Demirele verdi veriştirdi
Abone olSüleyman Demirel'in o sözlerine tepkiler dinmiyor. Meclis Başkanı Arınç Demirel'e verdi veriştirdi.
Meclis Başkanı Bülent Arınç, son günlerde yaşanan laiklik
tartışmalarıyla ilgili Anayasa'nın 2'nci maddesinin gerekçesine
bakılması gerektiğini belirterek, "Gerekçede laikliğin dinsizlik
anlamına gelmediği yazılıdır" dedi.
(2'nci maddenin gerekçesinde 'Hiçbir zaman dinsizlik anlamına
gelmeyen, laiklik ise her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip
olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı
diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına
gelir' deniyor.)
Bülent Arınç, Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni Mustafa
Karaalioğlu'nun, 23 Nisan'da yaptığı ve vatandaşlardan binlerce
tebrik ve destek mesajları gelen tarihi konuşma ve sonrasında
yaşanan gelişmelere ilişkin sorularını cevaplandırdı. İşte Arınç'ın
cevapları:
Arabistan'a gitsinler sözü kızlarımızı
aşağılamaktır
"Bu kızlar Türkiye'de okuyamaz Suudi
Arabistan'a gitsinler, demek hem bizim için hem kızlarımızın için
aşağılayıcı bir kelimedir. Niçin Arabistan'a gitsinler? Başı örtülü
olanlar sadece Arabistan'da mı tahsillerini görüyor? Dünyadan
habersiz. Avusturya'dan Güney Kore'ye, Avustralya'dan ABD'ye kadar
bütün ülkelerdeki üniversitelerin hepsinde çocuklar başörtülü
okuyabiliyor. Niçin o ülkeleri örnek vermiyorsunuz, Suudi
Arabistan'a gidin diyorsunuz? Bunun içerisinde bir aşağılama
seziyorum. Bu söz bence bir aşağılamadır.
Benim Demirel'den net olarak istediğim şey şudur: Hangi taraftasın?
Yani, siz kesinlikle Türkiye'de başörtülü kızlar okuyamazlar diyen
bir düşüncede misiniz, okusalar çok iyi olur ama bunun şartlarını
hazırlamak gerekir diyenlerden misiniz? Bu sözünüzden anlaşılıyor
ki siz Arabistan'ı hedef gösterdiğinize göre Türkiye'de böyle bir
imkan olmamasını istiyorsunuz. Bu bizim geçmişte tanıdığımız
Demirel'den çok farklı bir düşüncedir. Ben böyle olmasını isterim
derseniz, bu ayrı bir kabuldür. Halk bunu değerlendirecektir."
Demirel Zekeriya Beyaz'la Tartışsın
"Sayın Demirel benimle tartışmak istediğini söylemiş ama bir davet
gelmedi. Yazılı bir davet gelirse düşünürüm. Sayın Cumhurbaşkanı
ile benim karşı karşıya gelerek, iki tartışmacı olarak bulunmam
nezaketli olmaz. Olsa olsa Zekeriya Beyaz ile tartışması uygun
olur. Sayın Demirel'i 65 yılından beri tanıyan bir insanım.
Geçmişteki siyasi hayatından, bugünkü konuşmasına kadar çizgisini
biliyorum. Bu çizgide mesela laiklik konusu daima inişli
çıkışlıdır.
Mesela Atatürkçü Düşünce Derneği kendisini ziyarete gelse laiklikle
ilgili o kadar güzel şeyler söyler ki hepsi alkışlar.
Diyelim ki bir cemaat kendisini ziyarete gelse, o cemaatin kim
olduğunu çok iyi bilir. Masasının üstüne o cemaatle ilgili
kitapları koyar ve onlara o kadar güzel şeyler anlatır ki hepsi
gözü yaşlı ayrılır. Bu en azından Köprü Dergisi'nde yazdıkları ile
doğrudur, imam-hatiplerin haklarını savunurken doğrudur, o okulları
açarken söyledikleri vardır. Ama her zaman ve zeminde kendisini
dinletecek ve kendisini anlatacak ve kendisinin hoşuna gidecek
şeyler söyleyebilir. Bu benim çizgim değil. Benimki düz bir
çizgidir."
LAİKLİĞE HİÇBİR İTİRAZIMIZ YOK
"Laiklik, Türkiye Cumhuriyet Devleti'nin niteliklerinden bir
tanesidir. Hiçbir itirazımız yok. Bunu çıkaralım gibi bir
düşüncemiz kesinlikle yok. Gerçek laikliğe bir itirazımız yok.
Laiklik Türkiye'ye Batı'dan gemiştir. Bugün Batı kültürünün kendi
içinde yaşattığı laiklik duygusu ile Türkiye'de dayatılmak istenen
laiklik arasında çok büyük farklar var. Geçirdiğimiz değişimler
sonucunda artık liberalizm, özgürlükler, insanların kendilerini
rahatlıkla ifade etmesi gibi bir noktaya geldik. Biz burada
laikliği din ve vicdan özgürlüğü olarak anlayabiliriz."
"Yargıtay içtihadlarında 1985'e kadar katı laiklik anlayışı vardır.
Bu tarihten sonra katı laiklikten ayrılmıştır. Bir içtihadda der
ki: 'Laikliğe iman etmek mecburiyetinde değilsiniz.' Bugün 'dini
ibadetler bile yasaklanabilir' anlayışını kabul etmiyorum. Bir
bayanın başındaki örtüsünü sokakta bile giyemeyeceğini, taşıdığı
kamusal görev sebebiyle yasaklayan bir anlayışın, dünyanın hiçbir
ülkesinde olmadığını düşünüyorum. Hem 'egemenlik milletindir'
diyoruz, hem de millete biraz korkuyla, biraz endişeyle, biraz
şüpheyle bakıyoruz. Geçmişten beri ceberrut bir zihniyet yani
milleti 'güvenilmez, ne yapacağı belli olmaz, çok fazla imkan
vermemek lazım' düşüncesiyle kabul ediyorsa tartışma oradan
çıkıyor. Rejiminde, laikliğin de, demokrasinin de, cumhuriyetin de
bir tek koruyucu vardır o da Türk milletidir. Hiç bir kurum ben
korurum dememelidir."
YARASI OLAN GOCUNUR
"Benim konuşmama bütün kurumlar dururken, sadece YÖK'ten cevap
geldiyse, ben şunu düşünürüm: Niçin sadece YÖK? Yani halk tabiriyle
yarası olan gocunur; kendilerine atfettiğimi anladılar da onun için
mi? Bunu düşünerek Sayın YÖK Başkanı Erdoğan Teziç bana cevap
verdi. Teziç 'kuvvetler ayrımı vardır bütün yetki ve egemenlik
Meclis'te değildir' diyor. Evet doğru. Ama sen bunların içinde
yoksun! Sen yasamayı, yürütmeyi, yargıyı temsil etmiyorsun! Senin
bana cevap vermek veya beni eleştirmek hakkın yok! Sen ne hakla
kendini bu erklerden birisi olarak görüp bana cevap
getiriyorsun?!.. Yüksek öğretim YÖK'e bırakılmayacak kadar
önemlidir."
MECLİS'E SAHİP ÇIKTIM
"Biz birbirimizin görev sahasına müdahale etmeyeceğiz. Anayasa
Mahkemesi eski başkanı gözümüzün içine baka baka: 'Bizim kabul
etmediğimiz bir konuda siz yasama yapamazsınız' dediğinde, ben
gereğini söylemiştim. Eğer yürütme ve yargı kendi hukuklarını
korumazsa, bazı kurumlar kendilerini çok güçlü görerek, bunlar
üzerinde söz söylemeye devam ederse, büyük yıpranma olur. Ben
Meclis Başkanlığım süresince Meclis'e sahip çıkmaya çalıştım."
KAMUSAL ALAN ÖZGÜRDÜR
"Ben kamusal alan derken, halkın özgürce paylaştığı alanlar olarak
tarif ediyorum. Birisinin, burası kamusal alandır, diyerek, yasak
levhası koyması bugüne kadar Avrupa'da kabul görmemiştir.
Bazılarının anladığı gibiyse kamusal alan, orada yaşamak mümkün
değildir. Ne belediye otobüsünde, ne hastanede, ne Tapu Kadastro'da
ne belediye binası içinde, ne Meclis'te, ne Çankaya Köşkü'nde, ne
şurada ne burada... Kamusal alanı devletin hizmet verdiği alanlar
olarak sınırlamaya sokamazsınız. Burada insan, halk önemlidir.
Toplumda yaşayan insanların, eşit olarak paylaştıkları
özgürlüklerden eşit olarak istifade ettikleri alan olarak anlamak
lazım. Devlet bunun koruyucusudur, sınırlayıcısı değildir."
SİVİL ANAYASA YAPILMALI
Daha az maddeli, temel hakları gözeten, çağdaş, özgürlüklerin
geldiği noktayı tanımlayan, yeni, sivil güçlü bir anayasa
yapılabilir. Bunun zamanı, zemini uygun mudur? Bu konuda çok ümitli
değilim. Temel konu böyle bir anayasanın yapılmasıdır. Darbelerden
sonra yapılan anayasaların sivil ve demokratik ilkeler taşımadığı
bir gerçektir. Darbeler ve muhtıralar döneminin kapandığı ve bir
daha kesinlikle geri dönemeyeceği bir zamanda Meclis sivil demokrat
bir anayasayı yapabilir, yapmalıdır."
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ ÇAĞRISI
"Dokunulmazlıklar
konusunda CHP mutlaka düzenleme istiyor, AK Parti ve diğer
partilerden ses çıkmıyor. Dokunulmazlığın nasıl olması gerektiğini
konuşalım ve ne yapılması gerekiyorsa yapalım. Eğer bunu kaldırmayı
düşünüyorsanız, bütün kamu görevlileri içindeki dokunulmazlıkları
kaldıralım. Uzlaşma Komisyonu'na temsilciler verin, dediğimiz
zaman, AK Parti üye verdi, CHP üye vermedi. Bütünü olmasa bile 5-10
maddelik bir anayasa değişikliği, partilerin ifade ettiği
konulardan anlıyorum ki, mümkün. Bütün partilere anayasa
değişikliği konusunda yeni bir çağrı yapmayı planlıyorum."
Çankaya için 4+4 de olur, 5+5 de...
"Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi nasıl
yapılmalıdır. Bir düşünce var 7 yıllık süre fazladır. 5+5
uygulansın. Bir düşünce parlamento seçmesin halk seçsindir.
Seçimler 4 yılda bir yapılsın diye düşünce vardır. Türkiye'de
cumhurbaşkanının süresi çok fazla. Bunun dışında yetkileri çok
fazla ve hiçbir sorumluluğu yok. Yetkisi çok olanın sorumluğunun
olması lazım. Yetkileri kullanıyorsun, yanlış kullanırsanız bundan
zarar görülebilir. Ya yetkileri yürütmeye devredeceksiniz ya da bu
yetkilerle güçlü bir cumhurbaşkanı olacaksınız ve sorumluluğunuz
olacak.
7 yıllık süre çok fazla, 5+5 de olabilir 4+4 de olabilir. Bir
cumhurbaşkanı ikinci defa seçilme imkanına kavuşmalı. Partilerin
ağırlığı parlamentonun seçmesinde ise iki dönem getirilebilir. Ama
halkın seçmesi ise bütün tartışmalar geride kalır. Cumhurbaşkanı
yetkilerinin bir kısmını muhafaza edecekse, yetkilerini halka karşı
sorumlu biri olarak kabul edebiliriz."
Arınç'ı gelen mesaj sayısı
E-mail 28.312
Faks 2.652
Telefon 3.567
SMS 1.424