Tatlı Küçük Yalancılar dizisiyle ekranlara akımını atan ve sonra Çukur ve Alev Alev dizileriyle büyük çıkış sağlayan 27 yaşındaki Dilan Deniz Çiçek, Hürriyet gazetesinden Hakan Gence'ye konuştu.Seninle ilk kez yedi yıl önce röportaj yaptık. Sonrasında kariyerinde birçok şey değişti. Çok başarılı işler yaptın. Peki, içsel olarak nasıl bir değişim geçirdin? İnsanın bir günde, hatta bir saatte hayatında çok şey değişiyor. Yedi senede düşün neler oldu neler? Biraz anlatsan... Pandemi geçirdik, hepimiz içe döndük, olgunlaştık. Bunun yanı sıra hayattan ne istediğimi ve ne istemediğimi çok iyi anladığım bir döneme girdim.Ne istiyormuşsun hayattan? Mutlu olmak! Ve şimdilerde de çok mutlu ve huzurluyum. Nedir seni mutlu eden? Benim içimde her duygunun, her şeyin bir yeri var. Yapboz gibi düşün. O şeyler doğru yerlere oturunca mutlu oluyorum. ‘Derin kalınlaşıyor’ derler ya...Son görüştüğümüzde tam bir yabancı dil canavarı olduğundan bahsetmiştin. Hatta İngilizceyi küçük yaşta yabancı dizileri izleyerek sökmüşsün. Dil öğrenmeye devam mı? Tabii, hatta çok garip yerlere doğru gidiyor. Şimdi hangi diller var? Tam olarak biliyorum diyemesem de birçok farklı dilde ezber yapıp aksanlı konuşabiliyorum. Bildiğin en garip dil hangisi? Karantinada işaret dili öğrenmeye başladım. Sonra bir gün evde çok sıkıldım, ‘Star Trek’te (Uzay Yolu) kullanılan Klingoncayı öğrenmeye çalıştım. Birkaç kelimesini de kaptım. İngilizceyi çok iyi konuştuğunu biliyorum. Ama bir süre önce yurtdışında İngilizce yaptığın bir röportaj sosyal medyada gündem olmuştu... Orada ne yaşandı? Aslında bana sorulan soru da İngilizce gramere uygun değildi. Sadece birkaç kelime söylediler, anlamadım, kendimce şaka yapmaya çalıştım. Zaten uzun bir röportajdı, sadece o kısmı koymuşlar. Ne yapayım, bu da bir anı oldu (gülüyor).Bunca yılın ardından okuduğun yorumlar ya da bu tip olaylar hâlâ seni çok etkiliyor mu? İşe ilk başladığım zamanlar çok etkileniyordum. Şimdi okuyorum ve geçip gidiyor. ‘Derin kalınlaşıyor’ derler ya, öyle bir şey sanırım. Cümlelerin altını çiziyorum 15 yaşında ‘Güneşi Annem Sanırdım’ adlı ilk şiir kitabını çıkarmışsın. Şöhret, popülerlik senden okuma ve yazma sevdanı aldı mı? Yok, hatta her gün okumaya çalışıyorum. Set aralarında, seyahatlerde... Erkek akadaşın Thor’la birbirinize edebiyat üzerine tavsiyeler verir misiniz? Evet, mesela bana İzlandacadan çevrilmiş ‘Kar Körlüğü’ (Ragnar Jonasson) romanını önerdi. Şu sıralar en sevdiğim yazar John Berger’in ‘Hoşbeş’ kitabını okuyorum. Yazmaya da devam ediyorum. Yeni bir kitap var mı? Evet, aslında hazır. Adımı kullanmadan ve kimseye söylemeden bir deneme kitabı çıkaracağım. Neden başka isimle? Adımla tanıtım yapmak istemiyorum. Bu benim tutkum, özel bir şekilde yayımlamak istiyorum. “Bir kitap okudum ve hayatım değişti” derler. Senin için böyle bir kitap var mı? Aslında bir kitap değil, o kitaptaki bir söz, paragraf hayatını değiştiriyor. Zaten kitapları, sevdiğim cümlelerin altlarını çizerek okumayı seviyorum. Tekrar o kitabı elime aldığımda çizdiğim cümlelere bakıyor ve o hisleri yeniden yaşıyorum.En çok sevdiğin şair kim? Sylvia Plath’tı, sonra ondan biraz Nilgün Marmara’ya evrildi. En sevdiğin şiirden bir mısra okur musun? “Ey, iki adımlık yerküre senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!” (Nilgün Marmara)NFT ve metaverse konularıyla ilgileniyormuşsun... Bunu yanlış duymuşsun (gülüyor). Oyun oynamayı seviyorum. Özellikle karantinada VR gözlük takıp çok oynuyordum. En sevdiğim oyun ‘Star Wars Jedi: Fallen Order’. NFT ve metaverse dünyasına da çok uzak değilim, takipteyim. Çok güzelsin... Sürekli de güzelleşmeye devam ediyorsun... Çok tatlısın! Çok teşekkür ederim Hakan.Hep güzel miydin böyle? Hayır, değildim. Ortaokulda gözlüklerim, dişlerimde tellerim vardı. Saçlarım örgüydü. Tam bir nerd’düm (inek öğrenci). Ama şunu anladım, ben hayatta istediğim her şey olabilirim. İnsanların belli kalıpları var. Mesela ‘bunu giyiyorsan entelektüel birikimin olamaz’ gibi. O kalıpları yıkmaya çalışmaktan da yoruldum. Artık bir şey yapmıyor, sadece hayatımı yaşıyorum.Geçen hafta Cannes’daki bir partiye Türkiye’nin onur konuğu olarak katıldın. Nasıldı Cannes macerası? Magnum’la geçen sene reklam kampanyamız vardı. İki senedir pandemi yüzünden Cannes’da etkinlikler yoktu. Bu sene markanın yeni ürünü ‘Düet’ için düzenlediği partinin konuğu olarak oradaydım. İki gün çok yoğun, dolu dolu ve keyifli geçti. Şarkıcı Kylie Minogue ve DJ-prodüktör Peggy Gou ev sahipleriydi; onlarla tanıştım. İkisi de çok tatlıydı. Peki, başka projelerin var mı? Dijital platform için bir Film çektik. Yeni sezonda bir ana kanalda dizim olacak. Ekranda görmeye çok da alışkın olmadığımız, çok katmanlı, güçlü bir kadın karakteri canlandırıyorum. O iş beni çok heyecanlandırıyor. Bir de bağımsız bir sinema filminde rol aldım.Şöhret, hayatını nasıl etkiliyor? Çok düşünmemeye çalışıyorum. Neden? Çok içine girince değişmeye başlıyorsun. Bunu yaşayan ve değişen insanlar da gördüm. Bana göre hep ayakların yere basmalı. Ben kendi özümü kaybetmeden iyi bir insan olmaya çalışıyorum.Sadece Instagram’da 5 milyon takipçin var. Paylaştığın her şeyin milyonlarca göz tarafından görülmesi nasıl bir şey? Bazen unutuyorum, biliyor musun? Bir story koyuyorum.Sanki arkadaşlarımla paylaşıyor gibi hissediyorum… Kendini sansürlemez misin? Olduğu gibi paylaşır mısın? Kendime sansür koymuyorum. İçimden geldiği gibi paylaşmak bana daha sağlıklı geliyor. Hayatta zaten her şeyi kontrol edemezsin. Kontrol etmeye çalıştıkça daha da karman çorman hale geliyor.Ünlendikçe egon arttı mı? Bende tersi oldu. İşin içine girdikçe neyin doğru, neyin yanlış olduğunu gördüm. Edebiyat okumanın ve yazmanın oyunculuğuna etkisi oldu mu? Olmaz mı? Senaryoları iyi bir gözle okuduğumu düşünüyorum.Yaptığın işler tutuyor. Senaryo da burada kilit noktalardan. Sen nasıl hikâyelerin peşinden gidiyorsun? Elimden düşürmeden, bir nefeste okuduğum hikâyelerin. Menajerim Ayça (Çinkitaş) da bana çok yardımcı oluyor. Ve genelde güçlü kadın karakterlerin peşinden gidiyoruz. Sence bir dizi ya da film, kadın meselelerinde bir şeyleri değiştirebilir mi? Çok şey değiştirir. Ama bir yerde okumuştum, kadın ve erkeğin eşit olması için 100 sene geçmesi gerekiyormuş. Yine de umudum daim.Tüm dünyada birçok kadın oyuncu erkekler kadar kazanmadıkları konusunda açıklamalar yapıyor. Sen kendi adınao eşitliğe kavuştun mu? Ben o konuda çok diretiyorum. En azından eşit ücreti talep ediyorum. Sonuçta aynı işte beraber ter döküp emek veriyoruz. Senaryolarda kadınları yanlış anlattığını düşündüğün yerlere müdahale eder misin? Ederim. Ufak sözcüklere, cümlelere bile… Mesela ‘Adam olacak çocuk’, ‘Adam etmek’, ‘İnsanoğlu’ gibi…Sevgilin Thor’la bir seneyi aşkındır birliktesiniz. Sizinki ilk görüşte aşk mıydı? Evet. Geçen sene Magnum reklam çekimleri sırasında tanıştık. Hayatımda hiç böyle bir şey yaşamamıştım. İlk görüşte aşktı. Thor’da ilk görüşte seni bu kadar çarpan ne oldu? Enerjisi, yeteneği, zekâsı…Reklamı çektiniz, bitti. Sonra ilk kim kime ‘yöneldi’? Aslında uzun süre görüşmedik. Onun yurtdışı işleri vardı. Ben buradaydım. Ama konuşuyorduk. Bir süre sonra iş için Türkiye’ye geldiğinde tekrar görüştük ve biz bir daha ayrılamayız dedik. Evleneceğiniz doğru mu? Evettt… Nasıl evlenme teklifi aldın? Aralık ayıydı. “Ben hayatım boyunca Avrupa’daydım. Sen Asya’da. Burası bizi birleştiren yer. Yeni yerim Türkiye” dedi. Oturma izni de aldık. Artık hep burada olacak. Çok yoğunuz, henüz düğün için organize olamadık ama halledeceğiz.Kariyerinin en parladığı dönemde evleniyor olma fikri seni tereddüde düşürüyor mu? Hayır. Bunlar çok eskide kaldı. İnsanlar evliliği bence başka bir şey zannediyor. Evlenince kendilerini çok kısıtladıklarını düşünüyorum. Ama bana göre evlilik öyle bir şey değil. Sadece iki insanın hayatını birleştirmesi değil; hayatın onların sevdiği herkesin içinde olduğu kocaman bir partiye dönüşmesi.Thor senin için ‘Belimin Ateşi’ diye bir mesaj paylaştı. Çok konuşuldu. Söz sende... O paylaştığı söz Vladimir Nabokov’un bir kitabındaki önsöz. Ama çok kötü çevirmişler. Aslında 18. yüzyılda flört için kullanılan bir deyim. Annen Nevşehirli, baban Sivaslı. Sen Antalya’da büyüyorsun. Orada büyümek hayatını nasıl etkiledi? Çok güzeldi. Aile ortamı, güven ve kalıcı dostluklar benim için orada gelişti. En yakın arkadaşım Merve’yle orada tanıştık. Sıra arkadaşımdı. Şimdi Almanya’da. Ama hiç kopmadık.O zamanlar bu kadar tanınan bir oyuncu olacağını tahmin eder miydin? Çok hayal kurardım. Annemle bir defterimiz vardı. Hayallerimizi olmuş gibi sürekli o deftere yazardık. Ben şuradayım ve şimdi bunu yapıyorum gibi. O eski yazıları bulunca inanamadım. Hepsi bir bir gerçekleşmiş. Zaten enerjiye çok inanıyorum. Oyunculuk o hayallerden biri miydi? 7 yaşımdayken annem Neil Simon’ın yazdığı ‘Sevgili Doktor’ oyununu yönetmişti. Bütün metni ezberlemiştim. Dekora yardım etmiştim. Orada çarpıldım bu mesleğe. Sonra lisede bir tiyatro kulübü kurduk. Öğretmenim beni, İsmail Baha Sürelsan Konservatuvarı’na yönlendirdi. Sabahları liseye, akşamları konservatuvara gidiyordum. Sonrasında konservatuvar yerine neden Ege Üniversitesi’nde turizm rehberliği okumaya başladın? Anne ve babam öğretmen. Ben de aile bütçesine katkıda bulunmak için çalışmak istedim. Konservatuvarda okurken oyunculuk yapmana izin verilmiyor. Ege Üniversitesi’ne gittikten bir süre sonra zaten Bilgi Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Edebiyat bölümüne geçtim. Son senede onu da dondurdum. Şimdi İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe bölümünde okuyorum. Hepsini deneyeyim, bu hoşuma gidiyor. Bir yandan da hâlâ oyuncu koçuyla çalışmaya devam ediyorum. ‘Bodrum Masalı’ndan sonra Amerika’da oyunculuk okudum ve hep üstüne bir şeyler koymaya çalıştım.13 yaşında podyuma çıkıyor. 15 yaşında tiyatro oyununla ilk ödülünü alıyorsun. 14 senedir de aralıksız çalışıyorsun. Hayatı bu kadar çalışarak yaşamak nasıldı? Sen söyleyince fark ettim, nefes almadan çalışmışım. Her işin avantajları ve dezavantajları var. Benim motivasyonum çalışmakmış, o yüzden zorlanmadım. Küçük yaşımdan beri hayatın ne kadar değerli ve kısa olduğunun bilincindeyim; bu sebeple hayatıma birçok şey sığdırmak, deneyimlemek ve yeni insanlar katmak istedim. Hâlâ da öyle. Şimdi oyunculuk yapmak sana ne hissettiriyor? Hayatım, bildiğim tek şey.Zor mu bu meslek? Zor. Bence kamera önünden çok arkasını yönetebilmen gerekli. Profesyonel olmak benim için set ortamını yönetmek, ruh sağlığına, beden sağlığına dikkat etmek demek. Mesela setlerde ya da dışarıda insanlara saygısızlık yapanları da görüyoruz, iyi oyuncu olsalar bile benim gözümde iyi insan değiller.