Demirel, Arafat sonrasını ele aldı
Abone olFilistin Devlet Başkanı Yaser Arafat'ın ölümüyle Ortadoğu barış sürecinde yeni bir noktaya gelindi. Arafat'ın yakın dostu olan Süleyman Demirel, barış sürecini yorumladı.
Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat'ın ölümüyle Ortadoğu barış
sürecinde yeni bir noktaya gelindi. Dünya liderleri, bir yandan
taraflara barış sürecini yeniden başlatmaları konusunda baskı
yaparken, bir yandan da Filistin yönetiminde yapılacak
değişiklikleri yakından takip ediyor. Ortadoğu'da Arafat'ın yokluğu
gerçekten barış getirecek mi? Bu soruyu Yaser Arafat'ı şahsen
tanıyan ve yakın dostu olan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e
sorduk. Demirel ile Özge Övün konuştu. "Filistin Devlet Başkanı
Yaser Arafat, hem sizin yakın dostunuz hem de bir yerde
meslektaşınızdı. Kahire Üniversitesi'nde İnşaat Mühendisliği
okuduğu yıllarda Filistin bağımsızlık mücadelesine katılan
Arafat'la birçok kez görüşme imkanınız oldu. Onun hem gerilla
savaşı yürüttüğü yılları, hem de bir Devlet Başkanı olarak Filistin
topraklarına geri dönüşünü yakından bilen biri olarak ne söylemek
istersiniz, nasıl bir liderdi Arafat?" "Filistin meselesi dünyanın
20. yüzyıldaki en önemli meselelerinden biri olmuştur. Filistin
halkının çektiği ezaya, cefaya ve sefalete insanlık geniş çapta
seyirci kaldı, Türkiye ise Filistinlilerin haklı davalarına daima
destek vermiştir. Bu esnada çeşitli zamanlarda çeşitli görevlerde
merhum Arafat'ı tanıma imkanım oldu. Kardeşane, samimi, içten
dostluğumuz oldu. Kendisinin hayata veda etmiş olmasından çok
üzgünüm. Ailesine ve Filistin halkına, onu sevenlere başsağlığı
diliyorum. Bu 40 sene zarfında önce Filistin Kurtuluş örgütü vardı.
Filistin Kurtuluş örgütünü daha sonra biz tanıdık. Daha sonra
karşılıklı teröre dönüştü iş. Terör yılları oldu. Bu yıllarda
Tunus'tayken çok fazla görmedim kendisini. Ama Madrid ve Oslo
anlaşmalarına doğru gidildiği zaman biz onları hep destekledik.
1988'de bağımsız Filistin devletini ilan etti. Onu da tanıdık biz.
Türkiye cumhuriyetinin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı olduğum 90'lı
yıllarda çok temasımız oldu. Ve kendisi 1993 yılında İsrail'i
tanıdı. Bu çok önemli bir hadiseydi. İsrail de Filistin Kurtuluş
örgütünü Filistinlilerin tek meşru örgütü olarak tanıdı. 14 Mayıs
1994'te de Filistin Kurtuluş örgütünü özerk yönetim olarak tanıdı.
2000'in Temmuz'un da Camp David anlaşması tam son noktaya gelmişken
koptu. Ben bu Camp David anlaşmasının kopmuş olmasını hiç anlamadım
ve kendisine de söyledim. Eğer Camp David anlaşması yapılabilseydi
daha sonra birçok kan dökülmesine gerek olmazdı. Bu anlaşmanın
kopmasının ardından da 28 Eylül'de Şaron'un Harem-ül Şerif'i
ziyareti ve bundan sonra da ikinci intifada başladı. İkinci
intifadadan bir süre sonra Kasım 2000'de Mitchell komisyonu
kuruldu. Ben Mitchell komisyonunun 5 üyesinden biriyim. O vesileyle
gene iki defa İsrail ve Filistin'e gittik. Ben kendisine başka
hiçbir çare olmadığını, şiddeti durdurmak gerektiğini, gayet
dostane ve kardeşane söyledim. Şiddeti durdurduktan sonra da
karşılıklı birbirlerine itimat tesis edecek bir ortamı icap
ettiğini, mutlaka masaya oturulması gerektiğini söyledim. Ve
Mitchell komisyonu raporu da bu istikamettedir. Üzüntüyle
söyleyeyim, Mitchell komisyonu raporu uygulanamadı, eğer
uygulansaydı çok daha değişik şeyler olacaktı. Çok kan döküldü her
iki tarafta da. Barışa varılamayışının sebebini batı dünyası ve
bilhassa ABD ve İsrail tarafı Yaset Arafat'ın anlaşmayı
istemediğinde buldu. Yaser Arafat'ı tek engel gördüler. Halbuki
Yaser Arafat'ın her yerde söylediği, bana da söylediği şuydu: "Bak
kardeşim ben bu Gazze'ye savaşarak gelmedim. Gazze'ye barış
sayesinde geldim." Ben de ona söyledim ki, "bunun değerini iyi bil,
yani geldin ama burada eğer barışa varamazsan, bir neticeye
varamazsan burada kalamazsın. Şimdi bütün hikaye döndü dolaştı
geldi; İsrail tarafı 1967 savaşı sonrasındaki toprakların üstüne
oturmak istiyor. Halbuki Filistin tarafı da İsraillilerin bu
toprakların hiçbir yerinde olmamasını istiyor, halkı öyle istiyor.
Bundan bir şey çıkmaz. Her iki taraf birbirini kabul edecek ve
kaderlerinin müşterek olduğunu kabul edecekler. İki devletli bir
Filistin ve İsrail olacak. Yani, Filistin'in de bir bağımsız
devleti olacak, İsrail'in de zaten var. Bunlar barış içinde
yaşayacaklar. Böyle bir şey yapılabilirse dünyanın bu köşesinde
bütün kötülüklerin sonuna varılmış olur." "Yaser Arafat'ın
Amerika'yla ilişkilerinde de pek çok iniş çıkış yaşandı. Başkan
Clinton döneminde sık sık Beyaz Saray'a gelen ve Ortadoğu sorunuyla
ilgili görüşmelerde söz sahibi olan Arafat Bush yönetiminde
dışlandı, bir nevi Filistin yönetiminin meşru liderliğinden
indirildi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizce neden Amerika
böyle bir politika izlemeyi tercih etti?" "Bilhassa Bush yönetimi
İsraillilerin meşru müdafa içerisinde olduğunu kabul etmiştir. Yani
ağır silahlarla İsrail ordusu tarafından Filistin halkının üstüne
varılmasını meşru müdafanın bir parçası olarak görmüştür. Öyle
olunca da Amerika bu savaşta İsrail tarafına destek veriyor gibi
bir hava uyandırılmıştır. Bütün İslam aleminde bu hava
uyandırılmıştır. İslam dünyasındaki Anti-Amerikanizm'in
sebeplerinden bir tanesi budur. Bizim ülkemizde de Anti-Amerikanizm
gelişmişse sebeplerden birisi budur. Eğer siz bir ihtilafı sona
erdirmek istiyorsanız çok dikkatli hareket etmeniz, sözünüzün
geçerliliğini yitirmemeniz lazım. Yani şimdi Amerika zaten
Filistinlilerin haklı davasına destek vermez, O İsrail tarafında
verir intibası uyandırılmışsa, size güvenmeyecektir taraflar. Ve
nitekim de Amerika'nın yol haritası adı altında ortaya koyduğu
hiçbir şey yürümedi. Yalnız burada şunu söyleyeyim, biz bu davaya
çok objektif baktık. Ve yararlı olmaya çalıştık. Barış için yararlı
olmaya çalıştık. Genelde gördüğümüz şey biz Filistin halkının gerek
Filistin'de, gerekse Filistin dışında maruz kaldığı muamelelerin
çok gayri insani idi. Yani gerçekten insanlık ayıbıydı bu insanlar
aç, susuz, perişan... Bunların bir an evvel bu işten kurtulması
lazımdı. Yoksa gayet tabi ki terör bundan çıkacaktı, çıkmıştır da.
İsrail tarafının bugün, madem ki Arafat'ı bir engel olarak
görülüyorlardı, şimdi bu engel olmadığına göre, artık barışı
kolaylaştırması lazım. Kendi menfaatlarınadır. Barış hem İsrail'in
menfaatınadır, hem Filistin'in menfaatınadır, hem de Ortadoğu'daki
bütün ülkelerin menfaatınadır." "Bundan sonra Filistin davasının
geleceği noktayı nasıl görüyorsunuz?" "İsrail bizi bu topraklardan
çıkarırlar korkusundan kurtulmadıkça, Filistin, Filistin halkı bu
topraklar bizimdir, biz buradan bu Yahudileri çıkaracağız gibi bir
hayalden kurtulmadıkça bu iki halk birbirine inanmaz ve bir
neticeye varılmaz. Ama ne zaman ki, 'İşte burada bir gerçek var;
İsrail bir gerçektir. Biz bunu kabul ediyoruz. Şerefli, işleyebilir
bir anlaşmaya varırız' ve İsrail tarafı da 'Biz Filistin'i kabul
ediyoruz Şerefli, işleyebilir bir anlaşmaya varırız' derlerse
anlaşmaya varılır. Ve varılması da lazımdır. Her iki taraftaki
halk, gerek İsrail tarafında gerekse Filistin tarafındaki halkın
büyük çoğunluğu bıkmıştır savaştan." Voice of America