Deniz Akkaya olayına klinik bakış

Herkesin bildiği gibi Deniz Akkaya gibi ünlü simaların özellikle kamera önlerinde yaptıkları açıklamalar her zaman toplum nezdinde çok dikkat çekmiş yer yer desteklenmiş yer yer yerilmiştir.

Ege Ebrar ÖNÜR egebrar@gmail.com

Deniz Hanım tarafından yapılan son açıklamalar kendisinin yaşantıladığı ve bir çok ailenin de yaşantılayabileceği türden gerçek bir hayat hikayesini içerir. Bu yazıda kaleme alınanlar kimin haklı kimin haksız olduğunun ötesinde böyle bir olay karşısında neler yapılabileceği ve hatta böylesi bir olay yaşantılanmaması için neler yapılması gerektiği yönündedir. Burada yalnızca Deniz Akkaya değil diğer ebeveynler ve bütün çocuklar için kendinizden bir parça bulabileceğiniz bir yazıyı sizler için kaleme almaya çalışacağım. Lakin daha anlaşılır olabilmesi adına Deniz Akkaya olgusunu ele alarak sizlere bu durumun klinik yansımalarını elimden geldiğince bir profesyonel olarak ifade etmeyi deneyeceğim.

Bir anne olarak önce Deniz Akkaya’yı ele almak gerekirse kendi ifadelerine dayanarak yalnız bir çocukluk ve gençlik geçirdiğini sonrasında çok muhtemel yaşantıladıklarıyla ilişkili olarak yine kendi ifadeleriyle “yanlış” bir birliktelik yaşantıladığını ve bunun olası yıkıcı etkilerini hala daha yaşantılamayı sürdürdüğünü belirtmiştir.

Olay genel hatlarıyla bu şekilde ele alındığında herkes tarafından anlaşılabilir bir durumdur. O halde Deniz Akkaya neden yaptığı açıklamalarla bir kesim tarafından bu denli tepki almıştır?

Pek tabii bunun kullandığı ifadeler ve kontrolsüz tepkileri ile ilişkili olduğu söylenilebilir. Yapmış olduğumuz canlı yayında da ifade etmiş olduğumuz üzere kamu oyunda önünü arkasını düşünmeden, o anki duygularıyla hareket eden bir kişinin ev ortamında da bu şekilde konuşup davranması ve hatta daha ileriye gitmesi olasıdır.

Elbette ki bu söylemlerin ve davranışsallığın da buna maruz kalan kişilerce bir yansıması vardır. Örneğin birlikte yaşadığı kızı, Ayşe. Anne ile baba arasındaki çekişmeye sürekli olarak maruz kalması, hakaret içeren söylemleri işitmesi bir çocuk için pek de başa çıkabilir türden değildir. Sevmek ve sahip olmak istediği ebeveyn, aile profiline vurulan en büyük darbe bunu yaşantılamak istediği kişilerden en yakınlarından gelmektedir. Bu da çocukta bir çeşit kafa karışıklığına sebebiyet verir.

“Ben şimdi kime güveneceğim?”

Bununla birlikte Deniz Hanım artık bir yetişkin ve bir annedir. Bu sıfatlar, olduğu konum da aynı zamanda geçmişte yaşantıladıklarının arkasına sığınması noktasında bir kesimce tepki çekmektedir.

Artık yetişkin bir birey olarak, zamanında her ne yaşantıladıysa yaşantılasın sonrasında olanların sorumluluğunu alması beklenir.

Yalnızca iyi olan, yolunda giden şeyleri sahiplenmek değil, yanlış ve olumsuz olan şeyleri de kabullenmek gerekir.

Bunun ötesinde babaya dair herhangi bir şey söylemek ne yazık ki şu durumda çok güç ve de doğru değildir. Henüz bu yaşanılan son olaya dair kendisinden gelen bir açıklama yoktur.

Yalnızca kızları Ayşe üzerinden bu durumunu kısmi ölçüde değerlendirirsek anne ile yakın olmasının getirdiği çatışmaları baba ile uzak olmasından dolayı yaşantılamaması babayı, baba ile yaşamayı belirli ölçülerde kendisi için daha cazip kılabilir.

Lakin bunlar tamamen bir spekülasyon içerir.

Ergenlik başlı başına son derece yıkıcı etkileri olan, başa çıkması güç bir durumdur. Kişi aynada gördüğü kişiyi tanımakta dahi güçlük çeker. Bedeni kendi kontrolü dışında hızlı bir şekilde gelişim gösterir, hormonal değişiklikler meydana gelir.

Bunun üzerine zaten genellikle kendinden ve çevresinden sürekli olarak memnuniyetsizlik duyduğunu aktardıklarını gözlemleriz. Ergen birey artık çocuk değildir ancak bir yetişkin de henüz olmamıştır.

Zaman zaman ailesinden “sen artık büyüdün” söylemlerini duyan zaman zaman “sen hala çocuksun” ifadelerini işiten araya sıkışmış bir kimsedir. Ve kendini konumlandırmak, büyüdüğünü göstermek, kendi sınırlarını belirlemek ihtiyacı içerisine girer.

Aile içerisinde yaşantılanan çatışmalar ise bu uğraş içerisinde durumun daha da kötüye gitmesine sebep olacak cinstendir.

Şüphesiz hemen hemen her ebeveyn çocuklarının kendilerinden dahi daha iyi konumda olmasını istemektedir. Bunun için de “Ben yapamadım o yapsın, ben sahip olamadım o olsun.” gibi söylemleri sık sık ebeveynlerden işitmek mümkündür.

Lakin bu düşünce yapısı her zaman çocuklara iyi gelen şeyler değildir. Hiç bir zaman olmamıştır ve olmayacaktır. Çocuk sandığımızdan daha kudretli bir varlıktır. Kendine has başa çıkabilme becerileri vardır ve zorluklarla karşılaştıkça, mücadele içine girdikçe de bu başa çıkabilme becerileri gelişir.

Ancak bu çocukları kendi hallerine bırakalım, ne isterlerse yapsınlar demek değildir. Çocuklar her zaman bir sınır ve kural ihtiyacı içerisinde olup ebeveynlerinin koruması altında olduklarını bilmeye ihtiyaç duyarlar. Bunu yaparken de çocuğun kişisel sınırlarını ihlal etmemek örneğin onun izni ve bilgisi dahinden olmadan onun özel eşyalarını karıştırmamak gerekir.

Teknoloji çağında olmak, kişilerin her şeye daha hızlı ve kolay erişim sağlaması bir çok ebeveyn tarafından tedirginlik yaratır.

Henüz erken olduğunu düşündüğü şeylere çocuklarının maruz kalmalarını ve bilmelerini hiç bir ebeveyn istemez.

Ancak çocuk merak eder ve öğrenmek ister. Artık büyüdüğünü kanıtlamak isteyen ergen ise yetişkinlerin yaşantıladıklarını yaşantılama noktasında daha meraklı ve cesaretlidir.

Bu doğrultuda yöneltilen sorulara çocukların kendi yaşlarına ve algılayabilme kapasitelerine uygun çekilde cevaplar vermek, kızmamak, utandırmamak gerekir.

Bazen sırf başa çıkmakta güçlük çektiğimiz için bazen de teknoloji çağında olduğumuzu bunun bir çeşit ihtiyaç olduğunu öne sürerek küçücük çocukların eline tableti, telefonu, televizyonu vermekten hiç imtina etmediğimizi de unutmamak gerekir.

Sonrasında da dönüp teknoloji bağımlısı, asosyal, tembel çocuklar olduklarından şikayet ederiz. Her aile için durum böyle olmasa da çocuklar bir taraftan da etraflarında kitap okuyan, birbirleriyle sağlıklı iletişim kuran, etrafını derleyip toparlayan ebeveynlerle de büyümediklerini söyleyebiliriz.

İşe geç kaldım, yemek yapmam gerekliydi gibi türlü bahanelerle o yatağı bir türlü toparlayamadığımızı sonrasında da odası dağınık diye çocuklara kızdığımızı önce biz yetişkinlerin fark etmesi gerekir.

Sigara içmenin zararlı bir şey olduğunu çocukların yüzüne sigara dumanı üflerken söylemenin hiç tutarlı ve anlaşılır bir yanı yoktur. Çocuklar etraflarında her zaman tutarlı, güvenilir birer yetişkin görmek isterler. Biz henüz dediğimi yap yaptığımı yapma felsefesi ile ilerlerken çocuklardan nasıl daha iyilerini yapmasını talep edebiliriz ki bu çok büyük haksızlık değil midir?

Burada yapılması gereken iyi ve sağlıklı bir ilişki kurabilmektir. Çocukların biz yetişkinlere güvenebilmesi ve her şeyi paylaşabilmeleri ancak bizlerden alacakları tepkilerden korkmadıkları sürece mümkündür. Bu da hata yapma olasılıklarını en aza indirir.

Çocuklara çok şiddetli, büyük tepkiler vermek yalnızca onları kendimizden uzaklaştırmaya ve yanlışa itmektir. Deniz Akkaya olgusunda da karşılaştığımız “Burnu sürtsün diye kendi isteğimle ben kızımı Çocuk Esirgeme Kurumu’na verdim!” tepkisi bir çocuk açısından yaşanılabilecek en yıkıcı olaylardan biridir.

Çocuk yaşı her ne olursa olsun böylesi bir durumda kendi kaderine terk edildiğini düşünür. Bu hayatta yalnız olduğunu, en yakınlarına dahi güvenemeyeceğini, dünyanın güvensiz bir yer olduğunu düşünme eğilimindedir.

Kurum içerisinde karşılaşacağı kişilerin anlattığı öyküler, orada yaşantılayacağı olaylar da ikincil travmatizasyon dediğimiz bir durumu beraberinde getirir.

Bu durum yaşanılan ilk olaydan geri dönüşü daha zor olan bir yere gidilmesine, ebeveyn çocuk bağının tamamen kopmasına sebep olabilir.

Deniz Akkaya tarafından bir anne olarak bu olayın sosyal medyaya taşınması ve kızım da olsa herkes haddini bilecek gibi bir yerden bu konuyu ele alması elbette ki çocuk adına son derece utanç duyacağı bir başka konudur.

Teknoloji çağında olmamız sebebiyle internet ortamına giren hiç bir şeyin kaybolmaması ve her an orada bulunması ilerleyen süreçlerde de bu olayın kolay kolay unutulmamasına sebebiyet verir.

Deniz Akkaya gibi ünlü simaların kendi hesaplarından yaptıkları açıklamaların dışında zaten mevkileri sebebiyle bir takım şeyleri gizlemeleri çok güçtür ve bu duruma şahitlik eden herkes konu ile ilgili bir yorumda muhakkak bulunur.

Bunların da bir çocuk, bir ergen üzerinde çok ciddi etkileri olacağını hesaba katılmalıdır. Kendi arkadaşları arasında ebeveynlerinin özel hayatlarının konuşulması ve ebeveynlerinin kişisel tercihleri yüzünden akran zorbalığı ile mücadele etmek zorunda kalmaları da anne ve baba ayrı bir öfke duymaları noktasında kaçınılmazdır.