Demokrasiye çete kuşatması
Abone olAtabeyler Çetesi (Eryaman) baskınında Terörle Mücadele görevlileri çok çarpıcı bilgilere ulaştılar.
Atabeyler Çetesi (Eryaman) baskınında Terörle Mücadele
görevlileri çok çarpıcı bilgilere ulaştılar. Her şeyden önce
yakalanan çete üyelerinden 3"ü muvazzaf, yani halen çalışmakta olan
subaylardı.
İçlerinde Genelkurmay Özel Harekât"ın subayı vardı. Evlerde bulunan
eşyalar arasında Genelkurmay Özel Harekât"ın çok gizli belgeleri
bulundu. Orduda üç beş kişide olması gereken dokümanlar, bombalar,
mayınlar ve silahlar Başbakan Erdoğan"ın evinin krokisinin yanı
başındaydı. Üstelik çetenin adı Genelkurmay Özel Kuvvetlerdeki bir
eğitim grubunun adıyla aynı.
Tüm bu bilgiler karşısında Genelkurmay suskunluğunu bu yazı kaleme
alınırken hâlâ koruyordu. Askerden gazetelere sızan açıklamalar ise
olayın "münferit" bir olay olduğu şeklindeydi. Sabah Gazetesi"ne
bilgi veren "askerî kaynaklar" gelişmeler üzerine “Atabey" diye bir
grup var. Ama, bu Özel Kuvvetlerde bir eğitim grubunun adı. Bunun
gibi çok sayıda isim var. Yakalanan belgeler eğitim dokümanı, evde
bulunması tamamen tesadüf” demişler. Aynı şekilde Hürriyet"e bilgi
veren bir diğer "askerî kaynak" ise Başbakan"ın evinin krokisinin
bulunması ile ilgili olarak “Özel Harekât"ın eğitim çalışmalarında
sokakların krokileri olur. Son derece normal.” demiş, sanki eğitim
yapacak başka ev yokmuş gibi.
Cevaplanması gereken hayatî sorular neler?
Şu ana kadar birçok çete ve "derin devlet" saldırısında asker
bağlantısı ortaya çıktı. Emekli veya muvazzaf çok sayıda asker bu
olayların içinde yer aldı. Ancak Genelkurmay tüm bu olaylar
karşısında suskun kalmayı tercih etti. Emekliler için “bizi
ilgilendirmez, sorumluluğumuzda değil” denirken, muvazzaf olanlar
için “münferit eylem” deniyor. Şemdinli"de yargılama süreci dahi
bazı komutanlarca "Orduya saldırı" olarak algılandı ve ülkede bir
ilk gerçekleşerek, işini yaptığı için bir savcı mesleğinden oldu.
Şemdinli"de bombalama eylemlerine karışan ve PKK"lı bilinen bir
kişinin Ankara ile de telefon görüşmeleri olduğunu ortaya çıkarınca
ülkenin İstihbarat Daire Başkanı görevden alınmak zorunda kalındı.
Bursa"daki Çağrı Operasyonu"nda ise PKK"ya finansal destek veren
bir çeteye baskın düzenlendi. Soruşturmaların ucu ilin en büyük
jandarma noktasına, yani Bursa Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay
Aydın Yeşil"e ulaştı. Polis ne yapsın, durumu İçişleri Bakanlığı"na
ve Genelkurmay"a bildirdi. Fakat burada da beklenen sert tepki
gelmedi. Albay Yeşil tutuksuz yargılanmak üzere salıverildi, tayini
Ankara"ya yapıldı, o da emekliliğini istedi. Genelkurmay ise konu
ile ilgili neredeyse hiçbir açıklamada bulunmadı.
Oysa Danıştay saldırısı sonrası halka hassasiyetlerinin ve
tepkilerinin devamlı olmasını salık veren, Genelkurmay Başkanı
Özkök"ün bizzat kendisiydi. Görmedim-duymadım taktikleri Türk
siyasetinin vazgeçilmez taktikleri. Ancak askerin bu oyuna
düşmemesi ve olayın üzerine sert bir şekilde gitmesi gerekiyor.
Atabeyler Çetesi"nde olduğu gibi olayın üstünü kapatmak, Başbakan"a
suikast düzenleyeceklerini söyleyen sanıkların polis tarafından
sorgulanmasını engellemek gibi faydasız taktikler yerine bu tür
çeteleri çökertmesi gereken bizzat Genelkurmay"ın kendisidir.
Şemdinli, Sauna, Çağrı Çetesi, Danıştay Saldırısı ve Atabeyler
Çetesi olaylarında gözler askerin üzerinde. Askerlerin evvela şu
soruları yanıtlayarak işe başlaması gerekiyor:
Devletin en mahrem belgeleri Sauna Çetesi"nin lideri Zengin"in
elinde ne geziyor? Bu belge ile ilgili kaç askerî yetkili hakkında
soruşturma açıldı? Devletin en gizli belgeleri buralarda olduğuna
göre başka devletlere ve gizli servislere satılmış olamaz mı?
Aynı belgeler Cumhuriyet ve Danıştay saldırıları ile ilgili olarak
yakalanan eski subay zanlılarının evinde ne arıyor? Bu konuda
Genelkurmay bir soruşturma başlattı mı?
Cumhuriyet Gazetesi"ne atılan bombalar Kara Kuvvetleri"ne kayıtlı
çıktı. Bunun sorumlusu kim? Ordunun bombaları Ankara"da,
İstanbul"da bu kadar pervasızca kullanılabilirken kaç kişi görevden
alındı, kaç kişinin haklarında soruşturma başlatıldı? Ordu
depolarında kayıp daha kaç tane bomba var?
Eryaman Baskını"nda yakalanan çete için "münferit" veya "tesadüf"
ifadeleri nasıl kullanılabilir? Türk Ordusu bu kadar disiplinsiz
midir? Ordunun en güzide birimlerinden birinin önemli bir elemanı
Ankara"nın ortasında 3 ayrı çete evi kurup, saldırı planları yapar
da, bundan ordunun haberi olmaz mı? Bunun gibi daha kaç hücre
var?
Jandarma ve ordunun diğer istihbarat birimleri nasıl olur da bu
kadar başarısız olabilir? Valilerin, kaymakamların eşlerine,
çocuklarına kadar istihbarat toplayan bu birimler nasıl olur da
Ankara"nın göbeğinde kendi mensuplarının ne yaptığını bilemez? Bu
durumda ya istihbarattan sorumlu komutanlar hakkında soruşturma
açılmalıdır, ya da çeteleşip de dünyanın en büyük ordularından
birinin gözünden kaçabilen bu çete mensupları "başarıları"
nedeniyle ödüllendirilmelidir.
Askerlerin hiçbir komplekse kapılmadan çeteleşmenin asıl hedefinin
Türk Ordusu olduğunu anlamaları gerekiyor. Belki kısa vadede
siyasiler hedef alınıyor, aydınlar öldürülüyor, siyasi gruplar
hedef gösteriliyor. Ancak orta ve uzun vadede Türk Ordusu hedefte.
Çeteler en çok askere ve ülkenin dış savunmasına zarar veriyorlar.
Orduyu ülkenin tüm iç meselelerinde taraf haline getirirken,
Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıklarından bağımsız
yapılanmalar ortaya çıkıyor. Unutulmamalıdır ki bugün Başbakan"ın
evinin krokisini çıkaran ordu mensubu veya emeklisi çete mensupları
yarın örneğin Kara Kuvvetleri Komutanı"na veya bizzat Genelkurmay"a
saldırı planları yapabilirler.
Üyeleri arasında çete mensuplarının bulunduğu bir orduda disiplin
bozulur, yeni emir kaynakları ortaya çıkar. En alt düzeydeki bir
teğmen kendisini en üst düzeydeki bir paşadan daha önemli ve güçlü
sanabilir. Kendilerine göre "dışarı"da hedeflerine ulaştığını
düşünen çeteler "evin içi"ni, yani orduyu "düzeltme" sevdasına
kapılabilir. Unutmayalım ki bu çetelerde görev alan kişilerin büyük
bir çoğunluğu vatanını seven samimi kişiler. Kanlarının son
damlasına kadar ölmeye ve öldürmeye hazırlar. Bugün hükümetin hata
yaptığını düşünen kişiler yarın bir kuvvet komutanının hata
yaptığını düşünmeye başladığı zaman artık çok geç kalınmış
demektir.
Çetelerin asıl hedefi Türk ordusu...
Çetelerin asıl hedefinin ordu olduğunu gösteren bir diğer kanıt,
her provokatif olaydan sonra ordu ile siyasileri karşı karşıya
getirme çabasında yatıyor. Siyasileri "katil" veya en azından
"sorumlu" olarak gösteren kişiler ordu mensuplarını alkışlayarak,
onları "göreve" çağırarak orduyu kendi hükümetine ve daha önemlisi
halkına karşı taraf haline getirmeye çalışıyorlar. İlk bakışta ordu
mensuplarının gururunu okşasa da, iç meselelerde taraf olmuş bir
ordu görevini yerine getiremez ve büyük bir zaafa uğrar. Bu durumda
da çeteler ordunun ve siyasilerin boşalttığı mevzilere
yerleşeceklerdir.
Çeteleşmenin ordumuz açısından bir diğer tehlikesi ise çete
hücrelerinin dış bağlantılarıdır. Sivil-askeri çeşitli devlet
kurumlarına kadar sızan bu çeteciler ile diğer ülke istihbarat
birimleri ve/veya bunların görevlendirdiği kişiler arasında yoğun
bir temas olduğu anlaşılmaktadır. Bazen bir silah ticareti, bazen
de hükümet değiştirmek için yapılan bu tür işbirliklerinde çeteler
karşılıklı yarar olduğunu düşünüyorlar. Onlara göre bu tür ülkeler
ile işbirliği konjonktüreldir. Ancak onlar sadece ağacı görüyor,
ormanı fark edemiyorlar. Diğer ülkeler uzunca bir süredir aynı
taktikle Türkiye"nin gündemine hâkimler ve en önemli araçları da
derin çeteler.
Söylem olarak daha çok milliyetçi-ulusalcı olan bu derin çeteler
güç kaynakları olarak Kıbrıs sorunu, Ermeni sorunu, PKK terörü ve
Irak"ı görüyorlar. Bu sorunlarda kamufle oluyor ve maddi-manevi
desteklerini buluyorlar. Kuzey Kıbrıs"ta onlarca yıl Türkiye"nin
politikaları sivil otoriteden çok silahlı güçlerce belirlendi. Art
niyetli çete önderleri bu alanı finansal ve teknik değişimler için
kullandı. Birçok plan KKTC"de yapıldı, Türkiye"de servis edildi.
Cumhuriyet Gazetesi ve Danıştay saldırısı zanlılarından bazılarının
Kıbrıs bağlantıları bu konudaki delillerden sadece bir tanesi.
Kıbrıs, Ermeni sorunu, PKK ve Irak"ı
kullanıyorlar
Aynı şekilde Ermeni sorunu da bu çetelerin önemli bir ideolojik
meşruiyet kaynağı ve maddi beslenme sahası oldu. Kendilerini bu
"davaların" en önemli aktörleri olarak gösterdiler. ASALA"yı
bitirme gerekçesi ile kendiliğinden veya teşvikle kurulan çeteler
kısa sürede ülkeye dönen namlular haline geldiler. ASALA"yı dış
desteğin kesilmesi ve Ermenilerin strateji değişikliği bitirdi;
ancak bu çeteler "biz bitirdik" kredisi ile yeni devşirmeler
kazandılar. "ASALA"yı bitiren kahramanlar" olarak takdim edildiler.
Hapishanelere atılsalar da üzerlerindeki "kahramanlık" payesi
alınamadı ve bugünlere kadar birçok kişiye esin kaynağı oldular.
Bugün de devlet içinde ve dışında Ermeni sorunu çok hayati bir
gizleme ve beslenme alanı.
PKK sorunu çetelerin üçüncü, belki de açık ara en önemli hayat
sahası oldu. Hatta günümüzde derin çetelerin sadece PKK sorununu
kullanarak ayakta kaldığını düşünen uzmanlar bile var. PKK"ya bilgi
ve teçhizat sağlayan kişilerin söz konusu hücreler ile sık sık
ilişki kurması dikkatlerden kaçmıyor. Çetelerine PKK"yla mücadele
için adam toplayanlar, PKK"yı yaşatan en önemli operasyonlara da
imza atıyorlar. Ne Sauna Çetesi, ne daha önceki çeteler, ne de
Atabeyler Çetesi"nin PKK"ya karşı bir tek eylemi yok. Bir tek PKK
hücresine saldırı gerçekleştirmiş değiller. Ne Güneydoğu"da, ne de
Kuzey Irak"ta PKK"ya saldırmamışlar. Tüm namluları ülkenin
siyasilerine, aydınlarına ve bürokratlarına dönük. Hedeflerinde bir
tek yabancı veya terörist yok. Tüm dertleri hükümetle veya
Türkiye"nin geneliyle. Hatta PKK"yı yararlı bir kart olarak
görüyorlar. PKK teröründe kaybın trafik kazaları kadar bile
olmadığı, bunun da Türkiye"deki "düzeni" sürdürmek için
katlanılabilir bir maliyet olduğu en önemli mutabakat
noktaları.
Son olarak söz konusu çeteler dış ve derin bağlantılarını daha çok
Kuzey Irak"ta gerçekleştiriyorlar. Gözden ırak, rahatça hareket
edebilen bu kişiler özellikle Türkmen siyasetine iyice yerleşmiş
durumdalar. Hatırlanacak olursa Eryaman Baskını"nda Zaho gibi Kuzey
Irak"taki bazı yerleşim yerlerinin mühürleri ve Türkmen kurumları
ile ilgili belgeler ve mühürler bulunmuştu. Yine çeşitli
siyasilerin evlerinin bulunduğu yerlerin krokisinin çizildiği
ajanda da Türkmen vakıflarından birine aitti. Bu bağlantılar diğer
bazı hücrelerde de var. Hücreler Türkmenlere destek ve Irak
Kürtleri ile mücadele adı altında gelirlere sahip oluyorlar. Burada
10 yılı aşkın süredir bulunan Türk askerleri içine de sızmaya
çalışan bu kişilerin ordu içindeki bağlantılarının çok iyi
hesaplanması gerekiyor. Kuzey Irak"taki durum çetelerin gerçek
yüzünü göstermesi açısından çok önemli. Çünkü bu çetelerin Kuzey
Irak"ta öldürdükleri neredeyse bir tek PKK"lı bile bulunmuyor.
Barzani ve Talabani"ye de tehdit oluşturmuyorlar. Tek yaptıkları
Ankara"da ve İstanbul"da ne tür eylem yapabilecekleri. Yine aynı
çeteler dış bağlantılarının önemli bir kısmını da Kuzey Irak"ta
yapıyorlar.
Bu tabloya bakıldığında Türkiye"nin ne PKK terörü ile mücadelede,
ne Kuzey Irak konusunda, ne de Kıbrıs sorununda yeterli başarıyı
sağlayamadığı görülecektir. Elbette tek neden çeteleşme değildir.
Ancak en önemli nedenlerden biridir çeteleşme. Kıbrıs"ta statükonun
onlarca yıl aynı kalması ve bir adım dahi atılamaması temelde bu
çeteleşmenin ve sorundan beslenmenin ürünüdür. PKK terörünün çeyrek
asra yayılması yine çeteleşme ile çok yakından ilgilidir. Kuzey
Irak"ta Türkiye"nin dış savunmadan çok iç işlerine odaklanmış
olması da düşündürücüdür. Ortadoğu"nun en güçlü ülkesi olan
Türkiye"nin askerlerinin Çuval Olayı"nda düştüğü durum, Barzani ve
Talabani gibi aşiret reisleri karşısında gelinen hal biraz da
çeteleşme nedeniyle kaybettiğimiz dış savunma reflekslerimizle
ilgilidir.
Tüm bu çeteleşmede asıl hedef sivil siyasetten çok ordunun
kendisidir. Çeteciler Türk ordusunun alternatifini yaratmaya
çalışıyorlar. Mevcut orduya paralel bir ordu oluşturmak istiyorlar.
Sadece hükümetin, muhalefetin veya Meclis"in değil, asıl ordunun
yerini almak istiyorlar. Onu iç sorunlara çekerek
etkisizleştiriyorlar. Bilerek ya da bilmeyerek ülkenin en güzide
kurumlarından birini işini yapamaz hale getiriyorlar. Dikkat
ediniz, Türk ordusu mensupları son dönemde alanlarına girmeyen
hemen her konuda açıklamalar yaptı. Avrupa Birliği"nden para
basarak ekonomiyi düzeltmeye, kılık-kıyafetten eğitim sistemine
kadar konuşan bu kişiler alanlarına giren çok az konuda seslerini
duyurabildiler. Örneğin 1 Mart Tezkeresi öncesinde güvenlik ile
ilgili en önemli kararda susmayı tercih ettiler. Tüm bunlar ordunun
odak noktasının nasıl manipüle edildiğini gösteriyor. Çeteler
ülkenin ve ordusunun dış savunma reflekslerini zayıflatmaya,
askerleri iç çatışma arenasına atmaya çalışıyorlar. Sonrası onlar
için çok kolay olacak. Sözün özü asıl hedef Türk ordusudur. Bu
bağlamda çeteleşmeye asıl dur diyecek de Türk ordusu olmak
zorundadır. Çünkü tehdit sandığımızdan çok, ama çok büyük.
Doç.Dr.Davut Şahin
Uluslararası Güvenlik Uzmanı
Kaynak: