Demirtaş hükümete sahip çıktı
Abone olBDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Hiç kimse hükümete, 'İmralı'da Abdullah Öcalan ile görüştü' diye eleştiri yapamaz, vicdansızlık yapamaz" dedi.
BDP Genel Başkanı Demirtaş, Dicle Toplumsal Araştırmalar
Merkezince (DİTAM) Green Park Otel'de düzenlenen "TİGRİS
Diyalogları-Çözüm süreci takip'' toplantısında yaptığı konuşmada,
Kürt sorununun tespit aşamasını geçmiş durumda bulunduğunu
belirterek, geçen yıl ekim ayı itibarıyla Abdullah Öcalan ve
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın inisiyatif alarak diyalog sürecini
başlattığını söyledi.
İmralı Adası'na kendileri dışında hükümet ve devleti temsilen Başbakan'ın görevlendirdiği bir resmi heyetin de giderek, görüşmeler yaptığını dile getiren Demirtaş, şöyle konuştu:
"Hükümetin mesajlarını götürüyor, hükümet mesajlar getiriyor. Bütün bunların hepsi orada kayıt altına alınıyor. Resmi tutanak demesek bile ama hem sesli kayıt hem de yazılı tutanağa dökülüyor. Bizim yaptığımız görüşmelerin de tamamı hem tarafımızdan tutanak altına alınıyor hem de devlet yetkilileri yaptığımız görüşmeleri tutanağa bağlıyorlar. Bütün bu tartışmalar gün gelir kamuoyu ile paylaşılırsa açık bir şekilde orada nelerin nasıl tartışıldığını kamuoyu öğrenmiş olur."
EŞİK AŞILMIŞTIR
Demirtaş, sorunun muhataplarıyla konuşuluyor olmasının önemli
olduğunu ve bunun önemli bir kazanım olduğunu bildirerek, sözlerini
şöyle sürdürdü:
"Son 1 yıldır geldiğimiz nokta itibarıyla bu eşik aşılmıştır. Doğru kişiyle, doğru zamanda, muhataplarıyla meselinin konuşuluyor olması herkes açısından büyük bir kazanımdır. Bir defa bu kazanımı aklı olan, vicdanı olan, ahlakı olan herkesin kazınım olarak görmesi lazım. Çünkü bunun alternatifi savaştır. Konuşamıyor olmanın, tartışamıyor olmanın, masada meseleyi müzakere edemiyor olmanın alternatifi çatışmadır, gerilimdir, savaştır. Biz, 'konuşulmasına, müzakereye ve diyaloğa karşıyız' diyenlerin savaş dışında bir alternatif sunması lazım. 'Bu süreçten sonuç çıkar mı PKK'ya, AKP'ye, BDP'ye APO'ya ve KCK'ya güvenilir mi ' diye herkes kendi cephesinden güvensizlik sorularını artırmaya çalışıyor. Oysa Oslo sürecinde gördük masanın devrilmesinin nelere yol açacağının maliyetini. Denilebilir ki masa devrilse bile savaş ve çatışma olmamalıdır. Bu hepimizin arzusudur, bizim dileğimiz ve beklentimizdir. Ama siyaset hayaller, beklentiler, umutlar üzerine yapılmaz. Şu anda Ortadoğu kaynayan bir kazandır."
'ÖCALAN DEDİ Kİ...'
Diyaloğun kopmaması için ellerinden gelen bütün gayreti gösterdiklerini ve bütün sıkıntılara rağmen barış yolunu kaybetmemek için çalıştıklarını anlatan Demirtaş, Nevruz bildirisiyle Öcalan'ın da yapmaya çalıştığının bu olduğunu dile getirdi. Demirtaş, Ortadoğu'da yeniden sınırların değişebileceği, toplumsal ilişkilerin, statülerin, ulusal ve uluslararası dengelerin değişebileceği bir zeminde Kürt sorununun Türkiye'de konuşulamıyor olmasının, savaş yönetimleriyle çözümde ısrara doğru gidilmesinin beraberinde büyük bir felaket getirebileceğini savunarak, "Bunu gördüğü için kendisi bir Nevruz bildirisiyle sürece müdahale etme iradesini ve bu konudaki ısrarının ortaya koymuştur. Nevruz bildirisi hep şöyle yazılıp çiziliyor, 'Abdullah Öcalan'ın Nevruz'da yaptığı ilan.' Oysa bu ilan sadece Öcalan'ın ilanı değildir, o bir ortak mutabakat metnidir" ifadelerini kullandı. Öcalan'ın, Adalet Bakanlığı'nın gözetimindeki bir cezaevinde el yazısıyla kaleme aldığı bir mektubu yine bakanlık aracılığıyla Diyarbakır'da Nevruz meydanına gönderdiğini öne süren Demirtaş, şunları kaydetti:
"Öyle gizli saklı yollardan gelmemiştir. O mektup, bir mutabakat neticesinde ortak bir aklı yansıtabilmenin maksimum mutabakatı olarak Nevruz bildirisi ilan edilmiştir. Açık söylenmese de bunun böyle bilinmesi lazım. Oradaki her cümlenin ve her sözcüğün mümkün olduğunca ortak mutabakatı yakalama adına kaleme alındığını herkesin bilmesi lazım. Zaman zaman değişik çevrelerden bildiriye eleştiriler yapılıyor. Ama bütün bu eleştiriyi yapanların, bu ifade ettiğim çerçeveden bakarak değerlendirme yapmalarında büyük yarar görürüz. Mutabakat dediğimiz şey bir tarafın bütün düşünce ve yaklaşımını karşı tarafa baskılama olarak kabul ettirmeye çalıştığı zemin değildir. Mümkün olduğunca tarafların uzlaşmaya çalışarak birbirlerinin değerlerine anlayış, saygı göstererek ortaklaşabildikleri zeminin adı, mutabakattır."
İmralı'da katıldığı en son toplantıda, gelinen noktanın tarafların kayba uğradığı bir nokta olmadığının ifade edildiğini bildiren Demirtaş, "Onun cümlelerini ifade ediyorum; 'Her şeyden önce ölümleri durdurduk, gençlerin kanı akmıyor. Bu çok önemli bir kazanımdır. 1 yıl içerisinde birbirimizi tanımaya çalıştık, güven oluşturmaya, birbirimizi anlamaya çalıştık ve birbirimizi tanıdık. Meseleyi müzakere edecek aşamaya geldik. Şimdi bu 1 yılı kimse kayıp olarak değerlendirmesin. Elbetteki daha kazanımlı bir yıl daha olabilirdi, gelinen noktadan ileri noktaya gidilebilirdi" diye konuştu.
'HİÇ KİMSE HÜKÜMETİ ELEŞTİREMEZ'
Demirtaş, hükümetin başlattığı diyalog sürecinin önemine vurgu yaparak, konuşmasına şöyle devam etti:
"Hiç kimse hükümete, 'İmralı'da Abdullah Öcalan ile görüştü' diye eleştiri yapamaz, vicdansızlık yapamaz. Çünkü Kürt sorunu PKK'dan, sayın Öcalan'dan ayrı olarak ele alınamaz. Bakın bu yapıldığı için herkes daha umutlu. Sayın Başbakan yaptığı konuşmalarda sürecin kazancından ve olumlu yönlerinden söz ediyor. Haklıdır fakat bunu neye dayanarak söylüyor Sayın Öcalan ile başlattığı diyalog sürecine dayanarak, güvenerek söylüyor. Bunun doğru bir adım olduğunu bilerek ifade ediyor. Ama bunu hiçbir konuşmasında açık olarak söylemiyor. Bu bir eksikliktir. Diyarbakır'daki ziyaretinde bu mesajın açık şekilde verilmesini beklerdik." Başbakan Erdoğan'ın süreci sahiplenmesinin ve gittiği her yerde destek istemesinin anlamlı olduğuna dağinen Demirtaş, "(Başbakan), 'yapacağız, edeceğiz, gerçekleştireceğiz' diyor ama ne yapacağını, hangi adımı atacağını kimse bilmiyor. Müzakerenin bir tarafı olarak sayın Başbakan'ın basın yoluyla vaadettiği mesajlarla yetinerek, süreci ilerletmenin doğru olduğunu düşünmüyoruz. Bu meselenin masada, aleni, olabildiğince şeffaf, kamu oyunun bilmesi gerektiği kadarını bildiği bir mekanizmayla yürütülmesi gerekir" şeklinde konuştu.
'ÇÖZÜM KONUSUNDA YOL AÇIK'
PKK'nın mekanizmaları üzerinde en etkili aktörün Öcalan olduğu, onunla konuşulup mesafe kat edildikçe çözüm konusunda yolun açık olacağını belirten Demirtaş, bir adada ve görüşebildiği kişi sayısı sınırılı olan bir muhatapla müzakerenin yürütülmesinin zor olduğunu dile getirdi. Demirtaş, Öcalan'ın gazeteci, siyasetçi, yazar, akil insanlar ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle görüşmesi gerektiğine dikkati çekerek, şöyle dedi: "Boş bir havuzda, Öcalan'dan kimsenin yüzme beklememesi gerekir. Bir adada dış dünyayla bağlantısı bu kadar sınırlıyken müzakere yürütemezsiniz. Sohbet edip, görüşebilirsiniz ancak müzakere yürütemezsiniz. Şimdi hükümetin bu meseleye cevap vermesi gerektiği bir dönemden geçiyoruz. Hükümet halen bu meseleye olumlu ya da olumsuz cevap vermemiştir. Sinyaller olumlu yaklaşacağına dairdir. Sayın Başbakan'ın süreci yeniden canlandırma isteği, şu anda zemin oluşturma çalışmaları olumlu yaklaşacağına dair işaretlerdir. Ama gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini ancak pratiğe geçtiğinde görürüz."
'BİRLİKTE YAŞAYACAĞIZ'
Demirtaş, Türk, Kürt, Arap ve diğer unsurların Ortadoğu'nun ortak halkları olduğuna işaret ederek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Kim bu toprağa ayak basmış yaşıyorsa bu toprağın sahibidir. Ne daha az sahibidir ne de daha fazla sahibidir. Bu Kürt, Anadolu, Fars ve Arap toprakları için de geçerlidir. Hiç birimizin gideceği ne başka bir toprak ne başka bir ülke vardır, ne de hiçbirimizin buralardan diğerini kovma hakkı vardır. Birlikte yaşayacağız. O halde birlikte yaşamanın hukukunu oluşturmalıyız. Bize dayatılan eşitsizlik hukukunu rededeceğiz. Anadilde eğitim Türk'e varsa Kürt'e de olmalıdır. Bunun istisnası olamaz. Türk'ün devlet yönetme hakkı varsa Kürtün de olmalıdır. Bunun modelini tartışalım; ayrılmak, bağımsızlık, federasyon, özerk yönetim, eyalet modeli, güçlendirilmiş yerinden yönetim modelleri hepsi bir seçenektir. BDP olarak Öcalan'ın ortaya koyduğu çözüm önerisi, birlikte yaşayabileceğimiz, birbirimize düşman olmadan, kan dökmeden, eşitliği, özgürlüğü sağlayabileceğimiz modeldir. Özerkliği bu nedenle öneriyoruz."