'Demirel darbe olmasını bekliyor!'
Abone olBu söyleşide, Erbakan, Demirel, Özal, Erdoğan, Ciner, Bilgin, ve daha birçok konuda ilginç açıklamalar okuyacaksınız..
İnternet Haber, "Sizinle röportaj yapmak istiyoruz, ne
dersiniz?" teklifi sunduğunda hiç düşünmeden,
"Onur duyarım" cevabı verdi Barlas.. Bir akşam
üzeri elinde bir paket çikolata ile "İşte ben
geldim" diyerek haber merkezine girdi. "Çok merak
ediyorum" dediği İnternet Haber'in her tarafını tek tek
dolaştı, "Siz artık kurumsallaşmışsınız. Türkiye'de
internet gazeteciliğinin kurumsallaştığını gösteriyorsunuz. Beni
gerçekten şaşırtıyorsunuz" diyerek tüm persolelle tek tek
tanıştı. Kısa bir sohbetin ardından, "Başlayalım"
dedi ama şartını öne sürdü:
"Sigara içilmeyen toplantı salonunda sigara içerim"
Gülüşmeler arasında tüm yazarları net görebileceği
köşeye oturdu, sigarasını yaktı ve "hazırım" dedi.
Sorular peşpeşe gelmeye başladı:
Hadi Özışık: Öncelikle İnternet haber'e hoşgeldiniz. İlk
soru güncelliğini ve sıcaklığını kaybetmemiş Kıbrıs konusunda olsun
istiyorum. Türkiye'nin istediği oldu ama Rum tarafının hayır demesi
tam beklenileni harekete geçirmeye yetmedi. Zaman
zaman Türkiye ile Yunanistan'ın Kıbrıs yüzünden yeni bir
savaşa girebeleceği bile konuşuldu bu ortamda. Böyle bir çözüm yolu
olmasa, gerçekten yeni bir savaş olabilir miydi ve bundan sonra
Kıbrıs'ta neler olur?
Amerika’da sürekli simülasyonlar yapılır. Ben güneş gazetesinde
olduğum dönemde bunu gerçekleştirmiştim. Türk ve Yunan subaylarının
da katıldığı bir simülasyon yapıldı. Türk-Yunan Savaşı ne kadar
sürer? Sorulan soru buydu..
Bir kere iki ülkenin de beklentisi "savaşacağız fakat hemen
arkasından ateşkes olacak." şeklinde.. Oysa
Pentagon’un simülasyonlarına göre AB çok geç müdahale eder. Bosna
da olduğu gibi yani. Birbirimizi kırmaya başlarız. Trakya’daki
savaş çok uzun sürüyor. Dar bir koridor iki tarafın yıpratma
birlikleri var. Yani aylar yıllar süren bir şey. Ege’de birbirini
vuruyorsun. Belki bir iki adaya asker çıkarırsın o kadar. Ama ya o
senin İzmir’ini, Ankara’nı vurursa? Türk Yunan savaşı ihtimali her
iki ülkenin de gündeminde var. Amerika da bunu çok iyi biliyor.
Daha geçen seneki Pentagon simülasyonlarında Türk –Yunan savaşının
üç ay süreceği kanısına varıldı.. Bu bir kıvılcıma bağlı. O
bakımdan Amerika da bunu istemiyor.
Mehmet Nezir: Amerika’daki en büyük ithalatçı ABD Kara
Kuvvetleri. Türkiye’nin şu ana kadar komşuları ile olan ilişkilerde
savaş senaryoları hep Yunanistan’a karşı yapıldı. Kara
kuvvetlerinin bu fonksiyonerliğini devam ettirebilmek için bu çok
önemli. Türkiye iyi bir silah pazarı. Türk ekonomisine yapılan
yardımların büyük bir kısmı silah parası olarak geri gidiyor.
Yunanistan’la Türkiye arasındaki gerginliğin giderilmesi ABD
ekonomisini de zora sokmuş olabilir. Bu durum Amerika’nın işine
gelir mi?
Soğuk Savaştan beri bu tür teoriler çok konuşulur. Ben bir kere bu
tür hesaplara bakmaktan ziyade, ABD’nin ekonomik yapısına bakmayı
tercih ediyorum. ABD silah sanayii çok küçük. ABD sanayiinin içinde
silah sadece küçük bir payı ifade ediyor. Türkiye ile ticareti
silah satmanın çok ötesinde. Ayrıca ABD’nin şu anda en büyük silah
satıcısı kim? Örneğin silah satıcılarının arasında Bill Gates var
mı? General motor var mı? Yok.. ABD’ye baktığınız zaman önce silah
satan bir ekonomi olarak değil de durmadan ileriye bakan bir
görünüş hakim. Başını bir yandan uzaya çıkarmış. Bir yanda kanserle
boğuşan bir yanda Global ekonomide 1 milyar doları dolaştıran bir
ekonomiye sahip bir imparatorluk. Roma da imparatorluktu,
Osmanlı’da bir imparatorluktu. Büyük imparatorlukları tahlil
ederken emperyal gücü nedir ona bakmak lazım. "ABD Türkiye
ile Yunanistan arasında silah satarak birbirini kırdırmak
istiyor" dediğiniz zaman, olmaz. O biraz hayali zorlamak
olur. Dünyada silah tüccarları şöyle çalışıyor. Adam gelir
Türkiye’ye der ki; “Yunanistan zehirli gaz almış, bunun
maskeleri de bizde.” Türkiye’ye maskeyi satar. Sonra gider
Yunanistan’a aynısını yapar, onlara maske satar. Çanakkale
savaşında İngiliz silahları İngiliz gemilerini batırıyordu. Silah
sanayii böyle bir şey.
ABD SAVAŞ İSTEMİYOR
Hadi Özışık: Kıbrıs’la ilgili Amerika’nın rolü ne olabilir
bundan sonra?
Benzer olaylarda ABD’nin rolü ne oldu ona bakmak lazım. Kıbrıs’a
benzer bir çözüm Batı Timor’da vardı. Endonezya’nın adası. Orada
yine Amerika’nın desteği ile Annan Planı referanduma gitti. Batı
Timor’a bağımsızlık verildi. Ondan önceki olay Bosna ve
Makedonya.. Kardeş kardeşi kırıyordu. Onların arasına
girdi. Şu anda orada bölge 5’e bölündü ve barış var. Yani ABD savaş
istemiyor. ABD kendi dünya görüşünü, yaymak istiyor. Ama ABD bir
tane değil. Yani Kongre var, lobiler var.. Türkiye nasıl bir tane
değilse ABD’de öyle.. Sezer de Türkiye’yi temsil ediyor, Tayyip
Erdoğan da, asker de.. Düşünün bu kadar basit bir ülke o kadar çok
sesli olursa ABD’nin bir tek eğilim tarafından temsil edilmesi
mümkün değil. Mesela Keryy gelirse Irak’ta AB’yi devreye sokacak.
Yani ABD ne istiyor diye baktığınızda birden fazla ABD’li var.
ABD’liler ne istiyor diye bakmak lazım. Şu anda Bush’un
istediği, “Savaş olmasın. Zaten Irak’ta uğraşıyoruz. Bir de
Türkiye ile Yunanistan birbirine düşmesin. Benim de başım belaya
girmesin.” Ama çeşitli zamanlarda farklı düşündü. Mesela
Jhonson İnönü’ye mektup yazdı. Kıbrıs çıkarması zamanında..
Hatırlarsınız, o zaman Sovyetler Birliği, Türkiye'nin Kıbrıs'taki
operasyonlarına devam etmesi durumunda Türkiye'yi vuracağını
söyledi. O dönemde ABD Başkanı Jhonson, “Bakın NATO
antlaşmamız var ama Kıbrıs yüzünden Sovyetler size saldırırsa biz
karışmayız” dedi. Tarihin çeşitli kesimlerini aldığınız
zaman farklı farklı tepkiler verdiler. Bush’un tek amacı, savaşları
önlemek bence..
VATAN HAİNİ DEMEK ÇOK KOLAY
Hadi Özışık. Evetçi-hayırcıları daha doğrusu vatanseverleri
ve vatan hainlerini konuşalım. Böyle bir hadisenin yaşanması
Türkiye’nin çıkarlarını, bu ayrımın bu kadar kolay yapılması.
Evetçiler çok rahat satılmış gibi geliyor. Bunu neye
bağlıyorsunuz.
İnsanlar kendi fikirlerini kabul
ettirmek yerine başkalarına çamur atmayı daha kolay bulurlar. Bizim
işimiz zor. Yani uğraşacaksın, okuyacaksın, araştıracaksın
çabalayacaksın, benim fikrim bu diyeceksin. Biri kalkıp okumadan,
araştırmadan, cahilce bir şekilde sana vatan haini diyecek. Müthiş
bir tembellik. Onları doğal karşılıyorum. çünkü söyleyebilecekleri
şey sadece bu.
RUMLARI TANIMAK AYKIRI FİKİR DEĞİL
Fikri Akyüz:
Bugün itibarıyla yeni bir konjöktor oluştu. Güney Kıbrıs’ın
tanınması noktasında Türkiye evet kararı alırsa bu ulusal
menfaatlere aykırı mıdır?
Hiç aykırı değildir. Rumların herkesle gümrük birliği
anlaşması var. Ama Türkiye ile yok diyemezsiniz. Türkiye’nin bütün
sorunları uluslararası sorunlar. Hepsi ama. Ekonomi de IMF’de Ege,
Kıbrıs, kentleşme aklınıza ne geliyorsa. Eğer siz bu uluslararası
boyutunu görmezseniz dünya ile sürekli ters düşersiniz. Sorunu bu
şekli ile gördüğünüzde çözmek için daha ciddi olursunuz. Bu tabi
cesaret istiyor. Uluslararası sularda politika yapmak çok da kolay
değil. O alana hiç girmeyeceksiniz. Hep içeride nutuk atacaksınız.
Sonra büyükelçiniz peşinizi toplayacak. Türkiye’nin hayatı hep
böyle geçti. Türkiye’ye demokrasi geldiği zaman Sanfransisko
toplantısına katılmadığımızda biz de savaş suçlusu olmayacak
mıydık?
Hadi Özışık-. Türkiye için Kıbrıs’ta yüzde 65 evet çıkması
bir zafer midir?
Çok büyük bir zaferdir. “Kıbrıs’ı vermeyiz”
diyenlere Kıbrıslı Türkler dedi ki “Sen bizden daha mı
Kıbrıslısın. Biz çözüm istiyoruz”. Demirel’in Denktaş’ın
söylemleri bir araya konulup Kıbrıslı Türk’e baskı yapıldı. Müthiş
bir balon söndü. Denktaş 87’den beri her konferansı bozdu. Hep bir
anlaşmazlık çıkardı. Denktaş’ın temsil ettiği Kıbrıslı Türkler
Ankara’da orduya dayanarak çözüm istemiyor. Sonuç ne oldu AB çözüm
ister gibi görünen Rumlara kapısını açtı. Eğer Ecevit 74’te istifa
etmeyip çözüm yolu arasaydı şu anda böyle bir bela olmayacaktı.
Kıbrıslı Türkler AB’ye girecekti. Belki biz de girmiş olacaktık.
1974’ten sonra Ermeni-Rum işbirliği başladı. Bizim büyükelçilerimiz
öldürülmeye başlandı. Arkasından PKK girdi. 80’de Eruh baskını, 80
öncesi ABD ambargosu. O kadar ciddi sonuçları oldu ki. Askeri
darbeyi, ekonomik iflası, Kıbrıs’ın izolasyonu. Türkiye’nin hep
kıyısı içinde yaşamasının nedeni odur. Yani evet oyu bir çok kapıyı
açtı.
DENKTAŞ BIRAKMAMALI ÇÜNKÜ
Hadi Özışık: Peki Denktaş’ın istifa kapısını da açtı
mı?
Bilmiyorum. Ahmet Hakan yazmış galiba "Kıbrıs’ta Türkiye"dir
neticede" diyor. bu açıdan baktığımızda Denktaş istifa
etmeyebilir. Yani Demirel niye hala politika yapıyor. Dünya
politikasına baktığınızda bazı insanlar bazı dönemlerde çekilir.
Demirel, olağanüstü bir hal olur falan diye bekliyor. Şu an
birileri çekilse “Al Demirel iktidar senin
oldu” dese hemen atlar. Şu anki durumda gelmez iktidara
çünkü gelmesini gerektirecek birşey yok. Ama daha büyüğünü
bekliyor. Öyle bir şey olacak ki AK Parti darbe ile devrilecek.
Ankara kavgalarının birinde AK Parti’nin kanatları kırılacak. Kim
var. "Gel Demirel bizi kurtar" diyecekler. Yeni
Demirel işte böyle bir durum oluşmasını bekliyor. Ben Denktaş'ın
istifa etmesini beklemiyorum. Otursa da oturmasa da birşey
farketmez. Neden istifa edecek ki? Rum kesimi ile Türk kesimini bir
kıyaslasanıza.. Türk kesiminde bir ağaç bile dikilmemiş bugüne
kadar. Kıbrıs kumar merkezi olmuş. Müthiş bir hanedanlık kurulmuş.
Hiçbir çalışma yok. Türkiye gerekli parayı gönderiyor. Neden istifa
etsin ki.. Neden birleşme istesin ki.. Bu şartların elinden
gitmesini kim isteyebilir..
Bahri Kayaoğlu: Bundan böyle gerek Türk hükümetinin ve
gerekse KKTC hükümetinin takip edeceği yol ne olmalı
?
Çok akılcı ve sabırlı bir yol olmalı. KKTC’nin tanınması mümkün
değil. BM Güvenlik konseyi taslak getirecek. Yeni kurulmuş bir
devlet olarak raporlar hazırlanacak. çok uzun iş.. Şu anda bu
mümkün değil. ‘Evet’in faydası olacak. Eski kuşak ile yeni kuşak
çatışabilirdi, onun da üstesinden gelindi. KKTC’nin varlığının
diğer taraf ta kabul etti. Rauf Denktaş Türkiye dışında bir
turistti. Şimdi Rauf Denktaş ve Talalt’ta uluslararası kimliğe
kavuştular. İzolasyon kalktı. Kıbrıslı Türkler ticaret yapabilir.
Turist gitmiyor daha.. KKTC’ye Güneydeki turist sayısı 4.5 milyon.
Bizimki ise 80 bin civarında bir rakam. Kıbrıs’ta insanlar evlerini
boyamıyorlar. Hiç olmazsa orası uluslararası camianın gittiği bir
yer olur.
ERDOĞAN MENDERESE DE, ÖZALA DA BENZİYOR
Süleyman Özışık: Şimdi biraz iç siyasete
girmek istiyorum ben. Aslında biraz da birbiriyle ilintili konular.
Çözüm önerisini getiren isim Tayyip Erdoğan. Şöyle Erdoğan'ın el
attığı veya atmadığı konulara bakarak, Tayyip Erdoğan Türkiye’de
hangi politikacılardan daha iyi yönetim gösteriyor. Yani daha
doğrusu Tayyip Erdoğan’ın yönetim tarzı daha çok kimlere benziyor,
Erdoğan kimlere benziyor diye bir soru sorsak cevabınız ne
olur?
Tayyip Erdoğan'ı Adnan Menderes’e benzetebiliriz.. Demirel’e
benzeyebilir. “Askere karşı ancak askerle karşı
konulur” diye Adalet Partisi emekli Drgeneral Ragıp
Gümüşpala'nın başkanlığında kuruldu. Sonra Süleyman Demirel geldi.
Turgut Özal’a benzetilebilir. Ancak. Tayyip Erdoğan kimden daha iyi
yönetiyor sorusu için daha erken şu anda. Düzenin adamı değil.
Mesut Yılmaz’a benzemiyor. Yılmaz’ın durumu çok daha garip. Yani
hiç seçim kazanmadan Başbakanlık yapan tek insandır Mesut
Yılmaz..
Baki Karakol: Erbakan hocasına hiç benzemiyor
mu?.
Erbakan ayrı bir olay. Kendisine özgü bir model . Tayyip Erdoğan
ancak onun öğrencisi olabilir. Erbakan müthiş bir sentez. İslanbul
lisesinden okul birincisi. Teknik üniversite mezunu birincilikle
bitirmiş. Erbakan Adalet Partisi’nden aday gösterilseydi müthiş bir
oranla başa gelirdi. Kendisini çok iyi yetiştiriyor. Demirel de
öyleydi. Olaylara çok kolay adapte oluyorlar.
ERBAKAN'A HAKSIZLIK YAPILDI
Baki Karakol: Son dönemde sapıttı denildi Erbakan için
nedir onu sapıttıran
Orada haksızlar. Kıbrıs’ı eğer Ecevit aldıysa Erbakan da aldı.
Çünkü o dönemde ortak karar alındı. Erbakan kadar çalışkan bir adam
görmedim. Sabahlara kadar çalışan, planlar projeler üreten ülkeyi
karış karış dolaşan tasarruf tedbirleri aldıran. Okulda neyse
çalışırken de öyleydi. Bir de Erbakan Hoca müthiş bir organizatör.
Yani Anadolu’da elini kaldırdığında toplayacak on binlerce
taraftarı var. Almanya’da kaç bin taraftarı var. Bugün Türkeş
öldüğünde 10 binlerce insan Ankara’da toplandı. Erbakan da öyle
bazı insanların çapını anlamak için ille de ölmesini beklemeyiz.
Mesela ben beğenmiyorum Erbakan’ı bunu kendi yüzüne de söyledim.
Beğenmediğim bir yönünü de yüzüne söyledim: “Siz benim
kızım gibisiniz. O da sürekli sizin gibi şikayet eder. Siz de bak
yine partimi kapattılar diye mızmızlanıyorsunuz”
dedim..
Bahri Kayaoğlu-AK Parti’yi ele alırsak DYP ve ANAP’ın
devamı olarak alabilir miyiz.?
Hayatlarında Erbakan’a oy vermemiş DYP’ye ve ANAP’a oy veren pek
çok insan AK Parti’ye oy verdi. Bu oylar sayesinde AK Parti yavaş
yavaş merkeze geliyor. Bakıyoruz, AK Parti içinde de değişimler
var. Yani Merkez partisi olduklarını söylüyorlar. Herkesin korkusu,
AK Parti’nin gerilim üreteceği yönündeydi. Ama bakın, bunlardan
uzak duruyorlar. Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda hangi
parti ne kadar laik olursa onlar da o kadar oluyorlar. Denizli
Belediye Başkanı’nın eşinin resmi törende türbanını çıkarması bu
konuda genel bir örnektir. Yerelde yaşanmıştır ama aslında tüm
Türkiye için önemli bir örnektir. Şimdiye kadar hep erkekler
değiştik diyordu. Şimdiden sonra kadınlar da değişmeye başladı.
“Hep erkekler mi değişecek. Biraz da biz
değişelim” diyen Ak Partili kadınlar ortaya çıkmaya
başladı ki, bu çok güzel bir gelişme..Bülent Arınç’ın hanımı da
Tayyip Erdoğan’ın hanımı da bunu tartışıyorlardır. Ben değiştim
diyen her şeyi söyleyecek. Hanımlar değişmeyecek bu olmaz. Ancak
bence denizli Belediye Başkanı'nın eşinin başını açması konusunda
genel merkezden bir talimat yoktur. Çünkü o namus meselesidir
ve kimse kimseye karının başını aç diyemez..
Hadi Özışık- Başbakan ve bakanların eşlerinin fotoğrafı
sizi utandırıyor mu?
Hiç utandırmıyor. Türkiye’nin özelliği bu ama Türkiye’nin görüntüsü
tamamen bu değil diyorum. Süreyya Ayhan’da Türkiye’yi temsil
ediyor. Başbakanın eşi de temsil ediyor. Biraz kafa karıştırıyor.
Çelişkili ama Türkiye’nin kültürel zenginliği. AK Parti çıkış
itibarı ile İslam’i bir parti ama şu an muhafazakar politika ile
liberal politikayı uyguluyor.
Mehmet Nezir: Demirel döneminde değiştiğiniz yönünde bazı
görüşler var. Demirel’e yakın durduğunuz için bu değişimi
gerçekleştirdiğiniz doğru mu? Sol söylemlerden Demirel zamanında mı
vazgeçtiniz gerçekten?
Bir tanesi diyor ki her gelen iktidara yarandın. "Zaten
Demirel’e yaltaklığın yeter" diyor. Demirel’e neden yakın
durayım ki? Demirel döneminde yasaklanan benim. Demirel yüzünden
işimden atıldım. Demirel yüzünden 28 Şubat’ta yasaklandım. Adam
beni Demirel yalakası ilan ediyor. Benim sol konuşmalardan
vazgeçişimi gerektiren iki olay var. Binicisi 12 Mart. O tarihte
Cumhuriyet ikiye ayrıldı. Bir darbeciler bir de darbeye karşı
olanlar. Darbeciler Nadir Nadi, İlhan Selçuk, ve yazı işleri. Bunun
karşısında Cumhuriyette ben vardım. İsmail Cem vardı. Biz demokrasi
yanlısıydık. Sonra Ankara’ya İsmail Cem’le birlikte gittik. Orda da
gittiğimizin üçüncü ayında Ecevit’le küstük. Demirel’le röportaj
yaptım. 25 dakika süreyle TRT’de Demirel’in demecini verdim. Ondan
sonra Ecevit bana o günden beri küskündür. 1974 ün Mayıs ayında. 77
seçimlerinde Ecevit’le ilgili çok iyi anılarım var. 1977den 80’e
kadar Demirel’le ve Turan Güneş’le yani halk partisinin liberal
kanadı ile ve Demirel’le, yazılarıma baktığınız zaman bunları
görürsünüz. Liberal düşünceyi savunmamı bazıları Özal’a bağlıyor
ama bu da son derece yanlış ve yalan. Benim liberal düşünceyi
savunmam Özal’dan çok önce. Özal benimle tanıştığı zaman bu
fikirlerde ben ondan daha ilerdeydim.
Mehmet Nezir: Özal’dan sonra sizin liberal kanadınız
kamuoyunda bilinmeye başladı. Kamuoyunda çok etkili oldu. Sizin
bunu savunmanız olumlu etki yaptı. Özal’da bunu çok iyi prezantabl
etmeyi başardı. Daha sonra Mesut Yılmaz’a yakındınız sonra da uzak
kaldınız. ANAP’taki liberal kanadın temsilcisi olduğunu
söylediniz.
Bu da yanlış. Benim Mesut Yılmaz’la asla hiçbir yakınlığım olmadı.
Aksine Mesut Yılmaz’ın ANAP’a yararsız bir adam olduğunu
söyledim.
YENİ ŞAFAK'A MİNNETTARIM. BANA ERKEKÇE KUCAK
AÇTILAR
Mehmet Nezir: 28 Şubat’ın akabinde siz Türkiye’de hiç
beklenmeyeni yaptınız ve Yeni Şafak’a yazar oldunuz.Acaba bu iş
önceden sezinlemekle mi oluyor? Muhafazakar hükümete Türkiye’nin
hazır olduğunu mu hissettiniz. ?
Bütün müneccimler yalancıdır. (Gülüşmeler) Onun için ben müneccim
de değilim, tahmin de etmedim bir şeyi.. 28 Şubat’ta yasaklandım.
Önce Zaman Gazetesi’nden teklif geldi. 15 gün yazı yazdım. 14.
Günde anladım ki benim yazdıklarım gazetede çıkmadan önce Mesut
Yılmaz’ın önüne gidiyor. Bana Zaman Gazetesi’nin sahibi,
“Yarın Mesut Yılmaz’ı üzecek bir yazınız var onu
çıkarabilir misiniz?” dedi tamamını çıkarın dedim ve
istifa ettim.
Daha sonra Yeni Şafak’tan teklif geldi. O zaman İnternet bu kadar
gelişmemişti yoksa orada yazacaktım. Yeni Şafak gerçekten bana
erkekçe kucak açtı. Yeni Şafak’taki yazılarım oranın kadrosu ile
çok çelişti. 11 eylül sonrasında benim ve Çandar’ın yazıları
yüzünden 15 bin tiraj kaybedildi. Yani ben bunu hep vurguluyorum.
Yeni Şafak’a minnettarım. Başım sıkıştığı zaman yine Yeni Şafak’ta
yazabilirim. Ben milli görüşçü yazı yazmadım ama bir kere bile
müdahale yemedim.
Mehmet Nezir: Muhafazakarlığa dönüş yaşla alakalı
mı?
Ben muhafazakar olmadım diyorum. Siz hala muhafazakar diyorsunuz.
Ya ben anlatamıyorum ya da siz anlamıyorsunuz.
Mehmet Nezir: Peki o zaman şöyle soralım.. Muhafazakarlarla
aynı noktada buluşmanız yaşla alakalı mı.
Yaşla ilgisi yok bunun...
Baki Karakol: Amerika’yı çok iyi okudunuz
mu?
Çok iyi okumadım. Türkiye’de ben diyorum ki bir gazeteci çok iyi
okumalı. Yani bizim mesleğin özelliği ne? Bilgi çağına ilk önce biz
girmişiz. 17. asırda ilk gazete çıktığında dünyadan 24 saat önde
olan tek meslek bizim mesleğimiz. Bütün dünyadan 300 yıl önce bilgi
çağına girmişiz. Herkesten daha fazla şey okumak çalışmak,
zorundayız. Ben gazeteciliğe başladığımda 19 yaşındaydım.
Cumhuriyette 21 yaşında dış politika yazmaya başladım.
Rusya’da görev yaptım. Burada görev yapan bir adam bunu öğrenmeli
diye düşündüm Rusça öğrenmek zorundaydım ve öğrendim. İngilizce’yi
zaten öğrenmiştim. Fransızca’yı da öğrendim. Bir almanca hocası
tuttum. Farsça kursuna gittim. Çoğunu yapamadım. Şu an Rusya’da bir
ay kalayım konuşurum, yani dilim yatkın. Biz öyle bir kilit
bölgedeyiz ki. Her dili bilmek zorundayız. Yani ABD Hakkında yeni
bir kitap çıkmış ve ben bunu okumadan geçmem. Bu mümkün değil. Bir
şeyi kaçırırsanız bir sene geride kalırsınız. Ben orada çıkan 70
bin kitabı okuyamam ama en azından özetini okumak zorundayım.
Okumazsanız eski bilgileri temcit pilavı gibi öne sürersiniz.
Durmadan bir şeyler değişiyor. Eski bir dostumu ziyaret ettim,
ayağını kırmıştı. Ne olduğunu sorduğumda, raftan kitap alırken
düştüğünü söyledi. “Sen 92 yaşındasın, sen neden
çıkıyorsun, başkası çıksın. Sen dinlen” dediğimde,
“Okumazsam bunarım” dedi. Bunamamak için ben de
okuyorum sürekli.
Mehmet Nezir: En son okuduğunuz kitap hangisi?
Şu an dört tane kitap okuyorum.
Bahri Kayaoğlu: En son Yeni Şafak’ta başladıktan sonra
yeniden aranan bir adam oldunuz. Bunu neye bağlıyorsunuz? Bir de
Doğan Grubu’ndan teklif geldi mi?
Hayır . Ben AK Parti iktidara geldikten sonra ayrılmadım Yeni
Şafak’tan. Oranın çapı bana küçük geldi. Kendilerine de söyledim,
“Ben daha geniş kitlelere ulaşmak istiyorum ve buranın
tirajı bana yetmiyor” dedim..Ben daha geniş kitlelere
hitap etmek istiyorum. Yeni Şafak’tan ayrıldığımdan hemen sonra
Cine-5’te program yaptım. NTV’de programa başladım. Ondan sonra
Akşam Gazetesi’ne gittim. Yani benim aranan yazar olmam AK
Parti’den kaynaklanmıyor. Ben her zaman doğruları yazdım çünkü.
Yazdıklarım doğru çıktı. Ondan tutuldum piyasada. Yani bizim
evimize 28 Şubat sürecinde 20 tane haciz geldi. Karımla beraber,
BRT’de evimizi stüdyo yaptık. 28 Şubatta herkes “Ay ne güzel
başbakan” derken biz yaptığımız haberden dolayı hacizlerle
boğuştuk. Arabamıza evimize hep haciz geldi. Yazdıklarımız doğru
çıktığı için, bunlar oldu. Yani AKP değil bir başkası da gelse bu
böyle olacaktı. Bir şey yazarsınız. Herkes tersini yazar. Sizin
yazdığınız doğru çıkarsa “Vay doğruymuş” derler.
Bu çıkar hesabı değildir. Mesela Özal Cumhurbaşkanı iken ben iki
sene küs kaldım .Aldıkları hediyeler yüzünden . Öldükten sonra daha
çok tutmaya başladım. Çıkar hesabı olsa böyle adam tutulur mu?
Semra Özal’ın aldığı hediyeleri eleştirdim Güneş gazetesinde ve 2
sene küs kaldık. Sonra oğlu geldi. “Babam barışmak
istiyor” dedi. Kabul etmedim. Semra Hanım geldi.
“Turgut Bey seninle görüşmek istiyor” dedi. Ben da
“Bana ne dedi otursun Çankaya’da” dedim.
Baki Karakol: Özal’la çok iyi bir diyalog içindeydiniz
.Tayyip Bey'le hiç böyle bir görüşmeniz oldu mu?
Hayır ama ben Tayyip Bey’i cezaevinde ziyaret ettim. En zor
durumlarında evime geldi. Ama başbakan olduktan sonra hiç
konuşmadım. Kıbrıs konusunda destekliyorum. AB’de desteklerim. Ama
önemli gördüğüm şeyleri önemsiz görürse eleştiririm. Bürokrasi
karşısında ezilmesini eleştiririm.
Bahri Kayaoğlu: Gürtuna onu hapiste ziyaret etmedi. Acaba
bundan dolayı mı Belediye Başkanı olamadı?
Bende Belediye Başkanı olamadım ziyaret etmeme rağmen. (Gülüşmeler)
Yani Mesela eğer zor durumda olan bir insan varsa ve bu insan
namussuzluk etmediyse. Ben Demirel’i 12 Eylül’de telefonla buldum
ve “Bir emriniz var mı?” diye sordum. Tayyip
Erdoğan’dan sonra Gürtuna onun bütün kadrolarını değiştirdi. Hapis
ziyareti bu işin magazin kısmı olabilir. Eğer Gürtuna kadroları
değiştirdiyse o ciddi bir olaydır. Bunu yapmışsa aday
gösterilmemesi de doğaldır.
Baki Karakol: “Erdoğan Cesur Değil” dediniz. Cesur olmaması
kişisel yapısından mı kaynaklanıyor yoksa silahlı kuvvetlerin
varlığından mı korkuyor.?
Tayyip Erdoğan henüz başbakan olmamıştı. Kıbrıs konusu Kophenag’da
konuşuluyordu. Ve yola çıkarken Abdullah Gül’e “Kıbrıs’ta
çözümsüzlük çözüm değildir” dedi. Ve o gün dışişleri
bakanlığı sözcüsü çıktı, “Böyle açıklamalar yapılamaz. Bu
devletin politikasıdır. Bir partinin genel başkanı bunu
yapamaz” dedi. Ben olsam orda ertesi gün o adamı
kulağından tutar görevden aldırırdım.
Mart ayında Çankaya zirvesinde Denktaş’a MGK’nın destek verdiği
toplantıda aynı belgeyi Erdoğan’da imzaladı Bu noktaya gelene kadar
iş çok uzadı. Kıbrıs geçen sene çözülebilirdi. Tabi korkudan darbe
korkusundan. Tabi bir dönem partisi kapatılmış. Belediye Başkanı
iken alınmış hapise atılmış. Ve Türkiye’de asker ne derse o olacak.
Çok sabretti. Buna cesaretsizlikte diyebilirsiniz. İhtiyat da
diyebilirsiniz. Benim sırtımda yumurta küfesi olmadığı için ben
yaparım diyorum. Tabi bir de başörtü korkusu var. Böyle bir ortamda
insan ürkek olabilir. Ama ben ile Tayyip Erdoğan’ın farkı o benim
kültür ve onun kültürü farklı.
Süleyman Özışık: Türkiye’de muhalefet olduğuna inanıyor
musunuz şu anda? Yani hem medya, hem de siyasi boyutta soruyorum bu
soruyu. CHP üç eksende muhalefet yapıyor. Türban, CHP’nin kökü
tartışması ve Hikmetyar konularında takılıp kaldılar, yani halkın
gerçek gündeminden çok uzak bir muhalefet yapıyorlar. Medyada ise
ses seda yok. Yani Cumhuriyet dışında hükümeti eleştiren bir medya
yok. Bu durumu neye bağlıyorsunuz?
Muhalefet var Türkiye’de.. Bir kere şöyle bakmak lazım. Tayyip
Erdoğan’ın dünya görüşüne Türkiye’deki merkez kitleler karşı. Hep
içlerinde takiyye korkusu var. Her cümlesi ince elenip sık
dokunuyor. Yerel seçimlerde bunu gördük. Her şeye rağmen Türkiye’de
cumhuriyet rejimi kendine özgü sınıflar yarattı. Çok fazla
rahatsızlık olursa iktidardan götürülüyor. Türkiye’de muhalefet
var. Medya’da muhalefet yok. Patronların çıkarlarının hangi noktada
olduğunu bilmiyorum. Kimin ne çıkarı var bilmiyorum. Mesela Aydın
Doğan. Yeni çıkan yasayla birlikte, bir BBDK başkanı Aydın Doğan’ın
hayatını karartabilir, bir hareketle ayağını kaydırabilir. Bankası
olduğu için, yani banka üzerinden. Eski bankalar kanunundan ziyade
tahsilat kanunu yeni çıkan yasa ki, bu tüm medya patronlarını
korkutuyor. O yüzden bankası olan medya patronları çok özgür değil.
İktidara karşı bağımsız olamaz. Haliyle medyadan muhalefet beklemek
şuanda biraz zor. Aslında ben pek muhalefet edilecek bir şey de
bulmuyorum şu anda. İleride ne olacağına ise bakacağız.
TAYYİP ERDOĞAN KORKUYOR
Mehmet Nezir: Dokunulmazlık konusunda Tayyip Beyi
eleştiriyor musunuz? Yoksa bu konuda Tayyip Bey’i haklı mı
buluyorsunuz?
Evet. Şu nedenle haklı buluyorum. Bir sene sonra belki farklı
olacak. Ama tayyip Erdoğan şu an dokunulmazlığı kaldırsın.
Türkiye’de 67 savcı, dava açıp AKP’liler hakkında tutuklama kararı
aldırmaya çalışır. Türkiye’de hukuku biliyoruz. Anayasa mahkemeleri
partileri kapatmak için çalışır. Böyle bir hukukun olduğu ülkede
derin devletten bir kişi hükümeti değiştirmeye karar verirse
düğmeye basar savcılar göreve başlar. Gerçekten AB’den takvim
alalım. Türkiye’de hukukun üstünlüğü vazgeçilmez olsun. O zaman
kalkmasından yanayım. Ama şu anda olmaz. Dokunulmazlık olmasaydı.
Kıbrıs sorunu bu hale gelmezdi. Mutlaka durdurulurdu. Savcılar bir
şey yapardı mümkün değil. Örneğin biz 28 Şubatta ne yapsak mahkum
oluyorduk. Mesut Yılmaz beni mahkum ettirdi. Bir yazı yazmıştım.
Kongre öncesiydi. "Lütfullah Kayalar seçilseydi daha doğru
olurdu" demiştim. Dava açtı bana "Benim başkan
seçilmemi engelliyor" diye. 8 milyar tazminat ödedim.
Mehmet Nezir: Uzan olayında da aynı şeyi söyleyebilir
miyiz? Hukukun siyasallaşması gibi ?
O konuda çok şey söylenebilir. Konunun bu aşamaya gelmesinde
mutlaka hukuksuzluk var. Yani bugüne kadar kimse karışmamış. Ayyuka
çıkmış yolsuzlukları yani. Devlet içinde devlet haline gelmişler.
BDDK, Savcılar, herkes seyrediyor. Onun için Uzan’ı bu meselenin
içine katarsak yanlış olur.
Mehmet Nezir: Aydın Doğan kendi içinde devlet değil
mi?
Aydın Doğan hakkında hiç bir şey açılmadığı için ben “Acaba
hukuka dikkat ediyor da ondan mı sorun çıkmıyor” diye
soruyorum. Şirketlerin büyümesine karşı değilim. Sermaye büyümeli.
Burada da basın patronları olsun. Yeter ki haksız rekabet
yapmasınlar. Bana göre yanlış olan 28 Şubatta nasıl Dinç Bilgine
bir şeyler verildiyse ona da POAŞ verildi. İş Bankası’nı
kolaylıkla aldı. Böyle bir yanlışlık var yani. Başbakanla ve
bakanlarla görüştüğü zaman basın patronu olarak görüşüyor. Bu büyük
bir haksızlık. Haksız rekabet yani. Ancak bugüne kadar hakkında
dava dahi açılmadığı için bir şey söylemek de haksızlık olur.
AYDIN DOĞAN BENİM DOSTUM AMA
Hadi Özışık: 28 Şubatta eşinizle birlikte susturuldunuz.
Canan Hanım çok muhalefet etmese de sizin yüzünüzden o da sorunlu
oldu. 28 Şubat bittiğinde herkesle ilişkileriniz düzeldi. Şimdi
yine etkilisiniz. Bunu neye bağlıyorsunuz? Başka gazetelerden o
eski döneminizde teklifler geldi mi?
Aydın Doğan çok eski dostum. O ilk basın patronu olduğunda ben de
Milliyet’in başyazarıydım. Beraber ziyaretlere çıktık. Beni
Bodrum’a çağırdı “gel kafa çekelim” dedi oturduk.
Ben ona orda “Dinç Bilgin’le bir kartel kurdunuz. Bana
zararınız oldu" dedim. "Hem de benim devam eden
işimi elimden aldınız, daldan dala atlamamı sağladınız”
dedim. “Eşim Sema Hanım’la oturduk. Sen Sabah’tan
çıkarılınca seni Milliyet’e almaya karar verdik. Barlas bizim
arkadaşımız dostumuz dedik” dedi. . Ancak sonra, yani
akşam, “Ya biz atmadık biz niye alalım işe” diye
karar vermişler. Bunları konuşup gülüştük.. Böyle bir ilişkimiz
var. Sizle nasıl konuşursam onunla da öyle konuşurum.
Fikri Akyüz: Türkiye’de Liberal demorkasinin yerleşmesi
konusunda ciddi fikirler ortaya koyan insanlara liboş adı altında
bir yafta yapıştırılması konusunda ne düşünüyorsunuz? Liberal
demokratlar marksizme, karşı olunca bu fikrin aynı zamanda
serbestçe konuşulmasına da karşı olmadığına göre devletin ideolojik
çerçeveden sıyrılıp övzgürlükçü bir çerçeveye oturtulması konusunda
Türkiye’de yeterli bir liberal Demokratik sistemin yerleşmesi için
gayret gösterilmesi noktasında eksiklik
görüyormusunuz?
Ben bu noktaya 12 Martta geldim. 28 Nisan harekatı oldu, Herkes
tutuklanmıştı.. İlhan Selçuk, Çetin Altan.. Gazete kapatıldı.
Evlerdeki kitaplar arandı. O dönemde Orhan Apaydınla karşılaştık.
Biz orada yemin ettik. “Bundan sonra sağı solu
bırakalım” dedik. “Hukukun üstünlüğü egemen
olsun” dedik. 1971’in 28 Nisan’ıydı.. O günden beri benim
kafamdaki düşünce hep hukukun üstünlüğü. O olduğunda diğerleri de
gerisinden geliyor. Bir şeyden yana olmak önemli. Bu konuda yazı
yazma işine fazla girmediğim konusunda haklısınız. Biraz daha
ağırlık vermem gerekiyor ve yapacağım.
Hadi Özışık İnternetle nasıl tanıştınız?
Pratiğe girdiği anda tanıştım. İnternetin hafıza şeklinde
kullanılmasını CD Room olarak Amerika’da gördüm. Bütün din
kitapları ve Şekspir’in bütün eserlerini ve Tevrat, Kur-an İncil’i
aldım. Benim raflarla dolu kitap bir diskete sığdı. Özal’a
gitmiştim. O da oyun oynuyordu orda. Bir maus bende biri onda
sürekli oyun oynuyorduk. Sonra bir hafta bu CD sayesinde
bilgisayarın başından ayrılmadım. Büyülendim. Özal’a da hediye
ettim ve o da büyülendi. Bilgisayar’ın birden insan gücünü ölçüsüz
arttırdığını gördüm. İnterneti, Türkiye’ye gelişinin ikinci ayında
kullanmaya başladım.
Hadi Özışık: Paylaşım, inceleme araştırma ve kullanma,
sizin gerinizde kalan İnternetten haberi olmayan meslektaşlara
nasıl bakıyorsunuz?
Bu çok doğaldır. Ben bilgisayarla bir çok şey yapıyorum. Ama bu
benim özel hobim. Ama kullanmayanları saygıyla karşılıyorum. Ben
mesela yazılarımı elle yazıyorum. Ama bu alışkanlık bende çok
eskiden beri var. İnterneti bilgi aracı olarak kullanmak ayrı.
Kullanamayanlara acıyorum. Ama bilgisiayarı yalnız yazı yazmak için
kullananları ayıplamıyorum.
Baki Karakol: Ben Barlas çelişkisi ile karşılaştım. Bazı
alışkanlıklarını bir türlü atamayan ancak siyasi çizgisi zaman
zaman değişen, sözleriyle çelişen bir Barlas görüyorum
açıklamalarınıza baktığımda. Bir de sizin pencerenizden
Türkiye’deki İnternet gazeteciliğine bir bakış
istiyorum?
Çelişki değil. Eğer bir olayı birden bire başka açıdan
yakalarsanız, ben internette yazı yazıyorum. 11.30’da olan bir
olayı 12’de yazdım. www.haberx.com
sitesine haber atıyorum. Ama sadece daktilo gibi kullananlara
da internet fukarası diye bakmıyorum. Mesela ben köşe yazımı hala
elle yazıyorum. Bu bir alışkanlık. İnternet gazeteciliği bana çok
ekonomik geliyor. Diğer gazeteler çağın şartlarında aşırı derecede
israf. Yani ağaç kesmekten başlıyor, boyaya matbaaya kadar
işliyorsunuz.. çok zor ve masraflı bir süreç.. Bu nedenle klasik
yazılı basının sonunun geleceğini düşünüyorum. Yakında plastik
sayfa icad edilir diye düşünüyorum. Yani elektronik plastik
sayfalar.. Bazı ülkelerde bu uygulanma başladı. Ben elle yazma
konusunda çok hızlıyım ve yazmayı seviyorum. Yazarken bambaşka bir
enerjiyle yazıyorum.
Fikri Akyüz: Sayın Barlas biliyorsunuz Sabah Gazetesinin
sahibi Turgay Ciner’in basın dışındaki iştigal ettiği sektörler
madencilik ve enerji; Sizin, çok “Enerjik” olmanızın ve bilgi
birikiminizin fazla olması nedeniyle siz de bir “Maden”
bulunmasından dolayı mı Turgay Ciner Sabah’ta yazmanız için
teklifte bulundu?!!
Gülüşmeler...
Süleyman Özışık: Sayın Mehmet Barlas, Siz Türkiye’de
en çok okunan yazarlardan birisiniz. Peki Barlas en çok kimi okur
acaba?
Şimdi benim burada tek tek isim vermem doğru olmaz. Ancak yanımda
olduğu için söylemiyorum. Her sabah kalktığımda ilk okuduğum
kişilerden biri Fikri Akyüz’dür Çok çarpıcı ve güçlü bir kalemi
var. Fikri Bey’in geleceğini çok parlak görüyorum.