Demirelden türban önerisi
Abone ol'Türbanlılar peki ne yapsın?' sorusuna 9. Cumhurbaşkanı Demirel inanılmaz bir cevap verdi.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Habertürk TV'de katıldığı
Basın Kulübü'nde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
''Orası üniversite, oranın kuralları var. Danıştay, Anayasa
Mahkemesi karar vermiş'' diyen Süleyman Demirel, ''Ben bu ülkede
imamlara müezzinlere maaş bağlayan kişiyim. Eğer bu ülkede 70 bin
camide 5 vakit ezan okunuyorsa, ben bunun destekçisiyim. Bütün
bunlara dayanarak söylüyorum ki, Türkiye geriye gitmez ! Türkiye
Lalikten vazgeçemez. Herkes aklını başına toplasın. Yani bu ülkenin
halkı yüzde 99'u müslüman diye, müslümanlığı istismar ederek, mu
milleti arkamıza düşürürüz diye düşünen varsa aldanıyor'' dedi.
Soru : Sizden yeni bir siyasi organizasyon bekleyenler artık böyle
bir beklenti içine girmesinler mi? Parti kurmak, meydanlara çıkmak
gibi niyetiniz yok diye mi anlasınlar?
Cevap: Hayır bunu anlamasınlar. Benim bugünkü konumumu söylüyorum.
Ama bu bundan sonra ne yapacağımı tayin etmez.
Bana sorduğunuz sorunun cevabı siyah beyaz, evet veya hayır diye
verilecek bir cevap değil.
Şimdi ben günlük siyasetin içinde değilim. Parti siyasetinin
üstündeyim. Ama ülkede bir gün başka birisinin yapamayacağı, ama
mutlaka benim yapmam gereken bir hizmet çıkarsa orta yere ben
bundan kaçamam, benim kapım açıktır.
Soru: Yani milli takım teknik direkdörlüğüne çağrılmak gibi öyle
mi?
Cevap: Bu benzetme yanlış.. Ama inşallah böyle bir durum çıkmaz.
Ben desem ki, unumu eledim, eleğimi astım, kapımı da kapattım. O
zaman vatandaşım diyebilir ki, 40 sene senin peşinden gittik. bizim
herhangi bir ihtiyacımız olduğunda sana gelemeyecek miyiz? Bu
nedenle kapımı açık bıraktım.
Bakın ben gizli bir şey yapmam. Benim yaptığım, yapmaya karar
verdiğim bir şey olduğu zaman ta Hint'den Çinden duyulur. Ve
gürültü patırtı olur. Eğer olmazsa gürültü patırdı benim 40 senelik
hizmetim o zaman mediork'dur, ortanın altıdır.
Benim şu anda yakın bir zaman için bir tasavvurum yok.
Soru: o zaman siz şu anda gidişattan memnunsunuz?
Cevap: Hayır, değilim. Bakın ben kendimi fevkalade haller için
saklıyor değilim. Fakat ben diyorum ki, ben günlük siyasetle
uğraşmıyorum. Umarım ki, bana ihtiyaç olmaz, ama bana ihtiyaç
olduğu vakit de bunun ne zaman hangi şartlar altında olup
olmayacağını bilmem. Bana ihtiyaç olduğu zaman ben halkımın
hizmetindeyim... Bakın siyasette yarın ne olacağı belli olmaz.
Siyaset bilinmeyenlerle, meçhullerle doludur. Bir takım
beklentilerin içine girmeye luzüm yok. Hadiseler gelir sizi bulur,
sizinle kucaklaşır. Ben mutlaka bir parti kuracağım, yeniden sahaya
çıkacağım falan demem lazım değil, bu söylediklerim de yeterince
önemlidir.
Soru: size böyle bir görev düşerse, siz kendinizde çıkıp meydanları
dolaşacak, anadoluyu dolaşacak bir enerji görüyor musunuz
kendinizde?
Cevap: ben günde 12 saat çalışıyorum. 12 saatte istirahat ediyorum.
Şu halimle bir takım şeyleri yapabilecek gücüm hala var. Zihni
gücüm de var, fikri gücüm de var. ... Bugün Türkiye'de sıkıntı
içinde kitleler vardır. Bunalım yaşayan kesimler vardır. Zaman
gelir ki, bu hoşnutsuzluk artar, vatandaş buna çare bulmak için
çözüm bulmak için her kapıyı çalar, benim kapıma da gelir.
.. Türkiye'de son zamanlarda sorunlar arttı. Yani 6 ay zarfında
sorunlar çok çok arttı. Türkiye'nin içinde bulunduğu durumlardan,
yapılan tartışmalardan rahatsız olan çok kimse var. Acaba nereye
gidiyoruz diye insanlar birbirine soruyor.
Yani nereye gidiyor Türkiye dediğiniz zaman, Türkiye'nin
sıkıntıları da var ama Türkiye'nin iyi tarafları da vardır.
BAŞBAKANLAR ASILMAKTAN KORKUYOR, CESUR KARAR
ALAMIYOR
Soru: Asker bundan sonra siyasete müdahale eder mi?
Cevap: Yalnız bir ülkede halkın önemli bir kısmı askerin idareye
müdahelesini istiyorsa, ve asker müdahele ettiği zaman alkışlarsa
ve askerin müdahelesini bir çare olarak görüyorsa, o zaman mesele
askerin meselesi değil, halkımızın meselesidir.
Soru: Yani halk böyle istiyorsa, asker de müdahele eder o zaman
diyorsunuz öyle mi?
Cevap: E öyle olur tabi.. Ülkenin büyük kısmı itibariyle henüz
demokrasiyi hazmetmemişsiniz demektir. Halkın seçtiği parlamentonun
yerine başkası gelsin bu işi çözsün diyorsanız, demokrasi
yerleşmemiş demektir. Ama eğer halk derse ki, birisi gelsin
memleketi düzeltsin, asker yapsın derseniz, o da gelir.
Soru: Askerler bugünden sonra, halk bizi istiyor diye müdahale
ederler mi?
Cevap: Basın Silahlı Kuvvetler başka ülkelerin askerlerinden
farklıdır. Kurtuluş Savaşını askerler yapmıştır. Cumhuriyeti onlar
kurmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin 10 Cumhurbaşkanından 6'sı
askerdir. Yani Türkiye yönetiminde askerlerin önemli bir rolü var.
Halbuki bugün uygar dünyada demokrasi askerin sivil idarenin
emrindedir... Asker 2.5 kez Türkiye'de darbe yaptı.
Bundan sonra bu tür şeyler olabilir mi diye soruyorsunuz, umarım ki
olmaz. Müdahele ihtimali, müdahele korkusu aslında Türkiye'de
devletin işlemesini sekteye uğratıyor. Parlamentonun çalışmasını
sekteye uğratıyor. Cesur kararlar alınamıyor. Bu kararları alacak
olanlar, acaba bir gün idareye el konur da, acaba hepimizi
mahmemeye götürürler mi diye düşünüyor. Cesur kararlar almak
isteyen bir başbakan düşünür "acaba yarın ben bu kararı aldığım
için beni asarlar mı" korkusundan kurtulmuş değildir. Niye? Çünkü
Türkiye seçilmiş bir başbakanı asmıştır.
Soru: Sizce bu korku hala sürüyor mu?
Cevap: Evet. Yani bu korkuyu hemen böyle sabunlu suyla yıkarayarak
silemezsiniz. Ancak kafi zaman geçmesi gerekiyor. Kamuoyunun
kafasından bu korku giderse, uzun zaman sonra bu korku atılabilir.
Bu öyle kolay atılamaz
Soru: Siz cumhurbaşkanı iken asılma korkusunu yaşadınız mı?
Cevap: Ben hissetmeyebilirim. Mesele yalnız ben değilim. Sadece ben
yokum ki, benimle birlikte çalışan bir sürü insan var... Yani
parlamento seçiyorsunuz, askerle gelip onu kapatıyor. Sonra yeni
bir parlamento kuruluyor. Yeni insanlar seçiliyor. O koltuklara
oturan insanlara düşünmeyecek mi? Bu sıralarda daha önce
oturanların başına ne geldi diye. Bu korku hemen atılabilir mi...
Zaman gerekiyor... Bakın askeri müdahalelerin çoğunda asker
kendiliğinden insiyatif almamıştır. Gidilip onlara denilmiştir ki,
ne duruyorsunuz. Sıkıntıları görmüyor musunuz denmiştir. Bugün
Türkiye'de sıkıntılar var, hoşnuzsuzluklar, memnuniyetsizlikler ve
bazı tartışmalar var. Bu tartışmalar ülkenin moralini bozuyor.
Bunlar yaygın hale geliyor. Bu defa ne oluyor, büyük bir
karamsarlık meydana geliyor. Ne olacak bu işin sonu diye bir
karamsarlık meydana geliyor. Avrupa Birliği, askerin idare
üzerindeki vesayeti kabul edilemez diyor. Tamam ama bakın 7'nci
Cumhurbaşkanı Kenan Paşa ne diyor Ali Baransel'in kitabında " Eğer,
üniter devlet tehlikeye girerse, eğer laiklik tehlikeye girerse,
Silahlı Kuvvetler ne avrupa birliği dinler, ne şunu dinler ne de
bunu dinler, müdahale eder" diyor. Bakın bunu ben söylemiyorum.
Bunu 7'nci Cumhurbaşkanı söylüyor... Ama ben buna katılıyorum
demiyor ama bu sözü de size naklediyorum Eğer Türkiye'de üniter
devlet tehlikeye girerse, bence bunu siviller çözmeli.
Soru: Bugün 28 Şubat önceki gibi bir durum var mı Türkiye'de?
Cevap: Hayır bugü 28 Şubat öncesindeki gibi bir durum yok. ama ne
var? Bugün bir tartışma var Türkiye'de. Devletin başı çıkıyor Harp
Akademilerinde çok önemli şeyler söylüyor, Laliklik tehlikede
diyor, bunlar önemli şeyler.
Türkiye bir kurumlar devletidir. Bugün kurumlar arasında bir
sürtüşme olduğu kesindir. Bu sürtüşmenin daha ileri gitmesi
durumunda bu bunalım demektir. Onun çaresi de seçimdir.
ERDOĞAN KÖŞKE ÇIKARSA, TARTIŞILAN BİR CUMHURBAŞKANI OLUR,
ORADA DURAMAZ..
Soru: Erdoğan köşke çıkmak ister mi? Bunu deneyecek mi?
Cevap: Bu göreve kendisini ehil görüp de bunu yapmak istemeyecek
kimse yoktur. 82 yılda 59 Başbakan oldu Türkiye'de, sadece 10
cumhurbaşkanı görev yaptı. Kim oraya çıkmama kanuni ehilse, o işi
götürebilecek ehliyette ise oraya çıkmak ister.
Soru: yani Sezer'den sonraki cumhurbaşkanımızı Tayyip Erdoğan demek
mümkün mü?
Cevap: Hayır, neden hayır çünkü daha bir sene vakit var. Siyasette
bir haftada herşey değişir. Ayrıca bugün büyük bir tartışma var
Türkiye'de. Cumhurbaşkanlığına gelen kişi makamda
tartışılmamalıdır. Tartışılırsa devlette zaaf olur. Bugün
Türkiye'de 41 milyon oy var. 41 milyon oyun meclisteki temsilcisi
16 milyon oydur. Yani bugünkü meclis halkın yüzde 40'nın
temsilcisidir. Bugünkü meclis halkın sadece yüzde 40'nın temsil
ediyor. Ayrıca Ak Parti Türkiye'de oyların yalnızca Yüzde 26'sını
almıştır. Bu içe sığacak bir durum değildir. Yüzde 26 ile yüzde 66
mecliste çoğunluk elde edilmiştir. Bu temsilde adalete
aykırıdır.
Soru: Yani Erdoğan'ın başbakanlığı meşru değil mi?
Cevap: Hayır hukuken sorun yok. Bu meclisten Cumhurbaşkanı olarak
de seçilebilir. Hukuken sorun yok. Fakat tarşılır.
Başbakanlık yapıyor ama şunu da diyor herkes " Yüzde 26 ile yüzde
66 sandalyeye nasıl sahip olabilirsin". Sayın Özal'ın da durumu
böyleydi. Sayın Özal eğer vefat etmeseydi, orada barınabilir miydi?
Orada duramazdı. Bir ülke düşünün ki, bir cumhurbaşkanı halkın
yüzde 26'sı ile seçilmiş. Bu doğru olur mu. Tayyip Erdoğan bu
meclis ile cumhurbaşkanlığına seçilirse, bu rahatsızlık yaratır,
tartışmalı bir cumhurbaşkanı olur. Eğer Erdoğan, cumhurbaşkanı
olmayı kafası koydu ise, erken seçime gitmeyecektir. Çünkü seçime
giderse, mecliste yine böyle bir çoğunluğa sahip olacağını kim
söyleyebilir.
Soru: Erdoğan'ın eşinin türbanı ile köşke çıkması bir sorun çıkarır
mı? Erdoğan türbanlı eşi ile köşke çıkarsa, büyük rahatsızlık çıkar
mı?
Cevap: Cumhurbaşkanının eşi sarılı diye ordu harekete geçmez. Ama
Cumhurbaşkanının eşi siyasi bir simge olarak sarılı ise, Türkiye'de
de türban tartışma var ise, bana göre kanuni olarak bir engel
yoktur. Ama bir şey var ki, Türkiye'de önemli sayılabilecek
kurumların bundan hoşnut olmayacağı kesindir... Bir rahatsızlık
yaratacaktır. bu rahatsızlık bugün de vardır.
.. Türkiye'de cumhurbaşkanlığı tartışmaları 2 yıl önce başlamaz.
Demek ki ortada bir durum var.
TÜRKİYE BUGÜNKÜ SİYASİ İKTİDARDAN HOŞNUT DEĞİLDİR.
ERKEN SEÇİME GİDİLMESİ GEREKİYOR! DUR BAKALIM NE
ALIRSIN.
İktidar 3.5 yılını doldurdu. Bugün geniş kitleler durumundan hoşnut
değildir. Zaten Türkiye'de 4 yıldan uzun süre işbaşında duran bir
hükümet yoktur. Gidin bakın Türkiye'ye bu geniş hoşnutsuzluğu
görürsünüz. 82 anayasası hükümete 5 yıl işbaşında kalma imkanı
verdi, ama kimse 5 yıl kalmadı... Şu anda harmoni içinde, ahenk
içinde bu ülkenin idare edildiğini söyleyebilir misiniz. Bu ahenk
yoksa, sonu ne olur, bunalım olur. Bugünkü iktidarın halktan aldığı
destek yüzde 26. E efendim ben bugün seçime gidersem daha fazla oy
alırım. Du Bakalım ne alırsın, dur bakalım ne alırsın ! Halkın
nabzını tutarsanız, göreceksiniz. Bugün köyle fevkalade şikayetçi,
küçük orta boy esnaf fevkalade şikayetçi, işsizlik fevkalede
büyümüş, yoksulluk fevkalade büyümüş. Bu manzaraya baktığınız
zaman, gayet tabii ki, iktidarın oyunun düşmüş olması lazım.
AKP'NİN İÇİNDE AHENKSİZLİK VAR.
Bir kurumlar devleti olan Türkiye'de nasıl kurumlar arasında bir
ahenksizlik varsa, demek ki AKP'nin içinde de bir ahenksizlik var.
Öyle görünüyor. Şimdi onlara sorsanız yok derler. Bunu itiraf etmez
kimse. Ben böyle söyledim diye, yarın çıkarlar biz sağlamız derler.
Ben böyle şeyleri çok gördüm. Yok demeleri olmadığı anlamına
gelmez.
Bugün Türkiye'de büyük bir rahatsızlar var. Birincisi Türkiye'nin
bütünlüğü, birlikteliği meselesi. Üniter yapı tehlikede endişesi
duyuluyor. Bu tartışmalar büyük rahatsızlık yaratıyor. İkincisi
laiklik meselesi.
Türkiye'de bir tane millet var, bunun adı üniter devlettir. İki
tane millet yoktur. Kürtler, Türk milletinin ferdidir.
Soru: Kürtler millet değil, peki Kürtler nedir?
Cevap: Kürtler insandır. Halktır.
Soru: Kürtler bir halktır öyle mi?
Cevap: Evet Kürtler bir halktır. Bakın Kürtler diye bir halk
vardır. Bunu önce ben söyledim. Bu realite vardır dedim.
Türkiye'de yapılan bu tartışmalar neticesinden ortada bir kaygı
var. Bugün sokaktaki vatandaşa sorsanız, birinci meselesi terördür.
Bütünlük Türkiye'nin en önemli meselesidir.
SORU: Akp'nin alternafi var mı?
Cevap: Alternatif yok olur mu... Öyle şey olur mu... Bunlar kimin
alternatifi idi. seçime 3 kala gelince kimin alternatifi idi. Bakın
halkın sırtında yumurta küfesi yoktur. Halk yarın alternafini
çıkarır.
Soru: Yani halk mevcutlar dışında bir alternatif mi çıkaracak?
Cevap: Bunlardan birini çıkarır diye, yahut bunları birleştirir
alternatif çıkarır. Daha seçim konuşulmuyor bu ülkede. Yarın seçim
konuşulsun bir bakalım. O zaman çıkarır alternatifini çıkarır. Şu
haliyle ikidar partisi kendi kendine alternatif mi? Halk çeresiz
mi, mutlaka bir alternatifini bulur.
TÜRKİYE RAHATSIZ
Bugün Türkiye'de kurumlar arası ahenksizlik var. Bunun yanısıra iki
mesele daha rahatsızlık yaratıyor. Bunlardan biri terörün
beraberinde gelen bölücülük tehlikesi, diğeri laikliktir.
TÜRBANLILAR ARABİSTAN'A GİTSİN.
AKP TÜRBAN SORUNUNU ÇÖZEMEZ.
DEMİREL, ARINÇ'I CANLI YAYINDA DÜELLO'YA DAVET ETTİ
Bakın Cumhuriyet dünya işleri ile dünya işlerini ayırmıştır.
Cumhuriyet'le Kuran'ı Kerim'deki ahlak ayetleri denen, dünyayı
tanzim eden 230 ayet kaldırılmış, yerine kanunlar getirilmiştir.
İşte bu Türkiye'yi müslümanlıktan uzaklaştırdı mı, uzaklaştırma dı
tartışması başlamıştır. Bugünkü tartışmada budur.
Türkiye'de Laiklik nedeniyle özgürlüklerin kısıtlandığı görüşüne
katılmıyorum.
Bugün Türkiye'de başörtüsüne karışan var mı? Başörtüsü ayrı bir
olay, türban ayrı bir olay. Anadolu kadının yüzde 60, 70'i başını
yazma ile sarıyor. Buna bir şey diyen var mı? Sokakta, evde ona
karışan var mı?
Başörtüsüne bir şey diyen yok. Ne zamanki siz bunu dini simge
olarak sarmak istiyorsunuz o zaman sıkıntı yaratır.
Türban sorunu icad edilmiş bir sorundur. Kim sorun var diyorsa,
bunu icad etmiştir.
Soru: Arınç Laikliği yeniden yorumlayalım dedi.
Cevap: Efendim Laikliği tartışalım. Neyini tartışacaksın. (
ARINÇ'A) Laikliği tartışalım. Peki gel tartışalım. Nesini
yorumlayacaksın. Bu ülkede müslümanlığın en rahat yaşandığı
ülkedir. Cumhuriyet bir devrimdir. Devrim diyor ki, bunları
yapacaksınız. E efendim, o zaman yaptık da şimdi yapmıyoruz
derseniz, bunu yapamazsınız. Ben şimdi kendimi ortaya koyuyorum,
ben hazırım. Kim benimle laikliği tartışmak istiyorsa, ben hazırım.
Ben buradayım.
Soru: O zaman biz bu davetinizi buradan sayın Meclis Başkanı Bülent
Arınç'a iletiyoruz.
Cevap: Evet, Benimle tartışsın. Neyi beğenmiyorsa, gelsin
tartışalım. Ben 40 yıldır bu ülkenin hizmetindeyim. Ben Laikliği de
savundum, müslümanlığı da savundum. Gelsin tartışalım.
SORU: AKP TÜRBAN SORUNUNU ÇÖZECEK DÜZENLEMELERİ YAPABİLECEK
KUDRETTE Mİ? BU SORUNU AKP ÇÖZEBİLİR Mİ? BUNA İNANIYOR MUSUNUZ?
CEVAP: Hayır inanmıyorum. Bunu yapamaz. Bunu yapamaz çünkü Anayasa
Mahkemesinin kararı var, Danıştayın kararı var, AİHM'nin kararı
var. Hadi aş bakalım bunları da görelim.
Soru: Anayasayı değiştirerek yapamazlar mı?
Cevap: Neyle değiştereceksin! gel değiştir de görelim bakalım.! O
işe kalktığınız zaman bakalım ne kadar destek göreceksiniz. Yani
siz halktan aldığınız yüzde 26 oyla Türkiye'nin herşeyini mi
değiştiereceksiniz. Türkiye'de başka güçler de var. Halk da var
Türkiye'de. Siz halktan destek aldığınızı iddia ediyorsanız, hadi
gidin bakalım yüzde 50'nin üzerinde oy alın da gelin göreyim.
Mahkemeye kadıya mülk değildir. Sandığa gittiğinizde saç kesilir,
önünüze düşer. Bir ülke düşünün ki 2.5 milyon insan işşiz. 19
milyon insan hayat şartlarının altında. 25 milyon köylü perişan.
protestoler geçen yıla nazaran 4 misli artmış. Anadolu esnafının
ağzını bıçak açmıyor. Ve burda siz yüzde 51 oy alacaksınız. Yüzde
41 oy alacaksınız. Bu olabilir mi? Böyle şey olur mu? Yani halk aç
kalmaktan, işsiz kalmaktan memnun mu diyeceksiniz.
Soru: Sizin Türban sorunu için çözümünüz ne? Türbanı çıkarmaları mı
sizin çözümünüz?
Cevap: Orası üniversite, oranın kuralları var. Danıştay, anayasa
mahkemesi karar vermiş. İlle başı bağlı okumak istiyorsan, başı
bağlı olarak okunabilen yerler var, oraya git. Arabistan'da falan
öyle yerler vardır, oraya gidin. orada okuyun. Ben bu ülkede
imamlara müezzinlere maaş bağlayan kişiyim. Eğer bu ülkede 70 bin
camide 5 vakit ezan okunuyorsa, ben bunun destekçisiyim. Bütün
bunlara dayanarak söylüyorum ki, Türkiye geriye gitmez ! Türkiye
Lalikten vazgeçemez. Herkes aklını başına toplasın. Yani bu ülkenin
halkı yüzde 99'u müslüman diye, müslümanlığı istismar ederek, mu
milleti arkamıza düşürürüz diye düşünen varsa aldanıyor. Hem de çok
aldanmaktadır. Cumhuriyet 5'nci neslini yetiştirmiştir. ve bu nesil
cumhuriyete sahip çıkmaktadır.
Türban özgürlük falan değildir. Bu gericiliktir.
Soru: Başı kapalı başbakan olabilir mi?
Cevap: Olur heralde, ona mani olan bir şey yok. Milli güvenlik
siyaset belgesi denen belge 60 senedir Türkiye'de var. Bu belge
kanun kudretinde bir belge değildir.
Soru: ne kudretindedir?
Cevap: Bir belge kudretindedir.
Soru: Bu belge, anayasa mı, kanun mu, kararname mi, yönetmelik mi,
tüzük mü, ne?
Cevap: Tamam, bu belge bir kararname. Kararnameye bağlı bir belge.
Bu belgede devletin milli güvenliğine ilişkin siyaset var. Ama bu
belge anayasa ve kanunlara aykırı bir belge değildir. Zaten aykırı
olsa sorumluluk doğurur.Bu belgenin icraatına geçildiği zaman,
kanun istiyorsa, hükümetler kanun çıkarır. Bu prensipler manzumesi
olan bir belgedir.
Soru: belgenin hilafına bir kanun çıkarabilir mi hükümet veya
meclis?
Cevap: Çıkarabilir. Tabi ki çıkarır ama belge var ama ben buna
uymuyorum derse, orada sorumluluğu doğar. Eğer hükümet belgenin
hilafına bir iş yapacaksa, o zaman önce belgeyi değiştirmelidir.
Hükümetin boğazını sıkan bir şey yok. Türkiye'de iki tane devlet
yok. Eğer zaman zaman iki tane devlet var gibi görünüyorsa o zaman
kaos olur. Bu belgedeki hususlar hiç kimseden saklanmış, gizlenmiş,
kaçırılmış şeyler değildir. Devletin gizliliği riyaette ne kadar
ölçüsü var ise o kadar gizlidir.
Soru: Milletvekilleri bu belgeyi görebilmeli mi?
Cevap: Bir milletvekili isterse, o belgeyi göstermekte bence hiç
bir mahzur yoktur. Bir milletvekili o belgeyi görmek isterse, ona
gösterirler. Ama açık bir belge değildir. Bir milletvekili görmek
isterse, ondan saklayacaklarını sanmıyorum.
Soru: Bu belgenin hazırlanması sürecine Bülent Arınç'ın dediği gibi
mecliste katılmalı mı?
Cevap: Hayır, meclis siyasi bir organdır.
Soru: Ama hükümet de siyasi bir organ ?
Cevap: hükümet icraat yapan bir organ. Bu icraat için lazım olan
bir belge. Kanun değil ki, meclis yapsın.
Soru: Nasıl bir şey bu?
Cevap: Bu kırmızı bir kitaptır.
Soru: Siz bir değişiklik yaptınızı mı hiç bu belgede?
Cevap: Evet, çok yaptım.
BÜYÜKANIT'IN GENELKURMAY BAŞKANI OLMASI ENGELLENEMEZ.
Şemdinli iddianamesini hazırlayan savcı yetkilerinin dışına
çıkmıştır.
Bu iddianame ile orada görev yapmış, yarın yapacak güvenlik
güçlerini sindirmeye matuf bir olay olarak ortaya çıkmıştır. O
iddianamede bir takım olayların çok önemli bir kumandana kadar
götürülmesi bir Mustafa Muğlalı psikozunun ortaya çıkmasına neden
olmuştur.
Bu iddinamenin bu savcıya verilmesi yanlıştı. Bu iddianamenin o
şekilde yazılması da yanlıştı.
Fakat bu iddianame nedeniyle savcının ihracı da
yanlıştı.Yanlışlıklar silsilesidir.
Mademki böyle bir iddianeme yazıldı, mahkeme bu iddianemede şu
hususlar yanlıştır deyip ayıklamalıydı. Bu yapılsaydı, yargıya
siyasi müdahele var tartışması olmazdı.
Soru: derin devlet ne peki?
Cevap: Sorunlar arttığında, ülke uçurumun kenarına geldiğinde
sesler yükselir. Kurtaralım diye. Bu ses, genelde askerden gelir.
Ve asker el koyar. Devlet görev yapamaz hale geldiğinde, devlete el
koyan askerdir. Derin devlet odur. Zaten başka devlet kalmaz o
zaman. Birini kaldırıp kendisini getirir.
Soru: Bu olaylar Büyükanıt'ın genelkurmay başkanlığına engellemek
için mi yapıldı?
Cevap: Devletin 40 senede yetiştirdiği bir kumandanı hileyle desise
ile yapacağı bir görevden uzaklaştırmaya kimse teşebbüs edemez.
Soru: Yani Büyükanıt'ın genelkurmay başkanlığına kimse engelleyemez
mi diyorsunuz?
Cevap: Evet, engelleyemez. İsterlerse onu genelkurmay başkanı
atamayabilirler, yetkileri var ama böyle hilelerle bunu engellemeye
kalkmayı fevkalade ahmakça bir şey bulurum. Bu ahmaklığı da devlet
idaresine gelmiş kişilerin yapabileceği kanaatinde değilim. Yani
genelkurmay başkanını tayin etmek hükümetin tasarrufudur. Hükümet
birisini mutlaka kötülüyerek, birisinin üzerine bir pislik atarak,
attırarak onun önünü yolunu kesmek gibi bir hilenin içine girmek,
böyle şey olmaz.
Soru: Bütün bu tartışmalardan sonra hükümet Büyükanıt'ı genelkurmay
başkanı yapmayıp başka birini atayabilir mi? Siyaseten
soruyorum
Cevap: Eğer yolunu kesmek için yaptılarsa, yolunu açtılar
demektir...
Soru: Yani Artık Büyükanıt'ın genelkurmay başkanlığını kimse
engelleyemez diyorsunuz öyle mi?
Cevap: Engellemeye kalkarlarsa şeyin altında kalırlar. Biraz
evvelki iddianın ( şemdinli büyükanıtı engellemek için yapıldı)
altında kalırlar.
MEYDANLARI ÖZLÜYORUM, BİR MEYDANLARA ÇIKSAM, BİR MİKROFON
ELİME GEÇSE...
Soru : En çok neyi özlediniz?
Cevap: Halkı , kalabakları, meydanları özlüyorum. Enine boyuna
meydanları. Bir meydanlara çıksam, bir mikrofon elime geçse. Ve
sallana sallana ülkenin durumunu anlatsam, bir de yol
gösteriversem.
AİLEMLE ORTAKLIĞIM YOK
Soru: TMSF'nin Göltaş'a el koymasını soruyorum. Siz daha önce bizim
ailede herkesin kazandığı bir kasede toplanır, orada birikenden
ihtiyacı olan alır demiştiniz. Şimdi o kasede ne var?
Cevap: Ben öyle bir söz söylemedim, kimin söylediğini de
bilmiyorum. Yani bizim hepimizin hesabı ayrıdır. Benim hesabım ben
devlette hizmet yolunda çalıştım. Ailem dahil, hiç kimseye muhtaç
olmadım. Ailemin diğer fertleri de kendi başlarınadır. Malum
hadiseden dolayı Şevket Demirel'in malların en konması gasptır.
Hukuken tutulur hiç bir tarafı yoktur. Oğlun borcunu babadan tahsil
etmek gasptir. Şevket demirel'in hiç kimseye, hiç bir bankaya bir
kuruş borcu yoktur. Herhangi bir gayri meşru işi yoktur. Kardeşim
olduğu için söylemiyorum. Keşke kardeşim olmasaydı çok daha başka
türlü olurdu, büyük haksızlık vardır orta yerde.
ZENGİN DEĞİLİM
Soru: siz Süleyman Demirel olarak zengin misiniz?
Cevap: Hayır, değilim. Kendimi götürecek kadar. benim bir
zenginliğim falan yok. Kendimi götürecek kadar varlık sahibiyim
ben.
Soru: Yalnız ben sizin "bizim ailede herkesin kazandığı bir yerde
toplanır, ihtiyacı olan oradan alır " dediğinizi hatırlıyorum.
Cevap: Hayır öyle bir beyanım yok, bulur getirirseniz, mahcubiyeti
kabul ederim.
Soru: Erdoğan, sizin için Emekli Cumhurbaşkanı dedi, ne
diyorsunuz?
Cevap: Biraz yanlış kullanmış tabiri. Yani eski Cumhurbaşkanı dese
olurdu. Yalnız ben size şunu söyleyeyim. Ben devletin trilyonlarını
sarfettim. Bir kör kuruşun hesabını kimse bana sormadı, soramazda.
ihtilaller yaşadım. Ben devlet su işlerini yönettim. Devletin en
büyük sarflarını ben yaptım. Ben herşeyin hesabını verdim. Ben
meydan okuyarak gelen bir adamım.