Davutoğlunun gördüğü rüya
Abone olAhmet Davutoğlu geçtiğimiz aylarda gördüğü rüyayı anlatmıştı. Gelinen nokta rüyayı doğruluyor mu?
İNTERNETHABER- Ahmet Davutoğlu’nun gördüğü rüya gerçek mi oluyor? Rüyanın tutup tutmayacağı bilinmez ama dış politikadaki başarısı ile apoletlerine yeni yıldızlar eklediği kesin.
Rüyasını gerçeğe dönüştürme yolunda en büyük yol arkadaşı kendi yazdığı “Stratejik Derinlik” adlı kitap.
Davutoğlu BM Genel Kurulu için New York’ta bulunduğu Ekim ayı başında gördüğü bir rüyayı basın mensuplarıyla paylaşmıştı.
RÜYASINDA NE GÖRMÜŞTÜ?
Bakın size bir rüyamı anlatayım” diyen Davutoğlu şunları söylemişti: “Kız çocuklarına karşı uygulanan şiddetle ilgili bir toplantıya katılacak, sonrasında da Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari ve Suriye
O rüyanın tabiri |
Rüya tabirleri sözlüklerine göre, Davutoğlu’nun rüyası şöyle yorumlanıyor: “Rüyada kız çocuğu gören kimse, bolluk ve şerefe erer, zorlukların, çözümlenemez sanılan işlerin üstesinden gelir. Kız güzel ise iyi ve neşeli günlerin yaklaştığı habercisidir. Birbiriyle küs olan insanları barıştırmak da hayırlı iş ve teşebbüslere delalet eder.” |
Dışişleri Bakanı Velid Muallim’le görüşecektim. O günden bir gün önce bir rüya gördüm. Rüyamda Zebari’nin ve Muallim’in kızları vardı. Muallim ve Zebari’ye rüyamda ‘Benim de kızlarım var, verin bana ben hepsini arkadaş yapayım, böylece sizin de sorunlarınız çözülsün’ dedim.”
93 ZİYARETİN 51'İ AVRUPA ÜLKELERİNE
Davutoğlu 9 aylık görev süresi içinde 93 ülkeyi ziyaret etti. Seyahatlerinin 51’ini Avrupa, 22’sini Ortadoğu, 17’sini Asya ve Afrika, 9’unu ise Amerika kıtasına yaptı.
Direksiyonu “doğuya kırmakla” suçlanan bakanın gittiği ülkelerin yarısından fazlasının Avrupa ülkesi olması dikkat çekici..
FÜZEYLE DEĞİL DİPLOMASİYLE
İsrail'i füzeyle değil diplomisiyle yendi. Bu süreçte en büyük silahı atom bombası değil insan haklarıydı. O İsrail ki kimilerine göre dünyanın gizli sahibi. Kritik mevkilerde onların atadıkları oturuyor. Bir anlamda "Amerika’nın şımarık zengin çocuğu.”
Hatırlayın Davos’ta yaşanan “one minute” krizini. Türkiye’ye bedel ödetilecekti. Böyle düşünenler az değildi. Ne Amerika ne de Avrupa Birliği ceza kesti.
VİZELER
Dahası var, yabancı ülkeler Türkiye’ye uyguladıkları vizeleri kaldırıyor. Şu ana kadar 56 ülke duvarı kaldırdı. En çarpıcı gelişme Mayıs’ta yaşanacak. Dünyanın önemli güç merkezlerinden Rusya vizeyi kaldıracak.
Türkiye’ye karşı “yeminli” olan Ermeni diasporası ile kararsız ve çıkış arayan Ermenistan’ın arasına giren o oldu. İmzalanan protokol buzdolabına konulduysa da niyet gösterilmiş oldu.
Kitap üç ana kısımdan oluşuyor |
1. Tarihsel ve kavramsal çerçeve : Siyasi/kültürel miras ve Türkiye’nin üzerine oturduğu tarihsel arkaplanın analizi ve buradan doğan potansiyel güç unsurları. 2. Teorik çerçeve : Kademeli strateji ve havza politikaları: ülke olarak ünsiyet sahibi olduğumuz coğrafi havzalar ve bunlarla temasımızın niteliği ve muhtemellerinin incelenmesi. 3. Uygulama alanları : Stratejik araçlar ve bölgesel politikalar. NATO, AB, İKÖ, D-8 vb. uluslararası örgütlere dair yapı analizleri, bu kurumlarda Türkiye’nin yeri ve oynadığı rollerin tespitinin ardından, Türkiye’nin 1.kısımda bahsi olunan mirası ve 2.kısımda belirtilen havzalarla olan aktüel ilişkisine binaen soğuk savaş sonrası dönemde takınması gereken kuşatıcı tavrı inşâ eder. |
KIBRIS GÜNDEMDEN KALKTI
2003’te başlatılan yeni Kıbrıs politikasının perde arkasında da yine Davutoğlu vardı. Her Allah’ın günü “Kıbrıs sorununu çözün” diyen Batılı siyasetçiler yok.
Dargın komşuların arasını yaptı. Lübnan-Suriye, Suriye Suudi Arabistan arasında arabulucuk yaptı. Yakın zamana kadar İsrail-Suriye de bu listede yer aldı..
OSMANLI HAVZASI
Haritaya dikkatlice bakın. Son dönemde vizeyi kaldıran ülkelere ve imzalanan anlaşmaları göz önüne getirin. Balkanlar, Kuzey Afrika ve Kafkasya ve Ortadoğu karşınıza çıkacak..
Fotoğrafa daha da tepeden baktığınızda Osmanlı’nın hayat bulduğu yerler olduğunu göreceksiniz. Davutoğlu işte bu rüyanın peşinde..
Türkiye’nin Osmanlı mirasıyla ilişkilerini gösterip bu medeniyet havzasında tarihi ve organik bağlarının yüklediği sorumluluklar dairesinde bir gelecek tasavvuru geliştiriyor. Kısacası Davutoğlu’nun gördüğü rüya aslında 9 yıl önce yazdığı kitabın ta kendisi..
ESKİ İSRAİL'E ONAY YOK
Görünen o ki İsrail eski politikalarını sürdürmek isterse karşısında Davutoğlu'nu bulacak. Zagrep'te katıldığı bir toplantı sonrası yaptığı konuşma bunun açık delili:
"Bu tepkiyi göstermeye devam edeceğiz, ta ki, İsrail barışçı bir politika benimseyene kadar. İsrail barışçı politika benimser ve bu çevremizde kalıcı bir istikrarın sağlanmasına katkıda bulunur."
STRATEJİK DERİNLİĞİN ÇERÇEVESİ NASIL ÇİZİLDİ. DAVUTOĞLU BUNU KİTABIN ÖNSÜZÜNDE AÇIKLIYOR
[PAGE]Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrasındaki stratejik konumunu belirlemeye ve yeniden değerlendirmeye çalışmanın en zor yanı, kendisi de son derece dinamik olan bir yapının yine son derece dinamik bir çevrenin içindeki konumunu anlama çabası olmasıdır. Tarihinin belki de en önemli dönüşümlerini yaşayan Türkiye, yine tarihin belki de en yoğun değişimine sahne olan bir uluslararası çevre içinde yeniden şekillenmektedir. Bunun ortaya çıkardığı dinamik süreç, kitabımızın giriş bölümünde tanımladığımız tasvir, açıklama, anlama, anlamlandırma ve yönlendirme safhalarının her birini tek tek ve hepsini bir bütün halinde son derece yoğun bir zihnî faaliyetin parçası kılmaktadır.
Bütün bu çetin metodolojik zorluklara rağmen mantıkî açıdan tutarlı, zaman-mekan idraki içinde anlamlı ve konjonktürel açıdan geçerli bir stratejik analizi diğerlerinden farklı kılacak olan özellikler de bu zorlukların kendi iç bünyesinde yatmaktadır. İstikrarlı bir yapının statik bir çevre içindeki konumunu tanımlamak yüzeysel bir zihnî faaliyet ile de gerçekleştirilebilir. Böylesi analizler daha çok konjonktürel istikrarın sürdüğü dönemlerle sınırlı geçerlilik alanı oluştururlar. Tarihî etki bakımından kalıcı olacak olan stratejik anlamlandırmalar ise dinamik dönüşümlerin yaşandığı bunalımlı geçiş dönemlerinde önem kazanırlar. Bugün herşeyden daha çok, ülkenin geleceğine alternatif bakış açıları getirecek stratejik analiz çerçevelerine ihtiyaç vardır. Elinizdeki eser de temelde bu doğrultuda mütevazi bir katkı olma iddiası taşımaktadır.
Toplumların yoğun dönüşüm geçirdikleri dönemlerde bu metodolojik zorlukları ciddi bir uğraş vererek aşmaya çalışan stratejik yaklaşımlar, analizler ve teoriler toplumların tarih sahnesine çıkışlarını da, tarih sahnesindeki mevcudiyetlerini koruyuşlarını da, bu mevcudiyetleri bir atılım gücüne dönüştürebilme kabiliyetlerini de bir çarpan etkisiyle hızlandırabilirler. Modern Alman gücünü ortaya çıkaran Alman stratejik yönelişinin esaslarının Alman birliğinin sancılı oluşum döneminde belirginleşmesi; istikrarlı ve tutarlı İngiliz stratejik zihniyetinin tohumlarının İngiliz İç Savaşı sonrasında atılması ve bu zihniyetin yükselişini emperyal yayılma döneminde yaşaması; Rus stratejik zihniyetinin bütün parametreleri ile 19. yüzyılın dinamik güç dengeleri içinde şekillenmesi; Amerikan yüzyılını ortaya çıkaracak stratejik birikimin I. ve II. Dünya Savaşları sonrasındaki belirsizlik dönemlerinde temerküz etmesi kesinlikle bir tesadüf değildir.
Dinamik bir süreçten geçen bir toplumun bireyi olarak o toplumla ilgili stratejik analizler yapmak, hızla akan ve debisi yüksek bir nehrin içinde seyrederken o nehrin yatağı, akış hızı, akış istikameti ve başka nehirlerle olan ilişkisi konusunda fikir yürütmeye benzer. Hem incelediğiniz nehrin içinde siz de akmaktasınızdır; hem de bu akışın özelliklerini anlamak ve bu özelliklere göre nehrin bütünü hakkında bir tasvir, açıklama, anlamlandırma ve yönlendirme çerçevesi oluşturma sorumluluğu taşımaktasınızdır. Nehrin dışına çıkarak baktığınızda sizinle birlikte akan zerreciklerin ruhuna ve kaderine yabancılaşarak ahlakî kayıtsızlık içindeki sıradan bir gözlemci durumuna düşersiniz; nehrin akıntısına kendinizi bırakarak sürüklendiğinizde de hem varolan gerçekliği hakkıyla anlayamaz hem de bu gerçeklikle ilgili kendi iradenizi oluşturarak tarihe ağırlık koyamazsınız. Sosyal bilim metodolojisinde bu ikilem bir araştırmacının “kendi test tüpü içinde yaşaması” şeklinde tasvir edilir.
Bu ikilem içinde nehrin ruhuna ve kaderine yabancılaşmak ahlakî sorumluluk; nehrin akıntısına kapılmak bilimsel sorumluluk alanını daraltır. Ahlakî sorumluluk ile bilimsel sorumluluk alanı arasında anlamlı bir bütünlük kuramayan bir araştırmacının, düşünürün ya da akademisyenin kendi içinde kişisel tutarlılık sağlayabilmesi de, sosyal ve kültürel bir aidiyet alanı oluşturabilmesi de, evrensel gerçeklik alanına nüfuz edebilmesi de çok güçtür. Bir düşünür ve bilim adamı da bir zamana ve mekana, yani bir tarihî ve coğrafî anlamlılık dünyasına herkes gibi ve hatta herkesten fazla aidiyet hisseder ve o aidiyet ile içinde akageldiği nehrin ve diğer nehirlerin akışına yaklaşır.
Bir insan olarak evrensel olana hissedilen aidiyet, bir varoluş bilincini ve derinliğini; bir medeniyet öznesi olarak belli bir zaman akışına hissedilen aidiyet, tarih bilincini ve derinliğini; bu bilinçlerin yansıdığı düşünülen bir mekana hissedilen aidiyet de bir strateji bilincini ve derinliğini gerektirir. Kişisel düzeydeki mikro bilinçten, toplumlar, medeniyetler ve tarih düzeyindeki makro bilince yükseliş ve nüfuz, bir kemal arayışıdır ve her kültür havzası bu arayışı kendi gerçeklik tanımlamaları ile ortaya koyar.
Elinizdeki eser bu bilinç düzlemlerinin en görüneni olan stratejik derinliği ahlakî ve bilimsel sorumluluk dengesi içinde incelemeye çalışmaktadır. Bir seri olarak düşündüğümüz bu kemal serüveninin tarih derinliği ve varoluş bilinci ile ilgili olan cüzlerini önümüzdeki dönemde aynı nehirde aktığımızı düşündüğümüz okuyucularımıza sunmayı planlıyoruz.Bu eser muhtemel zaaflarının sorumluluğu açısından bir şahsa ait olmakla birlikte, taşıdığı iddia ve eğer varsa sahip olduğu değer açısından aynı nehirde akan bir neslin serüvenini yansıtan anonim bir kültür atmosferinin ürünüdür. Bu nedenledir ki bu eserin yazarı her şeyden önce bu kültür atmosferinin tarihî sürekliliğini sağlayan hocalarına, ailesine ve bu kültür atmosferinin her yönünü paylaşageldiği dostlarına teşekkür ve vefa borçludur.
Bu eserin zaman idraki açısından tarihten geleceğe, mekan idraki açısından da merkezden çevreye stratejik bir köprü oluşturması dileğiyle…
9 AYDA NELER YAPTI?
*Latin Amerika ve Afrika ülkelerine yönelik açılımlar hızlandırıldı.
*Afganistan ve Pakistan’da siyasi krizin sona ermesi için çalışmalar hızlandırıldı.
*Ermenistan ile Türkiye arasında ilişkilerin normalleşmesini öngören protokoller imzalandı.
*Türkiye’nin çabalarıyla, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorununun çözümü için oluşturulan Minsk Grubu’nun çalışmalarına hız verildi.
*Ayrılıkçı bölgeler Osetya ve Abhazya ile temaslar kuruldu.
*31 Ağustos’ta Önce Bağdat ardından Şam’a giderek, Irak - Suriye - Türkiye üçlü görüşmeleri başlatıldı.
*Erbil ve Musul’a ilk üst düzey ziyaretler gerçekleştirildi.
*Hem Suriye hem Irak ile Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyleri kuruldu.
*Suriye - Suudi Arabistan ilişkilerinin normalleştirilmesi ve devlet başkanı seviyesinde karşılıklı ziyaretlerin geçekleşmesi için Başbakan Tayyip Erdoğan’ın insiyatifiyle yapılan girişimlere arabuluculuk yaptı.
*İran’ın nükleer programıyla ilgili başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri ile kolaylaştırıcılık rolü üstlenildi. Beyaz Saray’la Tahran arasında mesaj trafiği hala sürüyor.
*Bosna Hersek’in NATO’dan üyelik eylem planı alması için aralık ayında yapılan NATO Dışişleri Bakanları toplantısında, “Bosna Grubu” kuruldu ve ittifakın diğer üyeleri ikna edildi.
*Bosna Hersek-Sırbistan-Türkiye üçlü mekanizmaları kuruldu. Bosna Hersek-Hırvatistan-Türkiye üçlü mekanizma toplantısı çarşamba günü Zagreb’de yapılacak.
*“Nabucco” projesinde hükümetlerarası anlaşma imzalandı.
*AB müzakerelerinde Vergilendirme ve Çevre fasılları açıldı.
*Kaçak göçmenlerin kabulü ve Entegre Sınır Yönetimi için Brüksel ile masaya oturuldu.
*Suriye, Ürdün, Libya ve Tacikistan ile Türkiye arasında karşılıklı vize uygulamalarına son verildi.
*Meksika, Türk işadamlarına vize kolaylığı sağlayacağını duyurdu.
*Mısır’la karşılıklı vize uygulamasına son verilmesi için görüşmeler sürüyor.
*Türkiye ve Lübnan karşılıklı olarak vize zorunluluğunu kaldırdı. Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin ziyareti sırasında iki ülke arasında vize zorunluluğunu kaldıran bir anlaşma imzalanacağı, ayrıca askeri eğitim anlaşması yapılacağı belirtildi.
*Son olarak Rusya ile Mayıs ayında karşılıklı olarak vize kaldırılması bekleniyor.