DEHAP'ı kucaklayan çözüm partisi
Abone olEski DEP Milletvekili Orhan Doğan, "Biz Kürt siyasetinde ezberi bozduk. Türkiye'ye sahip çıkan bir partiyi hedefliyoruz. DEHAP'ı kucaklayan çözüm partisi olacağız" dedi.
DERYA SAZAK: Leyla Zana ve cezaevinden çıkan eski DEP milletvekilleriyle birlikte 'Demokratik Toplum Hareketi' adıyla yeni bir partileşme uğraşı içindesiniz. Kürt siyasal hareketi geçmişten hangi dersleri çıkardı ve nasıl bir gelecek inşa edeceksiniz?
ORHAN DOĞAN: Özgür kalınca bölge gezisine çıktık. Çağdaş çözüm nedir, bunu sorduk. Kürt hareketindeki kırılmayı ortadan kaldıracak, toplumun her karış toprağına sahip çıkan, tüm insanları kucaklayan bir partileşmenin önce hareket olarak çıkmasını daha doğru gördük.
Türkiye partisi... Bir Kürt partisi değil.
Biz Kürt siyasetinde ezberi bozduk. Etnik siyaseti ve şiddeti reddediyoruz. Bu hareketin farkı burada. Partiyi halka açıyoruz. Aktörleri Kürtlerden oluşabilir ama Türkiye'nin tamamına sahip çıkan bir parti kurmayı hedefliyoruz.
Güneydoğu'daki çatışma ortamında kurulan eski partileri sistem dışlamıştı. 1990'ların şartlarında eylem partilerine dönüştüler. İsteselerdi de çözüm partisi olamazlardı. Misyonlarını tamamladılar. Artık barış ortamına girildi, önceki parti anlayışıyla bu çağı okumanın mümkünü olmadığını görüyoruz.
Cumhuriyetin kuruluş paradigmasını unutup Öcalan'ın İmralı'da savunduğu 'Demokratik Cumhuriyet' temelinde Anayasa'nın yeniden yazılmasını mı istiyorsunuz? 'Kürt sorunu' derken neyi anlamak gerekiyor?
20'nci yüzyılın bakış açısıyla 21. yüzyılın çözüm projelerini üretemeyiz. Geçen yüzyılda 'Dil artı etnisite, eşittir devlet' demekti. Şimdi öyle değil. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını Kürtlerin Türklerle birlikte yaşamaktan yana kullanmış oldukları şeklinde düşünmek gerekiyor. Burada göz ardı edilen, Cumhuriyet'in asli unsuru olduğu tarihsel belgelere geçen bir halkın bu tanımlamasının Anayasa'da yer almamış olmasıdır.
Baskın Oran'ın 'Türkiyelilik' kavramına mı geliyorsunuz?
Demokratik Türkiye ulusu... Türk ulusu içinde kendisinin ifade edilemediğini öne süren unsurlar var. Bunların başında da Kürt halkı var. Biz yeni bir toplumsal sözleşme öngörmekteyiz. Bunun temeli, Türkiye ulusu üzerine oturmalı ve Türkiyelilik tanımı altında farklı etnisiteler de bir zenginliktir şiarıyla kendisini ifade edebilmelidir. Türkiyeli bir Laz, Çerkez... Türkiyeli bir Kürt. Bu, çözümde çok önemli adımdır.
Demokratik Toplum Hareketi olarak siz nerede duruyorsunuz?
Biz Türkiye'nin toprak bütünlüğüne saygı duyan, üniter yapısını bozmayacak, ama dil, kültür ve kimlik haklarını garanti altına alan bir Türkiye ulusu formülünün Kürt sorununun çözümünde çok önemli avantaj sağlayacağını düşünüyoruz.
DEHAP'a rağmen mi partileşiyorsunuz?
Hayır. DEHAP'ı da kucaklayarak ama onu da aşarak çözüm partisi olacağız. Türkiye'ye açılacağız. Türkiye'de 15 milyon kişi 1 dolarla geçiniyor, biz geliri nasıl artıracağız, bunu akademisyenlerle görüşüyoruz. Diyarbakır'daki sokak çocuklarının, Karadeniz'deki balıkçının, Trakya'daki çiftçinin sorunlarını nasıl çözeceğiz, bunları tartışıyoruz. Biz ekonomik, sosyal, kültürel ve kimlik sorunlarının tamamını eşdeğerli görüyoruz.
Kürtlerin çoğunluğu yeni bir siyasal partiden yana mı? Silahlı örgütlenmeler var; PKK / Kongra - Gel barış istiyor mu? Bir de İmralı, 'Öcalan faktörü' var. Sizin temsil ettiğiniz siyasal taban hangisi?
Kongra - Gel, PKK'nin üst siyasal organizasyonudur. PKK, değişimi okuyamadığı için, KADEK'e dönüştü. KADEK sürece yanıt bulamadığı için, kendisini feshetti. PKK ile Kongra - Gel'i ayrı yere koymamak lazım. Herkes şundan korkuyor: 'Eyvah! PKK siyasallaşacak, o zaman ne yapacağız?' Dağda silahlı bir tehdit olarak kalmaları mı daha iyidir? Toplumsal yaşama katılmaları mı? Bu hareketi şiddetten, silahtan arındırılmalıyız.
Devlet bu sözlere güvenmiyor!
Kongra - Gel, "Silahsızlanmaya hazırız, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü de tartışmayacağız" diyor. Burada hükümetin Kürt sorunu konusunda somut bir projesi olmadığını görüyoruz. Halen tilkiyle, koyunla, bitki isimleriyle uğraşıyoruz. Bunun da adı 'ekolojik asimilasyon'dur! İnsanlar, Kürdistan diyebilmeli. Kürdistan bir coğrafya. Çukurova bölgesi diyebiliyoruz. Dil artı etnisite, eşittir devlet değildir. Yanı başımızda bir Kürt devleti kuruluyor. Bu devlet dostumuz mu olmalı, yoksa düşman mı ilan etmeliyiz? Irak'takiler bizim kardeşlerimiz.
Türkiye, Kuzey Irak'taki gelişmelere dostça bakmalı diyorsunuz.
Bugün ABD'nin Ortadoğu'daki stratejik tek partneri Kürt halkıdır. Amerika bu partnerini başka hiçbir çıkara değişmeyecektir.
Kuzey Irak'taki Kürtler...
Belki Türkiye'deki Kürtler de olabilecektir. Ortadoğu'daki değişimin lokomotif gücü Kürtlerdir. Türkiye'deki Kürtler için bir çözüm paketi öneremezsek, Kuzey Irak'taki Kürtlerle aramızda yaşam standardı arasında uçurumlar kadar fark oluşursa, Türkiye'deki Kürtler duygusal olarak o tür çözüme yanaşacaklardır.
Federasyon mu?
Biz toprak bütünlüğü dedik, dil, kültür dedik. Hiçbir hakkımızı vermiyorlar. Çocuklarımızı dağdan indirmiyorlar. Bu çok ciddi duygusal kırılmaya neden olabilir. Biz çözmezsek, bize ait olmayan bir çözüm gelir.
ABD bölgede 'işgalci'; Irak'taki Kürtler açısından durum şu anda avantajlı gözüküyorsa da, sadece Amerika'ya dayanarak geleceği inşa etmek, devlet kurmak garantili mi?
Duygusal kırılmadan söz ediyorum. ABD'ye yaslanmak değil savunduğum. Aksine, biz ithal çözümlere karşıyız. Türkiyeli Kürtler açısından ülkemizi cazibe merkezi haline dönüştürebilmeliyiz. Siyasi haklar, seçim barajının yüzde 5'lere düşürülmesi.
Özal döneminde 1993'te Bekaa'ya giderek 'ateşkes'in devamı için Abdullah Öcalan'la görüşmüştünüz. O görüşmeyi anlatırken, Öcalan'ın 'ayrılık' düşüncesinden o tarihlerde vazgeçtiğini söylüyorsunuz. Öcalan bugün Kemalizme övgüler yağdırıyor. Madem bu çizgiye gelecekti, niye silahlı mücadeleye kalkıştı, binlerce insanın kanı döküldü?
1989 - 91 arasında Öcalan'ın Mehmet Ali Birand, Mihri Belli ve Doğu Perinçek'le yaptığı üç görüşme var. Ayrılık mesajı yok. Sorunu birlikte çözelim diyor. Diyarbakır Cezaevi'ndeki ağır işkencelerin çatışma ortamı doğmasında rolü var. Ben avukattım, "Kürtçe konuşamazsın" diyorlardı. Şunu yapmamalıyız. "Öcalan, İmralı'da hapis yıllarından dolayı böyle bir çözüm önerdi." Hayır. Çağın dayattığı bir çözümdü. Kürtler de değişmek zorunda.
Demokratik bir değişim...
Evet. 1993'te devlet içinde Yeşil'in öncülüğünü yaptığı çetelerle, Şemdin Sakık Grubu'nun PKK içindeki çetelerinin işbirliği sonucu 33 asker öldürülmemiş olsaydı...
Güneydoğu'da gerilim yükseliyor
Leyla Zana ile birlikte Avrupa Parlamentosu'nda müzakere takvimi verilmesi yönünde temaslarınız oldu. Barışın devamı yönünde çağrılar yaptınız. AKP'nin son haftalardaki tutumunda bir değişiklik gözleniyor. Sanki AB sürecinden pişman gibi...
Hükümet yoruldu. Bunu, AKP içindeki sivil ve askeri eğilimlerin statükoyu güçlendirmelerine yönelik bir provokasyon olarak görüyorum. AB Başkanı Borell'e bir yemek vermişti Leyla Hanım. Borell, konuşmasında şunu söylemişti: "Korkarım ki hükümet müzakere takvimi aldıktan sonra bazı adımları atmakta kararsız kalabilir."
Dünya Kadınlar Günü'nde polisin tutumu, Kızıltepe'deki infaz olayının kapatılması gibi olaylar AKP'nin tutumundaki değişimi gösteriyor. Başbakan "İşkenceye sıfır tolerans" derken, bazı olaylarda yüzde 100 tolerans gösteriyor. Güneydoğu'da da toplumsal gerilim tırmanıyor. Bunlar bizi ürkütüyor. Bir şiddet dalgasına tahammül edecek toplum yok. Yeni bir travma yaşamak istemiyoruz.
AKP, Kürtlerle orduyu Kongra - Gel nedeniyle karşı karşıya getirmek istiyor (Kandil Dağı operasyonu) ya da birileri bunu dayatıyor olabilir.
Orduya baskı yöntemi
AKP'nin türban ve kamusal alana ilişkin sıkıntıları var, cemaat ve tarikatların beklentisi var. Halen Başbakan'ın eşini protokolde göremiyoruz. Buna kim engel? AKP açısından bakıldığında ordu. Peki orduyu hangi yöntemle böyle bir çizgiye çekebilirim? Dış baskıları üzerine çekerek. Ordunun üzerine kim dış baskıyla gelebilir? Yanı başınızda bir savaş yaratırsanız, AB diyecek ki, "Olmaz!". Hem AB'ye girmeye aday olan ülkesin, hem de iç sorunlarını savaşla çözmeye çalışıyorsun. Bu olmaz!
Ya AB'den vazgeçeceksin ya da bunu yapmayacaksın. Bu, ordunun Kürtler üzerinden belli bir çizgiye çekilmesi demektir. Çok tehlikelidir. Öte yandan ABD'ye de operasyon empozesi yapılıyor. ABD karşıtlığı deniyor. Bunun tek nedeni, böyle bir şey yaratılmasının tek nedeni, 'ABD'yi Kürtlere saldırtmaktır!' Yoksa Türkiye kamuoyunda çok yüksek düzeyde bir Amerikan karşıtlığı olduğu inancında değilim.
Hükümet, yeni bir sayfa açmalı
Orhan Pamuk, "30 bin Kürt öldürüldü" dedi, kıyamet koptu. Ancak ölenler sadece Kürtler değildi, Türkler de öldürüldü!..
Hepsi için eşit derecede ağlıyoruz. Hepsine üzülüyoruz. Türkiye'de yeni bir çıkış yapmak gerekiyor. Hükümetin şunu söylemesi çok zor değil diye düşünüyorum. Biz artık geçmişi unutup yeni bir sayfa açmak istiyoruz. Başbakan Erdoğan hâlâ diyor ki, "Düşünmezsen Kürt yoktur!" Bu ne demek? AKP'nin eski devlet geleneğine yenilmiş olduğunun itirafıdır. Kürt sorununu çözemezsek, bizim olmayan bir çözüm empoze edilebilir. Bu ciddi tehlike...
Öcalan, Erdoğan'a mektup yazdı
Siz ne öneriyorsunuz, dağdakilerin silah bırakması için?
Topluma katılım yasası çıkarılsın. Demokratik bir çözüm bulunsun yeter.
İmralı bu sürecin neresinde?
İnternette okudum, Öcalan, Erdoğan'a 5 sayfa mektup yazmış. Doğruyu kimin söylediğine değil, ne söylendiğine bakılmalı. Öcalan'ı örgüt üzerinde iletişim kuracağı bir konumda tutmak gerekir. PKK'den bir Hamas çıkmadı. Neden çıkmadı? Öcalan'ın varlığıdır.
Federasyon da tartışılabilmeli
17 Aralık AB zirvesi öncesinde 'Kürtler ne istiyor?' diye bir ilan yayımlanmıştı dış basında; Leyla Zana ve sizlerin de imzalarınız vardı. Kürtlerin istediği tam olarak nedir?
Kürtlerin bazıları bağımsız birleşik bir devlet isteyebilir. Bazıları Türkiye'de federasyon ya da otonomi de isteyebilir. Bence şiddetten beslenmediği sürece bu tür düşüncelerin de tartışılmasının önünü açmak gerekir. Bir siyasi programla, seçimle parlamentoya girecek şekilde legal yollardan bunları savunabilirsiniz.
Özal, Öcalan'a mesaj gönderdi
Siz de Özal'ın ölümünü kuşkulu buluyorsunuz...
Özal eğer şaibeli bir ölümle aramızdan ayrılmamış olsaydı, belki bugün Kürt sorununu tartışmıyor olacaktık. Öcalan'la Bekaa'da görüşmüş, Şam'a geçmiştik. Talabani'yle yemekteydik. Dedi ki, "Özal'la görüştüm, hepimize sevgileri var. Diyor ki "İlk defa bu akşam rahat uyuyacağım." Ertesi sabah Özal yok! Özal'ın ölümünü de bize Talabani haber verdi. Özal, PKK'yi dağdan indirmeyi kafasına koymuştu. Öcalan'a bizimle mesaj gönderdi: "Ona söyleyin, ateşkesi uzatsın, ben generalleri ikna edeceğim, çok ciddi adımlar atacağım."
Kimdir?
Orhan Doğan, 1955'te Mardin Derik'te doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Doğan, Kürtçe ve İngilizce biliyor. Avukatlık yapan Doğan, 1991'de milletvekili seçildi. Doğan, Leyla Zana ve Hatip Dicle ile birlikte bölücü faaliyetlerde bulundukları gerekçesiyle 1994'te tutuklandı. 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. CMUK değişikliğiyle yeniden yargılama yolu açıldı. Yargıtay eksik yargılama gerekçesiyle 2004'te mahkûmiyet kararını bozarak eski milletvekillerinin tahliyesine karar verdi.
RÖPORTAJ:DERYA SAZAK/MİLLİYET