Demirtaş'tan silahsızlanma kongresi bombası!
Abone olDemirtaş, Cumhurbaşkanı’nın açıklamasına kadar Kandil-HDP-İmralı üçgeni ile devlet arasında, PKK’nın silah bırakma kararı almak üzere kongre düzenlemesi konusunda mutabakat olduğunu söyledi.
Hükümet ile Cumhurbaşkanı arasında tartışmaya neden olan
İzleme Heyeti, çözüm sürecinde en önemli kavşaklardan birine geçişi
sağlayacaktı. Heyetin oluşturulup adaya gitmesiyle birlikte,
HDP’nin sürecin en önemli aşaması olarak nitelediği müzakerelere
geçilecekti. Bu adımla birlikte PKK kongre toplayacak, silah
bırakma kararı alacaktı. Ancak Cumhurbaşkanı’nın “olumlu
bulmuyorum” sözlerinin ardından bir belirsizlik sürecine
girildi.
Al Jazeera’nin sorularını yanıtlayan HDP Eş Başkanı Selahattin
Demirtaş, “İzleme Kurulu, müzakerelerin başlaması ve kongre
toplanması konusunda HDP-Kandil-İmralı ile Devlet arasında bir
mutabakat vardı ama şimdi muğlak bir durum var.” diye konuştu.
Gelinen noktanın süreç açısından tespitinin yapılması için ise
Demirtaş’a göre HDP heyetinin İmralı’ya gitmesi gerekiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İstihbarat kurumları bunun
yönetenleridir” vurgusunun aksine sadece istihbaratın Öcalan ile
görüşmesi yöntemiyle sürecin ilerlemeyeceğini söyleyen HDP Eş
Başkanı, “İzleme Heyeti bizim değil ama sürecin olmazsa olmazı”
dedi.
İzleme Heyeti tartışmasıyla birlikte sizin açınızdan şu an
tam olarak ne yaşanıyor süreçte?
İşin doğrusu sayın Cumhurbaşkanı’nın son açıklamalarına kadar
İzleme Kurulu, müzakerelerin başlaması ve kongre toplanması
konusunda bir tereddüt yoktu.
Bu tarihe kadar kongrenin toplanması için bir tarih
konuşulmuş muydu?
Hayır bir öngörü vardı, ‘bahar ayları diye’. Bu konuşuluyordu fakat
kesin olarak belirlenmiş bir gün söz konusu değildi. Şimdi Sayın
Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları ile birlikte İzleme Kurulu,
müzakerelerin başlaması ve kongre muğlak bir hale geldi. Çünkü
bunlar tamamen uzlaşılmış konulardı. Sayın Cumhurbaşkanı uzlaşmanın
sağlandığı, kararların alındığı konularda yeniden tartışma
başlatmış oldu. Ama Hükümet İzleme Kurulu konusunda aldıkları
kararın arkasında olduklarını deklare ediyor.
Bülent Arınç da söyledi bunu ama bir yandan da olumlu
bakmadığını söyleyen Cumhurbaşkanı’nın görüş ve önerileri
doğrultusunda hareket edeceklerini de belirtti.
Muhtemelen uzlaşmaya çalışacaklar. Bülent Arınç, “İzleme Kurulu
gereklidir, olumlu görüyoruz. Faydalı görüyoruz” dedi bunun için.
Hükümet alınan kararlara, mutabakata sadık kalır, adaya gönderir ve
müzakereler başlarsa önceki mutabakatlar ne idiyse, yani “tartışma
olacak 10 madde üzerinde, sonra da kongre toplanma çağrısı ve
kongre olacak vs”, o zaman bütün bu süreç kaldığı yerden devam
eder. Ama etmezse ne olur, bunu ben kestiremiyorum. Yeniden adada
karşılıklı tartışmalar yapılması lazım. Sonuçta ne çıkar, tartışma
yapılmadan ben bir şey diyemem. Çok zor.
İzleme heyeti bir ön şart gibi görünüyordu. Bir ön şart
olarak da Hakikatler Komisyonu eklenmiş oldu. Kırmızı çizgi olarak
adlandırabilir misiniz bunları?
Bu HDP’nin ortaya koyduğu bir şart değil. Bu müzakere süreçlerinin
olmazsa olmaz unsurlarındandır. Yani helva yapmak için şeker, un,
yağ gereklidir. Un olmadan helva yapmaya kalkarsanız onun adı helva
olmaz. İzleme heyeti de müzakereler için böyle bir şeydir. Ortaya
sonuç çıkması için güçlendirme mekanizması bu. Hakem heyeti
gibidir. Dolayısıyla bu HDP’nin ortaya attığı bir şart değil.
Öcalan’ın ortaya attığı bir olmazsa olmaz şart değil. Sürecin
doğası gereği olması gereken bir şey. Şimdi Hükümet bunu yapmazsa
başka bir çare düşünülmesi lazım. Yoksa öyle sadece istihbarat
örgütüyle Öcalan arasındaki bir görüşme trafiğinden kalıcı sonuca
gitmek çok kolay bir iş değil diye düşünüyorum. Buradan
baktığımızda “İzleme Kurulu HDP’nin kırmızı çizgisidir” diye bir
şey söyleyemeyiz. Bu bağlamda bizim kırmızı çizgimiz değil diyorum,
sürecin kendisinin, doğasının kırmızı çizgisidir.
Sizce zamana yayılması nasıl etkiler? Mesela kongre
beklense.
Riskli olur. Bence öyle, çünkü bu işler ne kadar hızlı yürütülürse
o kadar faydalı olur. Ortadoğu’daki bütün bu dalgalanmalar
düşünüldüğünde hızla çözülmesinde fayda var.
“Risk” ile neyi kastediyorsunuz?
Bölgede bir sürü çatışma var, savaş var. Bunlar yeni güç dengeleri
yaratıyor. Bunların hepsi giderek Kürt sorunun çözümünü Türkiye
için de zorlaştırabilir. İsim isim saymak istemiyorum ama Irak,
İran, Suriye içerisindeki dalgalanmaları izliyoruz. Bunların hepsi
olumlu veya olumsuz etkiler yaratabilir.
Dün KCK’dan gelen açıklamanın tonuna baktığımızda biraz
daha sert olduğunu görüyoruz. Siz nasıl değerlendirdiniz bu
açıklamayı?
İşte onlar söyleyebilir bunu. HDP olarak biz söyleyemeyiz. KCK
kırmızı çizgi olarak koyabilir bunu, silah bırakma koşulu olarak
koyabilir ortaya. Ama HDP bunu bir şart olarak koşamaz çünkü silah
mevzusunun muhatabı HDP değildir. Söylediğim bu.
Şimdi İzleme Kurulu ile birlikte ortaya çıkan soru
işaretleri ile birlikte “Çözüm süreci yine dondu, durakladı”
yorumları yapılmaya başlandı yeniden. Oysa daha 3-4 gün önce
“tarihi bir eşik” değerlendirmeleri yapılıyordu, bu ani gel-gitler
arasında sizce hangi noktada şu an süreç?
Heyetimiz İmralı’ya tekrar giderse, çünkü Devlet ve HDP ancak orada
bir araya gelebiliyor, başka bir zemini yok bunun. Orada bütün
taraflar tekrar biraraya gelindiğinde tüm taraflar yaşananlara
ilişkin görüşlerini beyan ediyorlar. Oradan sürecin ne şekilde
devam edeceği, donup donmadığı, ilerletilip ilerletilemeyeceği
anlaşılmış oluyor. Taraflar bir araya gelmeden de bunu kestirmek
zor. Yani Sayın Cumhurbaşkanı’nın söylemleri Hükümet’e pratikte
geri adım attıracak mı? Bunu ancak işleyişte göreceğiz. İmralı’ya
gidilip İzleme Kurulu da orada tartışmaya başlarsa demek ki Hükümet
geri adım atmamış demek anlamına gelir.
Dolayısıyla bu gelinen noktayı nasıl tanımlıyorsunuz? Adını
nasıl koyuyorsunuz?
Şu anda taraflar arasında bir kriz yok. Taraflardan birinin kendi
içinde bir kriz var. Süreci yürüten AK Parti’nin içinde kriz var.
Bu kriz süreci olumsuz etkiler mi? Bunu önümüzdeki haftalarda,
işleyişte göreceğiz. İzleme Kurulu hayata geçmezse, İmralı’ya
gidişler durursa o zaman süreci işletmek zor olur tabii ki. AKP’nin
iç krizi sürece zarar vermiş olur, sürecin durmasına yol açmış
olur. Bu kendi içlerinde çözmeleri gereken bir mevzu. Onların çok
başlılığı, birbirlerine girmiş olmaları süreci olumlu etkilemiyor.
Yoksa “Dondu mu, devam edecek mi?” bunlar şu aşamada net olarak
ifade edebileceğimiz bir durum değil.
Bugün Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın açıklamaları
oldu. Kandil’in de sizin de açıklamalarınızın sürecin ruhuna
uymadığını, süreci zehirlediğinizi söylüyor…
Okuyorum ben de… Sayın Akdoğan sürecin yürütücülerinden biri. Dil
ve üslup konusunda ben sadece süreci yürütenlerin değil tüm
siyasetçilerin birbirlerine nezaket çerçevesinde yaklaşması
gerektiğine inanıyorum. Sert eleştiriler olabilir ama hakarete de
varmamalı. Bu sadece süreç ile alakalı değil, siyasi ve ahlaki bir
durum aynı zamanda. Ama bunun tek taraflı olduğunu da düşünmemek
lazım. Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve Hükümet sözcülerinin heyetimize,
partimize, şahsıma dönük kullandıkları üslup acaba sürecin neyiyle
bağdaşıyor, onu da bir sormak ve bunun üzerinde de durmak
gerekiyor. Fakat biz Sayın Cumhurbaşkanı’na hakaret etmedik. Siyasi
bir tepki ortaya koyduk, siyasi bir kararlılığımızı ortaya koyduk.
Kararlılığımız ve siyasi duruşumuz süreci zora sokuyor demek bence
işi abartmaktır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın ülkedeki söylemleri ve
politik yaklaşımlarını eleştiriyoruz ve eleştirmeye de devam
edeceğiz. Ama Recep Tayyip Erdoğan eleştirildiği zaman süreç zarar
görüyor deniliyorsa bu bizim problemimiz değil, onların problemi.
Kendi problemlerini halletmeleri lazım. Biz sürece zarar vermek
için bunu yapmıyoruz. Tam tersine yapılan hataları eleştirmek
muhalefet olarak bizim görevimizdir. Şöyle düşünüyorlarsa, “Aman
bizim patronu kızdırmayın kızınca süreç donuyor” diyorlarsa hiç
kusura bakmasınlar bu patronlarının ruh halinden kaynaklıdır.
Yanlış yaptıkça her hatasını eleştirmekten asla geri
durmayacağız.
Son olarak yeniden başa dönmüş oluyoruz ama PKK kongresi
için “15 Nisan” tarihi üzerinde çok konuşuluyor. Mektupta bu
tarihin yer aldığını heyetiniz yalanladı ama bu üzerinde
konuşulmuş, anlaşılmış bir tarih mi?
Hiçbir yerde 15 Nisan tarihi üzerinde uzlaşma sağlamadık. Genel
olarak bahar ayları ifadesi kamuoyuna yansıdığı gibi kullanılan bir
takvim oldu. Ama net olarak bir gün ifade edilmedi. Ama bahar
aylarında kongre için Devlet-HDP-İmralı-Kandil arasında uzlaşma
vardı.