3D olarak tanımlanılan duygu,
düşünce ve davranış aslında birbirini etkileyen bir örüntüyü
bizlere verir. Depresyon için çok bilinen tanımlamalar arasında hiç
bir şey yapmak istememe ve yapamama ile karakterize bir paten
söylenilir. Ancak tedavi içinse klinikte verilen görev hastayı
yatağından kaldırmak ve oda içerisinde, klinikte yürümesini
sağlamaktır. Oysaki zaten mesele olan da hareket edememesi daha
ziyade hareket etmeyi dahi istememesi değil midir? O halde neden
hastaya istemediği bir şey sanki zorla yaptırılıyormuş gibi
görünür? Üstelik asıl olan tedavi ediciliği olan da istemesini
sağlamakken? Bunun sebebi en başında söylemiş olduğum gibi duygu,
düşünce ve davranışların birbiri ile etkileşiminden kaynaklanır.
Herhangi bir şeyi yapmayı istemek, onun üzerinde olabilitesini
düşünüp hesaplar yapmak, ne istediğimizi, nasıl istediğimizi
kararlaştırmaya çalışmak olumlu getirileri olabileceği gibi bir çok
olumsuz getirileri de olan ve göz ardı edilmemesi gereken bir
durumdur. Kişi beklentilerini oluşturduktan sonra süreç içerisinde
beklentilerinin karşılanmadığıyla yüzleşince büyük bir hayal
kırıklığı yaşar. Oysaki ne istediğini bilmek, yapılması gerekenleri
önceleyerek bir an önce sürece başlamak ve en önemlisi de süreç
içerisinde esnek olmak kişiyi amacına çok daha kolay bir şekilde
ulaştırır. Hedefe ulaşmak için içimizden bir şeylerin gelmesini
beklemek sadece vakit kaybı yaratır. Bu vakit kaybı aynı zamanda
geç kalmışlık hissini ve düşüncesini de beraberinden getireceğinden
umutsuzluk gibi duyguları daha yoğun hissetmemize ve daha karamsar
düşünmemize sebep olur. Oysaki ne istenildiğine karar verildiği ilk
anda sürece bir yerinden başlamak ve sürecin getirilerine göre
esneklik gösterip şekil almak hedefe en kısa sürede ulaşmayı da
beraberinde getirir. Esnek olmak bir taraftan her istediğimiz ve
beklediğimiz şeyin karşımıza çıkanlarla her zaman örtüşmeyeceğini
de bilmemizi gerektirir. Önemli olan bu noktada elimizde var
olanlarla neler yapabileceğimizi tayin edebilmektir. Her zaman
söylemiş olduğum gibi bakış akımızı değiştirmek olayları
değiştirmese de bizlerin nerede konumlanması gerektiğini
değiştirir. Asıl olan olayın mevcut varlığı ve olası etkileri değil
bizlerin o olayları nasıl ele aldığımızdır. Yaşanılan her olayda
her bireyin farklı tepkiler vermesi de tam olarak bundan
kaynaklıdır. Bu kişilerin daha duygusuz olduğu, güçlü olduğu, zeki
ya da başarılı olduğu anlamını taşımaz. Yalnızca bakış açısı ve
davranış patenleri doğrultusunda olayları bir diğerinden daha
farklı ele aldığını ve çözümlediğini bizlere verir. Bu da otomatik
olarak nasıl hissedeceğine de etki eden bir durumu oluşturur.