Değişen gündem ve medya
Abone olTürkiye gündemi, yaşadığı ani değişimlerle dikkat çekiyor. Bu durumda medyanın etkisi büyük. Ekrem Dumanlı, sürekli değişen gündemi medyatik dille ele aldı.
Zaman'dan Ekrem Dumanlı, son günlerde Türkiye'nin içine
girdiği süreci ele aldı. Tabi Dumanlı, uzmanlık alanı olan medyayı
bu işin içine katmadan da edemedi. Özellikle Hasan Cemal'in ortaya
koydukları Dumanlı'nın süzgecine takıldı. sorusunu soran Dumanlı,
konuyu şöyle açıyor:
YAZI: Ekrem DUMANLI
KAYNAK:
Her yeni gündem maddesi, bir öncekini unutturuyor. Hemen her gün sıcak bir gündem oluşunca, kısa sürede kimin ne dediği unutuluveriyor.
Genelkurmay Başkanı’nın açıklamaları tartışılırken, Anayasa Mahkemesi Başkanı, türban yasağı üzerine sert bir demeç verdi. Bu açıklama, Özkök Paşa’nın söylediklerini gölgeledi. Eminim bugün-yarın yapılacak bir açıklama; ya da meydana gelecek bir olay Bumin’in demecini de gölgede bırakacak.
Oysa daha beş-on gün öncesinin ana gündem maddesi bayrak eylemleriydi. Mersin’de başlayan bayrak olayları Trabzon’da az daha linçe dönüşüyordu. Birçok kentte aynı manzaranın yaşanması, büyük bir senaryonun sahneye sürüldüğü izlenimine sebep oldu. Gerçekten de yaşananlar lokal bir tepkiden ziyade, organizeli bir provokasyonu işaretliyordu. Bu kadar vahim bir senaryo bile sıcak gündemin paletleri altında eziliverdi.
Hafta başında Neşe Düzel, Radikal’de ilginç bir röportaja imza attı. “Gençliğinde cuntacı bir çevrenin içinde bulundu” dediği Hasan Cemal’i “Pazartesi Konuşmaları”na misafir etti. Yılların gazetecisine göre Türkiye’de “milliyetçilik değil, kışkırtmacılık yükseldi”. Bu sonuca varırken bizzat şahit olduğu hadiselere de atıfta bulunuyor yazar. Bir mitingde iki bombalama eyleminin nasıl planlandığını, ordunun nasıl tahrik edildiğini, yazı işleri müdürü olarak çalıştığı derginin nasıl bir planın parçası olduğunu, Kızılay’a “İktidar gaflet ve dalalet içinde” pankartının nasıl yazıldığını, ertesi gün Cumhuriyet Gazetesi’ne bu pankartın nasıl manşet yapıldığını yeniden hatırlatıyor...
“Ben Türkiye’de darbe hayali kuranların olduğuna kesin inanıyorum.” diyen ünlü gazeteci, “Allah korusun, Türkiye karışsın diye birtakım büyük suikastlar, terör eylemleri planlanıyor olabilir mi?” sorusunu yöneltmeden edemiyor...
İşte bu noktada ellerin şakaklara gitmesi gerekiyor. Sokak provokasyonlarının profesyonel eylemler olduğu ortada. Türkiye’mizin dört bir yanında aynı anda “düğmeye basanlar” bu eylemlerden umduklarını bulamadı. Hükümet kanadından yükselen mutedil mesajlara muhalefetten de destek geldi. Ülkücü harekete mal edilmek istenen gizli planlara karşı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli çok net bir tavır alarak, tarihî açıklamalar yaptı...
Daha önce halk, bir merkezden kolayca yönlendirilebiliyordu. Ancak şimdi hem haber kaynakları çoğaldı, hem insanımızın demokrasi talebi arttı. Hasan Cemal’in “Bazıları devletle hareket etmeyi ‘aydınlık’ sayıyor. Bu, karanlığın ta kendisi.” sözleri boşuna değil. Artık herkes “karanlık” odakların farkında.
Bir milim dahi olsa, Türkiye demokrasiden geriye dönemez. Darbe heveslileri; hem kendi şan ve şereflerini, hem ülkemizin itibarını tarih huzurunda riske atamaz. Buna rağmen boş duracaklarını, fitne çıkarmayacaklarını, provokasyon yapmayacaklarını düşünmek de safdillik olur.
Hasan Cemal’in “Allah korusun” şerhi düşerek ifade ettiği “suikastlar” ya da “terörist eylemler” herkesi endişeye sevk ediyor. Daha önce Fethullah Gülen Hocaefendi de “faili meçhul cinayetler” ikazında bulunmuştu. Kapasite yetmezliğinden o günlerde feryadı basanlar, Hasan Cemal’in endişelerine karşı nedense sessizliği tercih etti. Kaldı ki benzer bir uyarıyı Gülen’den önce Avni Özgürel de yapmıştı. Bu tür ikazlar için Türk siyasî tarihini bilmek yeterli. Maalesef acı tecrübeler, bu ülkede provokatör ve ajitatörlerin hala fink attığını gösteriyor. Bunların bir hayli profesyonel olduğunu ortaya koyuyor. Yalnız, bu sefer durum biraz farklı. Artık hiçbir kimse, hiçbir grup, ajan provokatörler tarafından yazılmış bir senaryoda figüranlık yapmak istemiyor. Sıcak gündemler hafıza kaybına neden olsa da provokatörlerin çaresizliğin getirdiği hırçınlıkla ne yapacağı belli olmaz. Her gece kâbus görmektense uyanık durmakta, gulyabanilere fırsat vermemekte fayda var...
YAZI: Ekrem DUMANLI
KAYNAK:
Her yeni gündem maddesi, bir öncekini unutturuyor. Hemen her gün sıcak bir gündem oluşunca, kısa sürede kimin ne dediği unutuluveriyor.
Genelkurmay Başkanı’nın açıklamaları tartışılırken, Anayasa Mahkemesi Başkanı, türban yasağı üzerine sert bir demeç verdi. Bu açıklama, Özkök Paşa’nın söylediklerini gölgeledi. Eminim bugün-yarın yapılacak bir açıklama; ya da meydana gelecek bir olay Bumin’in demecini de gölgede bırakacak.
Oysa daha beş-on gün öncesinin ana gündem maddesi bayrak eylemleriydi. Mersin’de başlayan bayrak olayları Trabzon’da az daha linçe dönüşüyordu. Birçok kentte aynı manzaranın yaşanması, büyük bir senaryonun sahneye sürüldüğü izlenimine sebep oldu. Gerçekten de yaşananlar lokal bir tepkiden ziyade, organizeli bir provokasyonu işaretliyordu. Bu kadar vahim bir senaryo bile sıcak gündemin paletleri altında eziliverdi.
Hafta başında Neşe Düzel, Radikal’de ilginç bir röportaja imza attı. “Gençliğinde cuntacı bir çevrenin içinde bulundu” dediği Hasan Cemal’i “Pazartesi Konuşmaları”na misafir etti. Yılların gazetecisine göre Türkiye’de “milliyetçilik değil, kışkırtmacılık yükseldi”. Bu sonuca varırken bizzat şahit olduğu hadiselere de atıfta bulunuyor yazar. Bir mitingde iki bombalama eyleminin nasıl planlandığını, ordunun nasıl tahrik edildiğini, yazı işleri müdürü olarak çalıştığı derginin nasıl bir planın parçası olduğunu, Kızılay’a “İktidar gaflet ve dalalet içinde” pankartının nasıl yazıldığını, ertesi gün Cumhuriyet Gazetesi’ne bu pankartın nasıl manşet yapıldığını yeniden hatırlatıyor...
“Ben Türkiye’de darbe hayali kuranların olduğuna kesin inanıyorum.” diyen ünlü gazeteci, “Allah korusun, Türkiye karışsın diye birtakım büyük suikastlar, terör eylemleri planlanıyor olabilir mi?” sorusunu yöneltmeden edemiyor...
İşte bu noktada ellerin şakaklara gitmesi gerekiyor. Sokak provokasyonlarının profesyonel eylemler olduğu ortada. Türkiye’mizin dört bir yanında aynı anda “düğmeye basanlar” bu eylemlerden umduklarını bulamadı. Hükümet kanadından yükselen mutedil mesajlara muhalefetten de destek geldi. Ülkücü harekete mal edilmek istenen gizli planlara karşı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli çok net bir tavır alarak, tarihî açıklamalar yaptı...
Daha önce halk, bir merkezden kolayca yönlendirilebiliyordu. Ancak şimdi hem haber kaynakları çoğaldı, hem insanımızın demokrasi talebi arttı. Hasan Cemal’in “Bazıları devletle hareket etmeyi ‘aydınlık’ sayıyor. Bu, karanlığın ta kendisi.” sözleri boşuna değil. Artık herkes “karanlık” odakların farkında.
Bir milim dahi olsa, Türkiye demokrasiden geriye dönemez. Darbe heveslileri; hem kendi şan ve şereflerini, hem ülkemizin itibarını tarih huzurunda riske atamaz. Buna rağmen boş duracaklarını, fitne çıkarmayacaklarını, provokasyon yapmayacaklarını düşünmek de safdillik olur.
Hasan Cemal’in “Allah korusun” şerhi düşerek ifade ettiği “suikastlar” ya da “terörist eylemler” herkesi endişeye sevk ediyor. Daha önce Fethullah Gülen Hocaefendi de “faili meçhul cinayetler” ikazında bulunmuştu. Kapasite yetmezliğinden o günlerde feryadı basanlar, Hasan Cemal’in endişelerine karşı nedense sessizliği tercih etti. Kaldı ki benzer bir uyarıyı Gülen’den önce Avni Özgürel de yapmıştı. Bu tür ikazlar için Türk siyasî tarihini bilmek yeterli. Maalesef acı tecrübeler, bu ülkede provokatör ve ajitatörlerin hala fink attığını gösteriyor. Bunların bir hayli profesyonel olduğunu ortaya koyuyor. Yalnız, bu sefer durum biraz farklı. Artık hiçbir kimse, hiçbir grup, ajan provokatörler tarafından yazılmış bir senaryoda figüranlık yapmak istemiyor. Sıcak gündemler hafıza kaybına neden olsa da provokatörlerin çaresizliğin getirdiği hırçınlıkla ne yapacağı belli olmaz. Her gece kâbus görmektense uyanık durmakta, gulyabanilere fırsat vermemekte fayda var...