Demirtaş'ın bilinmeyenleri şaşkına çevirdi!
Abone olHabertürk'ün hazırladığı yazı dizisinde geçmişine dair bilinmeyenleri paylaşan HDP lideri Selahattin Demirtaş çarpıcı açıklamalar yaptı.
Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya, HDP Eş Başkanı
Selahattin Demirtaş ile biraraya geldiği röportajda çarpıcı
detaylar paylaştı. Demirtaş'ın gençlik yılları ve siyasete atılma
serüveninde bilinmeyenleri köşesine taşıyan Sarıkaya çarpıcı
fotoğraflara yer verdiği yazı dizisinde HDP liderinin geçmişine
ışık tuttu.
İşte Sarıkaya'nın Demirtaş yazı dizisi:
Çocukluğunda hayali bir astsubay olmaktı. Kürt kimliğiyle, Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin’in, Halepçe’de Kürtleri katlettiği günlerde tanıştı. Siyasi miladı, eski Diyarbakır HEP İl Başkanı Vedat Aydın’ın ölümünün ardından katıldığı cenaze yürüyüşü oldu.
İşte bilinmeyenleriyle HDP Eş Genel Başkanı Selahattin
Demirtaş:
Suriçi’nde geçim sıkıntısı çektikleri dönemde dünyaya gelir Sadiye
ile Tahir Demirtaş’ın ilk çocuğu Nurettin... İlk çocuk
tecrübesizliğine rastlar, zatürreeye yakalanmaktan kurtulamaz.
İkincisiyse bir yıl sonra 10 Nisan 1973’te doğar...
Komşuları güzelliğini konuşur, bölgedeki inanışa göre “Güzel doğan
çocuğa Eser adının verilmesinin âdetten olduğunu” hatırlatır.
Sadiye Demirtaş’ın babası Mehmet Ali Kaya ise “Selahattin” adında
ısrarcıdır. Erkek tarafı itiraz etmez, nüfus kâğıdına dedesinin
dediği yazdırılırken, aile içinde de Eser diye seslenilir...
Zaten “Güzel doğan çocuğa iki isim verilirse ömrü uzun olur...”
inanışı da bunda etkin olur. Çünkü Azrail, Eser için geldiğinde
Selahattin; Selahattin için geldiğinde de Eser karşılayacaktır.
Selahattin Demirtaş’a bu durumu anımsattığımda gülümsedi, “Biliyor
musun, aile fertlerim bana Eser diye seslenir” dedi. Kendinden
sonra 5 kardeş daha aileye katılır; Nurcan, Aygül, Süleyman, Şadiye
ve Bahar... Ebeveynleri aralarında Zazaca konuşur, ancak
çocuklarına öğretmekten kaçınır. Dört kardeş aynı ilkokulda okur;
başarıları ortaokul ve lisede örnek gösterilir.
‘ASTSUBAY OLMAK İSTERDİM’
Selahattin Demirtaş o günleri anlatırken müstehzi gülümsemeyi
yüzüne kondurup bir anısını şöyle paylaştı: “Ortaokuldayken bir
komşumuz astsubaydı, onların çocuklarıyla oynarken imrenirdim;
astsubay olmak isterdim...” Çocuklar büyür, baba Tahir de işçi
olarak girdiği Köy Hizmetleri’nde su tesisatçılığını öğrenir ve
dükkân açar.
KÜRT KİMLİĞİYLE TANIŞMA
Mart 1988’de Ali Emiri Lisesi’nin ikinci sınıfında okurken
dışarıdan gelen sloganlarla öğrenciler camlara koşar. Demirtaş o
günü, “Kürt kimliğimi öğrendiğim gündü” diye niteliyor ve ekliyor:
“Öğretmenimiz, Saddam Hüseyin’in Halepçe’de Kürtleri katlettiğini
anlattı. O gün Kürtlüğün ne demek olduğunu, Kürt olmanın ağır
sorumluluğunu öğrendim. Kimliğimle tanıştım.”
Yine de anne tavsiyesine uyar, eylemlerden uzak durur. Lise
mezuniyeti için düzenlenecek eğlenceye öğrencilerin
kullanabildikleri enstrümanlarını da getirmeleri istenir. En yakın
arkadaşı Ulaş’ın bağlama çaldığını da o gün öğrenir.
“Bağlamayı almak için birlikte Ulaş’ın evine gittik” diye söze
girdi, saz çalma hırsının nasıl oluştuğunu da kahkahalar içinde
anlattı:
“Asansörden inerken baktım tıngırdatıyor. O kıskançlıkla ertesi gün
gidip saz aldım, kısa sürede öğrendim ve çalmaya başladım. Annem ve
babamdan gizli Kürtçe müzik dinlerdim.”
1990’da liseden mezun olduğu yıl ilk tercihlerini hukuk
fakültelerinden yana yapar; sekizinci tercihi İzmir 9 Eylül
Üniversitesi Denizcilik İşletmesi Bölümü’nü kazanır. Ağabeyi
Nurettin de Muğla’da İşletme Fakültesi’nde okumaktadır. Ancak
okuduğu bölümden hiç hoşnut kalmaz.
SİYASET EŞİĞİNİ GEÇTİĞİ GÜN
Temmuz 1991’de tatil için gittiği Diyarbakır sokaklarında HEP İl
Başkanı Vedat Aydın’ın kaçırılıp öldürülmesinin protestosuyla
karşılaşır. Demirtaş, siyaset eşiğinden geçtiği tarihi bugüne
işaretleyip anlattı: “Vedat Aydın’ın cenazesi bulunana kadar geçen
3 gün içinde duygusal yönden çok etkilendim. Cenazenin
kaldırılacağı gündü. Meydana doğru yürüyen bir grup gencin arasına
katıldım, birlikte yürümeye başladım. Polisler ellerinde kalaslarla
gençleri kovalamaya başladı. Ben de onlarla kaçtım. Mardinkapı
önüne geldiğimizde bu kez kalabalığın üzerine ateş açıldı, bilinen
acı olaylar yaşandı. Hayatımın rotası o gün değişti, siyasal
kimliğimle o gün tanıştım; başka bir insan oldum.”
CEZAEVİ GÜNLERİ
Üniversite için İzmir’e döndüğü günlerdir. Devletin gücüyle ilk
karşılaşmasını da orada yaşar. PKK’nın gençlik örgütü olarak
bilinen Yekitiya Civaka Kürdistan üyesi olmaktan, ağabeyi Nurettin
Muğla’da, kendi de İzmir’de gözaltına alınır. “Emniyette bir hafta
gözaltında sorgulandım, sonra bıraktılar ama Nurettin’i
tutukladılar; 24 yıl hapse mahkûm ettiler” diye söze girdi,
anlatmaya başladı:
“Bir ayda toplanan para ortaya konur, giderler ayrılır, kalan denkleştirilip her ay Nurettin’i görmeye o paranın yettiği sayıda kişi giderdi. 8 kişi nasıl gitsin; elde kalan para ne kadarsa o kadar kişi işte. Annemin hazırladığı yollukla Diyarbakır’dan Nurettin’in yattığı Buca Cezaevi’ne 24 saat içinde gider gelirdik.”
“Bugün görüş yok” denildiği için dönüp geldikleri günleri de anımsadı. “Anneniz yolluk olarak kızarttığı tavuğu lavaşa sararmış; siz çok severmişsiniz. Sırf tavuğu yemek için gitmekte ısrar edermişsiniz” dedim. Duygusallaştı, gözleri doldu. Ümit Turpçu’nun bu anını görüntülüyor olmasına aldırmadı; ağlamak ile dik durmak arasındaki iç savaşında ikincisini tercih etti.
Derin nefes alıp gülümsedi, “Bunları kim anlattı? Evet
öyleydi...” dedi, gerisini getirdi: “Buca Cezaevi’nin karşısında
küçük bir büfe vardı, ancak orada çay içecek kadar paramız kalırdı.
O gün görüş iptal edilmezse içeri girer, kirli, buğulu çift camın
ardından Nurettin’i görür, çapraz teller arasından sohbet ederdik.
Bir annenin oğlunun kokusunu duyamaması ne demek...”
Fotoğraf: Ümit TURPÇU
ÇİFT CAMLARDAN SES GELMİYOR
TÜRKÜSÜ
Yaşadıkları acı bir olayı da aktardı: “Annem bir bileziğini
‘Senin çocuğunu bıraktırırım’ diyen yargı mensubuna kaptırmıştı.
Nurettin’e paramız olmadığı için uzun süre avukat tutamadık. Bu
kadar mı kimsesiz ve sahipsiz olur bir insan...”
Bazen odasına kapanıp diğer odada oturan babasının çok sevdiği
“Çift camlardan ses gelmiyor” türküsünü seslendirmiş. “Babamın
türküyü dinlerken ağladığını bilirdim” dedi, hukuk okumaya da bu
ortamın azmettirdiğini söyledi... Dediğini de yapmış Ankara Hukuk’u
kazanmış, iki yıl sonra da iki kuzeni ve kardeşi Aysel kendisini
takip etmiş. İlker semtinde bir ev bulmuşlar, anne öğüdünü tutmaya
da devam etmişler; olaylara karışmak yerine kitap okuyup
entelektüel tartışmaların içinde kalmayı yeğlemiş. Bunları
anlatırken hafif doğruldu, Meclis’teki Genel Başkan odasının
penceresinden görünen Dikmen Caddesi’ni işaret edip konuşmasını
sürdürdü:
GRUP PERİŞAN...
“O kadar yıl şu caddeden fakülteye gidip geldim, bir gün olsun
Meclis’e dönüp bakmadım. Aklımın ucundan dahi geçmedi.” Konu
bağlamadan açılınca müzik grubu kurdukları yılları
anımsadı...
İzmir’de okuduğu İnciraltı Yurdu’nda kaldıkları yıllarda Ahmet
Kaya, Ferhat Tunç, Grup Yorum türküleri söylerken akıllarına bir
fikir gelmiş.
Sonradan avukatı olan Faruk Duran’ın da arasında bulunduğu bir kız
4 erkek ile müzik grubu oluşturmuşlar. Adını “Komabelangaz” yani
“Grup Perişan” koymuşlar... Bir yandan gülüp diğer yandan anlatmayı
sürdürdü: “Hakikaten perişandık. Mesela gitar çalan arkadaşın
gitarı yoktu. Bir zengin arkadaşımıza babası gitar almıştı gidip
onu kamulaştırdık. Profesyonel değildik; eylemler olurdu, arkadaş
grupları toplanırdı, oralarda çalardık. Sonra dağıldık.”
"KURYELER YAKALANDI, DAĞA
GİDEMEDİM"
Üniversite yıllarında arkadaş baskısıyla da karşılaşır. “Herkes
dağa giderken sen okumaktan başka ne yaparsın?” diyenler çoğalır.
1995’te dayanamayıp yaz tatilinde dağa gitmeye karar
verir.
Ancak öngörmediği bir gelişmeyle karşılaşır: “Dağa gitme konusunda
çok bocaladım. Gitmemem de tamamen tesadüf. Tam gidecektim ki bizi
dağa götürecek kuryeler yakalandığı için gidemedim. Hangi dağa
gideceğimi, kime emanet edileceğimi de bilmiyordum. Bir yerlere
emaneten gidecektim. Bir gün babamın dükkânına bakarken iki polis
geldi. Yakalanan kuryelerin üzerinden ismim çıkmış. Beni dağda
zannettikleri için babama ne zaman gittiğimi sormaya
gelmişler.
‘Selahattin Demirtaş’ı arıyoruz’ dediler. ‘Buyurun benim...’ dedim.
Hemen dışarı çıktılar; kısa süre sonra dükkânın önünde yüzlerce
polis vardı. 15 gün nezarette kaldım. Bana Selahattin’i soruyorlar,
“Benim” deyince de inanmayıp tekrar sorguya alıyorlardı. Benim, ben
olduğumu 15 günde ispat edebildim. Kurgusunu, hesabını, kitabını
yaptığım bir serüven değildi...”
SİYASİ HAYAT
Hukuk Fakültesi bitip avukatlık belgesini aldığında yaşadığı
olumsuzlukların acısını başkalarının da çekmemesi için bir kuruş
almadan siyasi tutukluların avukatlığını üstlenir. Başında Osman
Baydemir’in bulunduğu İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi
ile ilişkisi de o tarihte başlar.
İHD, Silopi HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ile Yardımcısı Ebubekir
Deniz’in karakolda kaybolması olayına bakmasını ister.
Bütün uğraşlarına karşın izlerini bulamaz. Demirtaş, duygulu bir
ifadeyle boşluğa baktı, “O dönem en cesur davranan Savcı İlhan
Cihaner’di” dedi.
Baydemir’in Belediye Başkanı olması üzerine İHD Şube Başkanlığı’nı
üstlenir.
Öncesinde hukukta okuduğu yıllarda çıktığı Dicle Üniversitesi
Eğitim Fakültesi’ni bitirip öğretmen olan Başak Demirtaş ile
2002’de evlenir.
İlk kızının adını Kürtçe’de “Değerli” anlamına gelen Delal koyar.
Askerden döndükten sonra da 2006’da aynı fakültede okuduğu kuzeni
Sedat Demirtaş ve kardeşi Aysel ile birlikte avukatlık bürosu
açar.
Evin geçiminiyse öğretmen maaşıyla Başak Demirtaş karşılar.
MİLLETVEKİLLİĞİ
Aynı yıl, 33 yaşında DTP’den milletvekili adaylığı teklifi alır. Partinin başında da 12.5 yıl hapis yattıktan sonra 2004’te çıkan ağabeyi Nurettin Demirtaş vardır. Ailesi ve eşi sıcak bakmaz ancak Leyla Zana ve Hatip Dicle’nin de telkiniyle adaylığı kabul eder.
İçlerinde ticari zekâsı en iyi olan, küçüklüğünden beri sakız,
toka satıp evin geçimine katkı veren, tekstil mühendisi küçük
kardeşi Süleyman Demirtaş’a iş düşer. Demirtaş’ın yüzünde bu anda
sevgi halesi oluştu, anlatmaya başladı:
“Süleyman küçükken tezgâh üstü mal satardı; mahallenin çocukları
sataşıp eşyalarını yağmalayınca, ‘Tayınızı çağıracağım’, yani
denginizi çağıracağım diye beni çağırırdı. Ben de gider onları
barıştırırdım.”
Seçim gezisini borçla aldıkları otomobil ve Süleyman Demirtaş’ın
şoförlüğünde tamamlarlar. Sandığa gitmeye bir gün kala hamile olan
eşi Başak Demirtaş rahatsızlanır.
Doktorlar Ankara’ya götürmesini önerir. Eşini kardeşi Süleyman’a
teslim eder, seçimin bittiği gün Ankara’dan kaygısını gideren haber
gelir: “Tebrik ederim kızın doğdu...”
22 Temmuz 2007 günü Demirtaş ikinci kızıyla birlikte
milletvekilliğine de kavuşur. Bundan dolayı kızına Kürtçe “Yürekten
gelen” anlamındaki Dılda adını koyar.
CESUR SÖYLEM
Uzlaştırmacı kişiliğiyle Grup Başkanvekili olur. Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi kapatacağını anladıkları 2010’da Gültan Kışanak ile Barış ve Demokrasi Partisi’nin Eş Genel Başkanlığı’nı üstlenir. KCK operasyonlarına karşı tavır koyar, “KCK buysa ben de genel başkanıyım” diyerek cesur çıkışlarda bulunur. 2006’da dile getirdiği, “Kürt sorununun çözümünde Öcalan’ın rolünün değerlendirilmesi gerekir” sözü o tarihte bir daha anımsanır. 2011’de bu kez Hakkâri’den milletvekili seçilir. 2014’te partinin adı bir daha değişirken Figen Yüksekdağ’la HDP’nin Genel Başkanı sıfatını alır. Cumhurbaşkanlığı seçimindeki performansı da yaşamının getirdiği sonuçtur.
LİSE YILLARI
Yıl: 1988. Selahattin Demirtaş, Ali Emiri Lisesi, 2’nci sınıf
öğrencisiyken bir teneffüs arasında arkadaşlarıyla bu fotoğrafı
çektirir.
AİLE HATIRASI
Selahattin Demirtaş (ortadaki), 5 yaşındayken babası ve
amcasının önünde iki kardeşiyle birlikte bu pozu verir.
EŞİ VE 2 KIZIYLA
2002 yılında Başak Hanım’la hayatını birleştiren Selahattin
Demirtaş, ilk kızı Delal ve küçük kızı Dılda’yla birlikte.
Fotoğraf: Ece Oğultürk