Demirele Arabistan bileti
Abone olMuhafazakar kadınları sesi olan Başkent Kadın Platformu Demirel'e Arabistan bileti alacak.
Dindar kadınlar artık giderek artan bir oranda örgütleniyor,
kendilerine daha fazla güveniyor ve 'Biz de varız" diyor. Dindar
kadın hareketliliğini tetikleyen Başkent Kadın Platformu
kuruluşunun 10. yılını kutluyor.
|
İlk hareketlilik, 1980'li yılların sonlarında, o zamanlar yayın hayatına yeni atılan Zaman gazetesinde görünür olmuştu. Başörtülü entelektüeller, kadının 'anne' ve 'eş' kimliklerine sıkıştırılmasına, cinsiyetçi politikalara, ev içi rol dağılımına dini bir perspektiften bakarak itiraz etmiş ve 'eşitlik' istemişlerdi.
1995 yılında Ankara'da kurulan Başkent Kadın Platformu bu bakış açısını örgütlü olarak sürdürüyor. Platform, dindar kadınların seküler çevrelerde uğradıkları ayrımcılık ve haksızlıkları dile getirmenin yanı sıra ilahiyat bilimine hakimiyetleri nedeniyle de dine dayandırılan kadın karşıtı anlayış ve tutumların dinsel temellerini sorguluyor, bu anlayış ve tutumları feminist/dindar bir perspektiften tartışmaya açıyor. Platform, hem bu bakış açısı, hem de feminist kadın dernekleriyle de çalıştıkları için diğer dindar kadın derneklerinden ayrılıyor.
Safiye Özdemir: Platformun dönem başkanlığını yapıyor. 12 yıl öğretmenlikten sonra 28 Şubat sürecinde mesleğinden atıldı. Hakkını aradı, mahkeme süreci hâlâ devam ediyor. İki erkek, bir kız çocuğu var. |
Dr. Hidayet Tuksal: Platformun iki dönem başkanlığını yaptı. A.Ü. İlahiyat Fakültesi'nde "Kadın Aleyhtarı Rivayetlerde Ataerkil Geleneğin Tesirleri" başlıklı teziyle doktor oldu. İki erkek, bir kız çocuk annesi. |
Zehra Reçber: Suudi Arabistan'da ilahiyat okudu. İlahiyat'ta master derecesi var. Yönetim kurulu üyeliği yaptığı platformun Arap ülkeleriyle ilişkilerini sağlıyor. Arapça dersleri veriyor. Tekzip ve takı tasarımı yapıyor. Evli. |
Başkent Kadın Platformu 1995'te ne amaçla, hangi ihtiyaçla kuruldu?
Hidayet Şefkatli Tuksal: O yıllarda BM yeni bir kadın
örgütlenmesi modelini teşvik ediyordu.
Biz de bir hevesle kurulduk ama başta ne yapacağımıza dair net bir
fikrimiz yoktu. Bir yıl boyunca sivil toplum kuruluşlarıyla
görüştük, aramızda tartıştık ve Ekim 1995'te kurulduk. Dernek ve
vakıftan daha az hiyerarşik ve daha esnek olduğu için platform
yapısını tercih ettik. İçimizde kadın sorunlarını bilen bir
akademisyen grubuyla, bazı vakıf ve derneklerin temsilcileri vardı
ama çoğunluğu o vakte kadar herhangi bir cemaatle, sivil toplum
kuruluşuyla ilişkisi olmamış kalabalık bir kadın kitlesi teşkil
ediyordu.
Hareket alanınızı ve hedeflerinizi nasıl belirlediniz?
H. T: Hedefimizi kadının ekonomik, sosyal, kültürel mevcut sorunlarını tespit etmek ve bu alanlarda çözümler üretmek olarak belirledik.
Kuruluş amaçlarınız arasında başörtüsü yasağına karşı mücadele etmek yok muydu yani?
H. T: O dönemde kadın hareketinin merkezini, uluslararası süreçlere dahil ve aktif olmak oluşturuyordu. Başörtüsü sorunu nedeniyle kurulmadık ama başörtüsü ve imam hatipler yine tartışılıyordu. Katıldığımız yurt içi ve dışı kadın toplantılarında bunu tartışmaya çalışıyorduk. Ya kibarca susturuluyor ya da uzun tartışmalara giriyorduk.
HAKLARIMIZI SAVUNDUK DİYE
KİMSE AFERİN DEMEDİ
Feminizm Türkiye'de 1980'lerde etkinleşti ve yaygınlaştı. Başörtülü kadınlar da ilk çıkışlarını 80'lerin sonralarında Zaman gazetesinde yaptı. Platformunuz ise 95'te kuruldu. Neden bu kadar geç kalındı?
Safiye Özdemir: Bizler kendi dindar çevresinde tüm zorluklara rağmen okuyan ilk genç kızlardık. İmam Hatipler olmasaydı okumamız söz konusu bile olamazdı. Öncesinde dindar kadınlar, genç kızlar bırakın sivil hayatta olmayı, eğitim hayatında bile yoktu ya da çok azdı. İş hayatında karşılaştığımız engeller, dışlamalar sivil alanda yoğunlaşmamıza neden oldu. Gecikmenin temelinde dindar kesimde kızların az ve geç okutulması var.
H. T: O dönemde Ankara'da erkeklerin kurduğu pek çok dernek vakıf vardı. Kadınlar o derneklerde kermes yapar, hayır işlerine bakardı. Dindar kadının kimliği anne eş ya da en fazla çalışan kadın olmaktan ibaretti. Kadınların hayır işleri dışında lobi yapıcısı ya da hak savunucusu olmasına kimse alışkın değildi. Bizde de yoktu bu bilinç, zamanla oluştu. Kurulduğumuz, kadın hakları alanında uğraştığımız için de kimse aferin demedi doğrusu.
Sadece kadın sorunlarıyla mı ilgileniyorsunuz yoksa kadın erkek tüm toplumu ilgilendiren daha genel sorunlar da ilgi alanınıza giriyor mu?
S. Ö: Sadece erkeği ilgilendiren ne kadar sorun var ki zaten! Fakirlikten en çok etkilenenler kadınlar, sofrayı her gün onlar kuruyor çünkü. Şiddete maruz kalan da onlar. Sorunların hepsi kadını etkiliyor bir biçimde.
DİNDAR KESİMDE BİR EDİLGENLİK VAR
H. T: 1 Mart tezkeresinden önce Ankara'da solcu kadınların başlattığı platformda aktif olarak çalıştık. Tezkere Mecliste oylanırken biz dışarıda savaş karşıtı eylem yapıyorduk. Meydanda dindar kesimden bir biz, bir de radikal bir grup vardı. Dindar kesim savaşa karşı ama hareket yok. Sadece telefonlarla mesaj çekiliyor, sabah namazdan sonra dua edilsin, diye. Oylamadan bir gece önce ünlü bir siyasetçinin evine gidip "Ak Partinin tabanı savaşa karşı. Mitinge gelip tepkilerini dile getirsinler" dedik. Aldığımız cevap "Sokakta sapıklarla ve teröristlerle birlikte mi yürüyecekler? Evlerinde oturup dua etsinler." oldu.
Kimdi o ünlü siyasetçi?
H. T: Onu söylemeyelim. Böyle bir edilgenlik var dindar kesimde. Ama biz onu yapmadık.
Kadın derneklerine de, "Kadın hareketi hep sivri dilli oldu, halk anlamadı ya da yanlış anladı. Halkın diline, derdine yakın olalım. Hindistan'da, Fransa'da kadın bedeninin metalaşmasına, fuhuşa ve pornoya karşı çıkılıyor. İngiltere'de genel ev açmak yasak. Türkiye'de bunlar ya da yoksulluk konuşulmuyor. Ekmek fiyatları arttığında kadınlar olarak bir şeyler yapalım" diyoruz. Sosyalist eğilimliler bu tür önerilere sahip çıkıyor ama sosyalistlerden bıkmış eski sosyalistler ise "bıktım bu işlerden, ben sadece kadın haklarını savuracağım" diyor. Biz de hassasiyetimiz olmadığı için değil ama yetişemediğimiz için ilgilenemiyoruz.
DİNDAR BİR KADIN ÖRGÜTÜYÜZ
Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Zehra Reçber: Dindar bir kadın örgütüyüz, sorun bazlı çalışıyoruz.
Feminizmle ilişkiniz ne? Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Z. R: Bizim feminizmimiz kendinden menkul bir feminizm. Kendimizi feminist söylemin tamamını kabul etmek zorunda hissetmiyoruz. Kadın sorunlarından bahsederken o jargonu kullanmak zorunda kalınca, böyle bir yanılsama çıkıyor ortaya.
S. Ö: Erkek egemen söylemi ve yapıyı eleştiriyoruz, toplumsal cinsiyet rollerini tartışıyoruz. Ama din bizim için önemli. Aileye, cinselliğe bakışımız feminist bakıştan farklı. Ben kendimi dindar bir kadın hakları savunucusu olarak tanımlıyorum.
H. T: Dinin içindeyiz ama dini anlayışımız geleneksel anlayıştan farklı. İlahiyatçı olduğumuz için kendimize güveniyoruz. Söylediklerimiz dinin dışında değil çünkü.
Platformun kuruluşunda, çoğunuzun ilahiyatçı olmasının ve dinin geleneksel yorumuna itirazınızın etkisi ne oldu? İlk kıvılcım oradan çıkmış olabilir mi?
H. T: Hayır. Biz o sıralarda bunu sorun etmiyor değildik ama platformu bunların çözümü olarak da görmüyorduk. Literatürü de bilmediğimiz için bunları özel hayatımızın sorunu gibi algılıyorduk. Kuruluşumuz sivilleşme rüzgarının estiği dönemde 'biz de varız'ın ifadesiydi.
FEMİNİSTLERLER DE ÇALIŞIYORUZ
Diğer muhafazakar kadın derneklerinden farkınız ne?
H. T: O derneklerde hayır işleri ön planda. Onların ki garantili sevap Bizimkinin sevap olduğunu anlatabilmek için biraz uğraşmak gerekiyor.
Z. R: Politika üretmenin dışında somut projelere yöneldik artık. Engelli ailelerine destek veriyoruz. Kadın sorunları muhafazakar çevrelerde tepki doğuyor, "bunlar aileyi parçalamaya çalışıyor" deniliyor ama engelli sorunu dediğin zaman herkes hak veriyor, çünkü zihinlerinde yapılan işin somut bir karşılığı var.
H. T: Mesela mini etek giydikleri için baroya şikayet edilen iki kadın avukata destek için imza verdik. Çoğu muhafazakar kadın derneği kendi değerlerine aykırı olduğu için imza vermek istemez. Biz kimsenin kıyafetine karışılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Asgari noktalarda birleşerek solcu feminist kadınlarla birlikte ortak çalışmalar yürütüyoruz. Her sloganı atamasak da onlarla birlikte 8 Mart yürüyüşüne katıldık örneğin.
BAŞÖRTÜSÜ YASAĞINA KARŞI ULUSLARASI MEKANİZMALARI KULLANIYORUZ
Dindar kadın dernekleri çoklukla başörtüsü yasağıyla ortaya çıkan sorunlarla ilgileniyor. Siz başörtüsü konusunda bu derneklerden farklı olarak ne yapıyorsunuz?
S. Ö: Bu sorunları biz de yaşadık. Kadınlar yasak nedeniyle mağdur oldu. Ekonomik özgürlükleri ellerinden alındı. Kocalarına babalarına bağımlı hale geldiler. Biz Başkent Kadın Platformu olarak önce hukuki haklarımız konusunda bilinçlendik, sonra da hak aradık.
H. T: Başından itibaren uluslararası süreçlerin içindeyiz. Bunu din özgürlüğü bağlamında tartışmadık. Bu bir insanın eğitim ve çalışma hakkıdır. Yapılan ayrımcılıktır, dedik. Pekin kararlarında yer alan bir madde var ve rahatlıkla şu anlama geliyor: "Kızların okullaşmasının önünde kıyafet, gelenek ya da ekonomik, ne tür olursa olsun tüm engeller kaldırılmalı. Kızlar yeniden formatlanarak değil, okullar yeniden formatlanarak kızların okullara gidebilmesi sağlanmalı". Biz de bu maddeyi öne sürerek İmam Hatipler kızların okullaşmasını artırmıştır diyerek konuyu gündeme taşıdık. 2000 yılında CEDAW'a alternatif rapor hazırladık. O yıl CEDAW'ın BM'lerdeki toplantısına ekip olarak gittik ve başörtüsüyle ilgili iki oturum yaptık. Yasak konusunda uluslararası mekanizmaların etkin olarak kullanılması gerektiğine, lobi yapmanın önemine inanıyoruz. Temel farkımız bu.
Bu tavrınızı, bakış açısını, yasakla ortaya çıkan sorunu feminist kadın derneklerine anlatabildiniz mi?
H. T: Anlattığımızı düşünüyorum. Başörtülü kadınlar sadece başörtüsü konuşurlar, başka sorunlarla ilgilenmezler imajını yıktık. Pek çok ortak çalışmaya katıldık. Oralarda insan hakları perspektifimiz gelişti, başörtüsü dışında da yakıcı sorunlar olduğunu, taraf olmamız gerektiğini düşündük. Bizi direkt ilgilendirmeyen pek çok metne, en son Eren Keskin davasına karşı imza koyduk. Uluslararası Af Örgütü'nün bütün eylemlerine etkin olarak katılıyoruz.
KİMSEDEN PARA ALMIYORUZ
Peki Güneydoğu'daki kadın, suçlu kadın, şiddet gören kadın, çalışma hayatındaki kadın, köydeki kadın, fuhuş yapan kadın da ilgi ve eylem alanınıza giriyor mu?
H. Tuksal: Bunların hepsi ayrı bir proje konusu. Zaman ayırmanız, bütçe bulmanız gerekiyor. Bütçe konusunda temel ilkemiz şu: Dindar kesimde biraz daha muhalif bir duruşumuz, kadın hakları konusunda bir söylemimiz olduğu için hiçbir yerden özellikle Batılı fonlardan para almamak. Bu bizim için temel bir etik ilke. Çünkü, mesela mahkum kadınlarla ilgili bir proje için bile bir yerden para alsaydık, yarın bir gün dini konularda muhalif, bilinenlerin dışında bir görüş sergilediğimizde 'AB'den para aldıkları için böyle konuşuyorlar" denilebilirdi.
Platform nasıl dönüyor peki?
Z. R: Üyelerimizin aidatları ve bağışlarla. Yani tamamen kadınların kaynaklarıyla.
Feminist kadın dernekleriyle ne tür ortak çalışmalara katılıyorsunuz?
S. Ö: Sekreteryasını Uçan Süpürgenin yürüttüğü Ankara TCK Kadın Platformu'nun üyesiyiz, çalışmalara katılıyoruz. Töre cinayetlerine karşı cezaların artırılması için çalışıyoruz. CEDAW Ankara yürütme kurulu üyesiyiz. Ayrıca Avrupa Kadın Lobisine üyeyiz.
Z. R: Kadın emeğinin korunması, kadın girişimciliğinin artırılması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi konusunda Türkiş'in koordinatörlüğünde ILO'yla birlikte çalışıyoruz.
Feminist derneklerin bir çoğu başörtüsü yasağını meşru buluyor ve başlarını örterek özgürlüklerinden zaten vazgeçtiklerine inandıkları başörtülülerin hak ve özgürlükleri için çaba harcamanın gereksizliğine inanıyor. Onları ikna edebiliyor musunuz?
H. T: İkna olan da var olmayan da. Başörtüsü aleyhtarı kadınların çoğu üniversitelerin kadın araştırmaları bölümlerindeki akademisyenler. Ama onlar bile "Gelin şu başörtüsünü kapalı bir toplantıda konuşalım" noktasındalar. Öncesinde bunu bile demezlerdi. Bir grup sosyalist feminist başörtülü kadınların yanındalar. Amargi adıyla çıkardıkları derginin ilk sayısında, kendilerini Kemalist feministlerden ayırmak için bizlerle de konuşarak başörtüsünü dosya yaptılar. Giderek artan sayıdaki kadın daha çok kadın başörtülülerin yanında.
S. Ö: Ama seçkinci Kemalist Cumhuriyetçi kadın derneklerinde kemikleşmiş bakış devam ediyor hala. İnsani ilişkiler açısından sorun yok ama başörtüsü konusunda bunu aşamıyorlar.
Onlara kızıyor ya da darılıyor musunuz?
H. T: Artık alıştık. Hala yasak taraftarı olan bir arkadaş, üç yıl önce başörtülü bir kadınla aynı masada oturacağımı düşünemezdim. Üç yıldır bir aradayız ve bu benim için çok öğretici oldu, demişti.
S. Ö: Başörtüsü yasağını henüz bir kadın hakkı ihlali olarak görmüyorlar ama buna rağmen ortaklaştığımız alanlarda beraber çalışıyoruz. Daha fazla empati için zamana ihtiyaç var.
Feministler size mesafeli ve üstten bakıyor. Yasak dışındaki sorunlarla da ilgilendiğiniz, eşitlikçi söyleminiz dolayısıyla da geleneksel dindar kesimlerce dışlanıyorsunuz. Arada bir yerdesiniz sanki. Bu nasıl bir sıkıntıya yol açıyor? Aman hassas noktalara değmeyelim, diye bir politika güdüyor musunuz?
UYARILDIK AMA HİÇ TAKİYYE YAPMADIK
S. Ö: Hiç takiyye yapmadık. Temkinlilik tavsiyelerine hatta uyarılara rağmen kendimizi gizlemedik, susmadık. Olduğumuz ve düşündüğümüz gibi hareket ettik.
Nerelerden destek görüyorsunuz? Erkekler destekliyor mu mesela?
H. T: Desteklemeye çok gönüllü değiller. Başörtüsü dışında yalnız bırakılmış bir kurumuz ama bu bizim bağımsızlığımız. Hamimiz de yok, karışanımız da yok. Cürmümüz kadar yer yakıyoruz. Şikayetçi de değiliz.
Duruşunuz diğer kadın örgütlerinden farklı. Yurt dışından da fark ediliyor musunuz?
H. T: Evet. İsveç'ten, Almanya'dan ya da başka bir Avrupa ülkesinden gelen diplomatik heyetler sivil toplum kuruluşlarıyla görüştüğü zaman mutlaka bizi de davet ediyorlar. Ziyaretimize geliyorlar. Türkiye'deki kadın hareketinin temel bir rengi olarak görülüyoruz. Görüşlerimize müracaat ediliyor. Bu anlamda politika yapma hedefimize ulaştık.
Ne kadar üyeniz var? Herkes başörtülü mü?
S. Ö: Üye sayımız 120 civarında. Gönüllülerle birlikte 600 civarında bir üye tabanımız var. Üyelerimizin yüzde 98'i başörtülü.
Sizce neden böyle? Temel hakları ve doğruları savunuyorsunuz sonuçta. Bu biraradalık mağduriyetten mi kaynaklanıyor?
H. T: Bir ayağı öyle ama genelde kadınların örgütlülüğe alışkın olmamasıyla alakalı daha çok. Kadınlar ev işi denilip önemsiz görülen iş yükünün altında. Bizim kesimin kadınlarının canı yanmadıkça evden çıkması zor. Bir de kendisinin Türkiye'de bir şeyleri değiştireceğine inanmıyor. Ayrıca bu kesimde eziyet çekse de boşanmayıp ailesini bir arada tutan kadın baş tacı edilir, sırtı sıvazlanır. Ruh hastası olma pahasına kadının bunu yapması beklenir. Bizim kesim kadın sorunlarını konuşmayı sevmeyen bir kesim. Bundan da kaynaklanıyor.
AMAN BİZİMKİLERDEN UZAK TUTALIM TAVRI VAR
10 yıllık süreçte platform olarak ne gibi sorunlar yaşadınız?
H. T: Platform olarak dışlanmadık ama söylemlerimize katılmadıklarında bizi uyarıyorlar. Örgütlülüğe inanç olmadığı için bize katılmak isteyen kadınlar çevresinin baskısıyla karşılaşıyor. Ne işiniz var orada, neyi değiştirebilirsiniz ki, deniliyor. Kadınların büyük çoğunluğu kendini vatandaş olarak bile hissetmiyor. Biz eğer bu kapasitemizle geleneksel görüşleri savunan bir kurum olsaydık el üstünde tutulurduk. Görmezden gelinmiyoruz ama gücümüz fark edildiğinde "aman bizimkilerden uzak tutalım" kaygısı başlıyor.
Evinizde ve sosyal hayatınızda savunduklarınız için eleştiri aldınız mı?
S. Ö: Burada para kazanmıyor olmamız en büyük eleştiri konusu. Annem "Kızım ne işin var orada" diyor. Babam da din ve aile konusunda klasik anlayışa sahip olduğu, tartışsak bile sonuç alamayacağımız için birbirimizi boş yere üzmeyelim, diye bunu onunla hiç tartışmıyorum. Ama eşimden destek görüyorum.
Dindar kadınlarda bir kadın hareketinden mi yoksa bir kadın hareketliliğinden mi söz edilebilir?
H. T: Kadın bakış açısını öne çıkaran bir kadın hareketi yok ama kadınların aktör olduğu önemli bir hareketlilik var. Bu bir gelişmişlik ama bu kadınların kazanımı şeklinde tartışılmıyor, tartışılması da hoş karşılanmıyor. Mesela kadın buluşmaları adını verdiğimiz toplantıları Afyon'a 300, Batman'a 200, Bursa'ya 300'den fazla kadın kendi başlarına, ceplerinden harcayarak geldiler. Bu durum bazı feministler için gözleriyle şahit olsalar da inanamadıkları bir şey.
Kadın sorunları kadın eliyle mi aşılacak yoksa erkeklerin dahil olması da gerekli mi?
H. T: Server Vakfı, ODTÜ Mebiya gibi erkeklerin çoğunlukta olduğu dernekleri bizi çağırıp dinliyorlar, ilgililer ama yeterince değil. Bu onlar için çok yeni. Aslında Ankara'da herkes kent hayatı yaşıyor. Geleneksel ilişkiler aşılmış durumda ama henüz yüzleşilmedi. Bu önemli bir gelişme ama adlandırmada isteksizlik var. Ya da Ali Bulaç gibi bunu bir gelişme olarak değil tehlike olarak görenler var.
Z. R: Daha normal ve sağlıklı bir gelişmenin olabilmesi için onların katılımı da gerekli ama bu onların takdiri.
DEMİREL'E ARABİSTANA GİDİŞ BİLETİ ALACAĞIZ!
Süleyman Demirel başörtüsüyle okuyacak olanlar Arabistan'a gitsin, dedi. Buna ne diyorsunuz?
H. T: Gidiş bileti alıp Demirel'i Arabistan'a göndermeyi düşünüyoruz. Onun gibi antidemokratik tiplerin Türkiye'de işi yok. Hatta Suudi Arabistan bile fazla gelir ona. Ona özel bir ülke arıyoruz.
AB'den beklentiniz ne? Türkiye AB Karma Parlamento Komisyonu toplantısına katılan Avrupalı milletvekilleri üniversitelerde türbana izin verilmesinin radikal İslamı tetikleyeceğini söylediler.
H. T: Türkiye'deki başörtüsü karşıtı lobilerden besleniyorlar çünkü. Biz onlara pek ulaşamıyoruz. Onlar açısından da şöyle bir haklılık payı var: Bugün İslam'ın hakim olduğu ülkelerde kadınlar için sokakta da uygulanan kıyafet yönetmelikleri var. Bu insanları korkutuyor. İzin verilirse iş bu noktaya gelir zannediliyor. Böyle bir pratik var çünkü. İranlı bir kadın grubuyla, bizim kadınların örtünmeye zorlanmasına, onların kadınların açılmaya zorlanmasına karşı çıktığı bir deklarasyon hazırlamayı istiyoruz. Bu tür ortak çalışmalar endişeleri ortadan kalkabilir ama maalesef muhafazakar kesim böyle mesajlara sıcak bakmıyor ya da bunun öneminin farkında değil.
EMİNE ERDOĞAN ÜYE OLURSA SEVİNİRİZ
Medyadaki kadınlardan destek alıyor musunuz?
Z. R: Platformu destekleyen ehli insaf ve sağduyulu kadınlar var. Gülay Göktürk, Nazlı Ilıcak bizden sitayişle bahseder hep. Medyada kadın sorunlarına karşı duyarlılık gelişti ama başörtüsünde farklı duruşlar var hala.
Kadın siyasetçilerle ya da siyasetçi eşleriyle ilişkileriniz nasıl?
H. T: Arkadaşlık ilişkimiz var.
Mesela TİKAD'ın İstanbul'da düzenlediği uluslararası sempozyum, kız çocuklarının okutulması başta olmak üzere kadın dernekleriyle birlikte çalışan Emine Erdoğan'ın himayesinde gerçekleşti. Sizinle ilişkisi nasıl? Mesela üye olmak istese ne olur?
S. Ö: Özel bir ilişkimiz yok ama bize üye olmak isterse memnun oluruz.
İŞİNDEN ATILAN 5 BİN KADININ YASINI KİMSE TUTMUYOR
On yıl sonrası için hedefiniz ne?
H. T: Pratik projeler üzerinde çalışabiliyor olmak. Mahkum kadınlar, şiddet, sığınma evleri konusunu gündeme taşımak, duyarlılık geliştirmek ve kurumsal yapıların oluşturulmasını amaçlıyoruz. Kadınların ömrünü ailesine harcamasına rağmen yaptığı işin hiçbir parasal karşılığının olmaması da gündemimizde. Bu sorunları dindar kadınların gündemine taşımak istiyoruz.
Z.R: Bireysel çözümler için uğraşılıyor ama örgütlülük ve kurumsal çözümler eksik. Mülteci sorunlarını ve kadının metalaştırılması ile ilgili her türlü yozlaşma ile mücadeleyi gündemimize almak istiyoruz. Bununla ilgili projelerimiz var. Başörtüsüyle ilgili bir belgesel hazırlayacağız. Yasak nedeniyle okullarından atılan öğretmen arkadaşların yaşadıklarını anlattıkları bir röportaj kitabı hazırlıyoruz. Yaşanan hukuksuzluğu kayda geçireceğiz.
H. T: Çünkü başörtüsü yasakları ve özgürlük sadece üniversite öğrencilerine indirgenmiş durumda. Konuşan herkes böyle konuşuyor. Ama okumuş çalışamayan kadınlar var. İşinden atılmış 5 bin kadın var. Bunların hakları için kimse çalışmıyor. Van savcısı için herkes üzüldü adam işinden oldu, diye ama 5 bin kadın var aynı durumda olan. Bunların yasını niye kimse tutmuyor? Bunun temelinde "Başörtüsü bedel ödemeyi gerektirir, ödesinler" düşüncesi var. Biz de bedel ödüyoruz ama ödenmemesi gerektiğini düşünüyoruz.
S. Ö: Bizden sonraki kuşağın, bizim yaşadığımız sorunları yaşamasını istemiyoruz. Bunun çalışıyoruz.
Önünüzdeki en büyük engel laikçi kesimden mi geliyor, dindar kesimden mi?
Z. R: Artık engel tanımıyoruz.
H. T: Psikolojik olarak engelleri aştık ama laikçiler hareket alanımızı daraltıyor. Akademik araştırmalar için üniversite kütüphanelerine giremiyoruz örneğin. Başörtüsüyle ilgili alanlarda laikçi kesim bize engel. Dindar kesim dönüşmeye daha açık. Damdan düştüğü için belki de.