Uzun bir zamandır hazırlıkları yapılan ve adına Dijital
Uygarlık denilen çağ, Koronavirüs bahanesiyle
adeta insanlığa dayak ata ata getirilmeye çalışılıyor.
“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”
denilen yeni çağda insanlığın hayatına yepyeni normlar getirilmeye
çalışılıyor. İnsan fıtratına aykırı olduğunu düşündüğüm bu
yeni yaşam tarzının panzehiri ise yine insanların
alışkanlıklarından geçiyor.
Dijital Uygarlık Çağı, adım adım dünya
insanlarına ve devletlerine kabul ettirilmeye çalışılıyor. Ahlakî,
örfî ve dinî değerlere yer verilmeyen bu yeni dünyada insanlar
bireysel yaşama, soyutlanmış yaşama ve dijital hayata
zorlanıyor.
Dijital dünyada asıl varılması istenilen nokta ise insanların
tamamen kontrol edilmesi, her hareketlerinin takip
edilebilmesi.
Sadece hareketler mi… hayır, düşünceler de bu yeni çağda kontrol
altına alınacak. Kim ne düşünüyor ne satın alıyor, nereye gidiyor
ne yiyor ne tüketiyor… Bütün bunlar bilinmek isteniyor.
Sosyal hayatın, yardımlaşmanın, görüşmenin, dinî hayatın
olmadığı böyle bir yaşam dayatması ile karşı
karşıyayız.
İnsanlığa ait bütün değerleri adeta zehirleyerek yok etmek,
toplum hayatından çıkarmak istiyorlar. İstiyorlar ki
insanlar bir araya gelmesin, aynı duyguları, aynı
düşünceleri paylaşmasın. Böylece onları daha rahat kontrol
edebilsinler.
İnsan fıtratına aykırı olan böyle bir yaşamın panzehiri
ise hayatımızdan çıkarılmak istenen bütün ahlakî, örfî ve dinî
değerlere sahip çıkmaktan geçiyor.
Onlar bizi ahlaki yaşamdan uzaklaştırmaya çalıştıkça bizim
ahlaki değerlerimize sahip çıkmamız gerekiyor.
Dayanışma, yardımlaşma, hâl hatır sorma bugünlerde en fazla
yapmamız gereken şeylerden. Aile içi iletişimimizi en yüksek
düzeyde tutmanın yollarını bulmalıyız.
Her ne kadar şu anda fizikî görüşmeler mümkün olmasa da gerek
sesli gerekse görüntülü iletişim kanallarını kullanarak
akrabalarımızla iletişimimizi en üst seviyede tutmalıyız.
Her ne kadar camiye gidip cemaatle namaz kılamıyorsak da
evlerimizi küçük camilere çevirmeli, namazlarımızı cemaatle
kılmalı, tesbihat ve dualarımızı birlikte yapmalıyız.
Çin’de karantina sonrası boşanma oranlarında yüzde
60’lık bir artış görülmüş. Tam da dijital çağ uygulayıcılarının
görmek istediği bir tablo.
Sanırım bir yerlerde dünyaya yeni düzeni dayatmaya çalışanlar
ellerini ovuşturuyordur. Biz ise bu düzenin bir parçası değil
panzehiri olabilmek için aile kurumuna şimdiye kadar olduğundan çok
daha fazla sahip çıkmalıyız.
Birçok kişiye bütün bu anlattıklarım basit görünecektir
ama inanın bize dayatılmaya çalışılan ve şu anda test aşamasında
olan dijital uygarlık çağının panzehiri buradan
geçmektedir.
Önümüzdeki birkaç yıl süreceğini tahmin ettiğim zorlu bir süreç
var. Bu süre içinde en fazla saldırı toplum hayatına, ahlakî
değerlere ve dinî yaşantıya yapılacak.
Belki bunlar doğrudan, cepheden yapılan saldırılar olmayacak ama
yeni yaşam tarzıyla bütün bu değerler hayatımızdan çıkarılmaya
çalışılacak.
Geriye ise ruhunu yitirmiş, ahlakî değerlerden uzaklaşmış, dinî
değerlerden bîhaber bir toplum ve nesil kalacak.
Bu toplumun ise tek bir amacı olacak: Tüketim…
İşte böyle bir toplumu yönetmek her şeyden çok daha kolay
olacak.
Dünyevi ihtiyaçlarını karşılamak için çalışan bir dünya…
Tüketimden başka bir amacı olmayan insanlık…
Dijital uygarlık teorisyenlerinin yönetmekte
zorlanmayacağı bir toplum…
Bugün ahlakî, örfî, toplumsal ve dinî değerlere her zamankinden
daha fazla ihtiyacımız var. Hem de hiç olmadığı kadar…
facebook.com/msbeser
twitter.com/msbeser
instagram.com/msbeser