Demirel'den askere şikayet mektubu
Abone olSüleyman Demirel'in 12 Eylül darbesinden önce hükümeti askere karşı şikayet ettiği ortaya çıktı.
12 Eylül döneminin Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman
Demirel, 12 Eylül Askeri darbesinden önce Cumhurbaşkanı Fahri
Korutürk'e gönderdiği mektupta, hükümetin, Türkiye'de yaşanan terör
olaylarının durdurulması konusunda TSK'nın görev yapmasına engel
olduğunu iddia etti.
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu, 12 Eylül dönemine ilişkin bilgi
ve belgeleri, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi.
Belgeler arasında dönemin Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman
Demirel'in, 21 Şubat 1979'da Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e
gönderdiği ve ''Türkiye'de yaşanan terör olaylarını
değerlendirdiği'' mektup dikkati çekiyor.
Mektubunda, can ve mal güvenliğiyle kanun ve nizam hakimiyetinin
sağlanması görevinin yerine getirilmesinin endişe verici şekilde
zedelendiğini savunan Demirel, 6 Ocak 1978'den, 20 Şubat 1979'a
kadar geçen sürede 6 bin 404 ''anarşik'' olayın meydana geldiğini,
bu olaylarda bin 277 vatandaşın öldüğünü, 7 bin 141 vatandaşın
yaralandığını ve 527 soygun yapıldığını belirtti.
Belediye başkanlarının, gazetecilerin, profesörlerin, polislerin,
hakimlerin, savcıların, siyasi parti temsilcilerinin silahlı
saldırıya uğrayarak hayatlarını kaybettiğini ifade eden Demirel,
durakta bekleyenlerin, camiden çıkanların ve öğrencilerin silahlı
ve bombalı saldırılara uğradığını kaydetti.
''Sabotajlar, yangınlar devletin trenine kadar uzanmış'' ifadesini
kullanan Demirel, Ankara'da YİBA Çarşısı'ndaki yangında 45
vatandaşın hayatını kaybettiğini belirtti.
Kamuoyunu tedirgin eden bu olayların faillerinin bulunamadığına
dikkati çeken Demirel, ''Tevkif edilen ve mahkum olan kimselerin
cezaevlerinden firar etmeleri, olağan bir hadise haline gelmiştir.
Devlet hem ceza verirken hem de cezalandırdığı kimseleri cezaevinde
tutarken adeta acizlik içindedir'' değerlendirmesinde bulundu.
'VATANDAŞLAR BİRBİRİNİ KIRIP GEÇİRİYOR'
Büyük Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'i yıkmak, ülke ve millet
bütünlüğünü parçalamak için bölücü, terörist, ideolojik akımların,
pervasızca faaliyet içinde olduğunu ifade eden Demirel, ''Kars,
Elazığ, Malatya, Gaziantep, Urfa, Erzincan, Sivas ve son olarak da
Kahramanmaraş'ta vatandaşların birbirini kırıp geçirdiğini'' ileri
sürdü.
Mektubunda, ideolojik bazı eylem ve etkinliklerden örnekler veren
Demirel, hükümetin olup bitenler karşısında devleti işletmekten
çekinerek, Anayasa'yı ihlal ettiğini savundu.
Hükümetin, Kahramanmaraş olaylarına da seyirci kaldığını iddia eden
Demirel, eski içişleri bakanının 23 Aralık 1978'de sıkıyönetim
teklif etmesine rağmen sıkı yönetimin her şey olup bittikten sonra
ilan edildiğini ileri sürdü.
Hükümetin, ''anarşinin bittiğini'' söylemesine rağmen Türkiye'de
olayların sürdüğünü belirten Demirel, hükümetin, anarşiyi önlemek
için yasaları TBMM'ye getirmediğini, Devlet Güvenlik Mahkemeleri'ni
kurmadığını ifade etti.
'HÜKÜMET, ASKERE ENGEL OLUYOR'
Hükümetin, sıkı yönetim ilanında, anayasada ve kanunlarda mevcut
olmayan, başbakanlığa bağlı bir ''eş güdüm'' dairesi kurmaya
kalktığını, hakim tayinlerinde tartışmaya sebep olduğunu, bunun da
sıkıyönetimin caydırıcılığını geniş çapta zedelediğini savunan
Demirel, şunları kaydetti:
''Sıkıyönetim gibi fevkalade önemli bir tedbirin, hükümetin
müdahalesiyle sulandırılmasından vaki endişemiz, adeta
gerçekleşmiştir. Bundan elem ve ıstırap duyuyoruz.
TSK'nın kendilerine verilen her görevi eksiksiz yapacağından
eminiz. Ancak TSK'nın görev yapmasına hükümet engel olmaktadır.
Böylece anarşi mihraklarının köküne inilmemiş, hatta bu mihraklar
sıkı yönetimin bile kendilerine bir şey yapamayacağını görünce
cüret ve cesaretlerini artırmışlardır. Olayların başka türlü izahı
mümkün değildir.
Bizi endişeye sevk eden husus milletimizin en büyük güven kaynağı
olan silahlı kuvvetlerimizin itibarı üzerinde tereddütler meydana
gelmesi ihtimalidir. Böyle bir durum mutlaka ortadan
kaldırılmalıdır. Bu hükümetin elinde bu haliyle sıkı yönetimin
sağladığı nispi fayda yanında silahlı kuvvetlerimizin
caydırıcılığını azaltmaya hizmetten başka bir yararı olacağına kani
değiliz. Bu durumu fevkalade vahim telakki ediyoruz.''