Deniz Baykal komisyonu terk etti!
Abone olDeniz Baykal Meclis Darbe Komisyonu toplantısını terketti.
İşte Deniz Baykal'ın yapmış olduğu yazılı açıklama:
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Darbe ve Muhtıraları incelemek üzere kurulmuş bir Araştırma Komisyonu olarak yapmış olduğunuz 30 Ekim 2012 tarihinde saat 17.00’de Komisyon toplantısında hazır bulunma çağrınızı almış bulunuyorum.
Bilindiği gibi Komisyonunuz Anayasamızın 98/3 ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105. maddelerine göre
oluşturulmuş ve yetkilendirilmiştir. Buna göre Meclis Araştırması,
Anayasamızda ‘‘belli bir konuda bilgi edinilebilmek için yapılan
bir inceleme’’ olarak tanımlanmıştır. Araştırma Komisyonlarının
yapacakları araştırma ve incelemelerde kimleri muhatap
alabilecekleri Türkiye Büyük Millet Meclisi içtüzüğünün 105.
maddesinde 10 kalemde sayılmıştır. Bunlar;
Bakanlıklar
Genel ve Katma Bütçeli Daireler
Mahalli İdareler
Muhtarlıklar
Üniversiteler
Türkiye Radyo Televizyon Kurumu
Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Özel kanun ile veya özel kanunun verdiği yetkiye dayalı olarak
kurulmuş banka ve kuruluşlar
Kamu Kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları
Kamu yararına çalışan derneklerden ibarettir.
BAZI MİLLETVEKİLLERİ BAŞKA MİLLETVEKİLLERİNİ
SORGULAYAMAZ
Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırma Komisyonları bu çerçeve
içinde kalan kurum ve kuruluşlardan;
Bilgi istemek
Bu kurum ve kuruluşlarda inceleme yapmak
Bu kurum ve kuruluşların ilgililerini çağırıp bilgi almak yetkisine
sahiptir. Elbette alınacak olan bilgi ilgilinin şahsıyla ilgili
değil kurum ile ilgili olacaktır. Ayrıca uzmanların bilgilerine de
başvurulabilir. Elbette bu durumda komisyon toplantılarına katılma
çağrısı ile uzmanlığa başvurma konusu iki farklı yöntemdir.
Anlaşılıyor ki, Araştırma Komisyonları, Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nin yürütme organından bilgi isteme, yerinde inceleme
yapma, kamusal kurum ve kuruluşların ilgililerini çağırıp bilgi
alma ihtiyacına göre yetkilendirilmiştir. Bu konuda, Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin ve onun adına görev yapan Araştırma
Komisyonları’nın muhatabı kamudur, yürütmedir, genel idaredir.
Açıkça anlaşılmaktadır ki Araştırma Komisyonları, kamu kurum ve kuruluşlarının ilgilisi durumunda bulunmayan vatandaşları, sivil toplum kuruluşlarını, basın mensuplarını, televizyoncuları, eğlence dünyasının şöhretlerini, özel banka ve şirket sahip, yönetici ve mensuplarını, siyasi parti mensup ve yöneticilerini, siyasetçileri ve genel olarak tüm vatandaşları komisyon toplantılarına çağırıp bilgi talep etme yetkisine sahip değildir. Araştırma Komisyonu marifeti ile milletvekilleri, bazı vatandaşları; ya da bazı milletvekilleri başka bazı milletvekillerini sorgulayamaz.
MÜZAKERE ETMEKTEN MUTLULUK DUYARIM
Bütün bunlar dikkate alınınca, bir yazı ile Komisyonunuzun 30
Ekim 2012 tarihli toplantısına saat 17.00’de katılma ve bilgi verme
çağrısının, bana, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 105.
maddesinde sayılan, hangi kamu kurum ve kuruluşunun ilgilisi
kimliği ile yöneltilmiş olabileceğini anlayabilmiş değilim.
Bu komisyonda görev yapan değerli arkadaşlarımın, askeri darbeler
ve demokraside yaşanan tıkanıklıklar konusunda bir rapor
hazırlarken benimle de istişare etmek, bilgi alışverişinde bulunmak
ihtiyacını hissetmiş olmalarını doğal karşılarım. Ben de farklı
siyasi görüşleri olan arkadaşlarımla ülkemizin bu temel sorunlarını
müzakere etmekten mutluluk duyarım.
Bu çerçevede, 12 Eylül Askeri Darbesi, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve siyasi partileri kapatarak nasıl hala telafi edilemeyen bir siyasi tahribata ve etnik çatışmalara kadar yansımaları olan bir temel siyasi istikrarsızlığa yol açmıştır? Bu dönemde, hukuku kullanarak ya da hukuk dışı uygulamalarla topluma yaşatılan travmaların insanlarımıza ve topluma ödettiği bedeller, siyasal hayatımızı nasıl derinden sarsmıştır ve sarsmaya devam etmektedir? Elbette bu konularda hepimizin yapacağı katkılar vardır.
Bilindiği gibi, 12 Eylül sonrası dönemde, ilkesiz koalisyonlarla ortaya çıkan, soruşturma şantajları ve siyasi pazarlıklara dayalı aklamalarla ve kirli milletvekili transferleri ile şekillenen bir siyasi çürüme, ahlaki yozlaşma ortamına girilmiştir. Bu ortamın her aşamasında, muhtıra öncesinde de, muhtıra sonrasında da, çözümün, parlamentonun seçim yoluyla yenilenmesinde olduğunu ısrarla söyleyen, yalnız kalmış tek bir ses vardır. Muhtıra öncesinde de muhtıra sonrasında da çürümüş ya da dayatılmış koalisyon tertiplerine bulaştırılmayı, bilinçli olarak reddedip, çözümün ısrarla seçim yoluyla yenilenmiş bir Meclis’te olduğunu söyleyerek tek başına seçim talep etmiş olan bu anlayışın, Türkiye’de darbe tartışmalarına elbette ciddi katkı yapabileceği açıktır.
İÇTÜZÜĞE AYKIRI ÇAĞRI VE SORGULAMA YÖNTEMİ
Bu bunalım döneminde, hem askeri muhtıraya yol açan yozlaşma ve
çürüme sürecinin içinde hiçbir sorumluluğu bulunmayan, üstelik,
yaşanan bu siyasi yozlaşma ve siyasi çürümeye karşı mücadele
vermiş, hem de koalisyona katılma önerilerini reddederek muhtıraya
itibar etmeyi, ondan yararlanmayı aklından bile geçirmemiş
insanların bu dönemle ilgili söyleyecek çok sözü vardır.
Fakat böyle bir görüşmenin gerçekleştirileceği ortam herhalde
Türkiye Büyük Millet Meclisi içtüzüğüne aykırı bir çağrı ile
oluşturulacak bir komisyon toplantısı ve onun ifade alma ve
sorgulama yöntemi değildir.
Sizlerle ve ilgi duyan herkesle, askeri darbe ve demokratikleşme
sorunlarının tümünü, resmiyetten uzak dostça bir ortamda müzakere
edebilmeyi gerçekten isterim.
Gene, bugün yaşanmakta olan demokrasi ve hukuk-yargı sorunlarının
da kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutulmasına ihtiyaç vardır.
Geçmiş dönemlerdeki darbelere ya da darbe girişimlerine gösterilen
hassasiyet, bugünkü demokrasi ve hukuk-yargı ihlallerine sergilenen
duyarsızlıkla çelişmemelidir.
Darbe konusu, geçmiş dönemlerdeki komünizm ve irtica saplantıları
gibi bir topyekûn suçlama, sindirme ve soruşturma mekanizmasına
dönüştürülmemelidir.
Basın ve düşünce özgürlüğü ile ilgili sorunlar ne yazık ki artık,
tutuklu gazeteci sayıları ile ölçülebilir olmaktan çıkmıştır.
Uygulanan sindirme ve yıldırma yöntemleri sonuç vermiş, basın ve
televizyonlar diz çökmüş, özgürce görevini yapamaz hale
gelmiştir.
Siyasi hesaplaşma niteliğindeki davalar, yargılamanın her
aşamasında ortaya çıkan hukuk zaaflarıyla artık inkâr edilemez hale
gelmiştir. Belli davalar için özel yetkili mahkeme uygulamasının
sürdürülmesi, çifte standartlı bir yargılama sistemi oluşturmuştur.
Siyasi kasta dayalı uzun tutukluluk halleri ve tutuklu
milletvekilleri uygulaması, savcı ve hâkimlerin aldıkları
kararların iktidarın siyasi tercihlerine göre değerlendirilerek,
terfilerinin, atamalarının ve soruşturmalarının yapılması, Deniz
Feneri davasının acıklı görünümü Türkiye de yargının artık tarafsız
da bağımsız da olmadığını ortaya koymaktadır.
Askeri darbelerden ve siyasi baskılardan arındırılmış bir demokrasi ve hukuk-yargı düzeni, hepimizin ortak özlemi olmaya ne yazık ki hala devam ediyor. Buna ulaşmak için birbirimizi daha çok dinlemeye ve anlamaya ihtiyacımız var. Bu amaçla yapılacak her türlü çalışmada sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyacağımı bir kez daha ifade etmeliyim.
DEMOKRASİYE SAYGI İLE BAĞDAŞTIRALAMAZ
Bununla birlikte, Araştırma Komisyonlarının, özellikle de
Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu uygulamasının, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğüne uygun olmayan bir istikamette
sürdürülmekte olduğunu görüyorum. Buna gerekçe olarak da, toplumda
demokrasi bilincinin artırılması, darbelere karşı bir duyarlılık
geliştirilmesi, yanlışlıkların hesabının sorulması gibi iyi niyetli
bekleyişler ifade ediliyor.
Fakat unutulmamalıdır ki insanların kamu otoritesi ile
ilişkilerinin hukukilik, öngörülebilirlik ve kesinlik taşıması,
hukuk devleti ve demokrasi için yaşamsal önemdedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapan bir komisyonun,
içtüzük sınırlarını aşan keyfi çağrılar yaparak, sadece kamu
kurumlarının temsilcileri için söz konusu olabilecek bilgi isteme
yetkisini, sorgulama olarak kullanması ve bunun teşhir edilmesi
suretiyle tek tek insanları, bireyleri fiilen suçlama ve yargılama
kapsamına alması, hukuk devleti anlayışı ile de insan haklarına ve
demokrasiye saygı anlayışı ile de bağdaştırılamaz.
Komisyonunuzun hazırlayacağı rapor, TBMMM genel kurulunda müzakere
edilecektir. Yargıda halen sürmekte olan davalar ve Anayasanın 138.
maddesi karşısında bu müzakere nasıl yapılabilecektir? Eğer
Anayasanın 138. maddesine uygun bir rapor söz konusu olacaksa o
ifadeler niçin alınmıştır, o sorgulamalar niçin yapılmıştır?
MÜCADELEYE DEVAM ETMEK DURUMUNDAYIZ
Eğer bu yöntemle, yargı organlarında yürütülmekte olan bazı
davalara kamuoyu desteği sağlamak ve dava kapsamını belli kesimlere
doğru genişletme çabalarına destek vermek amaçlanıyorsa bunun açık
bir anayasa ihlali olduğu da bilinmeli, eğer biliniyorsa bu durum
daha ciddiye alınmalıdır.
Bütün bunlar göstermektedir ki ister darbe ve askeri müdahale
dönemlerinde olsun ister seçimle işbaşına gelen sivil iktidar
dönemlerinde olsun siyaset-yargı ilişkisi olağanüstü önemlidir.
Siyasi güç sahipleri, seçimle işbaşına gelen iktidar
dönemlerinde zaman zaman, darbe dönemlerinde daima, yargıyı, geçmiş
dönemlerle hesaplaşmak onlardan intikam almak ya da kendi
geleceklerini güvence altına almak için şekillendirmişlerdir.
Ne yazık ki bu çerçevede, Yassıada Mahkemeleri de Silivri
Yargılamaları da adalet tarihimizin mahcubiyet sayfalarını
oluşturmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, siyasetimizi, hiçbir gücün
adaleti kendi özel hesaplarına göre kullanmasına izin vermeyecek
bir noktaya ulaştırıncaya kadar, mücadeleye devam etmek
durumundayız.
HUKUKSUZ SORGULAMA GİRİŞİMİ YANLIŞ
Ne yazık ki dün de öyleydi, bugün de öyledir. Dün, hiçbir yargı kararı olmadan sürgüne gönderilmiş bir siyasetçi olarak yapılan hukuksuzlukları Zincirbozan’dan Kenan Evren’e yazılı olarak bildirmiştim. Bugün de, Darbeleri ve Askeri Müdahaleleri Araştırma Komisyonuna yetkisiz ve hukuksuz siyasi sorgulama girişiminin yanlışlığını ifade ediyorum.
Yargıyı, siyasetin, geçmişle hesaplaşma, kendi geleceğini
güvence altına alma tasallutundan kurtarmak lazımdır.
Yargının siyasallaşması kadar, siyasetin yargılaşması da temel bir
yanlıştır.
Bütün bunları, düne ve bugüne ait tüm demokrasi, hukuk ve insan
hakları sorunlarını, elbette Komisyonunuzun yetki dışı çağrısı ile
ifade-sorgulama ilişkisine girmeden, sizlerle konuşmaktan mutluluk
duyarım.
Fakat bu fiili uygulamanın bir parçası haline gelmeyi kabul etmem
mümkün değildir. Komisyonunuz bir siyasi heyet olarak, gazete
yazarlarını, televizyoncuları, gazete patronlarını, eğlence
dünyasının şöhretlerini ve diğer siyasetçileri çağırmadan önce
kendi yetkisini sorgulamak durumundadır.
İyi dileklerle.