Değişim öyle değil böyle olur!
Abone olAhmet Hakan'ın değiştiğini yazmıştı Serdar Arseven. Ertesi günü muhatabından cevap gecikmedi. Ve söz sırası Arseven'deydi. Ondaki değişim Hakan'ınkinden farklıydı.
Tercüman yazarı Serdar Arseven ile Hürriyet yazarı Ahmet Hakan
köşe yazıları aracığıyla kapışıyor. Değişim rüzgarı içine kapılan
Hakan'a Arseven kendi hayat hikayesini Nasıl
değiştim?.. yazısıyla cevap verdi.
Yazı: Serdar Arseven
Kaynak: www.tercumangazete.com
-Nişantaşı'nda otururmuş, filanca otele, falanca cafeye takılırmış,
basit semtlerden uzak dururmuş... İçinden çıktığı topluma öyle bir
tepeden bakışı vardı ki...
Yadırgadığım için yazdım.
Köşesinden cevap vermiş;
"Benim hakkımda bu kadarını bilmek yetmez, al sana bolca malzeme"
diyerek.
İşte...
Yazdırıldığı legal Kur'an kursundan tüymüş, komünizme sempati
duymuş, hava olsun diye 'Cumhuriyet' taşımış, cemaatleri
dolaşmış.
Sonraları... Eğlenceyi ve İslâmi devlet diye bir şey olmadığını
keşfetmiş.
Sıradan hikâye!..
Cumhuriyet neslinin bazı "İmam Hatiplilerine" has gidiş
gelişler.
Biz ise, tamamen farklı bir yapıdan gelmişiz. O'nun ailesi elinden
tutmuş, "Oğlum hem dünyasını hem de ahiretini kazansın" diyerek
İmam Hatip'e Kur'an Kursu'na vermiş.
Biz, bunları görmedik. Komşumuzun söylediği var aklımızda:
"Oğlum, sokakta yeme. Canı çekip de alamayan olur, Günahtır!.."
Bir de...
Atatürk'ün ermiş olduğunu söylerlerdi. Bilhassa Cuma geceleri, al
bir at üzerinde dolaşırmış;
"Bakalım, genç nesil emanetime sahip çıkıyor mu" diye.
***
Bir aralar, İran'ın rejim değiştirdiği dönemde, propaganda
rüzgârları esiyordu.
Biz, "Kemalist" lerden etkilendik. Her sakallıyı "yobaz" bildik.
Bir de telkin vardı:
"Erkek adam çapkın olur.." "İyi öyleyse" dedik!.. Elimizden ne
geldiyse!..
***
O günlerde, Aziz Nesin'e meraklıydık.
Sıkı bir Ecevit'çi olarak CHP'ye uğradığımızda, Rus klasiklerini
okumamız tavsiye edilirdi.
Gelenek midir nedir; Dostoyevski'den başladık.
Yıllar yıllar...
Saç uzatıp kısaltmalar, gitarist edasıyla tırnak bırakmalar.
Sonra ne oldu?.. Dönüm noktalarından biri, Ailemizin doktoruyla
kapıştık. O masondu. Atatürk'e karşıydı. O Atatürk'e hücum etti,
biz, "Savunan adam!. " "Yaman delikanlı" ydık. Bunu doktor da fark
etti.
"Bırak şimdi bunları da" dedi:
"Gazeteci olmak ister misin!.. "
Meğer..
O günlerde Güneş Gazetesi'nde Yazı İşleri Müdürü olarak görev
yapmakta olan Tufan Türenç, bizim doktorun elinde büyümüş...
Bir ziyaret:
- Tashih servisinde çalışmak isterim, efendim.
- Hayır, haber merkezinde çalış. Tashih bir yere götürmez!..
***
İlk maaş tatlıydı. Arkadaşları aldık; otuz binliği Boğaz'a karşı
meze yaptık!..
Sonra... Bir "türban" tartışması başladı. Din, bu tartışmayla ülke
gündemine oturdu. Biz yine avareydik, ilgilenmedik. Güneş'in
haberlerine tepki gösteren "mağdurlar", gazeteye geldi.
Onlarla görüştük.
"Her yerin bir kuralı var!" filan dedik. Bir gün... Babam
rahatsızlandı. Doktor uzatmadan sonuca vardı:
- Kanser, altı ay yaşar!..
***
Koskoca altı ay!.. Filmlerdeki gibi, bu sürenin keyfini
çıkarttırmaya karar verdim.
Bir gece... Rüyamda, dervişleri gördüm. Hepsi şehadet etti.
Kalktığımda dedim ki halama:
"Babam, önümüzdeki Salı günü, akşam üstü ölecek!.. "
Öyle de oldu. Define kadar bir şey düşünemedim. Sonra, "Allah var
mı ne?.. " dedim.
Olayları, oluşları tesadüfe bağlamak istedim.
Olmadı.
Sonra...
Kendimce ilerlemeye çalıştım...
Baktım, bu alanda bir dolu oluşum var. Cemaatler, tarikatlar.
Bilmiyorum nedendir, hiçbirine meyletmedim.
Parti pırtı işlerine güldüm geçtim.
Gazeteci ama inançlı, gazeteci ama dürüst, cesur.
Bunu denedim.
Hiçbir çeteye üye olmadım.
Bazıları gibi belediyelerin reklam giderlerini götürmek için şirket
kurmadım, kurdurtmadım.
Etrafımdakilerden talepte bulunmadım.
"Ben, sırtı yerde pehlivan. "
Hep böyle yaşadım. Biraz eğilerek, büyük servetlere
ulaşabilirdim.
- Bir kere vur yeter, diyenler oldu.
"Alışkanlık yapar!" dedim.
***
Şimdi; işimi yapıyorum.
Ezilmiyor, özenmiyorum.
Gittiği yere kadar. Orası da... Mezar!..