya
ödüyoruz. İthalat yapıyoruz. Yüzde yüz, pırıl pırıl, tertemiz, alın
teri bu toprağın kazancı olan 2 milyar dolarlık fındık
kazancıdır.
Şimdi bu fındığın bir devlet desteğini hak ettiğini söylemek yanlış
mı olur. Yani böyle bir ürünü Türkiye"nin petrolü diye
nitelendirilen bir ürünü, Türkiye"ye yüzde yüz döviz kazancı
getiren bir ürünü, bu bölgenin insanının temel dayanağını,
ekonomisini, sosyal hayatını, düğününü, derneğini borçlu olduğu,
içinde doğduğu, içinde gömüldüğü o fındık bahçesinin ürününün
korunması için devlete bir sorumluluğu olamaz mı? AKP Hükümeti
elini çekse, gölge etmese, bıraksa fındık üretimi hakkı olan düzeyi
bulacak, hem üreticinin hem de devletin yüzü gülecek.
Değerli arkadaşlarım, siz fındığın fiyatının yüksek olduğundan
yakınan bir Başbakanı nasıl düşünebilirsiniz? Dünyadaki üretimin
%70"i bizde. Ticaretin %80-85"i bizde. Fındığının fiyatının yüksek
olduğundan yakınan bir Başbakan.
Değerli arkadaşlarım, gölge etmesin başka ihsan istemeyiz dedim. Bu
yıl hatırlayacaksınız Başbakan 18 Haziran"da Giresun"a geldi ve
Giresun"da fındıkla bizim ilgimiz yok dedi. Mesajı verdi dünyaya,
4,5 milyondan fındık 3,5"a düştü. Önce Giresun"da düştü. Buradan
çıktı Ordu"ya gitti daha sonra fındık bölgesine, orada dedi ki, biz
stokçuları desteklemiyoruz, fındığın fiyatı 3,5"tan 2,5"düştü. Öyle
mi oldu?
Bir Başbakanın görevi fındığı değerlendirmek mi batırmak mı? Böyle
bir şey düşünülebilir m? Başbakan diyor ki, fındık beni
ilgilendirmez. Fındık birden düşüyor. Demek ki diyorlar destek yok.
Bunları diyeceğine, elbette üreticinin arkasındayız fındığa sahip
çıkacağız deseydi, bak ne olurdu o zaman fındığın fiyatı.
Giresun"da yaptığı yetmedi Ordu"ya geçti. Bu defa Ordu"da stokçunun
arkasında değiliz.
Sevgili Giresunlular, ben merak ettim bu stokçu kim Allah aşkına?
Kim bu stokçu? Neyi stok ediyor bu?
Değerli arkadaşlarım, bakınız durum çok net, çok açık. Dünyadaki
fındık fiyatını Türkiye"nin belirleme iddiasından vazgeçmesi hiçbir
şekilde kabul edilemez, fındık fiyatını düşürmek için siyasilerin
devreye girmesi hiçbir biçimde kabul edilemez.
Ben şunu anlamak istiyorum. Hükümet fındığa destek mi veriyor
köstek mi oluyor? Destek veriyor diye düşünmek mümkün mü? Destek
vermesi gerekmiyor mu? O köstek veriyor değil mi? Nasıl köstek
veriyor? Kimin aracılığıyla köstek veriyor?
Şimdi bakın fındık denince herkes konuyu anladı. Bir Uluslararası
Kabuklu Meyveler Birliği Başkanı var. Ya senin ne işin var sadece
Uluslararası Kabuklu Meyvelerde, sen gel de şu Trabzon"daki,
Giresun"daki, Ordu"daki fındık üreticilerinin birliklerine destek
olacak bir iş yap da seni bir görelim. Senin uluslararası alanda
işin ne? Ne yapıyorsun orada? Sen Karadeniz"in mi yanındasın
uluslararası menfaatlerin mi yanındasın?
Burada işi ne? Amacı ne? Kabuklu yemişlerin fiyatını düşük tutmak.
Bunun başına ne kadar acı ki, bir Türk gelmiş. Bu üreticinin
çıkarının değil Avrupa"daki tüketicinin çıkarını gözeten bir
anlayışı ortaya koyuyor. Bu arkadaş aynı zamanda Başbakanımızın
Başdanışmanı. Sevgili Giresunlular, bu kişi hatırlarsınız kısa bir
süre önce Amerika"ya gitti, Amerika"dan Başbakan"ı kullanmasını
istedi
( Bu arada verilen bir mektup var ) Ordu"nun Fatsa köyünden bir
vatandaşımızın bir mektubunu, bir bayan üreticisinin mektubunu
okuyorum. Baykal oğlum, fındık bizim ekmeğimiz, suyumuz, paramız,
pulumuz, her şeyimiz. Sahip çıktığın için seni kutluyorum. Allah
senden razı olsun. Altın kalbini boynuna takıyorum onunla konuş,
Allah senden razı olsun, Allah seni korusun. Aşağıtepe Köyü
Fatsa.
Sağolun, çok teşekkür ederim, eksik olmasın bu Fatsalı fındık
üreticimize ben yürekten teşekkür ediyorum, eksik olmasın, hayır
duasını Allah bizi inşallah mahcup etmesin laik olmaya
çalışacağız.
Şimdi bu kişiyi konuşuyorduk. Bakınız, bir süre önce bu kişi
Türkiye"nin dikkatini önemli bir sözle çekti. Amerika"ya gitti,
Amerika"daki önemli iktidarın arkasındaki kuruluşların
yöneticileriyle bir araya geldi ve onlara dedi ki, Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanını kastederek, bu adamı delikten aşağıya
süpürmeyin, o daha ağırını da söyledi de ben onu böyle tercüme
edeyim. Delikten aşağıya süpürüp atmayın kullanın bunu dedi.
Şimdi tabi bu söz Türkiye"yi çok rencide etti. Hepimizi rencide
etti. Ben Başbakanla tartışma içindeyim. Başbakana itiraz ediyorum,
yaptığı yanlışları anlatmaya çalışıyorum. Ama Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı"na onu lavabodan aşağı, lağımdan aşağı süpürün diyen bir
insanı dinlemem, kabul etmem mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, bunu söyledi çok üzüldük, çok yaralandık Türk
vatandaşları olarak. Ama Başbakan yaralanmadı. Başbakan hiç
üzülmedi. Ve Başbakan doğal karşıladı. Şimdi ben şunu merak
ediyorum. Bu zat Amerika"ya giderken Başbakanına bilgi vermeden
gitmiş olabilir mi? Başbakanın Başdanışmanı. Böyle önemli bir sözü
onun onayı olmadan söylemiş olması mümkün müdür? Nitekim
söyledikten sonra Başbakan hiç etkilenmedi, hiç umursamadı, çok
doğal karşıladı. Evet ben ona onu söyledim. Bizi kullansınlar
kardeşim, bizi harcamasınlar dercesine bir tavır takındı. O
zamanlar hatırlayın herkesin ağzında bir söz vardı. Diyorlardı ki,
düğmeye basıyorlar. Yani iktidarın düğmesine basacaklar, pilini
bitirecekler ve bu iktidarı düşürecekler. Bu kaygının ortaya
çıktığı ortamda Başbakan Başdanışmanını gönderdi söyle onlara bizi
bitirmesinler, bizi tüketmesinler, atmasınlar kullansınlar
dedirtdi.
Yani bunu şunun için söylüyorum değerli arkadaşlarım, sanmayın ki o
kişi bir telden çalıyor, Başbakan başka telden çalıyor. Böyle bir
şey olamaz. İkisi birbiriyle aynı, ikisi anlaşma içinde bunu
götürüyorlar. Olay o nedenle falan kişi olayı değildir. Olay AKP
iktidarı ve Recep Tayyip Erdoğan olayıdır. Danışmanına bak sana kim
olduğunu söyleyeyim. Anasına bak kızını, danışmanına bak
başbakanını.
Değerli arkadaşlarım, bakın şimdi son günlerde bu zat bir başka
olayın içine girdi. Bir günde dört tane büyükelçiyle görüştü.
Amerikan büyükelçisi, Alman büyükelçisi falan hepsiyle, İngiltere
büyükelçisi, Hollanda büyükelçisi dört büyükelçiyle görüştü. Şimdi
değerli arkadaşlarım, ne zaman görüşüyor bakanlar kurulu toplanmış,
bakanlar kurulu Türkiye"de terör konusunda yaşanan sıkıntıyı
gündemine almak durumunda olmuş, Türkiye ayakta. İki günde 15
erimiz şehit olmuş. 15 canımızı kaybetmişiz. Bütün Türkiye acı
içinde kıvranıyor. Ne yapıyor bu hükümet? Teröre karşı mücadele
edecek kimse kaldı mı diye kendi içinde bu ortamda hemen bakanlar
kurulu toplanıyor. Toplanmadan öncede başbakan diyor ki, dikkat
pazartesi günü bakanlar kurulu toplanacak o toplantıdan çıkacak
kararlara dikkat edin büyük sürprizler olabilir. Önemli kararlara
gebe bakanlar kurulu diyor. Ve herkes sınır ötesi bir harekat var
bekleyişi içine giriyor. Bakanlar kurulu toplanıyor ve sınır ötesi
harekatı ifade eden açıklamalar yapıyor. Tam o sırada bu zat, gene
o sizin fındıkçı devreye giriyor Amerika, İngiltere, Almanya
hepsiyle görüşüyor. Türkiye"de böyle bir hassas dönemde. Bakanlar
kurulu açıklama yapmış, bu adam ne söylüyor, ne konuşuyor. Bak
Dışişleri Bakanından haber var mı? Yok. Bakanının bir büyükelçisi
yanında mı? Yok. Yalnız başına gidiyor konuşuyor. Böyle bir şey
olur mu diye tepki gösteriyor Türkiye. Bu çıkıyor diyor ki, yani
sizin fındıkçı, onlar benimle görüşmek istedi, randevu istediler
benden onların talebi üzerine gittim diyor. Öylemi? Bu açıklamayı
yapışının ertesi günü ilgili büyükelçiler hayır bizim böyle bir
talebimiz olmadı. Tam tersine o bizimle görüşmek istedi, o bizden
randevu istedi onun üzerine biz görüştük diyor.
Şimdi böyle bir hassas dönemde Başbakanın sağ kolu konumundaki bir
insanın kamuoyuna bu kadar açık gerçek dışı beyanlarda bulunması ve
o beyanlar yapıldıktan 24 saat geçmeden yabancı büyükelçilerin bunu
tekzip etmesi Türkiye"yi ne hale getiriyor? Böyle bir hale
Türkiye"yi hiç kimse getiremez, getirmemeli. Oyuncak olduk yabancı
büyükelçilerin açıklamalarıyla, tutarsız, doğru konuşmayan,
gerçekleri saklayan bir ülke haline geldik.
Şimdi tabi merak edilen ikinci nokta şu; birgünde dört büyükelçiyi
ziyaret ederken Başbakanın bilgisi yok muydu? Olabilir mi? Acaba
Başbakan onlara ne söyledi. Onun ağzından ne söyledi. Başbakan onun
ağzından konuşuyor. Bir Bakanlar Kurulunun ağzından konuşuyor. İki
birde o danışmanının ağzından özel kulaklara fısıldıyor. Bakanlar
Kurulu ağzından yaptığı konuşmaya bakıyorsun sınırdan geçtik,
geçeceğiz. Sınır ötesi harekat yapacağız ve Kuzey Irak"taki dağlara
yerleşmiş PKK teröristlerine karşı silahlı kuvvetlerimiz etkin
önlemler alacak. Böyle konuşuyoruz. Ama o konuşmadan hemen sonra
biri gidiyor Amerikan, Alman, İngiliz, Finlandiya Büyükelçilerine,
AB dönem başkanı büyükelçilerine muhtemelen belki diyor ki, ya siz
kulak asmayın millet ayakta, halk ayakta, halk bizden bir şey
bekliyor. O nedenle konuşmak zorundayız. Biz öyle söylüyoruz sen
sakın ha onu ciddiye alma, ona karşı cevap vermeye kalkma, ona
karşı tedbir almaya kalkma sizin onayınız, bilginiz olmadan kimse
kılını kıpırdatmaz merak etmeyin demeye geliyor. Öyle değil mi? E
ne oldu şimdi
Türkiye"de hükümet kimin menfaatini koruyor. Kimi aldatıyor kimi?
Halkı aldatıyor. Halka bir şey söylüyor öbür taraftan gönderiyor
sizin her işe yarayan o değerli dostunuzu, arkadaşınızı gönderiyor
aman sakın ha diye onlara telaş etmemelerini söylüyor. Bu arkadaş
Türkiye"nin menfaatine mi çalışır Allah aşkına? Yani onu kullanın
derken Türkiye"nin menfaatine mi kullanmaya çalışıyordu. Fındık
konusunda gayret gösterirken Türkiye"nin menfaatine mi konuşuyordu.
Türkiye"nin resmi kararlarına kulak asmayın derken Türkiye"nin
menfaatine mi çalışıyordu. Böyle bir insanın bu kadar itibar
gördüğü bir iktidarı halkın sorunlarını çözecek, Türkiye"nin
menfaatini takip edecek bir iktidar olarak kabul etmek mümkün
müdür? Sakın ha hata yapmayın, yanlış yere yanlış kişiyi suçlamayın
o kullanılıyor. Kullanan Başbakandır. İşin özü Başbakandır,
Başbakan. O yaptırıyor. Fındığı düşünmeyen başbakan var, bütün bu
tertiplerin içindede başbakan var.
Şimdi değerli arkadaşlarım, sevgili Giresunlular siz diyeceksiniz
ki, tamam anladık biz bunları zaten biliyoruz. İyi sende dersini
iyi çalışmışsın sende öğrenmişsin diyeceksiniz. Doğrudur. Bunu biz
arkadaşlarımız, bakın fındık profesörü oldu burada arkadaşlarım.
Bölgeye dört defa, beş defa geldi. Köy köy dolaştılar
arkadaşlarımız. Konuyu bütün boyutlarıyla inceledik. Diğer
milletvekili, bölge milletvekili arkadaşlarım çok doğal olarak evet
Bihlun hanım. Bölgedeki milletvekili arkadaşlarım çok doğal ama
onun ötesinde Bihlun hanım, bizim Gürol Ergin diye profesörümüz
var, ziraatçımız var televizyonlarda görüyorsunuzdur. Bütün bu
konuları ayrıntılarıyla Cumhuriyet Halk Partisi olarak dinleyip,
dinleyip gidecektik. Öğrendik biliyoruz, inandık sahip
çıkıyoruz.
Şimdi siz diyebilirsiniz ki, iyi tamam öğrenmişsin aferin peki sen
gel sen ne yapacaksın. Öylemi? Şimdi ne yapacağım? Önce Cüneyt
Zapsu"yu oradan atacağım ilk iş bu. Fındık konusunu fındığı,
üreticiyi bilen, üreticinin penceresinden fındığa bakan
danışmalarımızla birlikte değerlendireceğiz. İlk bileceğimiz iş bu
ve ne yapacaksın. Bakın şunu söyleyeyim Türkiye"nin fındık fiyatı
üzerinde yabancıların oyun oynamalarına kesinlikle hiçbir şekilde
izin vermeyeceğiz. Nasıl yabancılar oynuyorlar? Fındığın fiyatını
belirleyen kuruluş ilan ettiği fiyatın arkasında duramadığı için
tereddütle atıyorlar ve oradan giriyorlar. Bakın Türkiye"de fındık
rekortesi belirlendikten sonra Türkiye"nin ihracatıyla fındık
arasındaki o farkı belirleyen miktarı bilmenizi istiyorum. Sadece
buradaki fındık üreticisi kuruluşlara değil Türkiye Cumhuriyeti
hükümeti olarak biz doğrudan fiyatı vererek, parayı da ödeyerek
almayı taahhüt ediyoruz. Yani 50 bin tonu aldı ama arkasında
duramadı Fiskobirlik, durdurtulmadı. Eğer arkasında durabilmiş
olsaydı, durdurtulabilmiş olsaydı fındık fiyatı herhalde bugünkü 2
200 bin düzeyine inmezdi. Bütün mesele ortada ciddi, sağlam,
üreticiye ben destek veriyorum diyebilecek bir iktidarın bulunması
ve sözünün arkasında durabilmesidir.
Değerli arkadaşlarım, neyi konuşuyoruz, fındığı konuşuyoruz. Ne
demek fındık? 8,5 milyon insan demek. Ne demek fındık 2 milyar
dolar net döviz getirisi demek. Yani bunun arkasında durmayacaksın
da ne yapacaksın. Bunu kendi kaderine teslim ederek üreticinin ve
Türkiye"nin yararını korumak mümkün mü? Devlet karışmayacak ama
dışarıdan birileri karışacak. Sizin adam fındıkçı karışacak,
üstelik devletin adamı diye karışacak.
Değerli arkadaşlarım, bakın destek almayan ürün kalmadı, tek
fındık. Yani fiyat istikrar fonunun kaynaklarından destek almayan
bir fındık kaldı. Hepsine destek verilebiliyor ama fındığa
verilmiyor. Türkiye"deki ürünlerin tamamına yakını fiyat istikrar
fonundan, destekleme fiyat istikrar fonundan yararlanır. Ama bundan
yararlanmamış olan tek ürün fındıktır. Fındık konusu tarım konusu
olmaktan çıktı siyaset konusu haline geldi. Hiçbir zaman Türkiye"de
hiçbir ürün bugünkü iktidarın fındığa karşı izlediği politikada
olduğu gibi siyasallaştırılmamıştır. Bu iş artık çığırından çıktı.
Ticaret, tarım, ihracat unutuldu bir fındık kavgası ortaya atıldı.
Siyasi inatlaşma, siyasi çekişme, siyasi mücadele konusu ortaya
çıktı.
Değerli arkadaşlarım, bakın ne yapacaksanız gördünüz işte bizim
arkadaşlarımızın hem durumu anlatan, hem de çareleri, çözümleri
söyleyen ziraat odalarının, Fiskobirlik yöneticilerinin, bu alanda
düşünen herkesin bilgisine, eleştirisine sunduğu Cumhuriyet Halk
Partisinin dört başı mamur hazırlanmış raporu ortada. Hepsi
burada.
Sevgili Giresunlular bu olay bir tarım olayı, bir ticaret olayı
olmaktan çıktı bir siyaset olayı haline geldi. Yani Başbakan ve
yanındakiler saflarını Karadeniz"e karşı, Doğu Karadeniz"e karşı,
fındık üreticisine karşı seçtiler. Şimdi buradaki mesele şudur;
Fındık üreticisinin hakkına, onuruna sahip çıkıp çıkmayacağı
önümüzdeki ana meseledir. Fındık üreticisine karşı izlenen
politikanın cevabını, tepsini hep beraber sergilemek zorundayız. Bu
artık bir fındık konusu olmayı aşmıştır, fındık üreticisinin
varlığını ve onurunu Zapsu ve arkadaşları karşısında Türkiye"ye
gösterip göstermemesi konusu haline gelmiştir, bunu hep beraber
başaracağız. Sizler bu konuda kararlı ve tutarlı bir çizgiyi
sürdürdüğünüz takdirde inanıyorum buradan herkes çok ders
alacaktır. Birilerine bir şeyi öğretmek lazım. O küçümsedikleri,
önemsemedikleri, tepeden baktıkları, alacaklarını dahi ödemeye
gerek görmedikleri sessiz, olgun, ağırbaşlı Karadeniz halkı
inanıyorum onlara unutamayacağı bir dersi önümüzdeki ilk seçimde
verecektir.
Buna Türkiye"nin ihtiyacı var. Buna en büyük dersi vermenin şerefi
de size ait olacaktır. Sizlere güveniyoruz. Biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak sizlerle bu konuda tam bir dayanışma içinde
beraberlik içindeyiz. Sizin bu mücadelenizin haklı olduğunuza
inanıyoruz. Ürünün değerine inanıyoruz ve onun hak ettiği yere
gelmesi için bütün gücümüzle çalışacağız.
Bugün burada bir muhalefet sözcüsü olarak bunları söyledim.
İnşallah en kısa zamanda buraya yeni seçimden sonraki bir iktidarın
icraat anlayışını yansıtmak üzere gelme imkanını bulacağız. Öyle
bir ortamda bu konuları birlikte konuşacağız. Nasıl fındığı söke
söke savunduğumuzu ve fındığı hakkı olan noktaya birlikte
taşıdığımızı inşallah hep beraber konuşacağız. O günlere yönelik
çalışmalarımızı hep birlikte kararlılıkla sürdürüyoruz.
Ben Giresunlu vatandaşlarıma bu son 24 saat içinde ilan edilmiş
toplantıya böyle coşkulu ve canlı biçimde katıldığınız, bize destek
verdiğiniz için yürekten teşekkür ediyorum. Bütün Giresunlulara,
bütün fındık üreticilerine sevgiler, saygılar sunuyorum. Hepinize
daha güzel günlerde beraber olacağımızı unutmamanızı istiyorum.
Beraber olacağız, daha güzel günlere hep beraber ulaşacağız.
Bugün yeni Cumhuriyet Halk Partisi binasının açılışını da bu
vesileyle bu meydanda yapmış oluyoruz. Hayırlı olsun, başarılar
diliyorum. Fındık üreticisinin emeğini bilin ve birlikte
çalışın.